Aşı Efsanesi – Söylence 7: “Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir”

Aşı Efsanesi – Söylence 7: “Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir”

AŞI SÖYLENCESİ 7:

Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir…”

…gerçekten öyle midir?

 Aşıların kayıtlardaki uzun dönem yan etkileri arasında otizm, hiperaktivite, dikkat eksikliği bozuklukları, disleksi, alerjiler, kanser ve diğerleri gibi kitle aşılama programlarından önce varlıkları pek az bilinen kronik immünolojik ve nörolojik rahatsızlıklar bulunmaktadır. Aşılarda thimerosal (bir cıva türevi), alüminyum fosfat, formaldehid (Avustralya Zehir Bilgilendirme Merkezi tarafından insan vücuduna zerk edildiğinde güvenli olarak kabul edilebilecek bir miktarı olmadığını açıklamıştır) ve phenoxyethanol (antifriz olarak bilinir) gibi toksik ve kanserojen etkisi bilinen maddeler kullanılmaktadır. Bu maddelerden bazılarının vücutta mide-bağırsak, karaciğer, solunum yolları, sinir sistemi, kalp-damar ve kan, üreme organları ve gelişimsel mekanizmayı zehirleyici etkisi bilimsel olarak tanınmaktadır. Kimyasal madde sıralamasında aşı içerisindeki pekçok madde en tehlikeli maddeler sınıfında yer alır ve bu maddeler aynı zamanda tehlikeli etkilerinden dolayı sıkı bir şekilde regüle edilmektedir. Bu maddelerden bazılarının mikroskopik ölçüdeki dozlarının dahi ciddi hasara yol açabildiği bilinmektedir. Bunların yanısıra aşılar, bilindiği takdirde pekçok insanın aşı kararını etkileyebilecek bir uygulama, yani kürtajla alınan fötal dokudan elde edilmiş insan diploid hücrelerinde kültürlenmektedir.

Tıp tarihçisi, araştırmacı ve yazar Harris Coulter (Ph.D.), yürüttüğü geniş çaplı araştırmalar sonucunda aşılama programlarının bebeklerde halk sağlığı yetkililerinin kabul etmek isteyeceklerinin çok üzerinde oranlarda, tüm çocukların %15-20’sini kapsayacak şekilde, düşük dereceli ensefalit, yani beyin iltihabına yol açtığını saptamıştır. Coulter, otizm, öğrenme bozuklukları, minimal veya orta dereceli beyin özrü, nöbetler, epilepsi, uyku ve yeme bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, astım, ani bebek ölümü, diyabet, obezite ve impulsif (dürtüsel) şiddet gibi  ensefalit [aşıların kayda geçen yan etkisi] sekellerininin [bir hastalıktan sonra yerleşip kalan işlev veya doku bozukluğu] bugün tam da modern toplumu istila eden rahatsızlıklar olduğuna dikkat çekiyor. Eskiden göreceli olarak az rastlanan bu rahatsızlıklar, çocukluk dönemi aşı sayısı arttıkça daha yaygın hale gelmiştir. Coulter ayrıca pertussis toksoidinin (zehirleyici özelliği ortadan kaldırılmış boğmaca toksini) laboratuvar deneylerinde hayvanlarda ensefalit oluşturmak için kullanıldığını da belirtiyor. Boğmaca (pertussis) aşısının beyinde hasar oluşturma kabiliyeti bilinmekle kalmıyor, aynı zamanda beyin hastalıkları üzerinde klinik araştırma yapan bilimadamlarının da çalışmaları için olmazsa olmazlarından birini teşkil ediyor.

