Aşılanma Bağışıklanma Demek Değildir – İmmünolog Dr. Tetyana Obukhanych ile Söyleşi – 1. Bölüm

Aşılanma Bağışıklanma Demek Değildir – İmmünolog Dr. Tetyana Obukhanych ile Söyleşi – 1. Bölüm

  • İmmünolog Dr. Tetyana Obukhanych ile Söyleşi – 1. Bölüm

     

    “Vaccine İllusion” (Aşı İlüzyonu) adlı kitabın yazarı Dr. Tetyana Obukhanych dünyanın en prestijli tıp kuruluşlarında immünoloji eğitimi görmüştür. İmmünoloji dalında doktorasını New York’taki Rockefeller Üniversitesi’nde, doktora sonrası çalışmalarını ise Boston’daki Harvard Tıp Okulu ile Kaliforniya’daki Stanford Üniversitesi’nde gerçekleştirmiştir. Catherine J. Frompovich’in Dr Obukhanych ile yaptığı 3 bölüm halinde yayınlanan söyleşinin metnidir.

     

    Birinci Bölüm:

     

    CJF: Dr. Obukhanych, Aşı İlüzyonu: Aşılamanın Doğal Bağışıklık Sistemimize Olumsuz Etkileri ve Tekrar Sağlığımıza Kavuşmak İçin Neler Yapabiliriz (Vaccine Illusion: How Vaccination Compromises Our Natural Immunity and What We Can Do to Regain Our Health) kitabının yazarı. Kitabında aşılama ile ilgili anaakım teorilerden radikal şekilde ayrılan bir görüş ortaya koyuyor. Şahsen benim için en inanılmazı da Tetyana’nın aşılama kampanyalarının doğal bağışıklanma prosesine zarar verdiği ve bebeklerin hayatını tehlikeye attığını düşünmesi. İtiraf etmeliyim ki, bir doğal beslenme uzmanı ve tüketici sağlığı araştırmacısı olarak sürdürdüğüm 35 yıllık mesleki tecrübe sonucu ben de tıpkı Tetyana gibi düşünüyorum. O yüzden kendisiyle söyleşi talebinde bulundum. Konuyu kendisiyle derinlemesine konuşup verdiği bilgileri okuyucuya aktarmak istedim.

    Sorulara geçmeden önce ele almak istediğim bir konu var: Aşıların diploid hücreler (aborte insan fetüslerinden elde edilen hücreler), tavuk yumurtaları, maymun böbrekleri, fare beyinleri, domuz akciğeri, böcekler ve şimdi de İngiltere’de Haziran/Temmuz 2012’de kullanıma sokulacak yeni bir aşı için kullanılan köpek böbrekleri gibi çeşitli hayvan organlarında kültürlenmesinin sence ne tip implikasyonları olabilir? [Rotavirüsü için kullanılan] Rotarix aşısında domuz viral DNA’sı (porcine circovirus (PCV)); 1950’lerden 1970’lerin başına kadar kullanılan ilk polio [Çocuk felci] aşısında SV40 kanser virüsü tespit edildiğini; Hepatit A, kızamıkçık ve varicella (su çiçeği) aşılarının insan diploid hücreleri WI-38 ve MRC-5’te kültürlendiğini; ve HPV [rahimağzı kanseri] aşısı Gardasil®’de rekombine DNA’nın bulunduğunu biliyoruz. Pazarlama sonrası ortaya çıkan bu tip bulgular bir immünolog olarak senin perspektifinden bakıldığında ne tip sorunlara dalalettir?

     

    DR. O: Bir immünolog olarak beni endişelendiren aşıların maya, yumurta, hayvan ve hatta insan fötal hücreleri kullanılarak üretiliyor olmasının, aşılarda bu üretim işleminin bir gereği olarak bu hücre veya hücrelerin içinde kültürlendiği ortamlardan az miktarda bulunacağı anlamına gelmesidir. Aşı üreticilerinin kullanım için son aşamaya gelmiş ürünlerini bu belirtilmemiş aşı “içeriği”ne karşı test edip etmediklerini veya ne derece düzgün test edebildiklerini ve ne oranda kontaminasyon bulduklarını gerçekten bilmek isterdim.

    Bu tarz kontaminasyonla ilgili beni endişelendiren immünojenik (antikor oluşturucu) stimülasyon kapsamında düşündüğünüzde maya, yumurta, hayvan veya insan proteinlerine maruzat bu proteinlere karşı sensitizasyon [antijen niteliğindeki madde (bakteri, ilaç, yabancı protein, çiçek tozu vb.)’ye karşı, ikinci defa vücuda girişinde şiddetli reaksiyona sebep olacak şekilde duyarlılık oluşması; duyarlı hale gelme veya getirilme] oluşturma ve hatta insanın “kendine” immünolojik toleransını kırma potansiyeline sahip olmasıdır. Bu ikinci bahsedilen durum özellikle bebekler için geçerlidir, zira immün sistemleri “kendi”nin ve “yabancı” olanın ayırdını daha yeni yeni yapmaya başlamaktadır. Daha işin başında bu ayrımın yanlış yapılması bana göre alerjik veya otoimmün rahatsızlıkların yolunu açar.

     

    CJF: Doğrudan işin can alıcı kısmına hitap eden ve benim de tamamen hemfikir olduğum bu mükemmel yanıt için teşekkürler Dr. Obukhanych.

    Bize doğal bağışıklanmanın ne olduğunu açıklayabilir misiniz, doktor?

     

    DR. O: Bağışıklanma, insanların pekçok akut enfeksiyonel hastalığı ömründe yalnız bir kez, o da çoğu kez çocukluk çağında olacak şekilde geçirmekte olduğu gözleminden hareketle oluşmuş çok eski çağlara dayanan bir konseptir. Kızamık, kabakulak, kızamıkçık veya boğmaca bu tarz hatalıklardan bazılarıdır.

    Doğal bağışıklanma bir anlamda totolojik [Açıklamak ya da kanıtlamak üzere verilmiş bir önermenin, gerçekte, söylenmiş olanı özdeş ya da eşdeğerde terimlerle yinelemesi] bir ifade çünkü bu noktada bağışıklık yalnızca doğal yolla, sadece enfekte bir kişiyle temas halinde edinilebilecek bir şey; arada sırada bu tarzda maruzat asemptomatik [belirtisiz] seyretse bile yine de bağışıklık oluşturur. Ancak tabii ortada aşıların da bağışıklanma sağladığı gibi genel bir yanılgı olduğundan bazen bağışıklanmayı aşı bazlı korumadan ayırdetmek için başına “doğal” sıfatını eklemek gerekebiliyor.

     

    CJF: Ah! Bağışıklanma yerine “aşı bazlı koruma” kavramını kullanıp meşruiyet kazandırdığınız için teşekkürler gerçekten.

    Aşılı çocuklar, korunsunlar diye tam doz aşılarını oldukları enfeksiyonel hastalıkları aynen geçiriyorlar. Sizce aşı ‘bağışıklaması’nın–tabii bu ismi verebilir miyiz bilmiyorum ama—ömrü niye bu kadar kısa ve neden yetersiz?

     

    DR. O: Aşılanmış bireylerin herhangi bir salgın durumunda aşısını oldukları enfeksiyonel hastalıkların hiçbirine yakalanmamalarını (veya hastalanma oranının minimal seviyede olmasını) bekleriz. Ancak yaşanan salgınlar analiz edildiğinde çoğu kez bunun doğru olmadığını görüyoruz. Aşılı bireyler hakikaten de yüksek sıklıkta hastalık kapıyor ve hastalık insidansında yüksek bir paya sahipler.

    Bana kalırsa bu durum, aşılamanın hakiki bağışıklık mekanizmalarını harekete geçirmemesinden kaynaklanıyor. Aşılama normalde immün yanıtı—yani immünologların teorik olarak immün sistemde çalışmasını “arzu ettikleri” tek şeyi—oluşturur. Ancak görülen o ki bu, doğal bağışıklanmanın sağlayacağına eşdeğer güçte bir koruma sağlamamaktadır. Bağışıklık sistemi hakkında bilmediğimiz daha pek çok şey var.

     

    CJF: Aşılar ömür boyu bağışıklık sağlamıyor, tamam. Peki bizim aşılardan beklentimiz ne olmalı koruyuculuk açısından?

     

    DR. O: Bulaşıcı hastalıklara karşı kullanılan attenüe [zayıflatılmış] canlı virüs aşıları için beklentimiz oldukça kısa bir dönem (3-5) yıl olacaktır. Bu dolaylı bir tahmindir ve aşılı bireylerde hastalık oluşumunun aşılama zamanına göre yapılmış istatistiksel analizlerine dayanır. Belirli bazı aşıların ne kadar süreyle koruma sağladığına dair elimizdeki tek ampirik kanıt budur.

    Koruma süresinin ampirik olarak hiçbir şekilde tahmin edilemeyeceği, örn. tetanoz gibi bulaşıcı olmayan toksin mediasyonlu hastalıklar veya kuduz gibi hayvan ısırığıyla geçecek viral hastalıklar için olanlar, veyahut da Hepatit B ve Gardasil [rahim ağzı kanseri aşısı] gibi aşılar da var. Bu aşıların ne süreyle koruduğunu anlayamıyoruz çünkü elimizde bu tahmini yapmamızı sağlayacak bilimsel olarak anlam taşıyan veri yok.

     

    CJF: İmmünoloji biliminin üzerine yoğunlaştığı nokta ile doğal bağışıklanma arasıdaki fark nedir?

     

    DR. O: İmmünoloji bağışıklanmayı çalışmaz. İmmünoloji, bağışıklık sisteminin immünizasyona—yani “yabancı” bir potein veya partikülün (virüs veya bakterinin) vücuda enjekte edilmesine– verdiği tepkiyi inceler. İmmünolojik araştırmaların odaklandığı başlıca nokta, immünizasyon sonrası immünolojik organ ve vücut sıvılarında uzun dönemde meydana gelecek değişikliklerdir. Bu tip değişikliklere kollektif olarak “immünolojik hafıza” diyoruz.

