The Greater Good videosunun tanıtım filmini buradan görebilirsiniz. Burada yazılanları okuduğunuzda, Türkiye’de de aynı denetim, baskı, ikna ve korkutma mekanizmalarının devreye sokulduğunu, sağlık çalışanlarının birebir Amerikan otoritelerinin ağzıyla tez ve antitezleri anne-babalara sıraladığını, Türkiye’deki aşı bilim/danışma kurulunda da tıpkı Amerika ve dünyanın geri kalan ülkelerinde olduğu gibi ilaç firması temsilcilerinin yer aldığını, televizyon programları ile düzenli olarak devlet tarafından aşı için halkla ilişkiler programları yürütüldüğünü ve diğer çarpıcı benzerlikleri görebilirsiniz.
Amerika ve İngiltere başta olmak üzere tüm dünyada onyıllardır aşıların zararlarına en ağır şekilde uyanmış ailelerin başkaldırısı ve haklı isyanı, bu konuda hak mücadelesi sürerken, bizler Türkiye’de malesef Amerika’yı yeniden keşfetme yolunda sorgusuz sualsiz ilerliyoruz. Nörolojik bozukluklarla ömür boyu sakat bırakılmış, kronik hastalıklarla yüklü bir nesil yavaş yavaş Türkiye’de de kendini göstermeye başladı. Ancak korkarım, iş işten geçmeden; otizm, astım, diyabet ve otoimmün hastalıkların oranı artık medikal çevrenin saklayamayacağı ve inkar edemiyeceği seviyeye yükselmeden, Türk kamuoyu Amerika’dan ithal çarpıtılmış veriler ve propaganda unsurlarıyla geleceğini, çocuklarını sakatlamayı sürdürecek gibi gözüküyor.
AŞI GÜVENLİĞİ
Resmi Söylem (CDC-FDA-İlaç Firmaları):
Dr. Paul Offit [rotavirüsü aşısı patenti sahibi; Merck İlaç şirketi ve devletin Aşı Danışma Kurulu’na danışmanlık geçmişi var]
-Aşılar hayat kurtarır.
-Aşılar güvenlidir ve hastalıktan korurlar; aşıların ciddi bir probleme yol açtığı son derece ender görülmüştür, yan etkileri hemen hemen hiç yoktur.
-Çocuk felci ve çiçek gibi hastalıkların aşılar sayesinde kökü kurutulmuştur.
-Aşılar kendi başarılarının kurbanı olmuştur; ortadan kaldırdıkları hastalıkları artık yaşamıyoruz diye insanlar aşıların rolünü hafife almaktadır.
-Aşıyı üretene,sisteme ve hekime insanlar bu yüzyılda eskisi gibi saygı göstermiyorlar. İşin uzmanı biziz, onların iyiliği için araştırıyoruz geliştiriyoruz, bize güvenin biz bu işin uzmanıyız diyoruz, dinlemiyorlar.
-Anne-babalar ortaya koyulan verileri duygusallığa kapılmadan değerlendirip doğru kararı verebilecek kapasitede mi peki? Hayır, çoğu anne-baba için denilebilir ki konuyla ilgili gerekli bilgi birikimleri (uzmanlıkları) yok.
-[Dr. Bob Sears ve diğer doktorların alternatif aşı takvimi sunmasına karşılık] Bu kadar yanlış ve temelsiz bir uygulama daha olamaz. Aşıları geciktirmek veya aralarını açmak diye bir şey sözkonusu olamaz, bunu yapanlar çocuklarının sağlığını riske atıyorlar.
-Çıkar çatışması (conflict of interest) mevzusu canımızı yakıyor, ancak insanların anlamadığı şey, aşıyla ilgili kararları alanlar da insan, biz de insanız ve kendi çocuklarımıza da aynı aşıları yapıyoruz. Üstelik de işin içinde olanlar olarak bile bile çocuklara zarar verir miyiz?
CDC (American Centres for Disease Control/Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi):
-Her çocuk için en iyi seçim aşıdır.
-Bulaşıcı hastalıkları aşıyla yendik.
-Toplumun genelinin sağlığı düşünülmeli, sisteme güvenilmelidir.
Resmi Söylemi Eleştiren Doktor, Biliminsanları ve Aileler:
Lawrence Palewski (pediyatrist/çocuk doktoru):
-Tıp fakültesinde bize öğretilen aşıların güvenli ve etkili olduğudur. Aşı ile bağışıklığın temeli antikor teorisine dayanır ve hastalıktan korunmanın tek yolunun aşılar olduğu okutulur.
-Aşıların güvenli olduğu, bir varsayım olmanın ötesinde tıp camiasında neredeyse bir kanundur.
-Aşı güvenliği konusu siyah-beyaz netliğinde bir mevzu değildir, arada pekçok griler de vardır.
-Aşıların güvenliği bugün çok daha fazla insan tarafından sorgulanmaktadır ve çok daha haklıdırlar sorgulamakta, çünkü aşıların gerçekten güvenli olduğunu iddia edebilmek için gerekli bilimsel kanıttan tıp camiası yoksundur.
Dr Palewski’nin aşı güvenliği ile ilgili ilk şüphelerinin ortaya çıkmasını sağlayan gelişme, Hepatit B aşısının risk taşımasalar dahi tüm bebeklere doğar doğmaz verilmesini öngören aşı programı değişikliği oluyor. The New York Times gazetesinin konuyla ilgili başlığıı: “[Sarılık kapmış] yetişkinleri aşılayamıyorsak, biz de bebekleri aşılarız” |
-Tıp fakültelerinde bizlere salgın hastalıkların aşılanmayla ortadan kaldırıldığı öğretiliyor, ancak hastalıkların azalmasında aşılar tek aktör değil [sanitasyon ve hijyen kural/uygulama/ yasalarından bahsediyor].
