CDC’nin Grip Aşısı ile İlgili Kuyruklu Yalanlar Serisi

CDC’nin Grip Aşısı ile İlgili Kuyruklu Yalanlar Serisi

Facebook’ta şu yazı üzerinden grip aşılarının etkinliği üzerine yapmış olduğum paylaşımı da bilgilendirme maksadıyla buraya ekliyorum.

 

Amerikan CDC kurumu bu sezon [2012/2013] grip aşısının “koruyucu” etkinliğini %60 olarak açıklamış.
“Lancet” dergisinde yayımlanan bir meta-analizde ise bu rakam masaya yatırılmış. Gerçek rakamın aslında %1.5 olduğu ortaya çıkmış.

CDC’nin kasıtlı istatistik çarpıtma alışkanlığı olduğu zaten biliniyor ama gerçek oran açıklandığı takdirde sizce kaç kişi gidip grip aşısını olurdu? Grip aşısını diğer aşılardan farklı olarak 6 aylık bebekten 65 yaş ve üstündeki herkese, yani tam manasıyla beşikten mezara kadar bir yelpazede her sene verdiklerini düşünürseniz endüstri için ne kadar karlı olduğunu ve bu yüzden DSÖ’nün (dünya sağlık örgütü) “salgın” tanımını değiştirecek kadar da kıymetli olduğunu anlarsınız.

Olay şu, her sene 100 kişiden yalnızca ortalama 2.7‘si grip geçiriyor. 100 kişiyi aşıladınız, yetişkinler arasında grip kapanları %60 azalttınız. O zaman 100 kişide 2.7 yerine 1.2‘si gribe yakalanacak. Yani siz bu durumda 1.5 kişiyi gripten korumak için 100 kişiyi aşılamış oldunuz.

Yine CDC’nin sitesine bakarsanız, aşılanan 100 kişinin %30‘unda aşıya karşı reaksiyon oluştuğunu ve bunların %6‘sının da yaşam değiştirecek ağır reaksiyonlar (Guillain-Barré Sendromu’nu (GBS) bir araştırın derim) olduğunu görürsünüz. Bu durumda aşının yarardan çok zarar getirdiği aşikar değil midir?

Bu yetişkin grubu için geçerli oranlar. Bir de Cochrane Review‘un yıllardır grip insidansı ve aşının etkinliği ile ilgili yaptığı ‘review’lar var ki, bunlarda senelerdir 2 yaş altında çocuklarda ve 65 yaş üstü yaşlılarda grip aşısının plasebodan farklı olmadığı ortaya çıkıyor. İki yaş grubunda da immün sistem verili bir virüse karşı full-force savunma geliştirecek güçte değil de ondan, değil ki grip aşısının inaktive edimiş virüsüne karşı tepki oluştursun. (Nazal grip aşılarında ise zayıflatılmış canlı virüs kullanılıyor).

Metinde kaynak olarak kullanılan CDC’nin bilgilerinde grip aşısı gribe yol açmaz ama “gribe-benzer” belirtilere yol açabilir demiş. Nasıl bir mekanizma işliyor acaba?

Bakın, resmi görevi halk sağlığı adına aşı kapsayıcılığını %100’e çekmek olan ve endüstri ile “revolving door policy” denilen bir çalışan/yönetici alışverişi olan CDC’nin çarpıtılmış istatistiklerine güvenmek yerine incelemeniz gereken “bağımsız” yayın şu: Vaccines for preventing influenza in healthy adults

Şimdi bu çalışmadaki verileri çözümlemeye çalışalım:

”The corresponding figures for poor vaccine matching were 2% and 1% (RD 1, 95% CI 0% to 3%)”

Anlamı: Aşılarda kullanılan virüs suşu ile gerçekte dolaşımda olan virüs suşu birbirini tutmuyor.

Neden biliyor musunuz? Çünkü aşıda hep bir önceki senenin viral suşları kullanılıyor da ondan. Bir aşının ne kadar sürede üretilebildiğini, hangi aşamalardan geçtiğini bilmek gerekiyor. Her sonbahar dolaşımdaki virüsü yakaladılar ve pat 2 haftada size aşısını geliştirdiler diye bir şey yok. O virüslerin aylarca yumurtada kültürlenmesi, onlarca kez pasajlanması gerekiyor. Bu arada yumurta alerjisi olanların grip aşısını olmaması gerekiyor (kontraendikasyon); anafilaktik şok riski var.
Bir diğer deyişle mevcut koşullarda 1 kişi grip geçirmesin diye 100 kişiyi aşılamış olduk. 100 kişinin 99’unda aşı ha var ha yok, hiç farkettirmiyor bile.

En iyi halde, diyelim doğada dolaşan virüsle örtüştü o seneki aşının suşu, ki Cochrane Review araştırmacılarına göre bu gerçekten “nadir” görülen bir durum, o zaman da sonuç şu:

– “4% of unvaccinated people versus 1% of vaccinated people developed influenza symptoms (risk difference (RD) 3%, 95% confidence interval (CI) 2% to 5%).”

Anlamı: (nadir de olsa) doğadakiyle aynı suşa sahip aşı her 100 kişiden 3’ünde enfeksiyonu önlemiş. Yani, aşıyı olanların %97′si aşıdan bir fayda görmemiş.

 

Doğalıyla örtüşen virüse sahip aşıyla ilgili araştırmacıların diğer bulguları şunlar:

– “Aşılamanın hastane yatışı veya komplikasyon oranlarında herhangi bir etkisi olmamıştır.”

– “Aşının hastaneye yatan kişi sayısı veya oluşan iş günü kaybında herhangi bir etkisi olmamamıştır.”