    Ancak soru şu: İmmünologlar, ‘immünolojik hafıza’nın bağışıklanmanın temeli olduğunu nereden biliyorlar? İmmünoloji alanında yapılmış çalışmalara baktığınızda bu sonucu çıkartmamızı sağlayacak herhangi bir kanıta rastlayamazsınız. Ben immünolojik hafızayı bağışıklanmanın değil, en fazla sensitizasyonun temeli olarak görüyorum. İmmünolojik hafızanın bize faydalı olup olmadığı konusunda ise şüphelerim var.

     

    CJF: Bana kalırsa, immünolojinin insanın doğal bağışıklığından ziyade kendi icadını, yani aşılamayı çalıştığını düşünüyorsunuz. Doğru mu? İmmünoloji dalında doktora yapmış biri olarak sizi bu sonuca iten şey ne oldu?

     

    DR. O: İmmünoloji bir bilim olarak, daha bağışıklık sistemi bu şekilde tanımlanmamışken, aşının icadı (çiçek aşısı) ile birlikte ortaya çıkmıştır. O zamandan beri ve bugün hala, temel immünolojik araştırmalar doğal hastalık veya hastalığa karşı doğal yoldan edinilmiş bağışıklık durumundan ziyade denek hayvanına “yabancı” bir şeyler enjekte etme bağlamında yürütülmektedir.

    Belki laboratuvar ortamında doğal hastalık yerine bir enjeksiyonla deney kurmak daha kolay olduğu için. Belki de sırf bu şekilde daha rahat çalışılabiliyor diye. Nedeni her ne olursa olsun, doğal hastalık/bağışıklık yerine enjeksiyon (aşılama) çalışmalarının yapılmış olması, bir tek suni prosesle ilgili bilgi birikimine yol açmıştır.

    Tabii bu durumda da bugün “bağışıklık sistemi” dediğimizde, yabancı bir antijene yanıt oluşturan sistemden bahsediyoruz. Yani bağışıklık sistemi, esas itibariyle, doğal bağışıklanmaya göre değil, aşılama işlemine göre tanımlanmıştır. Peki gerçek “immün” sistemin amacı doğada hastalık geçirdikten sonra ömür boyu bağışıklık yaratmaksa, bunu gerçekleştiren sistem nedir, nasıl bir şeydir? Bahsettiğimiz yabancı antijen enjeksiyonuna yanıt oluşturan sistem midir bu, yoksa tamamen farklı bir sistem mi?

    Bana göre en büyük sorun da bu: immün sistemle ilgili enjeksiyon bağlamında keşfettiğimiz onca şeyden acaba herhangi birinin doğal bağışıklık haliyle alakası var mı? Var diyorsak, doğal bağışıklanmayı doğrudan hiçbir şekilde çalışmamışken neyin alakalı neyin alakasız olduğunu nereden biliyoruz?

    Bana immünoloji doktorasından sonra immünoloji biliminin “bağışıklık” sistemi yorumlamasındaki problemi neyin görmemi sağladığını soruyorsunuz. İmmünoloji doktorasına rağmen bu problemi görmemi hangi mucizeye borçluyum diye sormanız lazım aslında. İmmünoloji alanında çalışmaya kendinizi adadığınızda alanın “gerçeği”ne o denli büyük bir kişisel yatırım yapmış oluyorsunuz ki, daha en temel varsayımdaki sorunu görme şansınız sıfırlanıyor. Alanın koyduğu tanımlamalara duyulan “inanç” çok güçlü.

     

    CJF: İşte budur doktor! Entellektüel cesaretinize hayranım. O halde doğal bağışıklıklanma ile ilgili aradığımız cevaplar için immünolojiye güvenebilir miyiz?

     

    DR O: Hiç sanmıyorum.

    Daha önce de belirttiğim gibi immünoloji alanında yürütülen düzgün ve saygın araştırmaların hiçbiri doğrudan doğal süreci çalışmaz. Onun yerine deney hayvanlarında yapay bir şekilde oluşturulmuş (doğal olmayan) enfeksiyon/bağışıklanma modelleri kurulur ve bu ne doğal ne de nesnesi insan olan deneylerde bağışıklık yanıtları çalışılır.

    Bu tip araştırmaların doğal bağışıklanma sürecine uygulanabilirliğinden nasıl emin olabiliriz ki? Olamayız. Ama gelin görün ki, bu tarz araştırma yöntemi bağışıklık sisteminin hastalık prosesindeki rolü hakkında bize ancak kısmi ve hatta tamamen yanlış yönlendirici bilgi sağlayabileceği halde, sırf düzenlenen bu yapay araştırma modellerine uyuyor diye insan bağışıklık sistemini aşılarla kurcalayıp duruyoruz.

     

    CJF: Yanlış yönlendirilmiş ve kısmi bilgilerimize dayanarak doğayı bu şekilde kurcalamamız tehlikeli olabilir mi ve çocuklarımızın büyük bir oranının bugün yaşadığı sağlık sorunlarına yol açtığı düşünülebilir mi?

     

    DR O: Bu endişelere tamamen katılıyorum. Bağışıklanmayla ilgili kaygılarımın bir kısmını “Vaccine İllusion” kitabımda ele aldım ve bugün burada da bir özetini vereceğim.

    Endişelerimin başında adjuvan içeren aşıların sağladığı öne sürülen “immünolojik hafıza”nın esasen bağışıklanmanın değil, sensitizasyonun temeli olması geliyor.

    Ayrıca en büyük sorunlardan biri de, çocukluk yıllarında kullanılan zayıflatılmış canlı virüs aşılarının kısa dönem koruyucu etkisi ile çocukluk hastalıklarının “başarılı” şekilde önlenmiş olmasının, anneden çocuğa geçecek bağışıklık korumasını da kaybetmemize yol açmış olmasıdır ve böylelikle de hastalığa maruzat anında bebekler savunmasız kalmaktadır.

    Bir başka endişem de aşılama kampanyalarının popülasyona bağışıklık sağlamaktan ziyade, hastalığa maruzat riskini azaltacak şekilde bulaş örüntüsünü kesintiye uğratarak işlemesidir. Böyle yaparak aşılama kampanyaları popülasyonun çocukluk çağı hastalıklarına karşı bağışıklığını ortadan kaldırıyor, bağışıklığın sağlanmasına veya korunmasına yardım etmiyor. Geçmiş onyıllarda yetişkin popülasyonda çocukluk çağı hastalıklarına karşı oluşmuş bir toplumsal bağışıklık vardıysa da, korkarım aşılama kampanyaları ile bunu çoktan yok ettik.

    Tüm bunlar doğrudan, aşılama ile olması “istenen”, ancak kitlesel aşılamaya geçilmeden önce doğuracağı sonuçlar dikkatli bir şekilde düşünülmemiş sonuçların ürünü olarak karşımıza çıkmakta. Aşılar aynen doğal bağışıklık gibi çalışır zannettik. Belli ki bu doğru değil ve şimdi bunun ceremesini çekiyoruz.

    Şimdi, aşıların “istenmeyen” etkilerine (yani aşıya bağlı oluşan zararlara) geçeyim mi yoksa pandoranın kutusunu şimdilik açmayalım mı?

     

    CJF: O kutuda neler var bir görelim diyorum ben doktor hanım. Buyrun.

     

    DR O: Bahsettiğim kutuda anne-babaların aşılama sonrası çocuklarında gözlemledikleri istenmeyen etkiler ile bunların karşısında Düzen’in anne-babalara “şüpheleriniz tamamen yersiz; aşılar dolayısıyla oluşacak gerçek yan etkiler istatistiksel olarak çocuğunuzda ortaya çıkamayacak denli nadirdir; aşı korkunuz irrasyonel ve bilimsel gerçeklere dayanmıyor” yönündeki “bilimselmiş gibi gözüken” iddiaları var. Bu konuya isterseniz biraz sonra dönelim.

     

    CJF: İddiaya girecek olsanız bahsinizi hangi tarafa yatırırdınız: aşılar mı doğal bağışıklanma mı ve neden?

     

    DR O: Tam olarak ne elde etmek için aşıya veya doğal bağışıklanmaya oynayacağız? Elde edilmek istenen sonucun spesifik olarak belirtilmesi gerekiyor. Ancak ‘amaç insan neslini devam edemeyecek hale getirmek’ derseniz, o zaman paramı aşılara yatırırdım.

     

    CJF: Doktor hanım sanırım aklımdan geçenleri okudunuz.

     

    Birinci bölüm sonu ..

Kör İnancın Kör Bıçağı: Verem Aşısı

Kör İnancın Kör Bıçağı: Verem Aşısı

Verem aşısıyla ilgili ikinci bölümde, üyeleri bilimadamı, yazar, mühendis, kütüphaneci, araştırmacı bilimadamı, ebeveyn ve büyük anne-babalardan oluşan ve yazılarında sansasyondan ziyade mutlak doğrulara ve dengeli sunuma yer veren, verilerini CDC (Centres for Disease Control and Prevention / Amerikan Hastalıklarla Mücadele Merkezi) ve JAMA (Jourmal of the American Medical Association / Amerikan Tıp Birliği Dergisi) gibi resmi kaynaklara dayandıran Inside Vaccines grubunun özenle hazırlanmış yazısına yer vereceğim. Bloglarında paylaştıkları yazıların Türkçeleştirilmesi ile ilgili verdikleri destek ve izinden dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.

Tuberculosis Vaccine Use Based on “Blind Faith” başlıklı yazılarının temelini, İngiltere’de yetkililerin başkent Londra’da veremin tekrar başgösterrmesi üzerine tüm yenidoğanlara BCG aşılaması yapılması planlarına bir gazete haberinde yer verilmesi oluşturuyor.

