Aşıysa, At Sepete! Takvime Aşı Nasıl Seçilir, İbretlik Görüntüler!

Aşıysa, At Sepete! Takvime Aşı Nasıl Seçilir, İbretlik Görüntüler!

Sosyal medyada tozu dumana katan, sürekli bağıran, en çok sahne komedyenleri/sihirbazlardan hoşlanıp hep karikatürize bilgilerle aşıların müthiş faydalarını halkın eğitim seviyesi en düşük kesimine belletme görevini ifa eden Pharma Trolleri’ni bilirsiniz… Bunların onca bağırış-çığırış arasında yapmadığı TEK şey nedir, dikkatinizi çekmiştir?

Yılanyağından aşılarının 1. Koruduğunu gösteremezler 2. Vurulduğunuzda sakat kalmayacağınızı veya ölmeyeceğinizi size asgaride garanti dahi edemezler.

Kısacası… Sosyal medyada bir Pharma Trolünü tek kıstasla anında ayırt edebilirsiniz. Size BİLİM diyecek ve karşısında titremeniz gerektiğini ima edecek, fakat size BİLİMSEL TEK AÇIKLAMA YAPMAYACAK, AŞILARIN MUHTEŞEM BİLİMİNE DAİR SİZE TEK KANIT SUNAMAYACAKTIR.

Niye mi?

Çünkü öyle bir kanıt YOK da ondan!

Tamam?

Okuduğunuz cümlenin manası bi’ müsaade edin yerleşsin iyice… Acele etmeyin. Laf değil bu çünkü…

Siz ve çocuklarınız sadece KOBAYSINIZ bu uygulamada, başka hiçbir fonksiyonunuz yok.

Kime güveniyorsunuz da hakkında ne sizin ne doktorunuzun ne devletinizin ne dünyada kimsenin bir şey bilmediği birtakım biyolojik ürünleri gebelikte, bebek gözünü dünyaya açtığı anda, daha sonra defalarca, kaç kere derlerse o kadar, ömrünüzün sonuna kadar gözü kapalı alıyorsunuz?

Ortada kontrol grubu filan yok, bir siz varsınız denek olarak! Aşıyı olurken sağlık durumunuzu dikkate alan, soruşturan, test/tahlil yapan var mı? Yok.
Aşıdan sonra takibinizi yapan var mı? Yok.
Doktor aşının prospektüsünü açmış değil, fakültede aşının vücuttaki etkisine, yan etkisine dair TEK kelime okumuş değil, nasıl üretilir bilmez, içinde ne var BİLMEZ.
Aşıdan sonra oluşacak herhangi bir yan etkiyi EN SON tanıyacak kişi kendisi, kendi başına gelse yine aşıya bağlamayacak denli UZAKTIR KONUYA, zaten İMMÜNOLOJİ cahilidir. BİL-MEZ.

Her aşıyı vururken size önden saymakla ve oluştuğu takdirde de yan etki takip sistemine bildirmekle MESUL olduğu yan etkileri hayatında duymamıştır ki bildirsin? Hem devletin kendilerine telkini de kutsal aşılarını korumak için (sizi değil), bu yan etkileri GÖRMEMEK ve BİLDİRMEMEK yönündedir.

Ve bu ahval ve şerait içinde doktorunuz size, kar/zarar hesabı ile ilgili kimsenin elinde değerlendirme yapmak için TEK VERİSİ dahi yokken, sadece VARSAYILAN YARAR üzerinden aşı önerir. Israr da eder hani… Yemin de eder içinde alüminyum yok diye. Yapıyorlar vallahi… Bilim de şaşkın bu işe 🙂

Şimdi…

Amerika yazar Türkiye oynar, malum… Amerika’nın onaylayacağı her yeni aşıyı TR takvimine eklemek için büyük bir iştahla, banka hesap numaraları açık, pardon, hesap makineleri kar/zarar hesabı(!) yapmak için önlerinde açık bekleyen bir AŞI “BİLİM” (BİLMİYİM) KURULUmuz var bizim. Onların vatana millete aşı seçerken değerlendirme kriterleri TEK. Amerika onaylamış mı? Tamam, o halde, bizim için de yeterince iyidir. At sepete!

(Bunun bir tek aşı/ilaç konusunda norm olduğunu düşünüyorsanız bir an evvel çocuk masallarından büyükler için yazılmış kitaplara terfi etmenizi öneririz. Kopyala/Yapıştır Cumhuriyeti’nde en iyi iş çıkaran birim, bakanlıkların tercüme birimleri, net!)