Almanya’da yapılan bir bilimsel çalışmada aşılar ile dikkat eksikliği ve epilepsi de aralarında olmak üzere tam 22 nörolojik bozukluk arasında korelasyon saptanmıştır. Bir diğer açmaz da, aşılardaki viral elementlerin insan vücudunda senelerce kalarak zamanla mutasyona uğrayabilecek olmasıdır ki bu durumun sonuçları bilimadamaları için bilinmezliğini korumaktadır. Milyonlarca çocuk devasa ve oldukça kaba usullerle yürütülen bir deneyin parçası haline getirilirken tıp camiasından bu deneyin istenmeyen etkilerini izleme veya uzun vadedeki sonuçlarını araştırma yönünde samimi ve organize herhangi bir çaba göremiyoruz. Uzun dönem yan etkileri konusunda ortada bir çalışma olmadığına göre, aşıların “aydınlatılmış rıza” ve yeterli güvenlik çalışması olmadan yaygın şekilde kullanımı tıbbi bir deney sayılır. Amerikan Hekimler ve Cerrahlar Birliği (AAPS) ve Ulusal Aşı Bilgilendirme Merkezi (NVIC) tarafından da belirtildiği üzere bu uygulama, “modern biyoetiğin temel ilkeleri” olarak kabul edilen Nürnberg İlkeleri‘nin (Nuremberg Code) ilk ilkesine aykırıdır(53,54).

Aynı zamanda aşı teknolojileri de geliştiren Classen Immunotherapies’in kurucusu, bilimadamı ve tıp hekimi Bart Classen dünya çağında yürüttüğü epidemiyolojik çalışmalar sonucu aşıların 10 yaş altı çocuklarda görülen Tip 1 Diyabet‘in %79‘undan sorumlu olduğunu bulmuştur. Tip 1 diyabet oranında artış riski difteri aşısı sonrası gözlemlenen %9‘luk değer ile Hepatit B aşısına bağlı %50‘lik değer arasında değişiyor. Classen, CDC (Centres for Disease Control / Hastalıklarla Mücadele Merkezi) verilerinin bulgularını teyit eder nitelikte olduğunu belirtiyor. Ne var ki Classen’ın bulgularının diyabetin çok ötesinde alanlarda da geçerli olduğunu 1999 yılında British Medical Journal’da yer alan şu ifadelerinden anlıyoruz: “Astım, alerjiler ve bağışıklık sistemi işlevine bağlı gelişen kanserler de dahil olmak üzere diğer pekçok kronik immünolojik hastalıkta hızlı bir artış yaşanmakta ve bu artış bağışıklama programlarına bağlı olabilir.”. Diyabetle ilgili bulgular belki de buzdağının yalnızca görünen kısmı.

A.B.D. ve İngiltere’de son yıllarda yapılan çalışmalar aşıların otizme yol açtığını gösterir yönde(56,57,58). Cıva zehirlenmesi ve otizm neredeyse aynı belirtilere sahip(59) ve bir günde olunucak aşılar ile zarara yol açtığı bilinen ölçünün 41 kat üzerinde cıva alınması mümkün(60). 1980’lerin başında aşı takivime giren kızamık-kabakulak-kızamıkçık (KKK ya da “measles-mums-rubella (MMR)) aşısından sonra Kaliforniya’da otizm oranları son 20 yılda %1000’lik bir patlama yaşamıştır. İngiltere’de de 1990’larda takvime giren KKK aşısından sonra otizm oranlarında hızlı artış görülmüştür. Bazı bebekler aşılar yoluyla EPA (Environment Protection Agency) ajansının cıva için belirlediği güvenlik limitinin 100 kat üzerinde cıva almaktadır. Ocak 2000’de İlaç Yan Etkileri Dergisi (Journal of Adverse Drug Reactions) KKK aşısının güvenlik çalışmalarının yeterli düzeyde olmadığı ve lisans verilmemesi gerektiği yönünde açıklama yapmıştır. Aşı-otizm bağlantısı şüphelerini güçlendiren bir başka faktör de, otistik hastalarında sistematik cıva arındırma rejimenleri kullanan hekimlerin hastalarının genel sağlık durumlarında ve davranışlarında belirgin iyileşme kaydetmeleridir(61). Bugün, [Amerika’da] 150 çocuktan 1’i [bu oran, 2012 yılı itibariyle 88’de 1’dir] otizm teşhisi taşımaktadır. 1940’lı yılların başında, bugün kullanılan aşıların pekçoğu henüz piyasada yokken, otizm oldukça ender görülen ve ancak birkaç doktorun hizmet yılları boyunca rastlayacağı bir sağlık durumuydu.