Habere göre, “Sağlık uzmanları başkentte rutin bağışıklama gerektiren ‘100,000’de 40 olgu’ eşiğine ulaşıldığını belirtiyor. Londra’da şu anki uygulama kendileri veya anne-babaları yurtdışında doğmuş çocukların aşılanması yönünde.(1)

Peki ama İspanya ve Amerika Birleşik Devletlerinde aşı hiç kullanılmamış olmasına rağmen tüberküloz insidansının oldukça düşük olmasını neye bağlıyoruz?

BCG aşısı dünyada kullanımı en yaygın olan aşı, ancak aynı zamanda da en tartışmalısı. BCG ile ilk aşılama denemesi büyük bir felaketle sonuçlanıyor ve aşının itibarını büyük ölçüde zedeleniyor:

“Lubeck felaketi bağışıklama tarihinin dönüm noktası olma özelliğini daima koruyacak. 1930 yazında, Almanya’nın Lubeck kentinde 240 bebek BCG ile aşılandı; bebeklerden 72’si tüberküloz geliştirerek hayatını kaybetti…

Yaşanan bu felaket halkın aşıya güvenini büyük ölçüde yitirmesine neden oldu ve çocukların kitlesel olarak aşılanmasına ancak 1932’den sonra, yeni ve daha güvenli üretim teknikleri devreye sokulduktan sonra geçilebildi. Aşının koruyucu etkisinin %0-80 arasında değiştiği tespit edildi. (2)

BCG aşısının koruyuculuğu hakkında büyük soru işaretleri olmasının yanısıra, aşının en yaygın tüberküloz suşlarına karşı etkili olmadığı da biliniyor.:

“BCG aşısı, dünyada veremin en çok görüldüğü bölgelerde yaygın olan tüberküloz suşlarını kapsamıyor.”(3)

Hollandalı tıp araştırmacıları, İngiltere’nin East Anglia Üniversitesi’nde ‘Genel Mikrobiyoloji Derneği’nin yılda iki kez düzenlenmekte olan toplantısında şunları söylüyor:

Hollanda, Bilthoven’daki Ulusal Halk Sağlığı ve Çevre Enstitütüsü’nden Dr. Dick van Soolingen:

“Asya, eski SSCB cumhuriyetleri ve diğer bölgelerde, Pekin tipi Mycobacterium tüberkülozunun verem salgınlarında rol oynadığını düşünüyoruz. Pekin suşlarına karşı çoğu zaman verem tedavisindeki en önemli ilaçların etksiz kalabildiğini görüyoruz.”(3)

Koruyucu özelliği bu kadar düşük bir aşı, üstelik de akciğer (pulmoner) tüberkülozuna karşı pek az koruma sağladığı bilimsel çalışmalarla gösterilmiş ve bağışıklık direnci düşük bireylerde ağır komplikasyonlara yol açabileceği de bilinmekteyken neden birçok ülkede yenidoğanlara rutin olarak uygulanıyor?

BCG aşısıyla ilgili Dünya Sağlık Örgütü‘nün (DSÖ) açıklamalarına bakalım:

“BCG dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır ve yakın zamana kadar aşının güvenli olup olmadığının sorgulanmasını gerektirecek ciddi bir gelişme olmamıştır. Bağışıklık sistemi zayıf kişilerde kullanıldığı takdirde bizzat BCG’den verem kapılabileceği endişesi bulunmaktadır. Ayrıca, bağışıklık sistemi güçlü kişilerde bile enjeksiyon yerindeki ülserleşme de dahil olmak üzere görülebilecek diğer lokal reaksiyonlarda etrafa canlı organizma yayılması (shedding) sözkonusu olabilir ve hastalık bağışıklığı düşük kişilere bu yolla bulaştırılabilir.

. . .

Kullanımdaki BCG aşıları dünyanın birkaç [yedi?] farklı yerinde üretilmekte. Bu aşılar biribirinin aynı değildir. Şu an için sözkonusu aşıların insanlar üzerindeki kullanımda etkinlik ve güvenlik bakımından ne derece farklılık gösterdikleri bilinmemektedir. Moleküler ve genetik özelliklerde birtakım farklılıklar olduğu biliniyor. Bilinmeyen, belirli bir üreticinin “BCG”sinin bir diğer tesiste üretilmiş olandan “daha iyi” olup olmadığıdır.” [vurgular bana aittir](4)

Hindistan’dan bir diğer çalışmaya bakalım:

“BCG aşılamasının akciğerlerde doğal tüberküloz enfeksiyonu ve lokal komplikasyonlarını önleyemediği, ancak primer enfeksiyonun hematojen yayılma komplikasyonlarını azalttığı vurgulanmaktadır. Ancak bu durum BCG aşılamasına rağmen miliyer, menenjitik ve dissemine (yaygın) tüberküloz gibi tüberkülozun ağır ve çoğu zaman da ölümcül tiplerini geliştiren beslenme yetersizliğine sahip çocuklar için geçerli değildir. Beslenme yetersizliği olan çocuklardaki tüberkülin anerjisi [antijene tepki göstermeme durumu], görülen yüksek morbidite (hastalık) ve ölümlerin sorumlusudur. BCG ile aşılanmış, beslenmesi yerinde çocuklarda enfeksiyon sonrası değişik tüberküloz örüntüleri görülmektedir. Ortaya çıkan en önemli hastalık tablosu göğüsiçi (intratorakik) tüberküloz, çeşitli mediyastinal lenf bezlerinin genişlemesi ve bunların oluşturduğu lokal komplikasyonlardır. Bu ve bunun yanında nörotüberküloz ve dissemine tüberküloz gibi çok daha düşük insidansa sahip hematolojik* komplikasyonların nedeni, BCG aşılamasına bağlı olarak hastalığın T hücre immünitesi ile lokalizasyonudur. Bu çocuklarda görülen nörotüberkülozun klinik tablosu da değişiklik gösterir; daha çok lokalize olarak beyin ve beyin-omurilik zarlarının tutulumu görülür. Benzer şekilde, aşılanmış çocuklarda karaciğer büyümesi (hepatomegali), dalak büyümesi (splenomegali) veya tekli organ tutulumları görülebilmektedir. Aşılı, beslenme yetersizliği olmayan çocuklar ile beslenmesinde 1 ve 2. dereceden protein enerjisisi eksikliği (PEM) olan çocuklarda görülen yeni tüberküloz örüntülerinin yeniden öğrenilmesi önem taşımaktadır. BCG aşılamasının bu limitasyonları nedeniyle, ülkenin çeşitli bölgelerinden yüksek risk grubundaki çocuklar üzerinde kemoprofilaksi** gibi başka stratejilerin çok merkezli deney ve çalışmaları yapılması gerekir.

BCG aşılamasının etkilerine bakıldığında, beslenme yetersizliği olan BCG aşılı çocuklarda klasik veya genel tüberküloz menenjiti, miliyer TB***, dissemine tüberküloz**** ve primer enfeksiyonların diğer ağır komplikasyonlarının oluşmaya devam ettiği görülmüştür. Mevcut BCG aşısının insanlar üzerinde yapılmış farklı deneylerde gösterdiği değişken etkinlik derecesi, tüberkülozun dünyada kontrol altına alınabilmesi için immünoregülatör mekanizmalarla ilgili araştırmaların başlatılması ve yeni aşıların geliştirilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur.”(5)

ABD gibi ülkelerde neden BCG aşısının hiç kullanılmamış olduğuna dair geçerli pekçok nedenden biri hakkında detaylı bilgi edindiğimiz (PDF dosyası olarak da indirilebileceğiniz) bu çalışmanın son paragrafı konuyu mükemmel bir şekilde özetliyor.

“Dünyada kullanılan BCG aşılarının bazı suşları tamamen işe yaramaz, bazıları orta derecede koruma sağlıyor ve bazıları, belki bir iki tanesi de yüksek potansa sahip gözüküyor. Hangisi hangisidir şu an söylemek mümkün değil. Birkaç ileri düzeyde gelişmiş ülke dışında kalan tüm ülkeler için BCG aşılaması tüberküloz kontrolünde ana yöntem olduğundan, ülkelerin zaten kısıtlı olan kaynaklarını yatırdıkları BCG aşılamasının halen daha kör bir inanca dayanılarak yapılıyor olması son derece trajik ve üzüntü vericidir.(6)

BCG aşısı Londra’daki bu çocukların doğumyeri olan ülkelerde işe yaramıyorsa, İngiliz enfeksiyonel hastalık uzmanlarına, aşı bu defa aynı çocuklara İngiltere’de vurulduğunda işe yarayacağını düşündürten nedir acaba?

*Hematoloji: Kan, kan yapıcı organlar ( kemik iliği, dalak) ve lenf bezlerinden kaynaklanan hastalıkları inceleyen bilim.

** Kemoprofilaksi: Sağlıklı bireylere belirli farmakolojik özellikleri olan maddeler vererek belirli hastalık etkenlerinin etki göstermesini, hastalığın ilerlemesini ya da istenmeyen sonuçlar doğurmasını önlemek.

***Miliyer TB: Tüberküloz basillerinin kan akımı ile yayılarak, çeşitli organ ve dokular üzerinde dan tanelerini andıran küçük sarımsı lezyonlar oluşturması ile belirgin tüberküloz; miliyer tüberküloz (Akut ya da kronik olabilir).

