Şehirler vasıtalar etrafında inşa edildiklerinde insan ayağı değersizleştirilmiş olur, okullar öğretmeye soyunduklarında kendini yetiştirme kaybolur ve hastaneler zor durumda olan herkesi kendi bünyelerine aldıklarında yeni bir ölme biçimi var olur”

diyor Ivan Illich. Hayatın tıbbileşmesi başlığı altında ölümün diğer yüzü doğum için de aynı şeyi söyleyebiliriz:

Ülkemizde özellikle son on yılda yeni bir doğum biçimi var:

Sezaryen!

Dünya üzerinde hiçbir canlı yoktur ki yavrusuna dokunmaya çalışan bir başka canlıya tepki göstermesin. Yeni doğum yapmış bir kedinin yanına yaklaşıldığında gözlerinden açığa çıkan enerjiyi görmeyen var mıdır? Ağaca tırmanan bir insanı gagalayan karga, yuvasına karşı bir tehdit gördüğü anda yuvasını başka bir yere taşıyan güvercin… Var mı aramızda aslan yavrusunun yanına yanaşabilecek birileri? 🙂

Sanmam… Ancak anne aslan uyuşturulursa…

Peki, bizler nasıl bir uyuşturucu ile uyuşturulduk da doğumlarımız böylesine müdahaleye açık hale geldi? En içgüdüsel, hiçbir bilgimiz olmasa dahi yapabileceğimiz “doğum”larımız nasıl da kaydı gitti ellerimizin arasından?

Sezaryen, hayati bir tehlike olduğunda, yani siz denize düştüğünüzde, tutunacak bir can simidi olabilir; ancak unutulmaması gereken hayati tehlike arzeden durumların; belki yüz kişiden birinin başına gelecek türden olaylar olmasıdır. Öyle her yüz kadından yetmişinin başına gelmesi imkânsız türden olan durumlar…

Neden sezaryenle dünyaya gelen bir nüfus olma yolunda gidiyoruz? Aklımıza gelenler:

  • Negatif doğum hikâyelerinin kolektif bilincimizi etkilemesi, toplumumuzda doğuma olumsuz, ağrılı ve acılı bir eylem olarak bakılması,

  • Özellikle kentli kadının doğuma yönelik içkin bilgisini kaybetmesi, bedenine, doğurabileceğine inanmama,

  • Yine özellikle büyük şehirlerde masa başı çalışma koşullarında yaşayan kadının doğumun gerektirdiği fiziksel esnekliği kaybetmesi (topyekûn bir kayıp olmayıp, az bir çaba ile geri kazanılabilir),

  • Hayatın tıbbileşmesi ve doğumların medikalize olması,

  • Doğumun evden hastaneye geçişinde fiziksel koşulların yetersizliği; doğum evlerinin azlığı, hastanelerde doğum mahremiyetinin kaybolması,

  • Doğumun evden hastaneye geçişinde doğum destekçilerinin rol değiştirmesi, ebelerin doğumdan el çektirilmesi; evden hastaneye geçiş yapan ebelerin mesleklerinin özü olan şefkat, merhamet, yargılamadan destek olma bilincini kaybetmeleri, ebelerden beklediği desteği alamayan kadınların ebelik mesleğine yönelik güven ve saygı duygularını kaybetmesi,

  • Doğumda esas rol almaya başlayan doktorların eğitimleri gereği müdahale etme motivasyonları, yeni bir canın müjdecisi olan kadını “gebe” olarak değil “hasta” olarak görmesi ve bu yönde muamele etmesi,

  • Modern tıbbın kadim geleneğin doğuma yönelik el becerilerini (bebeği döndürme teknikleri vs) kullanmaması, söz konusu bilgi ve becerilerin zamanla kaybolması,

  • Sezaryen doğumların anne bebek açısından daha faydalı olduğuna yönelik yanlış bilimsel ve toplumsal görüşler (sezaryen annenin cinsel yaşamını korur, sezaryenle doğan bebekler daha akıllı olur vb.)