– “The review showed that reliable evidence on influenza vaccines is thin but there is evidence of widespread manipulation of conclusions…”

Anlamı: %60′ı bizzat aşı üreticileri tarafından yaptırılan etkinlik ve güvenlik çalışmalarına baktık, bu durumda grip aşıları hakkında güvenilir kanıt bulmak zor ve çalışma sonuçlarında manipülasyon yaygın!

“There is no evidence that influenza vaccines affect complications, such as pneumonia, or transmission.”

“Grip aşılarının zatürre veya bulaş gibi komplikasyonları önlediği ya da etkilediğine dair hiçbir kanıt yok.”

Buraya kadar gördük ki grip aşıları hastalığın bulaşmasını engellemiyor. İyi de salgın(!) durumlarında aşının bunca pompalanmasının asıl nedeni bulaşmasını önlemek değil mi?

– “In average conditions (partially matching vaccine) 100 people need to be vaccinated to avoid one set of influenza symptoms.”

Bu kısım ‘self-evident’ sanırım, tercümeye gerek yok.

Ve bence ‘review’ın en ilginç çıkarımı en sonda geliyor:

– “Our results may be an optimistic estimate because company-sponsored influenza vaccines trials tend to produce results favorable to their products and some of the evidence comes from trials carried out in ideal viral circulation and matching conditions and because the harms evidence base is limited.

?! .. hani bunlar komplo arayıcısı filan da değil ki, bildiğimiz dünyanın en saygın araştırmacıları. But they are stating the obvious: Endüstri önyargısını hesaba katacak olursanız, esasında grip aşıları belki de sadece 1000 kişide 1’inde hastalığı önlüyor bile olabilir.

“Uzman”lar(!) gidip aşı ve ilaç endüstrisiyle ensest ilişkideki amerikan CDC’sinin referanssız propaganda yazılarına bakarak ortadaki “bilimsel sahtekarlığa” ortak oluyorlar bana sorarsanız. 100 kişiden 1’ini belki(!) koruyan (yazı tura hesabı bile değil?!) aşıyı siz her sene yüz milyonlarca kişiye ‘seni korur’ diye dayatıyorsanız, bu aynı zamanda ‘marketing fraud’dur.

Ha peki ne yapabilirsiniz gripten korunmak için, aşıdan başka hiç mi yol yok?

Var, hem de yan etkisiz, risksiz ve çok daha etkili… Bakın DSÖ ve CDC bile sitelerini incelerseniz gripten korunma ve yayılmasını önleme yöntemlerinin en başına “el yıkamak”ı koyar. Bu kadar basit.

Adı üzerinde, mevsimsel grip bu. Hangi mevsimde ortaya çıkıyor? Aldığınız güneş ışığının dibe vurduğu kışın değil mi? O zaman neymiş? D vitamini takviyesi yapacaksınız. Basit, etkili… Hem çocuklarda hem yetişkinlerde… Bunu da ben demiyorum, pekçok bilimsel çalışma var literatürde bunu diyen.

Mesela, antimikrobiyel esansiyel yağlar ve ‘homeopatik remedy’ler de var gribi önlemede mükemmel sonuçlar veren. Toksik veya zararlı hiçbir şey de içermiyorlar üstelik.

Bakın anneannemizin tavuksuyu çorbasını bile araştırmış bilimadamları, hikmeti nedir diye?

Görmüşler ki kemikleriyle birlikte pişirilen tavuk hem gripten hem de diğer viral hastalıklardan iyileşmenizi sağlıyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

Bakın tarifte neler kullanıcaksınız:

Tavuk, soğan, patates, havuç, beyaz şalgam, maydonoz…

Esasında çorbanın asıl iyileştirici gücü tavuğun kemikleri, iliği ve kıkırdaklarından alınan ”carnosine”, mineraller ve diğer besleyicilerden geliyor. Yalnız, tavuğu pişirirken dikkat edilmesi gereken nokta da suyun kaynamasına izin vermemek, uzun süreyle “simmer” edilmesi. Tabii tavuk organik, soya ile beslenmemiş olacak .

Şimdi, bütün bunlardan sonra dilerseniz bir de grip aşılarında nelerin kullanıldığını bizzat araştırabilirsiniz. CDC’nin sitesinden mesela bakılabilir çeşitli grip (influenza) aşılarına: www.cdc.gov/vaccines/pubs/pinkbook/…/excipient-table-2.pdf

 


Sonra, isterseniz teker teker thimerosal, alüminyum, polysorbate 80, formaldehid ve diğer metal ve kimyasallar araştırılabilir ve ne tür sağlık sorunları ile ilişkilendirilmişler bakılabilir.

Ve tabii, grip aşısı deyip de “komplocu” Dr. Hugh Fudenberg’i anmamamk olmaz. Bu alanının önde gelen immünogenetikçisi tutmuş araştırmaları sonucunda bakın “60 yaş üzerindeyken ard arda olunan grip aşıları Alzheimer’s riskini 10 kat arttırıyor” demiş. Bunu da aşıdaki alüminyum ve cıvanın toksik etkisine bağlamış. Ne mi olmuş sonra? Tarih boyunca endüstrinin çıkarına aykırı açıklama yapma gafletinde bulunmuş nice bilimadamının başına gelen gelmiş tabii ki… Hiç ders almıyoruz bakın tarihten… ‘Sen nasıl bir komplocusun böyle’ deyip elinden lisansını alıvermişler.

Kıssadan hisseyi anlayan anlamıştır sanırım.

Sağlıcakla kalınız…

 

CDC: “Allah sizi inandırsın aşılarla otizm arasında ilişki yok, olsa söylemez miyiz?!”

CDC: “Allah sizi inandırsın aşılarla otizm arasında ilişki yok, olsa söylemez miyiz?!”