-[Bir tıp kongresinde, Pediatrics adlı tıp dergisinde yayımlanmış makalede verilen tarihi bulaşıcı hastalık vaka/ölüm oranlarından çıkarılan sonuç:] “Sonuç olarak, yüzyılın ilk yarısında görülen ölüm oranlarındaki muazzam düşüşten tek başına ‘aşılar’ mesul değildir.”
-Bu çalışma aşılar işe yaramaz demiyor, sadece hastalıkların yenilmesinde bize öğretilenden çok daha fazla faktörün rol oynamış olduğunu söylüyor.
-Tıp hekimleri olarak bizler insan hayatı kurtarmaya kendini adamış insanlarız. Ancak maalesef, pediatristler çoğu kez, aşıya bağlı bir reaksiyon geliştiğinde bunu tanımayacaktır, çünkü okulda bunları öğrenmezler; eğitimlerinin bir parçası değildir.
-Aşılarla ilgili araştırma çalışmalarının büyük çoğunluğu aşı üreticileri tarafında finanse ediliyor. Yani aşıları onaylayacak olanlar, ilaç firmalarının sözüne güvenerek karar vermiş oluyor.
Dr. Bob Sears [pediatrist, The Vaccine Book kitabının yazarı]:
-Pekçok doktor ebeveynleri aşıların %100 güvenli olduğuna, endişelenecek hiçbir şey olmadığına ve sisteme güvenmeleri gerektiğine ikna etmeye çalışıyor.
-FDA’in (Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi) insan yavrularına vurulacak aşıların içeriğini tek tek güvenlik açısından test etmiş olmasını beklersiniz. Ancak bu maddeler üzerinde, aşılardaki miktarları göz önüne alınarak güvenli mi değil mi diye hiçbir bilimsel araştırma yapılmamıştır.
-Örneğin aşılarda adjuvan (uzun süreli antikor oluşumu sağlamak için kullanılan yardımcı madde) olarak kullanılan alüminyumun insanlarda güvenle kullanılıp kullanılamayacağını bilmiyoruz; bilimde her şey sorgulanabilir!
-15 sene önce kendi çocuklarım için aşıları araştırmaya başladım. O zamanlar aşı güvenliği ile ilgii bilgiye ulaşmakta ve hastalarımın yönelttiği soruları cevaplamakta zorlanıyordum.
-Medikal sistemin beklediği hastaların soru sormadan kendisine önerilen yöntemi kabul etmesi, ancak artık devir değişti, hastalar sorularına cevap istiyorlar.
-Hertür tıbbi müdahalede olduğu gibi aşılarda da herzaman muhtemel reaksiyon riski bulunur.
-Ben aşılanmayı daha güvenli hale getirecek bir yol sunuyorum hastalarıma; aşıya başlama yaşını geciktirmek ve iki aşı arasını mümkün olduğunca açmak.
-Bu kitabı yazmamam için pekçok arkadaşım uyardı, seni aşı karşıtı ilan ederler dedi. Ancak kitabım aşı karşıtı filan değil, tam tersine oldukça aşı yanlısı bir kitap. Bugün kendilerine bir alternatif sunulmadığı için, ya aşıları yaptırırsın ya da çocuğuna bakmayız dendiği için hiç aşılatmayan aile çok. Ben bu ailelere alternatif sunuyorum ve aşıları güvenle yaptırmalarını sağlıyorum.
-ACIP [Aşı Programı Danışma Kurulu] adlı hangi aşının takvime alınacağına karar veren bu komitede, ilaç firmalarıyla doğrudan finansal bağı olan doktorlar var. Yani bu doktorlar onay verecekleri aşılardan kişisel maddi çıkar elde ediyor.
Dr. Diane Harper [MPH, MS – Gardasil (HPV/Genital Siğil/Rahim Ağzı Kanseri aşısı) Klinik deneyleri Baş Araştırmacısı]:
– Genel popülasyona milyonlarca doz Gardasil verildiğinde [yan etkilerinin] ne olacağını bilmiyoruz.
Dr. Shaw:
–Alüminyum gıdalardan alındığında ve vücuda zerk edildiğinde oluşacak farkları fareler üzerinde deneyerek araştırıyor.
-Yiyecek olarak alınan alüminyum sindirim sistemi vasıtasıyla vücuttan kısa sürede atılıyor.
-Alüminyum farelere enjekte edildiğinde ise davranış bozuklukları, motor (hareket) ve bilişsel fonksiyonlarda bozulma yaşanıyor.
-Dr. Shaw, alüminyumun etkilerinin hemen bugün değil ama 15-20 yıl gibi uzun vadede Parkinson ve Alzheimer’s oluşum mekanizmasına katkı sağladığını düşünüyor.
-Bilim camiasından bu çalışmaya büyük tepki beklerken tamamen sessizlikle karşılaşılmasını ise ilaç firmalarının konuya dikkat çekmeme taktiği olarak görüyor. Çalışmayı ne kınıyorlar ne hatalıdır diyorlar ne de kendileri aksini ortaya koyacak yeni bir çalışma yapıyorlar, sadece bu çalışma ve bulguları görmezden geliniyor.