  • Çağın olgusu hız duygusunun doğumun sahibi ve destekçilerini etkilemesi, doğumu sükûnetle beklemek yerine müdahale etme duygusunun ön plana çıkması,

  • Hasta/gebe hakları” konusunda bilgi eksikliği, doktorun kararının sorgulanamaz addedilmesi.

Günümüzde yukarıda sayılan nedenler dolayısıyla gereksiz ya da planlı (önceden tarihi saati belirlenen) sezaryen ile dünyaya gelen bebeklerin sayısı hızla artmıştır.

Bununla birlikte, “eşya aslına rücu eder” evrensel ilkesi doğum eylemi için de geçerli olmuş, düşünmediği halde sezaryen olmuş kadınlar doğumlarını sorgulamaya başlamış, bazı noktaların yanlışlığının farkına varmış ve sonraki doğumlarında aynı olumsuz tecrübeleri yaşamak istemediklerine karar vermişlerdir. Bu karar ile birlikte karşımızda yeni bir kavram vardır: SSVD!

SSVD (Sezaryen Sonrası Vajinal Doğum). SSVD’yi; mükerrer sezaryen olmamak için, doğumun coşkusunu ve doğallığını yaşayabilmek için, doğuma inandıkları için, bilimsel veriler doğal doğumun hem anne hem bebek için en sağlıklı yol olduğunu gösterdiği için doğumlarına sahip çıkmaya çalışan kadınların doğruyu, gerçeği, hakikati arama çabası olarak ifade etmek mümkündür.

SSVD hakkında Sağlık Bakanlığı:

 “Daha önce iki kez sezaryen ile doğum yapmış ve vajinal doğum için herhangi bir ek risk faktörü olmayan gebelere riskler ve yararlar (yukarıdaki belirtilen riskler) anlatıldıktan sonra planlanmış vajinal doğum önerilebilir.”[1] demektedir.

Amerikan Kadın Doğum Birliği (ACOG), Mükerrer sezaryenin SSVD’den daha riskli olduğunu ve birden fazla sezaryen geçmişi olmasının SSVD riskini arttırmayacağını belirtmektedir.[2]

Türkiye’de SSVD destekçileri; SSVD ve doğum bilincinin yaygınlaştırılması için çaba göstermektedirler. Esasen SSVD anlayışı aynı zamanda müdahalesiz doğumları desteklemektedir. Müdahalesiz doğum ile kasıt; rutin suni sancı, rutin epizyotomi, NST vb. cihazlara sürekli bağlı kalınması gibi uygulamalardan mümkün olduğunca kaçınarak; gebenin serbestçe hareket etmesi, yerçekiminden faydalanması ve doğumun aceleye getirilmeden akışına bırakılmasıdır. Zaruri sezaryen gerektiğinde ise, gerçek bir sakınca yoksa, doğumun sürecinin kendiliğinden başlamasının beklenmesi oldukça önemlidir. Nitekim her bebeğin anne karnında doğum başlayana kadar kalma hakkı olduğunu unutmamak gerekir.

Hypnobirthing felsefesi der ki; bütün doğal doğumların bir amacı ve planı vardır; kelebek çıkarken kozasını yırtıp açmayı kim düşünür? Kim civcivi dışarı çekip çıkarmak için kabuğu kırar?

İlk doğumu sezaryen olup (gerekli veya ülkemizde çoğunlukla gerekli olmadığı halde); sonraki doğumlarında “kadın olmanın kendiliğindenliğini” yaşamak isteyen tüm kadınlara:

Benim bir umudum var”: SSVD

dostane…


[1] T.C. Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü, “Doğum ve Sezaryen Eylemi Yönetim Rehberi”, Ankara, 2010, http://www.asm.gov.tr/UploadGenelDosyalar/Dosyalar/143/E%C4%9E%C4%B0T%C4%B0M/25_01_2011_15_44_25.pdf, s. 33.

[2] American College of Obstetricians and Gynecologists, Midwifery Today, No. 36, s. 47;

http://www.ourbodiesourblog.org/wp-content/uploads/2010/07/ACOG_guidelines_vbac_2010.pdf .