 

AŞI GERÇEĞİ 7:

“Pekçok ciddi kronik hastalıkla ikna edici düzeyde korelasyon saptanmış olmasına rağmen aşıların uzun dönemde yol açacağı yan etkiler üzerinde durulmamaktadır. Hekimler bu hastalıkların çoğunda gözlemlenen muazzam artışı açıklayamamaktadır.” 

 


 

Kaynaklar:

53.  NVIC Vaccine Conference Program Guide, 1997.

54. Unanimous resolution of the AAPS, 57th Annual Meeting, St. Louis, MO, October, 2000; seehttp://www.aapsonline.org/.

55. British Medical Journal, 1999, 318:193, 16 (January).

56.Singh V, Yang V. Serological association of measles virus and human herpes virus-6 with brain autoantibodies in autism. Clinical Immunology and Immunopathology 1998;88(l):105-108.

57. Wakefield AJ, et al. Ileal-lymphoid-nodular hyperplasia, non-specific colitis, and pervasive developmental disorder in children. Lancet 1998;351:637-641. 

[Ed Not: Dr Wakefield ve diğer 12 meslektaşının bu araştırması, çocuklar üzerinde etik olmayan çalışma yürütülmüş olması gerekçesiyle geri çekilmiştir.]

 

58. Wakefield AJ, Anthony A, Murch SH, Thomson M, Montgomery SM, et al. Enterocolitis in Children With Developmental Disorders. Am JGastroenterol September; 95:2285-2295.

59. Stephanie Cave, MD, NVIC Vaccine Conference, September, 2000; see http://www.909shot.com  for conference transcripts and information.

60. Congressman Dan Burton, House Committee on Government Reform, Hearing on Mercury and Medicine, 6/18/2000.

61.Press Release, Feb. 12, 2001; see http://www.autism.com/ari/press1.html

Aşılama Programlarının Felsefesi ve Aydınlatılmış Onam

Aşılama Programlarının Felsefesi ve Aydınlatılmış Onam

Dünya genelinde ve tabii Türkiye’de halk sağlığı yetkililerinin aşı uygulamalarıyla ilgili “felsefe”leri kısaca şudur; enfeksiyonel hastalık kötüdür, o yüzden görüldüğü her yerde her daim yok edilmeli, hastalığın kökü kurutulmalıdır. Bunu sağlamak için kişisel olarak bireyin tercihi veya kararı her ne olursa olsun, gerekirse isteği dışında aşılanması elzemdir, ne kadar çok insan aşılanırsa o kadar iyidir.

Çağımızın yeni “komüniteryan” (toplulukçu) etik anlayışını kendine şiar edinen modern tıbbın halk sağlığı kolu bu anlayışı bireye dayatırken, “the greater public good” için kişinin hak ve özgürlüğünün kısıtlanabileceğini savunmaktadır ki, bu hipokrat yeminine ve hastanın en temel hakkı olan “aydınlatılmış rıza” ilkesine taban tabana zıt düşmektedir.

Dayatılan kitlesel aşılama kampanyalarının dayanağı, ortak iyiliğimiz için bu “güvenli ve etkili” aşıların olunması gerektiği inancıdır. Oysa biliyoruz ki Amerikan Yüce Mahkemesi tarafından 1986 yılında aşılar “kaçınılmaz olarak güvenli olmayan” (unavoidably unsafe) ürün kategorisine alınmıştır (http://www.law.cornell.edu/supct/html/09-152.ZD.html). Amerika’da aşı üreticileri ve aşıları uygulayan sağlık personelini herhangi bir hukuki sorumluluktan muaf tutmaya yönelik olarak alınan bu kararla birlikte Amerika’da ve dünyada aşılanabilir hastalık sayısında ve uygulanan aşı dozlarında muazzam bir artış yaşanmıştır.