Kızını aşı sonrası yitiren psikiyatrist anne:
[8 ve 3 yaşlarında aşılanmış iki oğlu ve aşılardan sonra kaybettiği bir kızı var. Büyük oğlunda öğrenme bozukluğu, küçüğünde de ciddi konuşma geriliği var. İkisinde de aşıları takiben 4 hafta içinde saatle kurulmuş gibi daha önce sağlıklı olan çocukların burunda akıntı, astım, alerjiler, kulak enfeksiyonu, solunum yolları enfeksiyonu vb. nedenlerle doktor ziyaretleri başlıyor. Kanunen anne-babaya verilmesi zorunlu olan Aşı Bilgilendirme Formu’nun hiçbir çocuğunda kendisine verilmediğini ve ailenin tıbbi öyküsünün alınmadığını söylüyor. Kızı 2. ay aşılarını olduktan sonra 1 hafta içinde değişiyor, huzursuzlaşıyor, yemek istemiyor ve ağlamalar artıyor. Bir ara nefesi duruyor ve ambulans geliyor, fakat sorun kendiliğinden geçtiğinden hastane yatışı veya tetkik olmuyor. 1-2 hafta sonra diğer rutin aşılarını oluyor ve ardından ölüyor.]
-Bir kızım oldu; kurallara uyduk, aşılattık ve ölüm noktasına getirinceye kadar çocuğumuza zarar verdik.
-Bize tıp fakültesinde aşılar hiç öğretilmedi; güvenlik çalışmaları nasıl yapılır, klinik deneylerde yan etki izlemi, protokolleri nelerdir, aşıların içindekiler nelerdir, bunları hiç görmedik.
-Kızımı kaybettikten sonra aşı güvenliği ile ilgili literatürde ne varsa okudum, google’da araştırdım, ders kitapları edindim çalıştım. Öğrendiklerim beni şok etti: ta çiçek aşısından [ilk aşı] beri aşıların beyin iltihabı, ölüm ve kalıcı nörolojik sakatlıklara yol açtığı; multiple sclerosis, astım, artrit gibi kronik otoimmün sorunlarla ilişkili olduğu biliniyormuş meğer. Aşıların güvenlik çalışmalarında placebo olarak etkisiz ve zararsız bir madde değil, cıva, alüminyum veya bir başka aşı kullanıldığını şimdi öğrendim. Bilimsel veriler ortada duruyor, ama insanlar bakmamayı tercih ediyor.
-3 çocuğuma da aşı yaptırırken bana aşılarla ilgili bilgilendirme formunu vermediler, kanunen zorunlu olduğu halde. Ailedeki hastalık öyküsü alınmadı.
-Medikal sistem tarafından ihanete uğradığımı düşünüyorum. Ortada bir sorun olduğunu bile kabul etmiyorlar. Sorun olduğunu kabul etmezsen düzeltmek için de hiçbir şey yapmazsın tabii.
-[Eşi konuşuyor] İstatistikler artık görmezden gelinecek gibi değil. Bunca aşı fazla, ne gerek var? Yetkililerin artık aşı politikalarını yeniden değerlendirmesinin vaktidir.
NVIC – Barbara Loe-Fisher [National Vaccine Information Centre adlı kar amacı gütmeyen aşı bilgilendirme kuruluşu başkanı; oğlu DPT aşısı mağduru, zihinsel özürlü; devletin aşı danışma kurumunda ve aşı tazminat programının oluşturulması aşamasında kongrede görev almış bir anne]
– 1982’de kurulduğundan beri NVIC, polarize olmuş aşı tartışmalarında kendine merkezi bir konum seçmiştir. ‘Aşıların ya karşısındasındır ya da yanında’ dayatması sağlıksızdır; biz aşıların herkes için daha güvenli hale getirilmesi için çalışıyoruz.
-Çocukları aşıdan zarar görmüş anne-babalara destek oluyor, onlara yalnız olmadıklarını hissettiriyor ve olmayan şeyleri hayal eden birer kaçık olmadıklarını gösteriyoruz.
-Amerika’da aşıyı üreten ilaç firmasını yan etki için dava etme hakkı, araya özel olarak oluşturulmuş Aşı Mahkemesi sokularak engellenmiş, aileler aşıdan zarar gördüklerini bu mahkemede kanıtlayamadıkları takdirde firmayı dava etme hakkını kaybetmişlerdir.
-Bu özel mahkeme kurulmadan önce ilaç firmaları kendilerine açılan bireysel davalarda 4.3 milyon, 15 milyon, 18 milyon dolar gibi meblağlar ödemeye başlamışlar ve bu durumda hükümete, bu işten kar sağlayamadıkları için aşı üretimini bırakacaklarını söyleyerek [bir nevi şantaj yoluyla] koruma talep etmişlerdir.
-Kongre de aşısız kalmaktansa ilaç firmalarını davalardan koruyacak şekilde tampon bir Vaccine Injury Compensation Program’i hayata geçirmiştir.
-İlaç firmalarının ürettiği ilaçlar için olmayan bu koruma, aşılar için aynı firmalara sağlanmış, böylelikle aşı üreticileri hiçbir koşulda kimseye hesap vermeyecek denetimsiz bir konuma yerleşmiştir.
–Ölüm de dahil olmak üzere ciddi aşı yan etkileri için 1986’dan bu yana Aşı Tazminat Programı ailelere 2 milyar dolar ödemiş, kasasında da halktan topladığı vergilerle daha 3 milyar doları kalmıştır.
-Aşıdan zarar görenlere tazminat bizzat kendi ödedikleri vergilerden sağlanırken, diğer yandan ilaç firmaları aşılardan yıllık gelirlerini 21.5 milyar dolara çıkarmışlardır.