Hatırlayın bakalım şu ADJUVAN konusunu şimdi… Bilmiyor musunuz? Merak etmeyin, doktorunuz da bilmiyor! Aşı bilim kurulunun en başındakiler de! Neyse… Okuyun siz en iyisi, çizgi filmimiz/karikatürümüz yok ama biz anlatalım yine de tane tane…

Genital Siğil Aşısı HPV ile ayyuka çıkan ve ağzı-dili olmayan bebekler yerine ergenlere vurulduğu için de aşıyla doğrudan ilişkinin gizlenemediği alüminyuma bağlı ölüm ve nörolojik hasar salgınından sonra, aslında endüstrinin uzun zamandır denediği ama bir türlü alüminyumdan daha az öldüren ve zarar verenini bulamadığı adjuvan gereksinimine yanıt verecek güzide bir yenilikle endüstri karşımızda ve kobay da dünyanın en özgür köleleri olarak tabii ki ABD halkı.

Üyelerinin ağırlıklı olarak ilaç/aşı sanayii bağlantılı olmasına özellikle dikkat edilen, Amerikan devletinin ulusal takvime hangi aşıların alınacağını belirlemeden sorumlu resmi kurumu ACIP (Advisory Committee on Immunisation Practices), 18 yaş üstü popülasyona önerilecek (o da şimdilik, yakında 0 günlük bebeklerin kabusu olacağı besbelli) HEPLISAV-B isimli taptaze sentetik DNA aşısını ve tabii bu aşının yepyeni ve popülasyonda ilk defa denenecek 1018-ISS (immunostimulatory sequences) isimli adjuvanını bakınız hangi tür sorgulamalar, tahkikatler sonucunda 1 düğmeye basıp hem de OYBİRLİĞİ ile onaylıyor. Bu BİLİM/İRFAN yuvası ABD’de sağlık “iş”i bakalım nasıl yürütülüyor.

Hazır mısınız?

ACTION!

ACIP üyesi, Milwaukee Sağlık Bakanlığı’ndan Dr. Paul Hunter soruyor:

“Bu aşının, adjuvanlı diğer aşılarla aynı anda vurulup vurulamayacağı üzerine yorumu olan?”

Yanıt CDC çalışanı Dr. Sarah Schille’den geliyor (basitçe omuz silkip gülümseyerek): “Tek başına vurulsun veya birlikte vurulsun diye herhangi bir tavsiye kararı çıkartabileceğimiz veri yok elimizde.” (Boş boş kafa sallıyor ardından.)

CDC’yi temsilen Amanda Cohn araya giriyor: “Iıııh, diğer aşılar bağlamında ele alacak olursak bunu, ıııh, önklinik deneylerde başka aşılarla birlikte denenmemiş olsa da bu aşı, bizim (CDC’nin) genel yaklaşımımız, ıııh, aşıların farklı ııııh uzuvlardan olmak kaydıyla aynı anda vurulmaları gerektiği, vurulabileceği yönünde.”

(Tamam? Deney filan yok ortada, ama farklı koldan bacaktan olduğu sürece belli ki bu kutsal suları kaçar tane olursa olsun birlikte vurabiliyorsunuz-muştur-herhalde-canım diyor CDC. Ama farklı koldan-bacaktan olsun, OK? Niye diye bize sormayınız rica ederiz, CDC’nin kesin bir bildiği var ki söylüyor.)

Dr. Hunter: “Adjuvanlı, hatta birden çok adjuvana sahip aşılar Avrupa’da veya başka herhangi bir pazarda kullanılmakta mı? Bilen var mı?”

(Avrupa’nın alüminyumdan adjuvan dışında bir şey kullanmadığını, hatta dünyada başka kimsenin sentetik DNA aşısı filan kullanmadığını gerçekten bilmiyor olabilir bu seçkin ACIP üyesi zat?)

Dr. Ward: “Bildiğim kadarıyla hayır.”

(Eh, bilmiyoruz/kimse bakmamış ama kesin herhangi başka bir güzide aşımızla birlikte vurulabiliyormuştur bu tamamen güvenli olduğu besbelli aşı; başka kimse de kullanmıyormuş bu yepyeni adjuvan teknolojisini, demek ki ilk kobaylar da yine bizden çıkacak, ah ne güzel, çığır açacağız yine diyerek ACIP’in herbiri birbirinden değerli üyesi OY BİRLİĞİ ile bu müthiş sürprizlere gebe aşıyı da gözünü bile kırpmadan (2020 tarihi itibariyle tüm yetişkinler için kanunen MECBURİ hale getirmeyi planladıkları) YETİŞKİN AŞI TAKVİMİNE eklenmek üzere onaylayıveriyor. Oldu da bitti maşallah! Bir nazar boncuğu da bizden!)