Güvenlik teminatı bulunmadığı halde “güvenlidir” mantrası ile kullanıcıya pazarlanan aşılarla ilgili yürürlükteki politikaların başarı veya başarısızlığı ise ancak hastalıkların görülme oranlarının takibi ve müteakip istatistiksel analizler yoluyla ölçülmeye çalışılmaktadır. Normalde bu “kanıta dayalı tıp” çağında halk sağlığı otoritelerinin aşılamanın halkın sağlığına uzun vadedeki etkileri konusunda geniş çaplı çalışmalar yapmaları beklenir. Oysa bu bilimsel çalışmalar ortada olmadığı gibi (1) kısa döneme odaklanmış aynı miyobik bakış açısını aşıya bağlı istenmeyen etkilerin araştırılması konusunda da görüyoruz.

Aşılama uygulamasıyla ilgili gözardı edilen meşru “felsefi” ve “hukuki” konulara bakılacak olursa eğer, bunların en önemlisinin bireyin herhangi bir tıbbi girişim veya ilaç tedavisinde başvurulması gereken “aydınlatılmış rıza” hakkı ve bu hak çerçevesinde kişinin herhangi bir tedavi şeklini veya ilacı almayı reddetme hakkının bulunmasıdır. Kişinin kendi yazgısını belirleme hakkı ve özerkliğine saygı ilkesine dayanan bu önemli insan ve kişilik hakkı, 2. Dünya Savaşı sonrası Nuremberg duruşmalarında kesin bir dille ifade bulmuş ve hem ABD hem de uluslararası camia tarafından tanınmıştır. Türkiye’de kanunen korunan kişilik hakları ve hasta hakları ile ilgili bilgi almak için “Kişilik Hakları – Hasta Hakları Bağlamında Tıbbi Müdahale Dolayısıyla Çıkan Hukuki İlişkide Hekimin Hastayı Aydınlatma Yükümlülüğü ve Aydınlatılmış Rızaya İlişkin Bazı Değerlendirmeler ” başlıklı makaleyi inceleyebilirsiniz.(http://www.sid.hacettepe.edu.tr/Makale/101.3.pdf).

Özet bir ifadeyle “Hasta, kendisiyle ilgili kararlara katılması, son kararı verebilmesi için hastalığı, önerilen tıbbi girişimin özellikleri, diğer seçenekler ve olası sonuçları konusunda aydınlatılmalıdır.

Onam [rıza], bazı kişisel hakların taraflar arasında aktarılmasının bir zemini oluşturmaktadır.

Bunun anlamı şudur: Hasta onam yoluyla hekime, bedeni üzerinde bazı uygulamalarda bulunmak üzere bir hak tanımış olmaktadır. Bir anlamda onam, kişinin beden bütünlüğüne müdahale anlamına gelen tıbbi girişimin, yasal ve felsefi olarak haklılaşmasını sağlamaktadır” (http://www.ttb.org.tr/aclik_grevleri/tez.pdf).

Hasta Hakları Yönetmeliği, Madde 15:

Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahiptir. Sağlık durumu ile ilgili gereken bilgiyi, bizzat hasta veya hastanın küçük, temyiz kudretinden yoksun veya kısıtlı olması halinde velisi veya vasisi isteyebilir. Hasta, sağlık durumu hakkında bilgi almak üzere bir başkasına da yetki verebilir. Gerek görülen hallerde yetkinin belgelendirilmesi istenilebilir. Hasta, tedavisi ile ilgilenen tabip dışında bir başka tabipten de sağlık durumu hakkında bilgi alabilir.

Aydınlatma yükümlülüğünü tam olarak yerine getiren hekim, tıbbi müdahale için hastasının da rızasını alacak ve tedavi öngörülen sonucu doğurmadığında hekimin meslek hatası ya da yardımcı çalışanlarının hatası yoksa, yanlış ilaç ya da alet kullanılmamışsa hekimin sorumluluğu da doğmayabilecektir. Hekimin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmemesi de hekimin, zarar doğması halinde gerekli özeni göstermediği ve bilge vermed eihmali davranışı olduğu gerekçesiyle hastasına karşı sorumluluğunu doğurabilecektir (Mavroforou/ Michalodimitrakis, 2003: 321; Skegg, 1999; 139). 