-Gördüğümüz manzara şudur: Hiçbir caydırıcı tedbirin bulunmadığı ve yaptırım görmeyecek ilaç firmalarının geliştireceği 30-40 veya 50 farklı aşıyı ileride devlet takvime koyabilir, eyaletler de bunları yasa yoluyla halka dayatabilir. İşte bu tam da felakete davetiye çıkartmaktır. Oldu da aşılardan biri sorunlu çıktı, mahkemeye verip hesap dahi soramayacaksınız müsebbiblere.
-Amerikan halkı güvenlidir diye FDA’dan lisans alarak piyasaya sürülmüş pekçok ilacın milyonlarca kişi tarafından kullanıldıktan sonra güvenli olmadığının ortaya çıktığını ve toplatıldığını gayet iyi biliyor. Ancak iş aşılara gelince müthiş bir ayrımcılık var; hekimlerin genel anlayışı aşıların durumu katiyen ilaçlar gibi olamaz şeklinde ve üstelik ilaçların aksine aşılar kanunen zorunlu tutuluyor.
-İşin gerçeği, aşıları üreten ilaç firmalarının devletin karar alıcı ve denetleyici sağlık kurumlarında fazla yer alıyor oluşudur. Devletin karar alıcı organlarıyla ilaç firmaları arasına bir set çekilmelidir.
Aşı Tazmin Davalarında Görev Almış Avukat:
-Devletin zarar görmüş kişilere bu “bu işin sorumlusu her şey olabilir ama aşılar olamaz” yaklaşımı yanlıştır.
-Devletin çıkış noktası, bulaşıcı hastalıkların mutlak surette önlenmesi gibi halkın çıkarını gözeten iyi niyete dayanıyor olabilir, bu anlaşılır bir şeydir. Ancak, halk aşı programına güvenini yitirir diye adaleti engellemek, suç işlemek için değil belki ama bu defa da iyilik yapmak adına yine de fesata karışmaktır.
OTİZM – AŞI BAĞLANTISI (kişi görüşlerine video akışındaki gibi yer verildi)
11 yaşında otistik çocuk sahibi aile:
Jordan, “regressive autism”den muzdarip, yani sağlıklı doğuyor, normal gelişim gösteriyor, hatta bazı yetenekleri yaşıtlarından önce gösteriyor. Aşılardan sonra konuşma yetisi kayboluyor, parmak ucunda yürüme, özellikle heyecanlandığında el çırpma hareketleri başlıyor [aile bunları video kayıtlarından gösteriyor].
Bugün 11 yaşında, konuşamıyor ve 3-4 yaşında bir çocuğun gelişim aşamasında.
Kendisinden küçük bir de kız kardeşi var, videoda Jordan annesiyle birlikte tren setiyle oynarken (küçük bir çocuk gibi), diğer tarafta küçük kız kardeşi keman çalarken gösteriliyor.
Annesinin anlattığına göre Jordan’a otistik teşhisini koyan pediyatrist aileye “çocuğunuz otistik, otistik çocuklar böyledir, gözlemlediğiniz haller doğuştandır” diyor. Fakat anne-baba Jordan’ın sağlığında tıbbi manada bir bozulma olduğunu, bir şeylerin ters gittiğini düşünüyor ve testler yaptırıyor. Yapılan ağır-metal testinde cıva değerlerinin fırlamış olduğu görülüyor ve cıva zehirlenmesi yaşandığı anlaşılıyor. Aile iyi de nerden aldı bu cıvayı diye evdeki çevredeki her şeyi analiz ettiriyor, kaynağı bulmaya çalışıyor, fakat sonuç elde edemiyor. Bu arada edindikleri yeni pediyatrist [yaşlıca, daha deneyimli bir hekim] boşuna aramamalarını, Jordan’ın cıvayı aşılardan aldığını söylüyor.
Yaşlı hekim, kariyerinin başlangıcında, 1975 yılında muayenehanesine sadece 1 otistik çocuğun geldiğini, 1980’lerde ve 90’ların başında yine 1’er çocuk gördüğünü, ancak 90’ların sonunda muayenehanesinin birden otistik çocukla dolup taştığını anlatıyor.
Aşılarla çocukların aldığı cıva miktarının EPA’in belirlediği miktarın çok üzerinde olduğunu, normal çocukların aşıyla sakatlandıklarını söylüyor.
Dr. Paul Offit:
-Bilim bu konuda çok net, cıva ve otizm arasında bağlantı bulunamamıştır.
-Bağlantı olmadığını gösteren 6 bilimsel çalışma var. Bu çalışmalarda ufak tefek eksikler tabii ki vardır, ancak yapılan çalışmalar ardı ardına ancak negatif bağlantı gösteriyorsa, o zaman güvenle, “hayır, bir bağlantı yoktur” diyebiliriz.
Barbara Loe-Fisher (NVIC):
-Bağlantı olmadığını gösteren tüm çalışmalar epidemiyolojik çalışmalardır; yani geniş insan topluluklarının birbiriyle karşılaştırıldığı çalışmalardır bunlar.
-Konuyla ilgili ”bench science” denilen, moleküler ve hücre düzeyinde vücutta neler olduğuna bakan çalışmalar ise hemen hemen yok denecek kadar azdır.
-Nedensellik ilişkisini anlamak için her iki türde çalışmanın da yapılması gerekir; araştırma eksiktir; kanıt olarak ortaya konulan araştırmalar bilimsellikten uzaktır.