Eh haydi kalkın gidelim derken bir de bakıyorsunuz, oylama yapıldıktan, ACIP CDC’ye ‘haydi bu kıyağımızı da unutmayın, çok hayatlar karartacak (pardon, kurtaracak) bu gıcır gıcır aşıyı da alın ekleyin takviminize’ dedikten *SONRA*, Dr. Stephens diye biri söze giriyor??

“Pardon, küçük bir çekincem vardı, onu söylemek istiyorum. Müthiş bir gelişme, ileriye doğru atılmış koca bir adımdır bu karar. Şu sinyal, miyokard infarktüs sinyali biraz düşündürdü beni. Bu yeni adjuvanın kullanımı hakkında endişelerim var ve aşı piyasaya sürüldükten sonra toplanacak verilerin çok dikkatli takip edilmesini öneriyorum.”

(Efendim, aşının güvenlik deneyinde 14 kişi kalp krizinden ölüvermiş. Endişelenecek bir şey değil esasında, hergün yetişkinler durup dururken ölüyor ABD’de kalp krizinden, değil mi? İçme suyuna statin katalım önerisi ile gelmelerini sağlayacak kadar doktorların, statin eksikliğinden mustarip zaten bu memleket. Aralarından birkaçı bu deneyde aşı olmasa da ölecekti zaten diye düşünmek lazım. Tesadüflerle aşı “bilimini” lütfen biribirine karıştırmayalım. Şimdi bebek olsa bu işimiz kolay, SIDS diyoruz biz buna; ani bebek ölümü, asla aşıdan kaynaklanmayan bir tür ölüm çeşidi bu. 139 farklı neden sayabiliyor CDC o bebeği öldürmüş olabilecek size, fakat Allah sizi inandırsın aşıdan bir türlü ö-le-bi-le-mi-yor bu bebekler! Yetişkin ölünce de aşıdan sonra, artık eceli gelmiş demek lazım. Sakatlananlar da kesin numara yapıyorlardır, psikosomatik dahi olabilir bu HPV aşısından sonra yatalak olup nöbet üstüne nöbet geçiren histerik kızlar ve oğlanlar gibi! Aşılar baksanıza her haliyle ayrı mucizeye imza atmaya devam ediyor! Hokus pokus ve PUF! Hastalık eradike ediyor!! Ne hikmetse bebeğin dünyadaki ilk nefesinde hem de 3 kere bastıkları Hepatit-B aşısını 18 yaş ve üzerinde YİNE vurmaları gerekiyor yalnız?! Hatırlayınız: KO-RU-MU-YOR aşılar! Eh yani, iş mi şimdi, şarlatanlık bunun neresinde allaseniz? Yılan yağı satıcısı mı bu saygın, üniformalı filan kimseler? Komplo teorisyenliğine gerek yok rica ederiz, bakınız, canla başla çalışırlarken toplum yararına üstelik izleyebiliyoruz da bu kahramanları! İyi bakın, göreceksiniz kesin!)

Efendim, beyefendinin aman takibini yapalım dediği pazarlama sonrası sürveyansı için, en az 2 yıl geçmesi, bu zaman zarfında da hatırı sayılır sayıda kişiye bu aşının sağlam bir vurulmuş olması gerekiyor ki anlasınlar hakikaten kalp krizinden öldürüyor muymuş, otoimmün hastalık yapıyor muymuş?! Tamam? Tekrarlayalım hep birlikte şimdi:

HE-Pİ-MİZ KO-BA-YIZ.

Güzel.

Bu videoda kısaca sürreal gerçekliklerine tanıklık etme bahtına eriştiğiniz ABD denilen esir-pazar ülkesinde elle tutulur herhangi bir veri toplanabilemesi için ürünün yıllar yılı kullanılmasının gerektiği Aşı Güvenlik Verihattı (Vaccine Safety Datalink) denilen bir şey ile kimsenin (doktorların bile) haberinin dahi olmadığı VAERS (ASİE – Aşı sonrası İstenmeyen Etki İzlem Sistemi) var, ki onda da en iyimser tahminler, aşıya bağlı oluşan yan etkilerin ancak %1’inin bildiriminin yapılmakta olduğu yönünde. Görüldüğü üzere, siz zararı GÖRMEZ, kaydını filan hiç tutmazsanız böyle hep yarar hep yarar kalır geriye!

Yani… Beyaz ekran karşısında ABD yiyor diye yediğimiz GDO’ları atıştırmaktan bağırsak/beyin yakmışlar için konuya altyazı geçmemiz gerekirse, efendim göz ünündeki apaçık gerçek, burada onaylandığını gördüğünüz aşının (ki esasında bütün takvimlerdeki (çocukluk, ergenlik çağı vs) bütün aşılar için geçerli bu) insan deneylerinin bu şekilde, genel popülasyon üzerinde yapılmakta olduğu ve bunda da hiçbir sakınca görülmediğidir!