****Dissemine Tüberküloz: Bütün vücuda yayımış tüberküloz.

 


KAYNAK:

[1] Verem Vakalarının Artmasıyla Beraber Londralı Bebekler için TB Aşılaması Çağrısı, Rashid Razaq, London Evening Standard, 15 Temmuz 2010. http://www.thisislondon.co.uk/standard/article-23856346-call-to-give-london-babies-tb-jabs-as-cases-rise.do

[2] BCG Aşısının İcadı, Aşı Vizyonerleri, Tech Net 21, Accessed on November 2, 2010. http://technet21.org/Articles/BCG_vaccine.html

[3] En Sık Görülen TB Suşları BCG Aşısında Yer Almıyor, Daily University Science News, 11 Eylül 2001. http://cmbi.bjmu.edu.cn/news/0109/119.htm

[4] BCG – Tüberküloz Aşısı, Aşı Araştırmaları İnisiyatifi (IVR), Dünya Sağlık Örgütü, Son Erişim Tarihi 21 Kasım 2012. http://www.who.int/vaccine_research/diseases/tb/vaccine_development/bcg/en/index.html

[5] Hindistan’da BCG Aşılaması ve Çocuklarda Görülen Tüberküloz Vakalarının Yeni Yönleri, P.M. Udani, Hindistan Pediyatri Dergisi, 1994, Eylül-Ekim, (61) 5, 451-62. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/7744445

[6] Porto Riko’lu Çocuklarda BCG Aşılamasının Değerlendirmesi, George W. Comstock, Verna T. Livesay, Shirley F. Woolpert, Amerikan Halk Sağlığı Dergisi, Mart, 1974, (64) 3, 283-291. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1775430/pdf/amjph00803-0085.pdf

Verem (Tüberküloz) Aşısı, BCG

Verem (Tüberküloz) Aşısı, BCG

Verem Nedir?

Verem ya da tüberküloz, Mycobacterium tuberculosis adlı bir bakterinin yol açtığı ciddi bir enfeksiyonel hastalıktır. Etki alanı genellikle akciğerler olmasına rağmen kemikler veya beyne de sirayet edebilir. Belirtileri arasında ateş, gece terlemesi, iştah ve kilo kaybı, göğüs enfeksiyonu, öksürük, tükrükte kan ve sürekli halsizlik bulunur(1).

Verem kötü yaşam koşulları, kalabalık haneler, yetersiz havalandırma ve sosyal mahrumiyet gibi nedenlerle ilişkilendirilmektedir(2). Kentsel yaşam alanlarında daha sık görülür(3). Aktif verem hastası kişinin öksürük veya hapşırığıyla havaya saçılan su damlacıklarıyla yayılır, ancak bulaşma çoğunlukla hasta kişiyle uzun süre vakit geçirildiği takdirde gerçekleşir(4).  Çoğu kez hastalığı yeni kapmış kişiler semptom geliştirmez; verem mikrobunu kapmış kişilerin ancak %10‘u gerçek manada hastalık geliştirmektedir(5).

Verem Ne Kadar Yaygındır?

Verem, 1500’lerin başından beri başta Batı Avrupalılar olmak üzere dünyada milyonlarca kişinin ölümüne sebep olmuştur. Veremi tedavi etmek ve hastalananları izole ederek topluma yayılmasını önlemek amacıyla büyük sanatoryumlar kurulmuştur(6). Bugün verem dünyanın bazı bölgeleri için hala sorun teşkil etmekte, yılda 8 milyon yeni verem vakası saptanmaktadır(7). 2005 yılında Afrika’da verem insidansı 100,000 kişide 343 iken, hem 2005 hem de 2006 yılı için Amerika’da verem insidansı 100,000 kişide 5 olgunun altında seyretmiştir(8).

Ülkemizde ise verem hastalık insidansı, 2000 yılında Verem Savaş Dispanserlerine kayıtlı hastalara göre hesaplandığında 100,000’de 27‘dir, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2010 verilerine göre ise Türkiye’de TB insidansı yüz binde 28, prevalans yüz binde 24 ve mortalite (ölüm) hızı yüz binde 3.1’dir. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’nin verilerine göre ise 2009 yılında 17402 TB olgusu bulunmaktadır. Olguların %66.4’ü pulmoner TB’dür. Hastalığın görüldüğü ortalama yaş 25-44’dür. TB’a bağlı ölüm hızı 2008 yılında yüz binde 0.6’dır.

1982 yılında yapılan çalışmada Güneydoğu Anadolu, Karadeniz ve Marmara Bölgeleri hastalığın en sık görüldüğü bölgeler olmuş ve TB prevalansı ‰3.58 olarak bulunmuştur.

2002-2009 yılları arasında insidanstaki değişim yüzdesi dünya genelinde -2.1, DSÖ Avrupa Bölgesi’nde -13 iken Türkiye’de -27.5’tir.

 Türkiye, DSÖ Avrupa Bölgesi ve Küresel Tüberküloz İnsidans Hızları, 2002-2009

Şekil 1: Türkiye, DSÖ Avrupa Bölgesi ve Küresel Tüberküloz İnsidans Hızları, 2002-2009
Kaynak: TC Sağlık Bakanlığı Verem Savaş Dairesi Başkanlığı, Türkiye’de Verem Savaşı 2011 Raporu, Ankara,2011,s:5.

 

 

Kimler En Çok Vereme Yakalanır?

Toplumda bazı kesimlerinin vereme yakalanma riski daha yüksektir. Bunlar: HIV pozitif veya başka nedenlerle bağışıklık sistemi zayıflamış olanlar; veremli kişilerle yakın temas halinde yaşayanlar; evsizler, gecekondu mahallesi sakinleri; veremin yaygın görüldüğü ülkelerden gelenler; bakım evi sakinleri ve hapishane mahkumları; uyuşturucu şırınga edenler; diyabet veya kanser hastalarıdır(9).

Sosyo-ekonomik yönden bakıldığında Türkiye’de veremli hastaların profili şu şekildedir:

Balbay ve arkadaşları 2004 yılında Sağlık Bakanlığı’na bağlı 23 hastane, 11 Göğüs Pavyonu ve 271 adet Verem Savaş Dispanserinde yaptıkları tarama sonuçlarını yayınlamışlardır. Bunun sonucunda TB hastalarının yaş ortalamasının 38.64, %70’nin erkek olduğu gözlenmiştir. Hastaların %61’i evli ve evli olanların ortalama 2.07 çocuk sahibi olduğu görülmüştür. TB hastalarının %45.8’i ilkokul, %16.2’si lise mezunuydu. Hastaların %16’sının yaşadığı ev ve işyeri kötü koşullarda, %34.9’unda düşük gelire bağlı olumsuz yaşam ve beslenme koşulları mevcuttur. İncelenen TB hastalarının %79.3’ü işsiz olup %30.7’si hastalığı nedeniyle iş bulamadığını belirtmiştir. %51.4’nün ortalama geliri 300 TL altındadır. Ekonomik durum değerlendirmesinde ise %58.1’nin ekonomik durumu kötü ya da çok kötü grubunda yer almıştır. Özbay ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada da 151 tüberküloz hastasının sosyo kültürel yapısı değerlendirilmiştir. Bu araştırmada hastaların yaş ortalaması 33 olup, %60.26’sı erkektir. Olguların %50.99’nun herhangi bir eğitimi olmayıp ancak %5,29’u yüksekokul mezunudur. %54’ü sigara içmekteydi. %66.22’si evli olup, ortalama aile nüfusu 7,13’tür.

Veremin Tedavisi Var mı?

Veremden çoğu kez iyileşmek mümkündür. Tedavi için genellikle antibiyotik ve diğer anti-verem ilaçları kullanılır. Kişinin veremden tamamen iyileşmesi birkaç ayı bulabilir(10).

Veremin Aşısı Var mı?

Albert Calmette

Albert Calmette

İlk verem aşısı BCG, 1921’de Pasteur Enstitüsü’nde çalışan Albert Calmette ve Camille Guerin adlı iki Fransız bilimadamınca geliştirildi(11). BCG aşısı bugün verem insidansının yüksek olduğu pekçok ülkede kullanılmakta. Türkiye ise hastalığın orta derecede yaygın olduğu ülkeler arasında olmasına ve son yıllarda hastalık stabil bir seyir izlemesine rağmen BCG aşılaması yaygın olarak devam etmekte(12). Ancak BCG, vereme yakalanma riski düşük ve aşının etkinliği “değişken” olduğundan [BCG aşısı koruyuculuğu %0 ila %80 arasında değişmektedir] ve ayrıca aşı tüberkülin deri testinin yorumlanmasını etkileyebildiğinden Amerika Birleşik Deletleri, Hollanda, Finlandiya, İsveç ve İsviçre gibi ülkelerde rutin uygulamadan kalkmıştır(13). Yeni verem aşıları geliştirilme aşamasında(14,15).

BCG aşısının ürün prospektüsünü buradan inceleyebilir, yapılmış güvenlik deneyleri, aşının yan etkileri ve kontraendikasyon oluşturan durumları öğrenebilirsiniz.

Türkiye’de kullanımda olan Sii-BCG aşısının prospektüsünde yer alan bilgilere bakıldığında, aşının etkinlik (koruyuculuk) derecesine dair herhangi bir veri olmadığı gibi, aşının hayvanlar ve insanlar üzeirinde tamamlanması gereken güvenlik çalışmalarının da yeterli olmadığını üreticisinden öğreniyoruz. Normal koşullarda, yenidoğanlara rutin olarak uygulanması önerilen bir aşının geniş kapsamlı etkinlik ve güvenlik çalışmalarının olması beklenir. Sii-BCG aşısının birlikte uygulanabileceği belirtilen aşı listesine bakıldığında, bunlar arasında canlı virüs aşılarının da olduğu görülüyor, ancak bazı hekimler bu konuda çekince koyarak, BCG aşısının canlı virüs aşılarıyla aralarının açılması gerektiği yönünde uyarıyorlar.

Türk Toraks Derneği’nin yayımladığı, Dr. Kıter Göksel ve Dr. Uçan Eyip Sabri tarafından kaleme alınmış Türkçe makaleden de ülkemizde uygulanan BCG aşısının özellikleri, yol açtığı komplikasyonlar ve dozaj konusunda bilgi alabilirsiniz.