Dr. Palewski:
– 1999’da Amerikan Pediatri Akademisi ve aşı üreticileri anlaşarak ihtiyati tedbir olarak aşılarda kullanılan Thimerosal’ün (etil-cıva) dereceli olarak azaltılması veya tamamen çıkartılması gerektiği kararına vardılar.
-Ancak thimerosal halen birtakım aşılarda kullanılmaktadır (çoğu grip aşısında vardır).
-Cıvanın her formunun toksik olduğu ve zarara yol açabileceği bilimsel olarak bilinen bir gerçektir.
-Aşı programı herkesi tek tip gömleğe sokuyor [“one size fits all”]; herkes aynıdır diyor.
-Oysa her çocuk aynı değildir; genetik yapıları nedir, nelere hassaslar bilmiyoruz.
-Bazı çocuklar toksinleri vücuttan diğerleri gibi atamıyor ve o yüzden daha çok etkileniyorlar.
Dr Paul Offit:
-Ortada epidemik boyutta bir otizm salgını var mıdır? Hayır, yoktur. 1990’larda otizm tanımlaması genişletilmiş, Asperger’s sendromlular vb. de otizm tanımına ilave edilmiştir; rakamlarda gerçek bir artış yoktur.
Dr. Palewski:
-Otistik çocuklarda artış var mı diye anlamak için okullardaki rehber danışmanlara, öğretmenlere sorulması yeterli.
Barbara Loe-Fisher:
– Bugün her 110 çocuktan 1’inde otizm [2012 yılı itibariyele Amerika’da bu oran 88’te 1 olarak resmi kayıtlara geçmiştir], 6 çocuktan 1’inde nörogelişimsel bozukluk görülmektedir ve daha önce çocuklarda görülmeyen hastalıklardan Tip 2 diyabet artışta olduğu gibi astım, asit reflüsü, artrit, alerjiler, yetişkin tipi akne, ADHD (dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite) gibi kronik hastalıklardan muzdarip milyonlarca çocuk vardır.
-Hastalıklardaki artışla ilgili olarak, sayısı 3 kattan fazla artmış aşıları eşçarpan (co-factor) olarak denkleme almamak sorumsuzca bir davranıştır.
-Aşı güvenliği konusu sadece otizmden ibaret değildir. Otizm, aşıya bağlı gelişen immün ve nörolojik rahatsızlıklardan yalnızca biridir!
Dr. Palewski [anne-babaları aşı hakkında bilgilendirme toplantısında anlatıyor]:
-10 yıl önce internken bir hastam bana “aşılarda cıva olduğunu biliyor muydunuz?” dediğinde, cevabım, “valla, hiçbir fikrim yok.” olmuştu.
-Aşıların içinde ne olduğunu öğrenmek için aşı prospektüslerini okumaya başladım. Baktım ki aşılarda cıva, cıvanın yanında alüminyum, formaldehid, antibiyotikler, Polysorbate 80 [anafilaktik şoka yol açtığı belirlenmiş] gibi koruyucular varmış. Hemen pediatrist meslektaşıma sordum, peki bu maddeler vücutta nasıl işleniyor diye, bir cevap veremedi. Bilim camiasından kimse bu soruya yanıt veremez, çünkü üzerinde hiçbir araştırma yok!
Jordan’ın annesi:
-Otizm camiasında pekçok kişiyle tanışıyor ve konuşuyorsunuz. Mektuplar alıyorum destek amaçlı ve insanlar otistik çocuk sahibi olmanın kendileri için tanrının bir lütfu olduğunu, bu “özel” çocuklar sayesinde pekçok şeye göğüs germeyi, zorluklarla başa çıkmayı öğrendiklerini anlatıyorlar..
Bu insanları öldürmek istiyorum.. Otistik çocuk sahibi olmak çok zor bir şey. Çocuğun kendisi için isteyeceği bir şey hiç değil .. Tamam daha dirayetli hale geliyorsun ama bu kesinlikle tanrının bir lütfu filan deği. Bu çocuklar bizden uzun yaşayacak, peki biz ölünce bu çocuklara ne olacak? Özürlüler için oluşturulmuş grup evlerine mi kapatılacaklar? Otistik nesil yaş olarak büyüyor, çoğu birkaç sene içinde yetişkin olarak topluma karışacak, bunların sorunları ne olacak?
[Jordan King, aynı zamanda anne-babaların devlete açtığı toplu aşı-otizm davasındaki 5600 vakadan mahkemenin örnek olarak seçip değerlendirdiği çocuklardan biri.]
-Devlet dava sonucunda aşıların güvenli olmadığı yönünde bir karar çıkarsa diye korkuyor. Dava sonucunda devlet “o” harfiyle başlayan hastalığı iddia dosyasına eklemeyen 1322 kişiye tazminat ödedi, başka kimse de tazminat alamadı.
-Otizm meselesi politize edildi, sansasyonel hale getirildi. Bu konuda taraf olmuş herkes elindeki silahı indirip bu hastalığa neyin neden olduğunu bulmalı.
Dr. Paul Offit:
-Otizm meselesinde ortaya sürülen hipotezler sürekli değişiyor; önce KKK (kızamık-kabakulak-kızamıkçık) aşısından denildi, sonra yok thimerosal’düre gelindi, şimdi de çok erken yaşta çok fazla aşı vurululduğundan deniliyor. Bu iddalar bilimsel çalışmalarla çürütülmüşse de medyada hala yer buluyor; doğru olduklarından mı, hayır, enteresan olduklarından.