 

Nisan ayı dünya çapında ‘otizm farkındalık ayı’ olarak biliniyor ve geçtiğimiz haftalarda Amerikan CDC kurumu tarafından Amerika’da okul çağındaki çocuklarda otizm oranının 50 çocukta 1’e yükseldiği açıklamasının ardından CDC’nin kendi bilimadamlarından Frank DeStefano’nun önderliğinde yapılmış ve kısaca 0-2 yaşları arasında olunan aşıların otizm oluşumuyla ilişkisini saptayamadığını duyurduğu yeni ve anlamsız bir çalışma daha gündeme oturdu.

Gaia Health‘ten Heidi Stevenson bu çalışmayı masaya yatırıyor:

CDC Yürüttüğü ‘Junk Science’a dayanarak Otizm-Aşı Bağlanstısı Yoktur Diyor

CDC, hiçbir şey ortaya koymayan sahtebilim örneği çalışmasıyla otizm ve yürürlükteki aşı takvimi arasında bağlantı olmadığını iddia ediyor. Şimdi de bu çalışmayı sanki modern zamanların kabusu otizm ve Big Pharma için insanlara zorla dayattıkları aşılar arasında hiç bağlantı yokmuş gibi çarpıtmakla meşguller. İşte bunun kanıtı.    

CDC yeni çalışmasıyla otizm ve olunan aşıların sayısı ya da zamanlaması arasında herhangi bir bağlantı olmadığını kanıtladığını öne sürüyor. Anaakım medya haber bültenlerinde ise herzamanki sorgulamayan amigo yaklaşımını görüyoruz. Daha da kötüsü, medya, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC)’nin de yardımıyla tutup bu çalışmayı temeldeki soru, yani ‘aşılar otizme yol açar mı’ sorusuyla birleştirmiş durumda. Elbette burada üstü örtülü verilen mesaj aşıların otizme yol açmadığı ve ebeveynlerden beklenen de bu sonucu kabullenmeleri.

Ancak ben çalışmayı okudum ve açıkça söylemem gerekirse “sahte bilim” (pseudo-science) terimine yeni bir boyut kazandıran bir çalışma bu. Medyada çalışmanın içeriğine yönelik bu kadar az bilgi verilmesi bile bunun sahte bilimden başka bir şey olmadığını açıkça gösteriyor. Otizm ve aşılar arasında ilinti olmadığını göstermeyi bırakın, yakınından bile geçemiyor. Neden mi?

Çalışmadaki en büyük kusur, aşılı ve aşısız çocukları karşılaştırmıyor oluşu.

Evet durum aynen böyle. Tek başına bu bile bu çalışmayı çöpe atmak için yeter de artar bile. Aşıların otizme yol açtığını kanıtlamanın tek yolu aşılı ve aşısız çocukları karşılaştırmaktır. Bugüne kadar bu yapılmadı. Bu yapılana kadar da, görece farklı aşılanma oranlarının otizme etkisini incelemenin hiçbir manası yok:

Bir şeyin verili sağlık sorununa yol açtığını halihazırda tespit etmemişsen, kalkıp neden maruziyet derecesinin soruna etkisini araştırasın ki?

Gerçek şu ki bu yöndeki meşru çalışma bugüne kadar yapılmış değil. CDC’nin dünya genelinde de ağızlardan aynen duyduğunuz bahanesi bunun etik dışı olacağı. Böyle bir çalışmayla çocukların aşıların ‘tartışmaya açık’ faydalarından mahrum bırakılamayacağını öne sürüyorlar. Ancak tabii bu iddiaya karşı 2 geçerli karşı argüman mevcut:

  • İlki, bu türden mülahazalar daha önce kendilerini başka herhangi bir alanda tıbbi çalışma yapmaktan alıkoymamıştır. Şimdi neden yapamıyorlar?
  • İkincisi de, ülkede aşılanmışlarla karşılaştırılacak büyük aşısız çocuk popülasyonları mevcut. Bunların arasında Amiş toplulukları, Homefirst kliniklerinden binlerce kişi ve Waldarf Okulları’ndan çok sayıda çocuk var. Ne geriye dönük ne de ileriye yönelik çalışma için aşısız çocuk sıkıntısı bulunmuyor.

 

ÇALIŞMA:

Sözkonusu çalışma[1] vaka kontrollü çalışmalardan. Otizm spektrum bozukluğu (ASD) teşhisi almış 256 çocuk, bu teşhisi almamış 752 çocukla karşılaştırılıyor. Ancak bu rakamlar bildirilirken hikayenin hepsini duymuyoruz.

Aynı zamanda frajil X sendromu, tuberöz skleroz, Rett sendromu, konjenital kızamıkçık sendromu veya Angelman sendromu teşhisi de almış çocuklar çalışmaya alınmamış. Neden olarak da bunların “ASD belirleyici özellikleri ile bağlantısı bilinen” durumlar olduğu söylenmiş. Oysa bunlardan en az biri, Rett sendromu, otizmin bir çeşidi olarak tanımlanır. Otizm benzeri değildir. Belki de otizmin en kötü halidir. Yani, çalışma yazarları deneylerinden en ağır otizm vakalarını özellikle elemişlerdir!