Hep birlikte alalım:

KO-BA-YIZ HE-Pİ-MİZ!

Gelişim aşamasında onay için bekleyen yüzlerce aşı daha olduğunu ve salt ABD değil, dünya genelinde aşıları sözümona “sürü bağışıklığı” (bkz. Şarlatanlık 101) sağlama gerekçesiyle kanunen zorunlu hale getirilmeye başlandığını düşünürsek, çok yakında salt yıllar yılı derdini kimselere anlatamamış otizm camiasının değil, hepimizin, her hanenin problemi olacak bu konu.

HER – ŞEY – PHARMA – İÇİN!

(Çekinmeyin, tekrarlayın lütfen, trans hali acıyı dindirir.)

İşte kaf dağının ardında bilim icracıları filan diye düşlediğiniz, hekimlerimizin keza sözünden hiç çıkmadığı, örnek aldığı, özendiği, öykündüğü Amerikan SAĞLIKSIZLIK sistemi BÖYLE çalışıyor. Bunlar karar verme mekanizmasının EN TEPESİNDEKİLER. ACIP burada bu aşıyı takvime alın onayını verdi, topu CDC’ye attı. CDC, sahibi Pharma (onun da sahipleri kimler, biliyorsunuz değil mi? I-ıh?? Peki, devam edin okumaya en iyisi siz) adına o golü sırf Amerikan halkının kalesine değil, öyle ya da böyle Türkiye ve onunla birlikte tüm az gelişmiş ülkelere atacak demektir.

Bu herzamanki gibi %100 güvenli olduğu besbelli, gıcır gıcır aşının bir an evvel Türkiye’de onaylanmasını, ÖNCELİKLE ve İVEDİLİKLE hergün Hepatit B riski altında çalışmakta olan TÜM KIYMETLİ SAĞLIK PERSONELİMİZE, yanında A’sı ile birlikte (ayrı uzuvdan rica ederiz) vurulmasını diliyoruz.

Hep birlikte takrarlıyoruz:

KO-BA-YIZ HE-Pİ-MİZ!
HER – ŞEY – PHARMA – İÇİN!

 

Sizin Çocuğunuz da Aşı Malulü, Tıpkı Benimki Gibi

Sizin Çocuğunuz da Aşı Malulü, Tıpkı Benimki Gibi

Robyn ve oğlu

Robyn ve oğlu

Aşı konusunda düşünüp taşınma işi bebeğin doğumuna bırakıldığı takdirde oluşacak aşı maluliyetini fark etmek sizin için neredeyse imkansız olacak.  Aşılar çocuğunuzu vurduğunda yorgunluktan ölüyor olacaksınız.  Minik detaylardan gözünüzü alıp da resmin bütününü görecek haliniz olmayacak.  Beliren semptomlara yara bandı yapıştırmakla meşgul olduğunuzdan ortadaki sendromu göremeyeceksiniz bile.  Size hassas, biraz fazla ilgi isteyen bir bebeğiniz olduğu söylenecek belki ve bebeğinizin bu hassasiyeti kendini kolik, reflü, baş vurma, gıda alerjileri veya ciltte temas gören yerde oluşan kızarıklıklar şeklinde gösterecek.  Size ‘aa bunların hepsi normal şeyler canım’ denecek ki aslında yalan da değil, bugünlerde “normal” addedilen şeylere bakacak olursak…  Şimdi etrafta bu belirtileri gördüğüm bebek olduğunda müdahale etmeye çalışıyorum.  Anne-babalarına bu hassasiyetlerin doktorlarının kendilerine söylediğinden çok daha derin anlamları olduğunu anlatmaya çalışıyorum.  Bu insanların ne olup bittiğini anlayamayacak denli bir koşuşturmaca içinde olduğunu biliyorum.

Oğlum dünyaya geldiğinde diğer pekçok kişi gibi biz de bebek odasının rengine aşılardan daha fazla kafa yormuştuk itiraf etmek gerekirse.  Ondan herhalde bir 10 sene önce tek bir kişi biliyordum çocuğunu aşılatmayan, o da bana “çocuklarımızın vücuduna o iğrenç şeyleri sokmuyoruz biz” demişti.  Ürkmüştüm açıkçası adamdan.  Bana komplo teorileriyle uğraşan biri gibi gelmişti.  Asla onun yaptığını yapmayacaktım.