Barbara Loe-Fisher:
-Odak aşı güvenliğinden kaydırılıp otizme kitli hale getirildi. Böylelikle de birileri için salt aşı-otizm ilişkisinden yola çıkarak aşı güvenliğiyle ilgili diğer tüm eleştiri ve endişeleri savuşturmak fazlasıyla kolaylaşmış oldu.
Jordan’ın tecrübeli doktoru:
-Aşı-otizm ilişkisinde bilimsel tartışma sona ermiş değil. Aşıların içindeki her tür madde çalışılmalı, araştırılmalı.
DR. Shaw:
– Gerçek şu ki bir toksik çorba içinde yüzüyoruz. Çevresel kirleticiler ve toksinler insan olarak kaldırabileceğimizin çok üzerinde ve bu toksinlerden doğal olarak arınma mekanizmasından yoksun çocuklar var. İçinde yüzdüğümüz toksik çorbaya bir de aşılardaki nörotoksinleri eklemiş oluyoruz.
Dr Palewski:
-1980’lerde hocamdan “herzaman çocuğun annesini dinleyeceksin” düsturunu öğrendim. Anne çocuğunu bilir.
-Anneler biliyor evet.. çocuğunu getiren anneler evlatlarının aşıdan zarar gördüğünü biliyor.
-Ama bu bilgi sadece bir anekdottan ibaret bilimin gözünde. O zaman biz de bilimsel çalışma yapıp aşılanmış ve aşılamamış çocukların sağlıklarını plasebo kontrollü deneylerle karşılaştıralım?
CDC yetkilisi:
-Bu devirde bir çalışma için 50,000 aşılanmamış çocuğu bulmak zor, o yüzden yapamıyoruz bu karşılaştırma çalışmasını.
FDA yetkilisi:
-İnsanların hayatı sözkonusu, o yüzden kaynaklarımızı daha fazla otizm araştırması için değil, yeni nesil aşı geliştirmek için kullanmalıyız.
Otistik Jordan’ın babası:
– Otizm yüzünden hayatımız kaygıyla geçiyor. Aşıdan hasar gören bu otistik çocuklar artık büyüdü ve ergen, genç yetişkin haline geldiler. Ancak toplum bu çocukları anlamıyor ve tehdit olarak algılayabiliyor. Örneğin bizim yaşadığımız yerde polis tarafından hareketleri şüpheli bulunan otistik gençleri etkisiz hale getirmek için elektrik şoku verildiği oldu. Bu çocuklar polisin uyarısına veya çağrısına normal tepki veremez ki..
Güvenlik mekanizması mutlaka aşıyı yapanlardan ve FDA, CDC gibi görevi aşılanmayı sağlamak olan kurumlardan ayrılmalı. Aşı güvenliğini devlet veya ilaç firmalarıyla ilişiği olmayan, ideolojik veya finansal hiçbir bağı bulunmayan bağımsız kişiler değerlendirmeli.
HPV Aşısı (GARDASIL) – Aydınlatılmış Rıza
Kansas’tan Gabby’nin (15) hikayesi çerçevesinde ele alınıyor. Amigo kız Gabby önerilen 3 dozu da olduktan sonra görme kaybı, nöbetler, aşırı halsizlik ve kas ağrıları nedeniyle okulda tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kalıyor ve son zamanlarda da okula devam edemeyip evden öğrenimini devam ettirmeye çalışıyor.
2006 yılında Merck ilaç firması GARDASIL aşısını ‘human papillomavirüsü’nün bazı tiplerine karşı korusun diye piyasaya çıkarıyor. |
Gabby ilk olarak MTV seyrederken karşılaşıyor HPV aşısı reklamıyla. Televizyonlarda gençlerin seyrettiği programlar arasında sürekli çıkan HPV reklamlarından örnekler veriliyor. Her etnik gruptan havalısı, sportmeni, güzeli pekçok genç kız reklamlarda “I could be 1 less cancer case” diyerek aşıya teşvik ediyor yaşıtlarını.
Merck, aşıyı çıkardığı ilk yılda reklama 100 milyon dolar yatırıyor. |
Bir uzman, Amerika’nın Yeni Zelanda ile birlikte ilaç ve ecza ürünlerinin halka TV reklamları yoluyla direkt reklamının yapılabildiği tek ülke olduğunu söylüyor ve bu reklamlarda her sağlık durumu için halka bir hap sunulduğunu, bu hapları doktorlarınızdan talep ediniz diye halkın koşullandığını anlatıyor.
Gabby de aynı şekilde TV reklamını gördükten sonra, henüz cinsel olarak aktif olmamasına ve yakın bir zamanda da başlama gibi bir düşüncesi olmamasına rağmen, annesine “kanserden ölmek istemiyorum” diyerek bu aşıyı olmam lazım diyor. HPV aşısı bir anda okulda tüm kızlar arasında konuşulan, aşıyı yaptırmanın havalı olduğu bir akıma dönüşüyor. Tamamen usta bir pazarlama yöntemiyle, reklamla çocuklar ve gençler etki altına alınarak aşıyı talep eder hale getiriliyor.
Dr. Diane Harper (MPH, MS), Gardasil klinik deneylerinde baş araştırmacı:
– Aşı yaptıran genç kızlar bana rastladıklarında aynı reklamdaki gibi sürekli “I’m one less” diyerek kanser vaka sayısını birer birer azaltıyor olmalarından duydukları gurur ve memnuniyeti dile getiriyorlar. Ben de onlara, “pap smear’larını olursan zaten kanserden ölmezsin!” diyorum.