Çalışmaya 771 potansiyel ASD vakası ile başlanmış, medyada dendiği gibi 256 vaka ile değil ve kontrol grubunda da 2,760 potansiyel çocuk yer alıyormuş, duyduğumuz gibi 752 değil – ve sonra denekleri elemeye başlamışlar:

  • 103 ASD vakası (geriye 668 kalıyor) ve 316 kontrol (geriye 2,444 kalıyor) çalışma kriterlerine uygun bulunmamış. Neden uygun bulunmamışlar, bilmiyoruz.
  • Geriye kalan deneklerden yalnızca 321 ASD vakası (%48.1) ve 774 kontrol (%31.7) çalışmayı tamamlamış. Nedenleri verilmiyor çalışmada. Bu oldukça önemli bir faktör. Dikkat ettiyseniz deneyi kontrollere oranla çok daha yüksek oranda ASD vakası tamamlamış.
  • Geriye kalan kontrollerden:

– 12’si (yukarıda açıklandığı gibi) çalışma kapsamı dışı sağlık sorunlarından dolayı elenmiş

– 10 tanesi ASD vakalarından hiçbiriyle eşleşmediğinden dahil edilmemiş

– 186 kontrol ise “dil veya konuşma geriliği endikasyonu, öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu veya dikkat eksikliği bozukluğu veya tikler, veyahut da bireysel eğitim planı” olduğu için çalışmadan elenmiş. Yani bir başka deyişle, gelişim bozukluğuna dair herhangi bir endikasyon çocuğun kontrol grubundan elenmesini sağlamış.

– çalışmada orijinal kontrollerin sadece %27’si kalmış.

  • Geri kalan ASD vakaları ise kontrollerdekiyle aynı nedenlerden elenmemiş. Onlara farklı kriter grubu uygulanmış:

– Hangi çocukların çalışmada kalacağını belirlemek için teste dayalı bir grup kriter belirlenmiş.

– Teşhisini 36 aylıktan sonra almış tüm çocuklar elenmiş.

– Çalışmaya orijinal ASD vakalarının %33’ü katılabilmiş.

Çalışmanın sonuçları neden anlamsız

Başta da belirttiğimiz gibi bu otizm ve aşılar arasında bir bağlantı olmadığı varsayımından hareketle yapılmış bir çalışma. Bu nedenle de böyle bir çalışmaya girişmenin hiçbir anlamı yok. Aşılarla otizm arasında bağlantı gösteren bir çalışmanın olmadığına inanırken kalkıp neden aradaki ilintiyi çalışan bir çalışma yapasınız ki? Bunun gerçekten de meşru bir bilimsel arayış olduğunu kabul ettiğinizde, ortada bu çalışmanın yapılması için bir gerekçe olmadığını da anlarsınız.

Çalışmayı neden bu denli yüksek sayıda deneğin tamamlamamış olduğu konusunda hiçbir açıklama olmadığı gibi, çalışmadan ayrılan ASD (%51.9) ve kontrol vakaları (%68.3) arasında neden bu kadar fark olduğuna dair de herhangi bir bilgi yok. Her iki grubun da yarısından fazlası çalışmayı bitirmeden ayrılmışken bu konuda herhangi bir açıklama bile yapılmamış. Oysa bariz şekilde bu denli yüksek oranlar çalışma sonuçlarını kolaylıkla değiştirebilirdi.

Otizmin en berbat şekli olan Rett sendromluların çıkartılması çalışma sonuçlarını kolaylıkla çarpıtabilir.

ASD vakaları ve kontrollerin farklı nedenlerle elenmesi genellikle vaka kontrollü çalışmalarda meşru olarak kullanılabilecek bir yöntem değildir.

Her bir çocuğa verilen antijen sayısının hem ilk iki yıldaki toplamına hem de tek bir günde ne kadar alındığına bakılmış. Burada tabii asıl mevzunun alınan aşılar değil de antijen sayısı olduğu varsayılıyor. Adjuvanlar ve aşıların içeriğindeki formaldehid, cıva, sorbital 80 ve diğer pekçok tanınmış toksin tamamen gözardı edilip hesaba dahi katılmıyor.

Yazarlar Nasıl İstemeden Çalışmalarının Abesliğini Ortaya Koyuyor

İşin en enteresan tarafı ise, aşılar otizmle bağlantılı mıdır sorusuna yaklaşımlarının hiçbir şekilde önemsenmemesini sağlayacak nedenin bizzat çalışmanın yazarlarınca tam da şu sözlerle verilmesi:

Çalışmamıza katılan çocukların aşılandıkları yıllarda yürürlükte olan aşı programında difteri, tetanoz ve tam hücre boğmaca gibi bugünün aşılarına göre daha ilkel ve antijenik ve bu yüzden daha fazla yan etki yaratan bazı aşılar bulunmaktaydı. Tam hücre boğmaca aşısının çocukluk çağı aşı takviminden çıkartılması aşıların antijenik yükünü önemli ölçüde hafifletmiştir.

Çalışmada ele alınan yılların sonrasında otizm oranı fırlamıştır. Çalışmada 1 Ocak 1994 ve 31 Aralık 1999 yılları arasında doğan çocuklara, yani bundan en az 13 yıl öncesine bakılmıştır. O zamanki antijenlerin “bugünkülere oranla daha ilkel ve daha antijenik olduğu ve ayrıca daha fazla yan etkiye neden olduğu”nu belirtmişler. Peki bugünün antijenleri eskiye göre çok daha hafifse, madem olay antijenlerle alakalı, otizmin bu denli yükselişte olmasının nedeni nedir?

Belli ki, aşılarla otizm arasında ilişki olup olmadığını antijen yüküne bakarak anlamaya çalışmanın hiçbir manası yok. Bizzat yazarların ifadelerinden bu gayet net anlaşılıyor.

Bu çalışmanın Geçersizliğini Kanıtlayan Diğer Faktörler

Çalışmanın sonunda yazarlar “aşıların antikor oluşturucu protein ve polisakkarid içeriğinin belirlenmesindeki yardımları”ndan dolayı Dr. Paul Offit’e teşekkürlerini sunuyor. Offit’in kim olduğunan haberdar herkes bilir ki kendisi belki de dünyanın en önde gelen aşı destekçisidir. Bir çocuğa aynı anda on bin aşı yapılabileceği yönündeki meşhur açıklaması düşünüldüğünde, yazarların çalışmaya peşinen aşı yanlısı güçlü bir önyargıyla başladığı aşikardır.