 

Türkiye’de BCG (Verem) Aşılaması: 

Aşı 1951 yılında uygulanmaya başlanmıştır. 1997 yılına kadar ilk dozu doğar doğmaz olmak üzere 4 doz uygulanmıştır. Aşı “Tüberküloz Savaş Programı”nın (Verem Savaş Daire Başkanlığı tarafından yürütülmektedir) bir parçası olarak başlamıştır. Ülkemizde tüberküloz sıklığı 1965 yılında yüzbinde 172 ve 2004 yılında yüzbinde 27 olarak saptanmıştır. Daha sonra özellikle üçüncü ve dördüncü dozların hedeflenen nüfusun ancak %10’una yapılabiliyor olması ve tekrarlayan dozların düşük etkisi nedeni ile aşı iki doza indirilmiştir (yenidoğan ve ilkokul birinci sınıf). BCG aşısının yenidoğan döneminde intradermal uygulama zorluğu, aşının komplikasyonlarının daha az ve immün yanıtın daha iyi olması nedeniyle yine bu tarihlerde aşı yenidoğan döneminden ikinci aya alınmıştır. Son olarak 2006 yılından itibaren yine rapel dozun etkisinin de tartışmalı olması nedeniyle aşı tek doza indirilmiştir. DSÖ de tüberküloz sıklığının yüzbinde 10’dan fazla olduğu bölgelerde aşının bebeklik döneminde tek doz uygulanmasını önermektedir. Aşı halen dünyada en yaygın kullanılan aşıdır. DSÖ’ne üye ülkelerin 158’inde (%82) bebeklik dönemi BCG aşısı ulusal programlarda yer almaktadır. Ulusal programında BCG yer almayan 34 ülkeden altısı aşılamayı yakın bir zamanda kaldırmışlardır. Avusturya 1990, Danimarka 1985, İsrail 1984, İtalya 1995, Japonya 1993 ve Malta 1996’da aşılamayı kaldırmışlardır. Etkinliği gösterilmemiş olmakla birlikte 25 ülkede BCG birden çok defa uygulanmaktadır. Yine altı ülkede ilk aşı uygulaması adölesan çağda yapılmaktadır. Avrupa bölgesinde yer alan Kıbrıs, İtalya, İsveç ve İngiltere’de aşı risk gruplarına yapılmaktadır.

BCG,

  • Genellikle 2. ayda olmak üzere, 0-3 ay arasında yapılabilir.
  • BCG bu konuda deneyimli bir sağlık çalışanı tarafından sol omuza, deri içine ilk bir yaşta 0.05 ml (0.5 dizyem), 1 yaş üzerinde ise 0,1 ml olarak uygulanır.
  • ilk 3 ayda PPD deri testi yapılmadan, daha sonra (≥4 ay) PPD deri testi yapılarak ve PPD deri testi negatif bulunursa yapılır. PPD deri testi pozitifse (BCG yapılmamışlarda ≥10 mm endürasyon) bebek tüberküloz hastalığı açısından dikkatle değerlendirilir (aile öyküsü, öykü, fizik inceleme ve laboratuvar) ve sonuca göre tüberküloz hastalığı tedavisi (çoklu ilaçla tedavi) veya tüberküloz enfeksiyon proflaksisi (tekli ilaçla) verilir, ayrıca aile taraması yapılır.
    Üçüncü aydan sonra, PPD çözeltisinin bulunmadığı durumlarda, çocukların verem aşısız kalmaması için BCG aşısı PPD deri test olmadan yapılabilir. Kayıtlara göre BCG yapıldığı bilinen çocuklarda (skar görülsün veya görülmesin) ve BCG skarı bulunan çocuklarda herhangi bir yaşta kontrol amacıyla PPD yapılmasına gerek yoktur ve bunun sonucuna göre BCG uygulaması gerekli değildir. Altı yaş üzerinde hiç aşılanmamış çocukta BCG gerekli değildir. Altı yaş altında BCG yapılmamış olan çocukta PPD sonucuna göre gerekiyorsa BCG uygulanır.

BCG Aşısı Ne Kadar Güvenli?

1930 yılında Fransa’dan alınan BCG aşısı bir Alman klinikteki 251 çocuğua veriliyor; çocukların çoğu hastalanıyor ve 77’si ölüyor. Kızgın Alman halkı Fransa’yı sorumlu tutuyor. Aşıyı vuran doktor mahkemede yargılanarak hapis cezasına çarptırılıyor(16).

Bugün ise BCG aşısının istenmeyen etkilere yol açtığı bilinmekte. Aşı vurulduğu noktada bir kabarcık oluşturuyor ve enjeksiyon yerinin çevresindeki lenf bezlerini büyütüyor. Birkaç hafta sonra kabarcık patlayarak cerahat akıtıyor, ardında büyük çirkin bir yara izi de diyebileceğimiz nedbe (keloid) dokusu bırakıyor. Aşılamadan 3 – 7 ay sonra, kasık lenf bezlerinde abse oluşumu da görülebilmekte. Lenf bezi abseleri koltuk altı veya kürek kemiği (kalvikula) boşluğunda da gelişebilir. Bazı kişilerde kemik veya eklem iltihabı, deri enfeksiyonu veya “genel BCG enfeksiyonu”aşıya bağlı verem görülebilir. Bu ağır yan etkiler aşılanmadan ortalama 14 ay sonra ortaya çıkmakta ve “kalıcı fonksiyonel bozukluklar” olarak süreklilik kazanabilmektedir(17). Kas-iskelet sistemi lezyonları ve “ölümcül dissemine lezyonlar” da BCG aşısı sonrası oluştuğu bilinen yan etkilerdendir(18).

 

 

 

Bebekte süpüratif olmayan BCG lenfadenitin (lenf bezi iltihabı) farklı açılardan görünümü. (Kaynak: “Management of Bacillus Calmette-Guérin Lymphadenitis”, Hong Kong Journal of Paediatrics, http://www.hkjpaed.org/details.asp?id=782&show=1234)

 

Full-size image (30 K) Full-size image (28 K)
BCG aşılamasından 6 hafta sonraki aşı yeri absesi BCG aşılamasından 15 hafta sonraki süratif lenfadenit

6 aylık bir bebekte BCG aşılamasına bağlı tüberkülid benzeri reaksiyon ve ortaya çıkan psöriatik deri ve tırnak lezyonlarını dokümente eden olgu sunumuna buradan ulaşabilirsiniz.

2867fig1.tif

BCG aşısının ender görülen ancak ölümcül seyrinden dolayı korkutucu yan etkilerinden dissemine tüberküloza yenik düşen 7 aylık bebeğin haberine buradan ulaşabilirsiniz. Görüntüler fazlasıyla üzücü olduğu için görsellerine burada yer vermiyorum.

BCG Aşısının Koruyucu Etkinliği Ne Kadar?

Amerika Birleşik Devletleri’nde yürütülen uzun dönemli bir çalışma sonuçlarına göre BCG aşısının koruyucu etkinliği sadece %14(19). İngiltere’de yapılan bir diğer çalışmada ise aşının etkinlik derecesi %77 çıkıyor(20). Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 1968’de verem aşısıyla ilgili dünyanın en büyük saha çalışmasını yaptırıyor. Hindistan’ın Madras kentinde 1 aydan küçük bebekler hariç, 364,000’lik nüfusun tamamı BCG ile aşılanıyor.  Aynı anda, benzer nüfusa sahip bir başka şehir de kontrol grubu olarak kullanılıyor, hiçkimseye BCG vurulmuyor. 1979’da, çalışma başladıktan 11 yıl sonra DSÖ sonuçları açıklıyor: “Optimal koşullar altında yürütülmüş olan saha çalışmasında BCG aşısının herhangi bir koruyucu etkisi saptanmamıştır(21). Bu açıklama esasında sonuçları fazlasıyla hafife alan türden, zira gerçekte yaşanan, aşılanmış nüfusta aşısızlara oranla dikkate değer oranda daha fazla verem vakası yaşanmış olmasıdır(22).

1980 yılında Lancet dergisinde yayımlanan bir makalede “vereme karşı yürütülen bağışıklama mücadelesinin tarihçesinin bir başarısızlıklar, şaibe ve sürprizler öyküsü olduğu” kabul edilmiştir(23). 1993’te British Medical Journal ‘da çıkan bir raporda Fransa’daki bir hastanenin verem kapan 62 çalışanının da aşılı olduğu bilgisi yer alır(24). 1996’da Lancet dergisinin yayımladığı Malawi’de 66,000 kişi üzerinde yürütülmüş plasebo kontrollü, uzun dönemli bir BCG koruyucu etkinlik çalışmasının sonuçlarını araştırmacılar şu şekilde ifade ediyor: “denenen aşılardan hiçbirinin pulmoner tüberkülozu önlemede katkı sağladığına dair kanıt bulunamamıştır(25). Aslına bakılırsa, “kesin tanı konulmuş verem vakası oranları . . . plasebo verilmiş kişilere göre ikinci doz BCG almış olanlarda daha yüksek” çıkmıştır(26). 1998’de Alman aşı komisyonu (STRIKO), saygın tıp dergisi Der Kinderarzt‘ta yayımladığı şu açıklamayla verem aşısına verdiği desteği çekmiştir: “Almanya’daki epidemiyolojik durum, BCG aşısının koruma sağladığına dair ortada kanıt olmayışı ve BCG aşısının pek de nadir olmayan ciddi yan etkileri gözününe alındığında, STRICO olarak bu aşının programda kalmasına destek olamayacağımızı beyan ederiz”(27). 1999’da BCG aşısının işe yaramadığını teyit eder nitelikte yeni çalışmalar geliyor(28). 2007’de araştırmacılar kullanımdaki daha yenice verem aşılarının eskilerine oranla immünojenitelerinin daha düşük olabileceğini bulmuşlardır(29).

Tüberkülin Deri Testi

Tüberkülin Deri Testi Nedir?