– Amerika’da rahim ağzı kanserine bağlı ölüm oranı 100,000 kişide 3’tür; genç kızlarımızın her birinin sırasını bekleyen kanser ölüm vakası olduğu projeksiyonu doğru değildir. Otomobil kazasından ölme riski bile bu kanser tipine göre daha yüksektir.
– Merck’ün agresif reklam kampanyalarında kullandığı bilgilerin hiçbiri yanlış değil, ancak bu bilgilerle oluşturduğu genel izlenim yanlış.
– Merck, Gardasil için, aşı araştırmaları için normal süre olan 4 sene yerine 15. ayda FDA’ye giderek aşımızı onaylar mısınız dedi. FDA de “fast-track” denilen yöntemle aşı onay sürecini hızlandırdı ve 6 ay içinde Merck’ün aşısına lisans verildi.
– Lisansı alan Merck, onay aldığımıza göre tamamlamamıza gerek yok diyerek güvenlik deneyini sonlandırdı.
– Bu durumda, Gardasil’i milyonlarca kişiye verdiğimizde yan etkilerinin ne olacağını bilmiyoruz.
– Sistem iyi çalışmıyor. Aşı güvenliği ne politik ne de finansal öncelik taşımıyor devlet için. Daha düzgün bilimsel çalışmalar yapılmalı.
Gabby’nin Nöroloğu:
– Başka her olasılığı elimine ettik, Gabby’nin rahatsızlıklarının Gardasil’e bağlı olduğuna şüphe yok. Gabby her doz aşıdan sonra daha da kötüye gitti. Gardasil bence piyasadan çekilmeli.
Barbara Loe-Fisher:
– Hiçbir aşının onay süreci hızlandırılmamalıdır.
– Gardasil 16 yaşındaki yanızca 1200 kız üzerinde denenmiş ve daha sonra 9 yaşından itibaren milyonlarca kız ve erkek çocuğa uygundur denilerek aşı takvimine alınmıştır.
Merck: Gardasil 11 – 26 yaş arası tüm kızlara önerilmektedir. Doktor tavsiyesiyle 9 yaşındakilere de uygulanabilir. |
2009 yılında FDA, Gardasil’in 9-26 yaş arasındaki erkek çocuklar için kullanımını onaylıyor. |
– Amerika’da aşıları devlet aşı takvimine alarak yapılmasını önerir, ancak zorunlu tutulup tutulmayacağına tek tek eyalet yöneticileri karar verir.
– Texas eyalet valisi Rick Perry örneğinde olduğu gibi Merck’ten para aldığı bilinen valilerin anne-babaları hapis cezası tehdidiyle çocuklarını aşılatmaya mecbur tutmaları bilim değil, politikadır!
– Bizim tek karşı olduğumuz zorla aşılama, yani ‘aydınlatılmış rıza’ hakkının çiğnenmesidir.
[Görüntüye çeşitli vali ve senatörlerin televizyonlarda, “Ya güzellikle yaptırırsınız ya da zorla yaparız, her iki şekilde de bu aşılar yapılacak!” açıklamaları ve mahkeme salonu dışında çocukları ile birlikte sıra olmuş aşılanmayı bekleyen anne-babaların görüntüleri geliyor. Halka, polis köpekleri ile birlikte eli silahlı polisler eşlik ediyor.]
Dr. Paul Offit:
– Maalesef insanlar bazen zorunlu tutulmadıkları müddetçe kendileri için yararlı olan şeyi yapmıyor. Mesela bakın çocuklar için araba koltuklarının kullanılması şart koşuldu ve ne kadar çok insan hayatı kurtarıldı.
-” Zorunlu” deyince tabii Amerika gibi kişisel hak ve özgürlüklerine düşkün bir ülkede bu insanların tersine gidiyor. O yüzden bence “zorunlu” aşı [mandate] yerine “sağlığı koruma yükümlülüğü” [good health requirement] gibi yeni bir kavram kullanılmalı.
Gabby’nin tıbbi sorunları ile ilgili görüntüler geliyor ekrana. Vasculitis (damarlarda iltihaplanma) nedeniyle kan akışında problemler oluşuyor, sık sık nöbet ve kriz geçiriyor. Nöbetler için aldığı ilacın yan etkisi olarak böbrek taşı düşürüyor ve acile kaldırılması gerektiğinden aynı gece olan mezuniyet balosunu kaçırıyor.
Kullandığı ilaçların oluşturduğu yan etkiler için de hap kullanması gerekince 40’ı buluyor alması gereken ilaç sayısı ve ayda 1000 dolar tutuyor. Aile maddi güçlük çekiyor ve ameliyatlar, testler, tetkikler derken ödeyemedikleri tıbbi gider tutarı 100 bin doları buluyor. Borçlanan aile bulundukları evden çıkıp daha küçük bir eve geçiyorlar. Bu arada, annesi ve babası boşanma kararı alıyor.
Barbara Loe-Fisher:
– VAERS’e Gardasil için bugüne kadar 18,000 ciddi yan etki bildirimi yapılmıştır.
– Devlet bu bildirimlere cevaben yayımladığı raporda, ölüm de dahil olmak üzere yapılan ciddi yan etki bildirimlerinin HEPSi tesadüftür diyor.
Dr. Palewski:
– O zaman anne-baba da diyor ki, madem ilk aşıdan sonra yaşananların aşıyla bir bağlantısı yoktu, o zaman çocuğumun aşının sonraki dozlarını olmasında da bir sakınca yok.