Çalışma CDC tarafından yaptırılmıştır. Çocuk ve yetişkinler için aşı takvimini belirleyen Amerikan kuruluşudur bu. İddialarını doğrulayacak meşru tek bir çalışma olmamasına rağmen bugüne kadar defalarca aşılar ve otizm arasındaki hertülü ilişkiyi reddetmişlerdir. Bu yüzden de, bağlantı olmadığı izlenimini veren bir şeyler üretmek için güçlü bir motivasyonları vardır.

İyi yapılmış bir çalışma olsaydı dahi bu çalışma halen anlamsızlığını korurdu, zira tabanca patlamadan erken çıkış yapmış bir çalışmadır. Daha ortada ilişki olduğunu gösteren tek bir çalışma dahi yokken, potansiyel bir toksinin otizm üzerindeki görece etkisini çalışmanın hiçbir manası yok. Daha önce de açıklandığı üzere, ortada resmi olarak aşıları otizmin nedenleri arasında gösteren bir çalışma yoksa, aşının verdiği zarar derecesini karşılaştırmaya odaklanan bir çalışma yapmanın ne manası var? Bu CDC’nin düzenbazlığından başka bir şey değil.

Bu Çalışmayı Tutup Aşılar Otizme Yol Açar mı Açmaz mı Sorgusu ile Eş Tutmak

Çalışmanın yayımlanmasının ardından anaakım medyanın tepkisi tam da beklendiği gibi. İşte çıkan haberlerden bazı başlıklar:

Çocukların fazlasıyla erken bir dönemde gereğinden fazla aşılanması nedeniyle otizm geliştirdiğini düşünen ebeveynler için devletten endişelerinin neden yersiz olduğunu gösteren büyük çaplı yeni çalışma. (Ulusal Radyo)[3]

Bayan Dawson [Autism Speaks örgütünün bilimden sorumlu başkanı], otizm ve aşılar hakkındaki efsanelerin ortaya konan bilimsel kanıtlara rağmen sürmekte olduğunu, bunun da kısmen araştırmacıların otizme neyin yol açtığını bilmemelerinden kaynaklandığını ifade etti. “Otizmin nedenleri ve risk faktörleri ile ilgili soruları yanıtlayacak çalışmalar ortaya konulmadığı sürece, ebevenylerin kafasında soru işareti kalmaya devam edecektir”, dedi. (USA Today)[4]

Bu çalışmanın ‘olmayan sonuçları’nın, aşıların otizme yol açıp açmama meselesi ile birleştirildiği aşikar. Tabii bu çalışmayı yayımlayan Journal of Pediatrics dergisinin kendi makalesinin açılışını bile aynı şekilde yapmasına bakılacak olursa bu hiç de şaşırtıcı değil:

Eldeki bilimsel veriler aşıların otizme yol açmadığını işaret etmekteyse de ebeveynlerin yaklaşık üçte biri aksi yöndeki endişelerini dile getirmeye devam etmektedir; yaklaşık olarak her 10 ebeveynden 1’i, CDC’nin takvimini izlemekten daha güvenli olduğuna inandığından çocuklarını aşılatmayı reddetmekte veya aşıları geciktirmektedir (http://www.cdc.gov/vaccines/parents/downloads/parent-ver-sch-0-6yrs.pdf). En büyük endişelerden biri de gerek aynı günde gerekse yaşamın ilk 2 yılında olunan aşı sayısıdır. Journal of Pediatrics dergisinde yayımlanacak yeni bir çalışmanın araştırmacıları, “çok erken dönemde çok sayıda aşı vurulma” ile otizm arasında herhangi bir ilişki bulunmadığı sonucuna varmıştır.[5]

Bu açıklama açık bir şekilde otizme aşıların neden olup olmadığı meselesi ile bu çalışmanın sonuçlarını birbirine karıştırmakta. Çalışmanın yapılma amacının tam da bu, yani meseleyi karıştırmak olmadığına şüphe var mı?

Sonuç olarak, sözkonusu çalışma ile tanıtım ve reklamının yapılma şekli, kastedilenden çok daha farklı bir hikaye anlatıyor. CDC’nin halkı her ne pahasına olursa olsun çocuklarını aşılatmaya ikna etmeye kararlı olduğu ve hatta bu amaç uğruna ortaya hiçbir sonuç koymayan, palavradan bilimsel çalışmalar çıkarıp, sonra da bunu sanki modern zamanların kabusu otizm ile Big Pharma adına halka zorla dayattıkları aşılar arasında bağlantı olmadığını kanıtlıyormuş gibi işi bilgi manipülasyonu ve çarpıtmaya kadar vardırdığına kimsenin şüphesi olabilir mi?

Kaynaklar:

  1. Increasing Exposure to Antibody-Stimulating Proteins and Polysaccharides in Vaccines Is Not Associated with Risk of Autism; Journal of Pediatrics; Frank DeStefano, MD, MPH, Cristofer S. Price, ScM, and Eric S. Weintraub, MPH1
  2. Autism Risk Is Not Increased by Childhood Vaccines: StudyPharmalot; Ed Silverman
  3. Number of Early Childhood Vaccines Not Linked to AutismNPR; Jon Hamilton
  4. Full vaccine schedule safe for kids, no link to autismUSA Today
  5. The Risk of Autism Is Not Increased by “Too Many Vaccines Too Soon”

 

Aşı Sonrası İstenmeyen Etkiler (ASİE)

Aşı Sonrası İstenmeyen Etkiler (ASİE)

Aşı sonrası istenmeyen etkiler, anlık anafilaktik şoktan birkaç hafta veya birkaç ay sonrasında ortaya çıkabilecek belirtiler ve hatta otoimmün hastalıklara kadar çok geniş bir yelpazede oluşabilmektedir.