Tüberkülin deri testi akciğerleri etkileyen bulaşıcı bir hastalık olan veremin teşhisinde yardımcı rol oynar. Küçük bir miktar verem toksininin (tüberkülin) iç-ön kolda deri altına yerleştirilmesi işlemidir.  Test edilen kişi vereme maruz kalmışsa iki gün içinde deride işlem yapılan noktada toksinlere reaksiyon olarak kırmızı, sert bir kabartı oluşuyor. En sık kullanılan Mantoux tüberkülin deri testinde, saflaştırılmış protein türevi (purified protein derivative–PPD) adı verilen sabit miktarda tüberküloz antijeni içerir. Mantoux TB testi aşı olmasa da, tüberküloz antijenleri şırıngaya konularak deri altına enjekte edilir(30).

Tüberkülin Testi Ne Kadar Güvenli?

Mantoux’nun kullanımdaki en yaygın deri testi Tubersol, Aventis Pasteur tarafından üretilmekte. Üretici açıklamalarına göre ürünleri “. . . mycobacterium tuberculosis‘in insan suşundan elde edilmiş”. Ayrıca, içeriğinde stabilizatör olarak Tween 80; koruyucu madde olarak da fenol bulunmaktadır(31). Tween 80, kanserojen etkisinden şüphelenilen ve aynı zamanda karaciğer ve böbreği zehirleyici etkisi bilinen 1,4 dioksan ihtiva edebilecek olan polysorbate 80‘in ticari ismidir(32,33). Fenol adlı maddenin karaciğer, böbrek, kardiyovasküler ve merkezi sinir sistemine zehirleyici etkisi olduğu düşünülmektedir(34).

Tüberkülin Testi Sonuçları Ne Kadar Güvenilir?

Test sonuçları pekçok faktörden etkilenebilir. Bu yüzden yanlış pozitif veya yanlış negatif bulgulara görece olarak sık rastlanır. Örneğin, Maureen Ryan adlı New York’lu bir kadın konulan yanlış verem teşhisi nedeniyle son iki ayını eve kapanıp ağır dozda antibiyotikler içerek geçirmiş ve tüm bu süre boyunca da çocuklarına ve torunlarına verem geçirdi diye endişelenmiş. 2007 yılının mayıs ayında kendisine yok yere yaşatılan bu sıkıntı için 75,000$ tazminat almaya hak kazanmıştır(35). Viral enfeksiyonlar, virüs aşıları, beslenme bozukluğu, lösemi ve bağışıklığı baskılayıcı ilaç kullanımı tüberkülin deri testinde yanlış negatif sonuçlara yol açabilir(36). Daha önce olunan verem (BCG) aşısı veya verem dışındaki birtakım enfeksiyonlar ise yanlış pozitif sonuç alınmasına neden olabilir. (Örneği verilen Maureen Ryan test sırasında bronşite benzer bir hastalıktan muzdarip.(37)) Bunun yanısıra, sert kırmızı şişkinliğin boyutunu ölçerek testin sonucunu buna göre yorumlayacak sağlık personelin de yanlış teşhislerde payı var(38,39). Deri testinin yanında göğüs röntgeni veya tükrük (sputum) kültürü de istenebilmektedir(40).


KAYNAKLAR:

1. Buchwald, G, “Koruyucu” Aşılama Uygulamasına Rağmen Tüberkülozda Düşüş. (Almanya: F. Hirthhammer Verlag GmbH, 2004): 14. Kitabın İngilizce içeriğine göz atmak için başlıktaki linki açınız.  

2. Donegan JLM. “Tüberküloz: BCG Aşısı Bir İşe Yarıyor mu?”

3. Colston, J. “Tüberküloz: Büyük Beyaz Vebanın Dönüşü“. Ulusal Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü, Mill Hill makaleleri 1995.

4. Finlandiya Ulusal Halk Sağlığı Enstitüsü. “Tüberküloz (veya BCG) Aşılaması“.

5. Ibid.

6. Bkz. Not 1, sf: 53-63.

7. Dünya Sağlık Örgütü. “Tüberküloz“.

8. Stobbe, M. “ABD’de tarihin en düşük TB insidansı“. Washington Post, (19 Mart 2010)

9. Mayo Clinic. Tuberculosis, “Risk Factors“.

10. Bkz.Not 4.

11. Bkz. Not 1, sf: 108.

12. Zeki Kılıçaslan. Dünyada ve Türkiye’de Tüberküloz; Tüberküloz hastalık insidansı, sf: 78

13. CDC. “TB Eliminasyonu: BCG Aşısı

14. Medical News Today. “Ümit Vaadeden Yeni Verem Aşısı Fare Deneyinde Koruyucu Etkinlik Gösterdi“, 05/08/2011.

15. BBC News. “Yeni TB aşısının güvenliği kanıtlandı; 80 yıldır ilk defa yenisi geliştirilen verem aşısı İngiltere’deki güvenlik deneylerini geçti” (24/10/2004)

16. Bkz. Not 1, sf: 109

17. Bkz. Not 4

18. Starke, J., et al. “BCG aşısının ABD’de tüberkülozun önlenmesi ve kontrol altında alınmasındaki rolü–ortak bildirge: Tablo 1.MMWR; CDC (26/04/1996)  / Vol. 45 / No. RR-4

19. Constock, GW., et al. “ABD güney eyaletlerinde BCG aşılamasının uzun dönem sonuçları.American Review of Respiratory Disease 1966; 93(2): 171 – 83.

20. Hart, RDA., et al. “BCG ve vole bacillus aşılarının ergen ve erken yetişkinlikte tüberkülozun önlenmesindeki rolü.” British Medical Journal 1997;ii:293-95.

21. Dünya Sağlık Örgütü. “Güney Hindistan’da tüberküloz önlenme çalışmaları kapsamında BCG aşıları ile ilgili deney.

22. Bkz. Not 1, sf: 112-113.

23. “BCG: Hindistan’dan gelen kötü haber.Lancet (12/01/1980): 73-74.

24. Germanaud, J. “BCG aşılaması ve sağlık çalışanları.” British Medical Journal 1993;306:651-652.

25. Karonga Hastalık Önleme Deney Grubu. “Malawi’de cüzzam ve tüberkülozun önlenmesinde tekli BCG, rapel BCG veya BCG ve cansız Mycobacterium leprae’den oluşan karma aşının test edildiği randomize kontrollü deney.The Lancet (6/07/1996);348(9019);17-24.

26. Ibid.

27. Bkz. Not 1., sf: 114-116.

28. Tüberküloz Araştırma Merkezi. “Güney Hindistan’da tüberkülozla mücadelede kullanılan BCG aşılarıyla ilgili deneyin on beş yıllık takip çalışması.” Indian Journal of Medical Research 1999;110:56-69.

29. Brosch, R., et al. “BCG’nin Genom plastisitesi ve bunun aşının koruyuculuğuna etkisi.” Proceedings of the National Academy of Sciences (27/03/2007);104(13):5596-5601.

30. Nissi J. “Tüberkülin Deri Testleri.” WebMD.

31. Aventis Pasteur Limited. “Tuberkülin saflaştırılmış protein türevi (Mantoux) Tubersol.” Aşı üreticisinin sağladığı ürün prospektüsü.

32. Lifekind. “Kimya Sözlüğü“.

33. A.B.D. Çevre Koruma Ajansı (EPA). “Kirliliği Önleme ve Toksik Maddeler: OPPT temel kimyasal verileri–1,4-dioxane verileri: destek belge.

34. Lakes Environmental Software. “Fenol“. EPA’ya bağlı Entegre Risk Bilgilendirme Sistemi (IRIS): Fenolün Toksikolojik Profili; Tehlikeli Maddeler Veri Bankası (HSDB); Kimayasal Maddelerin Toksik Etkileri Kaydı.

35. Associated Press. “Westchester to pay woman in false TB scare.” NY Times (13/05/2007)

36. Bkz. Not 1.

37. Ibid.

38. Cassel, I. “TB testi alternatifleri: Mantoux deri testi neden yaptırılmamalıdır.” Vaccination Liberation; Idaho Observer (Temmuz 2005).

39. Ayoub, D. “Sağlık personeli ve diğer düşük risk gruplarında TB taraması yapma rasyoneli: CDC’nin politikasına eleştirel bakış.”

40. Bkz. Not 1.

Aşı Efsanesi – Söylence 10: “Halk Sağlığı Yetkilileri Mutlak Surette Halkın Sağlığını ve Çıkarını Gözetir”

Aşı Efsanesi – Söylence 10: “Halk Sağlığı Yetkilileri Mutlak Surette Halkın Sağlığını ve Çıkarını Gözetir”

AŞI SÖYLENCESİ 10:

Halk sağlığı yetkilileri mutlak surette halkın sağlığını ve çıkarını gözetir…”

…öyle mi gerçekten?

Aşılama tarihçesi aşıları hastalıkların yılmaz muzafferleri olarak gösteren kandırmacalarla dolu. Oysa aşıların halihazırda düşüşe geçmiş hastalık oranlarına etkisi yok denebilecek kadar az, hatta bazı durumlarda hastalıkların ortadan kalkmasını geciktirici veya seyri tersine çevirici etkileri olmuş. İngiltere Sağlık Bakanlığı’nın, uygulamada hastalığa konacak teşhisin kişinin aşılanma durumuna göre belirlendiğini kabul ettiğini biliyoruz; hastalığı kapan kişi ilgili aşıyı olmuşsa başka bir teşhis alıyor, hastane kayıtları ve ölüm sertifikaları da buna göre değiştiriliyor. Bugün bile çoğu hekim aşılı çocuklarda aşının koruduğu varsayılan hastalık görüldüğü takdirde teşhisi bu yönde koymayı reddetmekte, bu durumda da haliyle aşıların başarı “efsane”si sürüp gitmekte.

Çıkar çatışması aşı endüstrisinin normu halinde. FDA ve CDC’nin aşı danışma kurulu üye ve başkanlarından bazıları, aşıları üreten ilaç şirketlerinde hisse sahibi; her iki kurumun danışma kurulu üyeleri, değerlendirmeye alınan veya çıkacak karardan etkilenecek olan aşıların bizzat patent sahibi. CDC, aşı danışma kurulu üyelerinin hepsine yılda bir defaya mahsus olmak üzere çıkar çatışmasından feragat izni vermekte ve çıkacak karardan maddi bir çıkarı bulunsun bulunmasın üyelerin oy kullanma öncesindeki toplantı ve tartışmalara tam iştirakini sağlamakta(70).