MERCK üst düzey yöneticisi:
– İnsanlar aşıdan sonra CDC’ye VAERS (aşı sonrası istenmeyen etki izleme sistemi) yoluyla yaşamış oldukları potansiyel sorunları bildirebilir, ancak bu sorunlara birçok başka şey yol açmış olabileceğinden aşıyla alakası olduğunu söyleyemeyiz.
Dr. Paul Offit:
– Aşılanma sonrası semptom oluşması bunun aşıdan kaynaklandığını göstermez.
– Bu ciddi reaksiyonlara Gardasil’in neden olduğunu gösteren hiçbir kanıt yok. Güzelim aşı hem güvenli hem de etkilidir [It’s a beautiful vaccine; safe and effective]. İnsanların ne dediğinin bir önemi yok. İnsanların ne düşündüğünün de bir önemi yok. Eldeki verilere bakacaksınız. Veriler size probleme nasıl yaklaşmanız gerektiğini söyler..
2010 itibariyle VAERS’e Gardasil sonrası yaşanan 85 ölüm vakası bildirilmiştir. |
NVIC’ın “Bize Bilimi Göster ve Seçme Hakkı Ver” (Show Us the Science and Give Us the Choice) adlı toplantısında Gabby’nin başka hiçbir kızın benim çektiklerimi çekmesini istemiyorum diyerek, bir nevi ölümünün boşa gitmemesi için hazırladığı kısa görsel yayınlanıyor. Annesi de yaptığı konuşmada, “bana doğru seçimi yapabilmem için gerekli bilgilendirme yapılmadı; kızım serviks kanseri olsa yeğlerdim” diyor ve grup devleti protesto için otobüslere dağılıyor.
TOPLUMSAL BAĞIŞIKLIK/SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI
FDA ve CDC yetkilileri:
– Unutmamız gerekir ki daha çok küçük olduğu için aşılanamayacak ya da hastalıklarından dolayı immün sistemi bastırılmış insanlar var. Bu kişileri korumak için toplumda herkesin aşılanması gerekir.
– Her ecza ürününün olduğu gibi aşıların da bazı riskleri vardır. Bu yüzden de aşıların zarardan çok fayda getirip getirmediğine bakılmalıdır.
Barbara Loe-Fisher:
– Yani yetkililerin burada bize demek istediği, toplumun genelini korumak gibi daha ulvi bir amaç için arada bazı insanların feda edilmesi ahlaki açıdan kabul edilebilirdir, mübahtır. Ancak, bu ahlaki gerekçeyi kabul etseniz bile, bu mantık sahipleri tutup da hiçbir zaman tam olarak kaç kişinin feda edilmekte olduğuna bakma zahmetine girmiyorlar bile. Kaç kişiyi feda ediyoruz? 500 mü, 5000 mi, 500 000 mi?!
CDC’nin VAERS sistemi gönüllülük esasına göre çalışıyor ve kendi sitesinde aşı sonrası istenmeyen etki bildiriminin yetersizliğinden bahsedilip, sisteme yapılan bildirimlerin gerçek oranların sadece %1 ila 10 gibi küçük bir bölümünü yansıttığı belirtiliyor. |
AŞILAR ve MEDYA
Amerikan medyasında konuyu “Aşı Savaşı” olarak lanse eden haber başlıkları gösteriliyor.
Barbara Loe-Fisher:
– 1990’larda medyada çok daha fazla yer alıyordum ve aşı güvenliği ile ilgili endişeleri dile getiriyordum, ancak bu aralar maalesef medya daha ziyade aşıların güvenliğini sorgulayan bizleri şeytanlaştırıcı yayınlara yer veriyor.
[Görüntüye profesyonel sihirbaz ve komedyen ikili, Penn & Teller’ın hakaret içerikli TV şovundan örnek sahneler geliyor. Videonun tamamı için bkz. http://id-ea.org/penn-teller-de-construct-the-anti-vaccination-movement/]
Jordan’ın deneyimli doktoru:
– Ortada bilimsel kanıt var, ancak korku yüzünden medyaya yansıtılmıyor.
– Ben ve diğer akademisyen ve bilimadamı meslektaşlarımla otizm ve aşılar konusunda yarım günümüzü alan bir röportaj yapıldı, ancak daha sonra bu röportajın tek kelimesi bile yayımlanmadı.
– Medya bilimsel tartışmalara yer vermek yerine, kasıtlı olarak histerik anne-babalar ve diğer tarafta da anlı-şanlı beyaz gömlekli uzmanları karşı karşıya getiriyor ekranlarda.
– Muayenehanemde hergün aşıdan sakatlanmış çocukları görüyorum, bu durum artık beni hasta ediyor, dayanamıyorum!
Jordan’ın annesi:
– Medya ilaç firmalarının halkla ilişkiler makinesi haline geldi. Bizlere “aşı-karşıtı” damgasını vurup etiketliyorlar. Orta yol sunan yok, her şey siyah-beyaz, ya bizim dediğimiz gibi aşılatırsınız çocukları ya da aşı karşıtısınız dayatması var.
Bob Sears:
Hükümetin kızamık şişirmecesinden örnek veriyor. Medyadaki kızamık felaketi haberleri görüntüye geliyor peş peşe.
– Amerika’da diyelim geçen seneden 10 fazla kızamık vakası görüldü. Devletin yayımladığı raporlar ve medyada çıkan haberlere baktığınızda sanki binlerce kişilik bir salgın varmış gibi sürekli ölüm vurguları, felaket tellallığı yapılıyor.