National Vaccination Information Centre tarafından aşılama sonrası anne-babaların şu sık karşılaşılan reaksiyonların oluşup oluşmadığını takip etmesi önerilmektedir:

Aşılama Sonrasında:

– Her aşıdan sonra, yan etki olup olmadığını takip edin.

– Aşılanmadan sonraki 72 saat süresince çocuğunuzda aşıya bağlı olarak gelişmiş olabilecek alışılmışın dışında herhangi bir belirti veya davranış değişikliği olup olmadığını gözlemleyin.

– Aşı reaksiyonları uygulamadan 4 hafta sonrasında bile ortaya çıkabilmektedir.

Aşıya reaksiyon aşağıdaki belirtilerden bir veya daha fazlasını kapsayabilir:

  • vücutta kırmızı döküntü
  • ürtiker (kurdeşen)
  • kaşıntı
  • enjeksiyon yerinde şişkinlik, kızarıklık, sertlik, yanma ve ağrı
  • yüksek ateş (39 derece ve üstü)
  • solunum zorluğu veya nefes alıp vermeden hırltı, hışırtı
  • ciltte veya dudaklarda solgunluk veya renk değişimi
  • kaslarda zayıflama veya güçsüzlük
  • aşırı uyku hali veya uyarıcıya yanıt vermeme
  • hızlı kalp atışı
  • sersemlik
  • olağanın dışında huysuzluk, huzursuzluk veya başka davranış değişiklikleri
  • çığlık şeklinde ağlama veya saatler süren, teskin edilemeyen ağlama ağlama (özellikle bebeklerde görülen çığlık şeklinde olanı, bu ağlamaya literatürde “ansefelatik ağlama” deniyor)
  • havale nöbetleri, konvülsiyon
  • kusma veya ishal
  • şok/birden yere yığılma
  • vücut, kol, bacak veya başta istemdışı irkilme ve kasılmalar
  • gözde kayma/şaşılık oluşumu
  • vücudun herhangi bir bölümünde güçsüzlük veya paralizi
  • göz teması kurmama, çevresinde olup bitene tepki vermeme veya sosyal anlamda içine kapanma
  • bebeklerde yüzüstü veya sırtüstü dönme, oturma veya ayakta durmada kabiliyet kaybı
  • görme veya işitme duyusu kaybı
  • huzursuzluk, hiperaktivite veya konsantrasyon sorunu
  • sahip olunan uyku/uyanıklık düzeninde değişikliğe yol açacak sekilde görülen uyku bozukluğu
  • baş vurma veya tekrarlı hareketler yapmaya başlama (el çırpma, yerinde sallanma, dönme)
  • eklem ağrısı
  • aşırı halsizlik, çöküntü
  • hafıza kaybı
  • kronik kulak iltihabı veya solunum yolları enfeksiyonu başlangıcı
  • çok şiddetli veya aralıksız devam eden ishal veya kronik kabızlık
  • nefes darlığı (astım)
  • Fazla kanama (trombosit düşüklüğü) veya kansızlık (anemi).

Bu belirtilerden herhangi biri veya sizi endişelendirecek herhangi başka bir belirti oluşması durumunda derhal doktora başvurun.

T.C. Sağlık Bakanlığı’nın 13.03.2009 tarihli, 7943 sayılı genelgesi uyarınca, Türkiye’de Aşı Sonrası İstenmeyen Etki (ASİE) Sistemi’ne bildirilmesi zorunlu aşı reaksiyonları şu şekildedir:

1. Lokal Reaksiyonlar
Aşıdan sonra 48 saat içinde ortaya çıkan Ciddi Lokal Reaksiyon
Aşıdan sonra 2-7 gün içinde ortaya çıkan Enjeksiyon yerinde abse (Bakteriyel/steril)
Aşıdan sonra 2 hafta – 6 ay içinde ortaya çıkan Lenfadenit
2. Sinir Sistemi ile İlgili İstenmeyen Etkiler
OPA’dan sonra 4-30 gün (temaslılarda 4 -75 gün) içinde ortaya çıkan Paralitik poliomiyelit
Kızamık bileşenli aşıları takiben 5-12 gün, DaBT-IPA-Hib, KPA aşılarını takiben 72 saat içinde ortaya çıkan Konvülsiyon
Kızamık bileşenli aşıları takiben 5-15 gün içinde ortaya çıkan Ensefalopati/Ensefalit
DaBT-IPA-Hib aşısını takiben 7 gün içinde ortaya çıkan Ensefalopati
Tetanoz bileşenli aşılardan sonra 2-28 gün içinde ortaya çıkan Brakial Nevrit
Aşıdan sonra 0-6 hafta içinde ortaya çıkan Diğer paraliziler
Kabakulak bileşenli aşıları takiben 15-21 gün içinde ortaya çıkan Aseptik menenjit
3. Diğer İstenmeyen Etkiler
Aşıdan sonra 1 saat içinde ortaya çıkan Anaflaksi
Aşıdan sonra birkaç saat içinde ortaya çıkan Toksik Şok Sendromu
Aşıdan sonra 4 saat içinde ortaya çıkan (deri bulguları daha geç görülebilir) Akut allerjik reaksiyonlar
DaBT-IPA-Hib aşısından sonra 24 saat içinde ortaya çıkan Hipotonik-hiporesponsif atak
Aşıdan sonra 1 hafta içinde ortaya çıkan Sepsis
Kızamıkçık bileşenli aşılarlardan sonra 1-3 hafta içinde ortaya çıkan Artrit
Kızamık bileşenli aşılardan sonra 1-6 hafta içinde ortaya çıkan Trombositopeni
DaBT-IPA-Hib aşısından sonra 24 saat içinde ortaya çıkan Apne – Bradikardi
BCG aşısından sonra 1 – 12 ay içinde ortaya çıkan Yaygın BCG enfeksiyonu
BCG aşısından sonra 1-12 ay içinde ortaya çıkan BCG Osteiti
Zaman sınırı olmaksızın Yukarıda sunulan hastalıklar haricinde sağlık personeli ya da toplum tarafından aşılamayla ilgisi olduğu düşünülen;
a) Ciddi olgular*
b) Kümelenme,
c) Toplumda ciddi kaygı ya da olumsuz propaganda nedeni olan durumlar ASİE kapsamında incelenmelidir.