Hekimin aydınlatma yükümlülüğünün kapsamı, hastaya uygulanacak tıbbi müdahalenin tehlike derecesine ve doğacak yan etkilerin yoğunluğuna göre belirlenecektir. Hekim, tıbbi müdahalenin doğuracağı tehlikeyi ve zararlı sonuçları hakkında hastaya ayrıntılı bilgi vermelidir (Şenocak, 1998: 48, 49; Büyüksağiş, 2005: 123). Hekim aydınlatma yükümlülüğünü tam olarak yerine getirmelidir. Hastasını teşhis, olası tedavi yöntemleri, tedavinin riskleri ve sonucu hakkında bilgilendirmelidir (Şenocak, 1998: 37). Hekimin aydınlatma yükümlülüğünün kapsamını, hastaya uygulanacak tedavi yöntemimin genel ve bilinen tıp kuralları çerçevesinde hastanın bilgilendirilmesi oluşturmaktadır.

Hekim, hastayı bilgilendirirken tedavinin mutlaka iyi sonuç vereceğini taahhüt etmemektedir . Ancak uygulamada olan ve hastaya yeterli bilgi hatta hiç bilgi verilmeden salt tıbbi müdahaleye rızasının olduğu yönünde imzasının alınması, hekimin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirdiğini göstermediği gibi, hastanın hukuka uygun olarak rızasının alındığı anlamına da gelmeyecektir. Çünkü tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğunu ancak aydınlatılmış rıza sağlayacaktır (Ayan, 1991: 11, Ozanoğlu, 2003: 66). Hasta aydınlatmanın sonucunda, hastalığının ne olduğunu ve tedavi yöntemleri ile risklerini bilmelidir. Hastaya bu konularda eksik bilgi verilmesi özen yükümlülüğünün ihlali anlamına gelecektir (Ozanoğlu, 2003: 66).

Bu gün Türk hukukunda “aydınlatılmış rıza, aydınlatılmış onam, bilgilendirerek izin alma ya da sadece izin alma gibi terimler kullanılarak bu kavram anlatılmaya çalışılmaktadır. Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından Doğan Sorumluluk Kanun Tasarısının terminolojisinde de “bilgilendirerek izin alma” kavramına yer verilmektedir (Özpınar, 2007:23).

‘Aydınlatılmış Onam Koşulları’ altında sıralanmış şu özellikler özellikle dikkat çekicidir:

Gönüllülük Esası:

  • Kişi onamla ilgili kararını verirken herhangi bir zorlamayla karşılaşmamalıdır.
  • Önerilen tıbbi girişimin risklerinin saklanması ya da küçültülmesi, yararların abartılması, hastanın direncini kırmak amacıyla ortaya çıkabilecek olumsuzlukların büyütülmesi de bu zorlamanın kapsamında kabul edilmektedir. Ancak kuşkusuz, hastaya örneğin belli bir tedaviyi üzerinde ısrarla durarak önermek bu kapsamda görülemez.
  • Hasta, önerilen girişimi kabul etmezse, tıbbi bakım sürecinin tümden kesileceği tehdidiyle karşı karşıya bırakılmamalıdır (http://www.ttb.org.tr/aclik_grevleri/tez.pdf).

Türkiye’de hukuki açıdan ‘Hekimin Aydınlatma ve Hastanın Rızasını Alma Yükümü’ üzerine yazılmış makaleye şuradan ulaşılabilir: http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2011-2/2011-2-8.pdf

Bu noktada, aşılama yoluyla sağlanması planlanan yapay bağışıklık özelinde düşündüğümüzde, hekimin anne-babaya, velilere veya yetişkinlere tıbbın etik değerleri ve hukuki yükümlülükleri gereğince hastalıklar ve aşının yan etkileri konusunda eksiksiz bilgi verebilmesi için öncelikle hekimin konuya tam anlamıyla hakim ve “aydınlanmış” olması gerektiğini ve aşılamanın “koruyucu hekimlik” çerçevesinde henüz hasta olmayan, sağlıklı bireylere önleyici tedavi olarak uygulandığını hatırlatalım.