Çocuğumuzun hayata gelişinin üçüncü gününde, hastaneden çıkmadan hemen önce Hepatit B aşısı ile ilgili evrak getirildi önümüze.  Biyoloji üzerine yüksek lisansım var ama Hep B nedir bilmiyorum o dönem.  Okuduğum çocuk yetiştirme kitaplarından hiçbirinde, verilen ağrı kesicilerden kafamın iyi olduğu bir anda hiçbir fikrimin olmadığı bir konuda benden karar vermemin isteneceği yazmıyordu ki.  Eğer bilmiyorsanız, Hepatit B enfekte kişinin kanından kirli iğne paylaşımıyla da bulaşabilecek esas itibariyle zührevi bir hastalık.  Çocukların oyun bahçelerinden, hapşırıktan veya içtikleri sudan Hepatit B kapma olasılıkları yok yani.  Çocuk cinsel ilişkiye girme yaşına geldiğinde doğumunda vurdukları aşının etkisi çoktan geçip gitmiş olacak.  Anne Hep-B pozitifse, gebelik döneminde yapılan tahlillerde bu mutlaka ortaya çıkar, anne durumunu öğrenir zaten.  Öyleyse hastanelerde yenidoğanların hepsine birden niye vuruluyor bu aşı?  Yapabiliyorlar da ondan.  Çünkü kimse kendilerine “Hayır.” demiyor da ondan.  Bu kadar basit işte.

Hepimiz doktorumuza güvenmek isteriz.  Kimse CDC veya Amerikan Pediyatri Birliği’nin çocuklarımızın yararına çalışmadığına inanmak istemez.  Kimse geriye dönüp baktığında bebeğine kendi eliyle zarar vermiş olduğunu görmek istemez.  Kimse çocuğununun doktoruyla anlaşmazlığa düşmek istemez.  Kimse eşiyle bu yüzden mücadele halinde olmak da istemez.

O gün Hep-B aşısının yapılmasına izin verdik.  Kendi kendimize, “Çok mühim bir şey olmalı yoksa böyle sayfa sayfa muvafakatname evrağıyla gelmezlerdi,” diye de düşündük ama yine de imzayı attık.  O akşam bebeğimizi alıp eve çıktık ve histerik şekilde ağlayıp duran bu bebeği yeniden karnıma sokmanın bir yolu olsa keşke diye diye sabahı ettik.  İki olayı birbirine hiç bağlamadık bile.  Dedim ya, doğum sonrasının yoğunluğunda kendimizi kaybetmiştik bir kere…

Bir hafta sonra durumumuz hala içler acısıydı.  Eşim bana yardımcı olmak için işten fırlayıp doğru eve geliyordu.  Ben hala üstümde pijamalar, kusmuk ve mememden sızmış sütle üstüm başım batmış halde öylece oturuyor oluyordum.  Bebeğimiz ağlıyordu.  Ben ağlıyordum.  Ne bir şey yemiş, ne dişimi fırçalamış ne de iki çamaşır katlamış oluyordum.  İki haftalıkken oğlumuza “klasik kolik” teşhisi konuldu ve sonraki beş ay boyunca da geçmedi kolik.  Çevremizdekilerin gördüğü en ağır kolik vakasını yaşıyorduk.  Evliliğimizi kurtarmak adına çareyi antispazmodik bir ilaç vermekte bulduk.

2. ay aşılarından bir gün önce

2. ay aşılarından bir gün önce

Dokuz haftalık olduğunda ağlak bebeğimi alıp 2. ay kontrolüne götürdüm ve üstüme yine birtakım evraklarla geldiler.  Bu kontrollerde ne olup biteceğine ilişkin pek bir bilgim yoktu, hazırlıksızdım.  “Burayı, burayı ve burayı imzalayın. Aşılarını olması lazım.”  Üç enjeksiyon ve iki de ağızdan damlaydı aşıları, yedi hastalık için veriyorlardı. “Bir zararı olmaz, eminsiniz değil mi? Niye bu kadar çoklar?”  Soru sormanızı istemiyorlar.  Sorularınıza verecek bir cevapları yok.  Aşı prospektüsünde birtakım yan etki listeleri var, ancak bunu size göstermiyorlar.  Acele ettiriliyorsunuz, oldu bittiye getiriliyor her şey.

Doğum sonrasında en hassas ve zorlu zamanınızda annelik içgüdülerinizden tamamen arındırmaya çalışıyorlar sizi.

Doğum sonrası anksiyetem tavana vurmuş haldeydim o ara.  Eski benden eser kalmamış, uykusuzum, ruh gibi dolaşıyorum.  Acılar içinde kıvranan bir bebeğin saatlerce bitmek bilmeyen ağlayışları, haykırışlarıyla geçiyor günler. Başka hiçbir şey düşünemeyecek haldeyim.