*Ciddi ASİE: Ölüm, sakatlık, konjenital anomali ile sonuçlanan veya hastanede yatış gerektiren ASİE’dir.

 


Bir büyükannenin kızlarına Gardasil ile ilgili açık mektubu

Bir büyükannenin kızlarına Gardasil ile ilgili açık mektubu

AL Whitney’nin bu mektubu AntiCorruption Society sitesinde yayımlanmıştır.

 

Sevgili Ailem,

Hepinizin bildiği gibi çocuklarınızın aşığıyım. Onların sağlıkları ve geleceklerinden daha önemli bir şey olamaz benim için.

Tam da bu nedenle bu hususta sizlerle konuşmamız lazım.

Biliyorsunuz babanız ve ben hayatımızın büyük bölümünü tıp mesleğinin içinde geçirdik. Geçtiğimiz 40 sene boyunca tbbın uygulanış tarzındaki pekçok değişikliği ön sıralardan izlemiş olduk.

Babanızın hekimlik kariyerini şöyle bir hatırlayalım:

  • 18 ay dahiliye bölümünde asistanlık
  • Anatomopatolojide 3 yıl asistanlık
  • Tıp fakültesinde yedi yıl hocalık
  • Pratisyen hekimlik tecrübesinin ardından aldığı sınav sonucu uluslararası kurul sertifikalı Aile Hekimliği diploması
  • OSU acil sağlık hizmetleri kliniğinde 14 yıl görev
  • Süregelen tıp eğitimi ile geçmiş daha nice zaman

Ve benimki:

  • Tıp kariyerime hastane fakturisti olarak başladım. Daha sonra Chicago’da Northwestern Üniversitesi’nde Solunum Tedavisi eğitimi sonrası Chicago Üniversitesi’ndeki staj döneminin ardından hem süzlü hem de yazılı sınavı geçerek diplomalı Solunum Terapisti oldum ve bir hastanenin ST bölümünde yöneticilik yapıp hem temel hem de ileri yaşam desteği dersleri verdim. Meslekteki son pozisyonum ise babanızın sekreterliğiydi. 

Biliyorsunuz, babanızla seneler içinde tıp hakkında pekçok konuyu tartışmışızdır. İkimizin de şimdi ne yazık ki bir ‘endüstri’ haline gelmiş olan ‘tıp’ alanında iyi eğitilmiş ve endoktrine olmuş olduğumuz rahatlıkla söylenebilir. Hekimler konuşuyor: sağlık sistemi artık para basma fabrikasından başka bir şey değil.

2009’da H1N1 ‘pandemi’si dikkatimi çektiğinde aşıları bağımsız bir şekilde araştırmaya başladım. Gözardı edilemeyecek pekçok rahatsız edici yeni bilgiye ulaştım. Bulduklarımı bu konuda fazla bir şey araştırması olmadığını bildiğim hemşehrilerimle paylaşmak için ‘For Ohions’ adlı websitesini kurdum. Bu süreçte salt aşılar hakkında değil, sözüm ona bizleri idare eden hükümetimizle ilgili de pek çok şey öğrendim.

Bulduklarım sizi o kadar şaşırtmasın, sadece çocuklarınızı (benim de canım kadar sevdiğim torunlarımı) tıp-endüstriyel kompleksinin eline bıraktığınızda sağlıkları ve emniyetleri ile ilgili derin endişelerimi anlamanıza yardımcı olacağını umut ediyorum.

İşte sizlere bulduğum gerçeklerden bazıları:

  1. Geçtiğimiz 40 sene boyunca Big Pharma ve büyük kurumsal tıp işletmeleri – OhioHealth ve OSU gibi – tıbbı devasa bir kar amaçlı ticari kuruluşa dönüştürmek için işbirliği halindedir. Bu kar amaçlı şirketler topluğu sistemine Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) ve Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) de dahildir. Bu üç kurum da ‘Dunn and Bradstreet” şirket listesinde kar amaçlı özel şirket olarak yer alıyor.
  1. Hekimler tıp fakültelerinde bu ‘kurum’lara (FDA, CDC ve NIH) saygı duymak üzere eğitilip yetiştirilir ve çoğu da bu endoktrinasyonu asla sorgulamaz bile. Safiyane bir şekilde ilaç ve tedavilerin güvenlik ve etkinliği ile doğru bilgiye ulaşmak için bu yarı-resmi devlet ‘kurumları’na bel bağlarlar. Endoktrinasyonu tam hekimlerin bu devasa (kar amaçlı) kuruluşlarla ilgili varsayımı yanlış olduğu gibi hastaları için tehlikeli ve çoğu kez de ölümcüldür. Örneğin, aşı uygulamaları için CDC tavsiye kararları oluşturur, değil mi? Peki ama CDC kimin emrindedir? İşte size Big Pharma’nın hem CDC hem de Dünya Sağlık Örgütü’nü nasıl kontrol ettiğini gösteren kısa bir broşür
  2. Aşı meselesini anlayabilmek için Amerikan kongresinin Big Pharma’ya 1982 yılında aşıya bağlı oluşacak (ölüm de dahil olmak üzere) hertürlü zarar için cezai sorumluluktan muafiyet (yasal dokunulmazlık) verdiğini de bilmek gerekir. Bu kararın hemen ardından piyasaya sürülen ve hekimlere uygulama için tavsiye edilen yeni aşı sayısında astronomik bir artış yaşandı. Aşı Takvimi.