Tabii anne-babaların aşılar konusunda gerçek ve tam manasıyla bilgi edinebilmeleri için doktorlarına hangi soruları soracaklarını da bilmeleri gerekmektedir. Konuyla ilgili hiçbir araştırmanız ve bilginiz yoksa, National Vaccine Information Centre (http://www.nvic.org/Ask-Eight-Questions.aspx) tarafından önerilen aşağıdaki basamaklar en azından ‘doğru’ soruları sormanıza ve kendi değerlendirmenizi yapmanıza olanak sağlayacaktır.

Öncelikli olarak bilinmesi gereken, Amerika’da 1986 yılında çıkarılan Ulusal Çocukluk Çağı Aşıları Tazmin kanunu gereğince, aşıların istenmeyen etkileri dolayısıyla zarar görmüş ve/veya hayatını kaybetmiş çocuk ve yetişkinler için günümüze değin 2 milyar doların üzerinde tazminat ödenmiştir. Aşılar kendi içinde risk taşıyan, ‘kaçınılmaz olarak güvenli olmadığı’ belirlenmiş ilaç ve ecza ürünleridir ve bu ürünler bazı insanlar için hayati tehlike de dahil olmak üzere çok daha büyük risk teşkil etmektedir. Hastalıkların taşıdığı risk ve komplikasyonlar ile aşıların taşıdığı risk ve oluşturabileceği komplikasyonlarla ilgili mümkünse çocuk yapmaya karar verdiğiniz aşamada tam bilgi edinmeye çalışıp bu kararı son ana bırakmayın ve araştırmalarınızda güvendiğiniz hekimlerden bilgi alın.

Aşılama öncesinde kendinize şu soruları sorun:

  1. Çocuğum veya ben şu anda hasta mıyız?
  2. Ben veya çocuğumda daha önce aşıya sonrası herhangi bir istenmeyen etki yaşandı mı?
  3. Kendimde, çocuğumda veya diğer aile bireylerimizin tıbbi öyküsünde aşıya bağlı herhangi bir olumsuz reaksiyon, herhangi bir nörolojik hastalık, ağır alerji veya bağışıklık sistemi problemi var mı?
  4. Kendim ve çocuğum için sözkonusu hastalığın ne olduğunu ve aşısının taşıdığı riskleri biliyor muyum?
  5. Aşıların istenmeyen etkileri konusunda tam bilgi sahibi miyim?
  6. Aşı sonrası gelişebilecek istenmeyen etkileri tanıyabilecek miyim ve bunu nasıl rapor edeceğimi biliyor muyum?
  7. Tüm aşılar için aşı üreticisinin ismi ve aşı parsel numarası da dahil olmak üzere yazılı kayıt tutmam gerekitğini biliyor muyum?
  8. Hekimin aydınlatma ve hastanın rızasını alma yükümü olduğunu ve bu çerçevede haklarımın neler olduğunu biliyor muyum?

1, 2 ve 3. soruların cevabı ‘evet’ veya 4, 5, 6, 7 ve 8. soruların cevabı ‘hayır’ ise ve verdiğiniz cevabın önemi hakkında bir fikriniz yoksa lütfen NVIC’ın websitesi (http://www.nvic.org/) ve burada verilen diğer link ve kaynaklardaki tüketiciyi aydınlatılmış onam konusunda eğitici materyalleri gözden geçiriniz. Bu kaynaklarda verilen bilgilerin Türkiye için geçerli olan karşılıklarını ileriki bölümlerde ele almaya çalışacağım.

 

(1) ” . . . As reviewed in presentations at the Congressional hearings mentioned above, the following evidence has been brought forward by various presenters as reasons for the growing concerns about vaccine safety: Safety studies on vaccinations are limited to short time periods only: several days to several weeks. There are no long-term (months or years) safety studies on any vaccination or immunization. For this reason, there are valid grounds for suspecting that many delayed-type vaccine reactions may be taking place unrecognized at to their true nature. . . .] Dr. Harold Buttram, For Parents Wishing to Limit or Avoid Immunizations for Their Children” [http://goo.gl/9XJ13]