Aşıları ben emzirirken vurmaları mümkün mü diye soracak oldum, reddedildim.  İmzaları verdim ve aşıları vurdular.  20 dakika geçmeden öyle derin bir uykuya daldı ki uyandırmak mümkün değil.  Bizim kolikli oğlan etrafta bunca gürültü, insan varken öyle kolay kolay uyuyacak bir bebek hiç değil.  Daha araba koltuğuna koyar koymaz uyuduğu görülmüş şey değil.  Eşimi arayıp ters bir şeyler var diyorum. Eve geliyoruz, arabadan alıp beşiğine koyuyorum, hala uyanmıyor.  O beşikte ben başında saatlerce uyudu öyle, daha önce hiç olmamıştı bu.

En sonunda uyandığında öyle bir çığlık çığlığa ağlamaya başladı ki ne öncesinde ne de sonrasında böyle bir ağlama duymuşluğum yok.

Elimde telefon odasına dalıp hemşireye ağlayışını dinlettiğimi hatırlıyorum.  Bana ısrarla bu histerinin “enjeksiyon yerindeki acı/sızı”dan olduğunu ve biraz daha Tylenol vermem gerektiğini söylüyor. İnanmıyorum dediğine.  Çıkarken elime tutuşturdukları notta çığlık şeklinde ağlama olursa sağlık merkezini derhal aramam gerektiği yazıyor, ama aradığımda bana bunun normal olduğu söyleniyor?!

Kucağa alınmak istemiyor. Ona dokunumamı istemiyor.  15 dakika boyunca kulakları yırtan çığlık çığlığa ağlamadan sonra emzirip yeniden uyutabiliyorum.  Sadece bir karış ötesinde oturmuş uyumasını seyrederken ikinci kez uyanıyor.  Kollarının kaskatı havaya fırlayıp da çığlık çığlığa ağlamaya başlayışını ömrüm oldukça unutmayacağım.  Gözleri sımsıkı yumulu, bütün enerjisini o mini minnacık bedeninden o korkunç sesleri çıkarmaya harcıyor gibi.  Bana bakmıyor.  Benim orada olduğumun bile farkında değil.  Yeniden uyuya kalıyor, çığlıklar susuyor.

Bütün geceyi ta 2 ay önce yapmış olmam gereken araştırmayı yapmakla geçiriyorum.  Attığı çığlığa “cry-encephalitis” yani ensefalit ağlaması deniyormuş, aynı zamanda DTaB çığlığı olarak da bilinirmiş.  Beyin iltihaplanması bu.  Tamı tamına beyinde aşıya bağlı oluşan alerjik bir reaksiyon.  Nadir görülen bir şey de değil.  Tutup acile götürsem bir EEG ile belgelenecek bir şey hem de.  Oysa bana pediyatristimizin ofisi tarafından yalan söylendiği için olay geçmiş, belgeleme şansı yitirilmiş oluyor.

İşte bu olay bizim için aşı dosyasının kapanmasına giden yolun başlangıcı oldu.

Çocukların sinir sistemi yollarını kaplayan miyelin kılıfları henüz oluşmamış olduğundan bütün bu virüsler, alüminyum, cıva, formaldehid, MSG ve hayvan DNA’sının bombardımanına karşı korunmasızlar.  Miyelin kılıfı olmayan sinirler hasar gördüğünde buna otizm diyoruz.  Asperger’s diyoruz.  Epilepsi diyoruz.  Astım diyoruz.  Kafa yaralanmalarında miyelin kılıfına gelecek zararın fiziksel ve zihinsel olarak özür oluşturucu boyutta olabileceği literatürde gayet iyi dokümente edilmiş ve anaakım medya tarafından da kabul edilmiş bir gerçek.  Ancak iş otizme gelince bağıntı görmezden geliniyor.

Samimi söylüyorum çocuğumu aşılatmamayı düşündükçe mideme ağrılar giriyordu o dönem. Sürekli fikir değiştirip durdum. Tamam dedim, bir sonraki aşı turunda gider acilin otoparkında bekleriz herhangi bir şey olursa diye.  Sonra dedim bu nasıl bir deliliktir, hangi anne çocuğunu acilllik etme ihtimali olan bir şeyin yapılmasına göz yumar?  4. ay kontrolüne bir gün kala ancak kendimde doktoruna bir yaşına gelinceye dek aşıları ertelemeye karar verdiğimizi söyleme cesaretini bulabiliyorum. Doktor kararı öyle iyi karşılıyor ki bunca vesveseyi boşuna yapmışım diye düşünüyorum.