Aşıya bağlı istenmeyen etkiler ve menfaat çatışması konusundaki endişeler Amerikan Hekimler ve Cerrahlar Birliği’nin ulusal kongreye “aşılanma mecburiyetine moratoryum kararı alınması ve hekimlerin aşı kullanımı ile ilgili gerçek manada “aydınlatılmış rıza”ya başvurmaları” yönünde bir karar önergesi sunmasıyla sonuçlanmış. AHCB’nin 2000 ekimindeki yıllık toplantısında oybirliği ile onaylanan karar önergesinde yer alan bazı ifadeler şöyle:

“Potansiyel yan etkileri bilinmediği halde çocuklar giderek genişleyen aşı takvimindeki aşıları olmaya mecbur tutulmaktadır”;

“Pekçok aşı güvenlik açısından yeterince test edilmemiş olup, deney verileri bağımsız kişilerce incelemeye açık değildir; bu durumda aşıların kitlesel olarak uygulanması “insan deneyi“ne eş olup, Nürnberg İlkeleri gereğince gönüllü aydınlatılmış rızaya dayandırılması gerekir.”;

“Aşıların onay ve ‘tavsiye’ sürecinde menfaat çatışması sorunu yaşanmaktadır”(71).

1999 yılının elkim ayında Kongre’ye verdiği ifadede, aynı zamanda aşı teknolojileri de geliştiren Classen Immunotherapies şirketi kurucu ve CEO’su Dr. Bart Classen şöyle diyor: “Devletin bağışıklama politikalarına . . . bilimin değil siyasetin yön verdiği . . . açıktır. Kariyerini ilerletmek isteyen ABD Halk Sağlığı Hizmetleri çalışanlarının siyasi ajandayı desteklemek adına nasıl propaganda ağzı olarak çalıştıklarına dair sayısız örnek verebilirim. Bir keresinde . . . ABD Halk Sağlığı Hizmetleri ile yakın işbirliği yapmakta olan yabancı bir devletin çalışanları büyük tıp dergilerinden birine çarpıtılmış veriler sundu. Gerçek veriler aşının tehlikeli olduğuna işaret ediyordu, ancak çarpıtılmış bu veriler herhangi bir risk olmadığını gösteriyordu.  Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün (National Institutes of Health-NIH) büyük aşı araştırma hibeleri veren biriminde görevli bir personel bu yabancı çalışanlarla ortaklaşa olarak makalenin yayımlanması için yanıltıcı bir tavsiye mektubu kaleme aldı. Bilindiği üzere ABD hükümetince fon sağlanan bilimsel araştırma verilerini çarpıtmak, veri sahtekarlığı yapmak kanuna aykırıdır”. Dr. Classen, kongreye “halk sağlığı yetkililerinin aşıların güvenli olmasını sağlamak için yürürlüğe konulmuş yasalara uyup uymadığını saptamak” ve “halk sağlığı yetkililerinin aşı üreticileri ile birlikte bu ürünlerin güvenli olup olmadığına dair halka yanıltıcı bilgi verip vermediklerini araştırmak” üzere özel bir savcı atanması tavsiyesinde bulunmuştur(72).

Fransa’da 15,000 vatandaşın sarılık (Hepatit B) aşısına bağlı yan etkiler nedeniyle devleti dava ettiği biliniyor(73). Dönemin Fransız halk sağlığı yetkilileri, aşı güvenliğinin sağlanması için konulmuş yasalara uymadıkları tespit edildiğinden şu an hapisteler ve ülkede okul çağı çocuklarına zorunlu Hep-B aşısı uygulamasına son verilmiş durumda. ABD askeri personelinin durumu belki de daha vahim: ” . . . FDA/Halk Sağlığı Hizmetleri’nden alınan dört mektup . . . şarbon (anthrax) aşısının üretici firma pazarlama öncesi tek bir kontrollü klinik deney yapmamış olduğu halde onaylanmış olduğunu açıkça gözler önüne seriyor”(74). Klinik deneyler elbette herhangi bir ilaç ve ecza ürününün güvenlik ve etkinliğinin saptanmasında kritik öneme sahip. Askeri personel dün olduğu gibi bugün de ahlak dışı bir deneyin hiçbir şeyden haberi olmayan kobayları durumundadır.

AŞI GERÇEĞİ 10:

“Aşı uygulamaları ile ilgili karar alıcı mekanizmada yer alan halk sağlığı yetkililerinin çoğu, alınan kararlardan büyük maddi çıkar elde etmektedir.” 

 


 

SONSÖZ:

Medical Post’un 1994 Aralık sayısında, liste başı The Medical Mafia kitabının yazarı Kanadalı Dr. Guylaine Lanctot şöyle diyor: “Tıp otoriteleri yalan söylemeye devam ediyor. Aşılar bağışıklık sistemi için tam bir felakettir. İşin aslı pekçok hastalığa neden olduklarıdır. Aşılamayla insanlığın genetik kodunu değiştiriyoruz… Bundan 100 sene sonra aşılara bugüne kadar işlenmiş en büyük insanlık suçu olarak bakılacak”.

On binlerce sayfalık tıbbi literatürü tek tek incelemiş biliminsanı Dr. Viera Scheibner‘ın çıkardığı sonuç şu: “Ortada aşıların herhangi bir hastalığa karşı koruyucu etkisi olduğunu gösteren tek bir kanıt yok. Aksine, ağır yan etkileri olduğuna dair bol miktarda kanıt mevcut”(75).

Dr. Classen’ın ifadesi ise şu yönde: “Bağışıklamayı destekler nitelikteki çalışmalar öylesine hatalı ki, bağışıklamanın bireye veya genel olarak topluma net herhangi bir faydası olup olmadığını söylemek imkansız. Bu sorunun cevabı ancak, şimdiye kadar yapılmamış ancak mutlak surette yapılması gereken doğru düzgün çalışmalarla verilebilir. Şimdiye kadarki çalışmaların hiçbirinde aşıların uzun dönemdeki etkilerine dair izlem olmadığı gibi kronik toksisiteye bakılmamış bile. Amerikan Mikrobiyoloji Derneği çalışmamı destekliyor . . . yani böylelikle ortaya düzgün çalışmalar çıkarılması gerekliliğine katılıyorlar”.

Bu duruş kimilerine radikal gelebilir, ancak bunlar temelsiz iddialar değil. Aşı aleyhindeki kanıtlar inkar edilip bastırılmaya devam ettiği müddetçe aşıların “başarı”sına dair “efsane” de sürüp gidecek, daha da önemlisi, çocuklarımız ve toplumlar üzerindeki olumsuz sonuçları kalıcı hale gelecektir. Aşı yan etkilerinin etkin ve kapsamlı olarak incelenmesi gerekiyorken, yürürlükteki bağışıklama programları bu yönde herhangi bir çalışma olmadan genişlemeye devam ediyor. Aşı üreticilerinin elde ettiği kar yanında, olumsuz sonuçlardan doğacak hukuki sorumluluklarının olmaması muazzam bir çelişki. Halihazırda aşıya alternatif güvenli ve etkili yöntemler varken karşımıza çıkan bu tablo daha da üzücü hale geliyor.

Yukarıda örneği verilen fikir sahipleri öyle aklını kaçırmış marjinaller filan değil; bugün artık aynı fikirleri koskoca meslek birliklerinden de duyabilirsiniz. Aşılamaya yönelik eleştirileri bugün dünyanın dört bir yanında sayıları giderek artan mesleğinde uzman ve saygınlığı tartışılmaz bilimadamları, akademik araştırmacılar ve kendini bu konuda yetiştirmiş anne-babalar dile getiriyor. Öte yandan, bugün güvenilirliğini yitirmeye başlayanlar, çığ gibi büyüyen kanıta rağmen gayet gerçek, ciddi ve dokümente edilmiş problemlerin varlığını bir türlü kabule yanaşmayan halk sağlığı yetkilileri ile tartışmanın sonucundan çoğunun maddi beklentisi olan fanatik aşı yandaşlarıdır.

Bu arada yarış son sürat devam ediyor. Doğum kontrolden kokain bağımlılığına kadar her şey için 200’den fazla yeni aşı geliştirilme aşamasında. Bunlardan yaklaşık 100 tanesi klinik deney aşamasına geldi bile. Araştırmacılar yeni aşılama yöntemleri olarak nazal spreyler, sivrisinekler (evet, sivirisinekler) ve aşı virüslerinin kültürlendiği “transgenetik” bitki meyveleri üzerinde çalışıyor. Yeryüzündeki her yetişkin ve çocuk hayatları boyunca periyodik olarak aşılanabilecek potansiyel adaylar ve dünyadaki her sağlık sistemi ve hükümet de potansiyel alıcıyken, gitgide büyüyen miyarlarca dolarlık aşı endüstrisinin beslenmesi için sayısız milyon dolarların harcanıyor olmasına şaşırmamak gerekir. Halktan tepki gelmedikçe  olmamız gereken aşı sayısının da giderek arttığını göreceğiz. Şirketler karlarını şimdiden hesapladılar bile, oysa yaratılan insan kaybının hesabını tutan yok; ya görmezden geliniyor ya da örtbas ediliyor.

Aşılar konusunda şahsi kararınız her ne olursa olsun konuyla ilgili tam manasıyla bilgilendiğinizden emin olun; bu hem hakkınız hem de sorumluluğunuz. Evet, zor bir konu, ancak nelerin bu karara bağlı olduğunu düşünürseniz, hem harcanan zamana hem de emeğinize fazlasıyla değer.