Bunun ardından bugün tüm Amerikalıların karşı karşıya olduğu trajik gerçeği hepiniz idrak edecek kapasitedesiniz: sağlık ve esenlik tıp endüstrisi için hiç kazançlı DEĞİL – hastalık, özellikle de kronik hastalık öyle ama.

Pandemiyle ilgili araştırmalarım sırasında (Cleveland, Ohio’daki) Dr. Sherry Tenpenny’nin çalışmalarına rastladım. Çalışanlarından biriyle de dost oldum hatta. Dr. Tenpenny’nin araştırmalarını inceledikten sonra kendisinin bulgu ve tespitlerine sarsılmaz bir güven oluştu bende. Tenpenny’nin Gardasil’le ilgili çok önemli bir videosu var. İzlediğiniz takdirde çocuklarınızın hayatını kurtarmış bile olabilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=j3ruQyA0i90

Geçenlerde babanız devam niteliğinde bir tıp eğitimine katıldı. Oradaki bir jinekolog tutup bir oda dolusu hekime Gardasil’in önemli bir aşı olduğunu, hem güvenli hem de etkili olduğunu anlatmış. Orada bu gereksiz ve tehlikeli aşıyla ilgili konuşmacının anlattıklarını sorgulayan tek kişi babanız olmuş. Bu size hekimlerin büyük çoğunluğunun beyninin ne denli yıkanmış olduğunu göstermeli. İş burada da kalmıyor, babanızın dediğine göre sigorta şirketinden alınan geri ödemelerin oranı, CDC’nin önerdiği TÜM aşıları hastalarının TÜMÜNE kabul ettiren hekimler için daha yüksek. Tehlikeli ilaçları hastalarına zorla kabul ettirip onlara zarar vermeleri için doktorlara ÜSTÜNE bir de para ödeniyor yani. Bu size inanılması güç geliyorsa mutlak surette izlemenizi önereceğim bir diğer video var. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) ortaya çıkış öyküsünü ve kuruluş amacını doğru bir şekilde veriyor: The Rockefellers and the FDA

Ben bilgiyi paylaştım, artık top sizde. Verilenleri okuyup çocuklarınızın sağlığı ve güvenliği için adım atmak SİZE kalıyor. Sağlık hakları için kendilerini müdafaa edemeyecek kadar küçükler, biliyorsunuz – bu yüzden de bu görev BİZİMDİR.

Şayet doktorunuzun tavsiyesine karşı çıkmak sizi tedirgin ediyorsa, kibarca ilaç firmasının verdiği aşı prospektüsünü isteyin kendisinden. Bunu eve götürüp incelemek istediğinizi ve daha sonra kararınızı kendisine ileteceğinizi söyleyin. Yılmayın ve ayağınızı yere sağlam basın, zira doktorun çocuklarınızı aşılatmaya sizi ikna etmek için maddi ($$$) nedenleri var. Babanız anlamadığınız tıbbi terim olursa size seve seve açıklayacak VEYA kütüphanenizden bir tıp sözlüğü edinerek kendiniz de bakabilirsiniz. Zaman ayırıp aşılarla ilgili uyarıları OKUDUĞUNUZ takdirde çocuklarınızı bunlardan korumak için elinizden gelen her şeyi yapacağınıza inancımız tam.

Gardasil kurbanları ile ilgili trajik gerçek yaşam öyküleri:

http://truthaboutgardasil.org/injuries/

Buradan da aşılarla ilgili genel bilgilere ulaşabilirsiniz:

Tıp endüstrisi ve toksik aşılar

All vaccines are contaminated – every last one of them

More vaccine lies are exposed

Love

En içten sevgilerimle,
Anneniz

ps: Babanız mektubu okudu ve yazdığım her şeyde tamamen mutabıkız!

Bebek rutin Hep-B, Polio ve DPT aşılamasından sonra ölüyor

Bebek rutin Hep-B, Polio ve DPT aşılamasından sonra ölüyor

Ailesi doktorları hasta ve öksürüyor diye uyarmasına rağmen önemli değil, mevsim geçişinden öksürüğü denilerek yine de rutin hep-B, DPT ve oral polio aşıları yapılan bebek birkaç saat sonra ölüyor.

Aşılar yapılır yapılmaz bebek ağlamaya başladığında doktorlar, normaldir bu, aşıların sık karşılaşılan yan etkilerindendir, tüm gün böyle ağlayabilir, siz bunu eve götürün ve 2 saat sonra süt verin diyor. Aile denileni yapıyor, 2 saat sonra süt veriliyor, daha sonra uyandırmaya çalıştıklarında Ayushi uyanmıyor..
Ayushi bebeğin olduğu aşı partisindeki aşılar kontrol ediliyor ve aşıların ‘normal’ olduğu teyit ediliyor.

Bu olay tıpkı 2011’de yine soğuk algınlığı olan bebeğin doktorlarca yine de aşılanamasının ardından menenjit geçirerek, aşısını olduğu hastalığı(!) geçirerek ölmesine benziyor. Bu haberin linki de orijinal metinde verilmiş.

http://www.thehealthyhomeeconomist.com/baby-dies-after-routine-vaccination-for-hep-b-polio-and-dpt/