Bu arada bebeğimizde geçmeyen egzema peyda oluyor.  4. ayda daha ilk kez ağzına koyduğu bir kaşık muzdan vücudu tepeden tırnağa kızarıklıklarla kaplanıyor.  Ek gıdaya geçmek için 2 ay daha bekleyelim diyoruz.  6. ayda yediği tatlı patatesten yüzünde temas kızarıklığı oluşuyor bu defa.  Doktoru sıkıştırıyorum, nedenini bulun bana diyorum ve kan tahlili sonuçları yerfıstığına alerji gösteriyor.

6 ay emmiş oğlumun ölümcül bir fıstık alerjisi var.  Bağlantı filan görmüyorum.  Hiçbir şey göremeyecek kadar derde batmıştım artık.

12. ayda bize “CDC takvimi bağnazı” olmadığına dair sözler vermiş çocuk doktorumuz aşılara başlamayacağımız için bizi kovuveriyor.  “Çocuğunuzu aşılamıyor olmak beni strese sokuyor” diyor bize.  Bebeğim kucağımda, ona korku ve endişelerimizden bahsetmeye çalışıyorum, on ay önce yaşadıklarımızın ne denli korkunç olduğunu anlatıyorum.  Ona bu defa acillik olmaktan korktuğumuzu söylüyorum.  Karşılığında aşağılanıyorum.  Meğersem tüm ekibine o gün kliniğiyle ilişiğimizin kesileceğine dair bilgi geçmiş bile.  Gözyaşları içinde ayrılıyorum oradan.  Aylarca keşke bunları da söyleseydim doktora diye aklımda kurup duruyorum.

O günden sonra bir daha aşı yaptırmıyoruz.  Karardan dolayı kendimize güvenmemiz ise zaman alıyor.  İkimiz de o ara ne yaptığımızı tam bilmesek de ve aslında korkudan ölsek de eşim aşı yaptırmama konusunda bana yine de destek çıkıyor.

Bugün, 4 yaşında

Bugün, 4 yaşında

13. ayda oğlumuz bir doğumgününde ısırık aldığı köftedeki cevizden kurdeşen döküyor.  16. ayda artık canımıza tak ediyor ve 600 dolarlık deri testi için alerji uzmanına gidiyoruz.  Buğday, yumurta, kavun, kedi, kanaryaotu, çimen, hertürlü ağaç yemişine alerjinin yanısıra yerfıstığına ölümcül alerjisi çıkıyor.  Sonra sonra mısır veya patates de yiyemediğini öğreniyoruz ve bügün bile hala muz yiyemiyor.  Bebeğimin bir düzine alerjisi çıkıyor.

Nasıl besleyeceğimi yeni baştan öğrenmek zorunda kalıyorum çocuğumu.  Diyetinden sorunlu gıdaları çıkara çıkara sonunda organik Paleo/Taş Devri diyeti uygular oluyoruz ve hatta altı ay sonra eşimle ben de aynı diyete geçiyoruz.

Çocuğuma 16 aylıkken bir dolu alerji teşhisi konuluyor ve ben hala bunun aşılardan gördüğü zararla ilişkisini göremiyorum, düşünün.  Tam manasıyla şaşkına dönmüşüm artık.  Alerji uzmanına sorunların neden kaynaklandığını soruyorum ve bana verdiği cevap: “Az aşı olmaktan. Yiyecekleri vücudumuz saldırıya geçmeden yiyebilmemiz için immün sistemimizi aşılarla uyarmamız, çalışmaya zorlamamız lazım.”

Böylesi temelden yoksun bir şeye inandığımdan değil, ancak dedim ya, o zaman semptomlara yara bandı yapıştırmaktan sendromu göremeyecek durumdayım. Malum aşı hadisesinden neredeyse 2 yıl sonra, The Greater Good adlı belgesel yayımlanıyor ve kafamdan aşağı kaynar sular boşalıyor.  Her şey yerli yerine oturuyor bir anda.  Kolik, ensefalit ağlaması, kızarıklıklar, mast hücresi sorunları, aşırı tepki veren immün sistem…

Şimdi, hassas çocuğumuzu aşılatmaya devam etseydik onu zorla nasıl bir yola sokmuş olacağımızdan en ufak şüphemiz bile yok.  Kalben biliyorum, oğlum aşıları kaldırabilen bir çocuk değil ve şayet devam etseydik bugün otizmliydi.  Bütün işaretler mevcuttu çünkü.  İstatistiksel olarak DNA’sının yarısını paylaştığı ikinci çocuğum bambaşka, kesinlikle böyle değil.  Kızımın vücuduna iğne değmiş değil.  Her şeyi yiyebiliyor.  Temas kızarıklıkları yok.  Hiç koliği olmadı.  Egzeması yok.