 

 


 

 

 

Kaynaklar:

70. Congressman Dan Burton, Committee on Government Reform, “FACA: Conflicts of Interest and Vaccine Development: Preserving the Integrity of the Process,” June 15, 2000. http://www.whale.to/v/conflict.html
71. “AAPS Resolution Concerning Mandatory Vaccines” at http://www.aapsonline.org/aaps/.
72. J. Barthelow Classen, M.D., M.B.A. President and CEO, Classen Immunotherapies, Inc., 6517 Montrose Ave, Baltimore, MD 21212 Tel: (410) 377-4549 Fax: (410) 377-8526 E-mail: [email protected] , letter to The Honorable Dan Burton, Chairman U.S. House of Representatives, Committee on Government Reform, Washington, DC 20515, October 12th, 1999, at http://vaccines.net.
73. “Show us the Science,” Mothering Magazine, March/April 2001, Report on the Sept. 2000 NVIC Vaccine Conference.
74. See J. Barthelow Classen, MD, MBA, supra note 73.

75. Viera Scheibner, PhD, 178 Govetts Leap Road, Blackheath, NSW 2785, Australia; phone +61 (0)2 4787 8203, Fax +61 (0)2 4787 8988
76. See J. Barthelow Classen, MD, MBA, supra note 73.
77. Statement of the National Vaccine Information Center, Hearing of the House Subcommittee on Criminal Justice, Drug Policy and Human Resources, “Compensating Vaccine Injuries: Are Reforms Needed?” September 28, 1999.http://www.whale.to/m/fisher88.html

 

 

Aşı Efsanesi – Söylence 8/9: “Hastalıktan Korunmanın Tek Yolu Aşılanmaktır”, “Aşılar Kanunen Zorunludur”

Aşı Efsanesi – Söylence 8/9: “Hastalıktan Korunmanın Tek Yolu Aşılanmaktır”, “Aşılar Kanunen Zorunludur”

AŞI SÖYLENCESİ 8:

“Hastalıktan korunmanın mevcut tek yolu aşılanmaktır…”

…mı acaba?

Çoğu ebeveyn çocuklarını hastalıktan korumak için birtakım önlemler almak zorunda hisseder kendini. Hiçbir yöntemin %100 garantisi olmasa da uygulanabilecek bazı alternatifler mevcut. Tarihsel olarak homeopati, gerek koruyucu ve tedavi edici özelliği gerekse de zararlı yan etki riski açısından allopatik ilaç tedavisine (klasik tıbba) göre kat be kat daha etkili olmuştur. 1849’da A.B.D’de ortaya çıkan bir kolera salgınında allopatik tıbbın gördüğü ölüm oranı %48-60 iken homeopati hastanelerinde kaydedilen ölüm oranı yalnızca %3 idi(62). Kolera için bugünkü istatistikler de benzer değerleri yansıtmaktadır(63). Yakın zamanda yürütülen bilimsel çalışmalar hastalıklara karşı homeopatik ilaçların standarrt aşılanmayla eşit, hatta bazı durumlarda daha üstün koruma sağladığını ortaya koymuştur. Hastalığa maruz kaldıktan sonra homeopatik tedavi uygulanan popülasyonlarda %100 başarı gösteren, yani tedavi görenlerin hiçbirinin hastalığa yakalanmadığına dair raporlar mevcuttur(64).

Hastalıktan korunmak için kullanılabilecek homeopati kitleri bulunmaktadır(65). Hastalık riskinin yüksek olduğu (salgın, seyahat vb.) dönemlerde de kullanılabilecek olan homeopatik ilaçların koruyucu etkisinin bu tip durumlar için de hayli yüksek olduğu kanıtlanmıştır. Bu ilaçlar herhangi bir toksik madde de içermediğinden herhangi bir yan etkileri de yoktur. Ek olarak homeopati, aşı reaksiyonuna bağlı rahatsızlıklar ile allopatik tıbbın pek başarı sağlayamadığı diğer pekçok kronik sorunun tedavisinde de başarıyla kullanılmaktadır.

AŞI GERÇEĞİ 8:

“Aşı yerine kullanılabilecek güvenli ve etkili alternatiflerin mevcudiyeti onyıllardır bilinmekte olmasına rağmen, klasik tıp camiası tarafından uygulanan sistematik baskı ve saldırılarla alternatif yöntemler bastırılmaya çalışılmaktadır.” 

 


 AŞI SÖYLENCESİ 9:

“Kanunen aşı yaptırmak zorunludur, başka kaçarı da yoktur…”

..mu acaba?

[Ed not: Burada verilen bilgiler Amerika Birleşik Devletleri için geçerlidir ve 2012 yılı itibariyle 3 tip istisna alımı da tüm eyaletlerde kısıtlanmıştır.]

Aşı kanunları eyaletten eyalete değişir. Her eyalette aşılar kanunen zorunlu olsa da, yine her eyalette aşı yaptırmak istemeyenlerin kullanabilecekleri bir veya daha fazla yasal istisna hakkı bulunmaktadır. Okullar ve sağlık yetkilileri genellikle siz sormadan bu tedavi kullanım istisnalarını gündeme bile getirmeyeceklerdir, getirdiklerinde de çoğu kez yanlış bilgilendirmede bulunabilmektedirler; o yüzden aşı kullanım istisnaları ile ilgili kesin bilgiye ulaşmak için kendi eyalet yasalarınızı incelemeniz büyük önem taşımaktadır. Her eyalette aşağıdaki üç tip kullanım istisnasından bir veya daha fazlası mevcuttur:

1) Tıbbi Gerekçeye Dayanan İstisna: ABD’nin 50 eyaletinde de mevcuttur. Ancak sadece az sayıda çocuk doktoru aşılamadan önce bireyin sağlığı için risk oluşturacak indikasyonları kontrol ettiğinden, anne-babaların şayet ortada çocuklarının aşıya bağlı reaksiyon geliştirme ihtimali olduğunu düşündürecek nedenler varsa, konuyu bizzat kendilerinin araştırması yerinde olacaktır. Çocuğun veya ailenin tıbbi öyküsünde epilepsi, ağır alerji, çocuğun kendisinde veya kardeşlerinden birinde daha önce olunan bir aşıya bağlı reaksiyon gelişimi gibi durumlar, aşı sonrası istenmeyen etki görülme riskini arttıracak faktörlerden yalnızca birkaçıdır ve bu durumda bir veya birkaç aşı için tıbbi gerekçeyle istisna alınabilir. Ancak genel olarak tıbbi gerekçeye dayanan istisna alımı güçtür; bazen sadece daha önce herhangi bir aşıya bağlı ciddi reaksiyon geçirenlere veya ailesinde aşılara bağlı ciddi reaksiyon vakaları bulunanlara verilebildiği gibi bazen de sadece daha önceki reaksiyona yol açtığı düşünülen spesifik aşıya karşı verilmekte ve bu da sadece gerekçe oluşturan sağlık sorunu devam ettiği süre için geçerli (yani verilen istisna geçici) olabilmektedir.

2) Dini Gerekçeye Dayanan İstisna: 48 eyalet bu istisnayı sağlamaktadır. Eyalet kanunları belirli bir dini kuruluşa üyelik şartı getirebilmektedir. Ancak bu şart, New York federal mahkemelerince anayasaya aykırı bulunmuştur; şahsi dini inançlarınız bu istisnayı almak için yeterlidir, hangi dini kuruluşa üye olduğunuz veya herhangi bir dinin mensubu olup olmadığınız fark etmez(66,67,68,69). Bir davada mahkeme eyaletin davacıya talep ettikleri “dini gerekçeye dayanan istisna”yı vermeyerek vatandaşlık haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle davacıya para tazmininde bulunulmasına karar vermiştir.

3) Felsefi veya Şahsi İnanca Dayanan İstisna: Yaklaşık 17 eyalet ebeveynlere felsefi veya şahsi nedenlerle istisna hakkı tanımaktadır.

Bu noktada, aşı kullanımı için istisna almış çocukların yaşadıkları yerde oluşacak salgın durumlarında okuldan men edilebileceklerini hatırlatmak gerekir. Ancak, devlet veya özel, tüm okullar eyalet aşı kanunlarına uymak ve yasal istisnaları kabul etmek durumundadır.

Yaşadığınız eyaletteki aşı kanunlarının bir kopyasını edinmek için başvurulabilecek en iyi kaynak eyalet sağlık birimlerinde görevli yetkililerdir. Adresinize kanunların bir kopyasının postalanması için eyalet Epidemiyoloji veya İmmünizasyon departmanlarından birine telefon açmanız yeterli olacaktır. Veya küçük bir ücret karşılığında NVIC ve New Atlantean Press’ten de eyaletinizde geçerli aşı yasalarını tedarik edebilirsiniz. Kanun hükmünde kararnameler internetten bulunabilir (bkz. www.findlaw.com), ancak bu kaynaklar her zaman, şayet varsa, son dakika değişikliklerini içermeyebilir. Hukuk kütüphaneleri ve tabii avukatlar da iyi kaynaklardır.

AŞI GERÇEĞİ 9:

“Herkesin değil, ancak çoğu Amerikan vatandaşının aşı kullanımına karşı yasal istisna alma hakkı mevcuttur.”


Kaynaklar:

62. Dana Ullman, Discovering Homeopathy, at 42 (Thomas L. Bradford, Logic Figures, p68, 113-146; Coulter, Divided Legacy, Vol 3, p268).
63. See S. Curtis, supra note 34.
64. See S. Curtis, supra note 34.
65. Isaac Golden, Vaccination? A Review of Risks and Alternatives, 5th Edition, 1994. (Australia).

66. Allanson v. Clinton Central School District, No. CV 84-174, slip op. at 5 (N.D.N.Y. 1984).

67. Sherr and Levy vs. Northport East-Northport Union Free School District, 672 F. Supp. 81 (E.D.N.Y. 1987).
68. Fishkin v. Yonkers Public Schools, 710 F. Supp. 506 (S.D.N.Y. 1989).
69. Berg v. Glen Cove City School District, 853 F. Supp. 651 (E.D.N.Y. 1994).