En çok ağırıma gidense şu yalnız: En hararetli aşı savunucularına bakıyorsunuz.  Bunlar sosyal paylaşım alanlarında başımın etini yiyip, bana çocuğumu aşılatmadığım için ne denli kötü bir ebeveyn olduğumu söyleyip duran diğer anne-babalar.  Fakat aylar sonra, belki yıllar sonra ve illa ki özelden ne öğreniyorum dersiniz?

Çocuklarının gıda alerjileri var.  Çocuklarında öğrenme özrü var.  Çocukları DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) için ilaç alıyor.  Çocukları ağır astımlı.  Çocukları otizm spektrumunda.

Özelde tüm bu sorunları yaşarken nasıl oluyor da sosyal paylaşım alanlarında uluorta çıkıp “Biz tüm aşılarını yaptırdık ve hiç sorun yaşamadık çok şükür!” diyebiliyorlar?

Yeni çağın normaline hoş geldiniz.  Çocuğunuz sağlıklı filan değil.  Çocuğunuz aşı malulü—tıpkı benimki gibi.

 

Robyn biyoloji üzerine yüksek lisans sahibi, deneyimli bir laboratuvar teknisyeni. Önceleri The Robyn Nest adlı halka açık blogunda yazarken güvenlik nedenlerinden dolayı blogunu gizliye almış bulunuyor. Ne yazık ki gerçeği paylaşan anneler baskıya uğruyor günümüzde.

Kendisinin aşılar ve fıstık alerjileri bağıntısı üzerine yazılmış kitaplardan derlediği bilgileri paylaştığı makalesi için buraya bakabilirsiniz.

Gebelere Kombine Hepatit A ve B Aşısı

Gebelere Kombine Hepatit A ve B Aşısı

Böyle tıbbi araştırma olur mu, gebe insan aşı deneyine alınır mı?! Hadi bu “bilimadamları”nın sınırı yok, bu gebe kadınlar hangi akla hizmet böyle bir deneyle bebeğinin ve kendisinin hayatını riske atar?

Yeni kombine aşılarının gebe kadınlarda(!) “güvenlik”ini ölçüyorlar. Hep-A ile Hep-AB aşılarının yan etkilerini takip ediyorlar.

Burada dikkat çekilmesi gereken nokta, bahsedilen Amerikan Aşı Yan Etki İzleme Sistemi (VAERS)’in pasif izlem sistemi olduğu, yani bildirimlerin gönüllülük esasına göre yapıldığıdır. Hekimlerin çoğunlukla yan etkileri aşıya bağlamama eğilimi malumken, zaten CDC ve FDA’in de kabul ettiği gibi bu sisteme aşı reaksiyonlarının ancak %1’i, en iyi ihtimalle de %10’u bildirilmekte.

Şimdi bakalım izlem sonuçlarına:

VAERS 139 istenmeyen etki (İE) bildirimi alıyor aşılanmış gebe kadınlardan; bunlardan 7’si (yani %5’i) ağır reaksiyon; anne veya bebek kaybı yaşanmıyor.

Deneye katılanların 65’inde (%46.8’inde) İE yaşanmıyor.

Hep A vey Hep-AB aşılaması sonucunda hamilelikle ilgili ortaya çıkan en belirgin sonuç DÜŞÜK oluyor ve 15 gebede (%10.8) görülüyor.

Bir diğer sonuç KÜRTAJ; 10 gebede (%7.2) anne veya bebeğin ileride yaşayabileceği tıbbi sorunlar nedeniyle gebelik kontrollü şekilde sonlandırılıyor.

Gebelerin 7’si (%5’i) ise premature doğum gerçekleştiriyor.

Bunun dışında, gebelerin 3’ünde idrar yolları enfeksiyonu, kusma, bulantı görülüyor.

Ve annesi gebelikte Hep A aşısı almış bir bebekte AMELİ görülüyor; yani bebeğin doğuştan bacakları yok!

Peki, bu bulgulardan deneyi yürüten hekimler/bilimadamları ne sonuç çıkarıyor?

“Bu VAERS bildirimlerine göre Hep A veya Hep-AB aşısı olmuş gebelerde veya bebeklerinde öyle endişe uyandıracak bir İE görülmemiştir”?!

Eskiden gebelere hiçbir aşı yapılmazken şimdi çoklu ve kombine aşılar bu en hassas döneme yığılıyor. Düşünün, gebelere cıva dolu grip aşısı, tetanoz aşıları, boğmaca, difteri aşıları ve şimdi de hep A ve hep B aşıları öngörülecek! Eh, Amerika’da yapılıyorsa elbette Türkiye de izinden gidecek.

Gebe insanlar üzerinde yapılan bu ahlakdışı deney için takip etmeniz gereken link: http://www.ajog.org/article/S0002-9378(13)02247-3/abstract?rss=yes