Göğüs Hastalıkları Uzmanı, Dr. Wolfgang Wodarg
Şu anda yaşanmakta olduğu iddia edilen “korona salgını” ile ilgili birkaç birşey söylemek istiyorum.
Bu seferki yaygara da geçer gider nasıl olsa diye düşünüyordum başta ama durum öyle bir noktaya taşındı ki artık neyin ne olduğunu anlamak için yakından bakmak farz oldu.
Mesleğim doktorluk, bir sağlık biriminin başhekimliğini yürütmüşlüğüm var geçmişte ve hatta gribal hastalıkların izlemesini yaptığım kendi medikal sentinelim bile vardı. Buradan, 150 binlik bir yerleşim biriminde her sene kaç kişinin hastalandığına bakıp takibini yapıyordum.
Dünya genelinde her sene yeni virüslerin ortaya çıktığını görürüz, keza değişime uğraması şarttır virüsün.
Ertesi sene yeniden gelse bağışıklık sistemimiz tanıyacak çünkü bunu ve bizi enfekte etmesini engelleyecek, vücutta çoğalamayacaklar -ki istedikleri de bu; çoğalmak. O yüzden sürekli ufak ufak değişime uğramak zorundalar ki virüslerin her sene farklı bir tipini görmemizin sebebi de bu.
[Grip] virüslerinin neredeyse 100 değişik tipi var ve bunlar sürekli değişim halindeler.
Şu ana kadar pek kimsenin umrunda değildi bu gribal hastalığa (ya da ismine ne demek istiyorsanız artık bunun) tam olarak hangi virüslerin yol açtığı.
Ancak Glasgow’da son birkaç yıldır yapılan çalışmalar da yok değil bunun üzerinde.
Mevcut testlerle (!) baktı Glasgow’dakiler bu virüslere tabii.
Bu da ne demek? 100 çeşit virüse bakılmadı, elde hangisi için test varsa ancak onlara bakıldı demek!
Yani en fazla 8 veya 10 farklı virüse baktı Glasgow ekibi ve korona virüsü de hep bu bakılanlar arasındaydı zaten.
Glasgow’daki araştırma ekibinden gelen rakamları görüyorsunuz.
2005’ten 2013’e kadar, izleme aldıkları solunum sistemi hastalık vakalarında hangi virüsler çıkmış, onu görüyoruz burada.
Bu renkli bölümler virüsleri temsil ediyor.
Aradaki YEŞİLLER “gripte” her sene illa gördüğümüz KORONA virüsü.
Yıllık Akut Solunum Yolu hastalıklarının %7 ila %15’ini normalde korona virüsleri oluşturur zaten, oranlar seneden seneye biraz oynar sadece.
Yani, şu an bakılanlar arasında birsürü korona virüs olması gayet normal.
Çin’de, Wuhan’da olan ise şu:
Çin’in en büyük, virüslerle çalışan güvenlikli laboratuvarı burada.
Yat kalk virüsle uğraşan bir dolu uzman var yani orada.
Wuhan büyük bir şehir; 11 milyonluk nüfusu var, koca hastaneleri, geniş yoğun bakım üniteleri…
Ne zaman baksanız ventilasyona alınmış yahut zatürreli birilerini görüyorsunuz zaten, hem de yüzlercesini.
Böyle bir yerde tutup 50’yi bile bulmayan sayıda hastayı test ediyorlar, virüs taraması yapıp laboratuarda virüslerin RNA’larını inceliyorlar ve aralarından yeni bir tanesi çıkıyor.
İlgilerini çekiyor bu…
Ve tabii virologsanız, böyle bir şey bulduğunuzda bilgiyi global veritababanına girersiniz.
Ve bu veritabanı da tüm dünyadaki, örneğin bizim Berlin’deki bilimadamlarının da erişimine açıktır.
Berlin’den birileri veritabanına yapılan bu yeni girişi görüp kontrol ediyor ve buna yönelik bir TEST geliştirmek istiyor.
Korona virüsünün saptanmış bu yeni çeşidinin ölçümünü yapmak amaç.
Drosten bey bunun için DSÖ’ye bir protokol sunuyor ve göz açıp kapayıcaya dek kabul ediliyor test.
Normalde bu tarz testler tıbbi ürün kategorisinde kabul edildiğinden geçerliliği olup olmadığına bakılması gerekiyor, yani ÇOK SIKI kontrol edilemesi gerekiyor.
Bu test NEYİ gösteriyor, NEYİ ölçüyor, bakılıyor normalde.
Bahsi geçen test, Charite Klinik’in kendi bünyesinde kullanım için geliştirilmiş bir test aslında.
Fakat [bu yeni virüs varyantı için] geçerliliği kontrol edilmiş başka test olmayınca ve birden bir panik havası oluşunca, bunu kullanalım bari deniyor.
Drosten bey testi iletiyor kendilerine.
Ve fakat, virolog virüs tehlikeli midir değil midir, bunu söyleyebilecek kişi değildir.
Virolog sadece, “Bu virüs farklı” veya “Bunun için testimiz var veya yok” diyebilir.
Ama “Sn. Drosten, bu tehlikeli bir virüs mü?” diye sorsanız,
nereden bilecek virolog bunu?
Daha sonra insanların bununla geçirdikleri hastalıklarının şiddetini ortaya koyan epidemiyolojik veriler olacak ki bir yorumda bulunsun size.
Ne kadar sürede iyileşmiş insanlar, öncekilere göre daha mı az insan hastalanmış?
O yüzden GEÇMİŞ SENELERE AİT VERİLERLE MUKAYESE çok önemli burada.
Can kaybı oranları neymiş, virüsten kaç kişi ölmüş, bakıp karşılaştıracaksınız.
Belirli bir virüs, diyelim korona virüsü arıyorsam, bunun için NÜFUSUN GENELİNE bakabilirim mesela.
Nüfus genelinde, takribi bir %8 ila %10’luk kesimde bir çeşit virüs ve buna bağlı hastalık çıkar karşıma.
Fakat gider aile hekimliklerini araştırırsam, kim hasta diye testleri burada yaparsam, çok daha fazla çıkar pozitifler tabii.
Gidip hastaneleri inceler, buradan aldığım numunelerde Korona ararsam, korona ile enfekte kişi sayısı daha da artar.
Baktığınız nüfus grubunun ölçeğine bağlı olarak– tüm nüfus veya bekleme odasındaki hastalar yahut hastanedekiler
veyahut da YOĞUN BAKIM ünitesindeki durumu kritik, ölmek üzere olan hastalara gidip test için örnek aldığınızda,
oranlar takribi olarak %7 ila %15 arasında değişir değişmesine, ancak HER SEFERİNDE çıkar korona, HER SEFERİNDE bulursunuz bu virüsü.
Fakat koronadan öldü diyelim kişi, yahut korona da taşırken bir başka virüsten ölüm gerçekleşti,
bu testle kesin bir değerlendirme yapmanız mümkün değil.
O yüzden, İtalya’daki ölüm oranları karşınıza çıktığında, testler nerede yapılmış, bilmek istiyorsunuz.
Eldeki avuçtaki az sayıdaki testi nerede ve kimler için kullandılar?
Hastanede ölüm döşeğindeki vakalarda kullandılarsa “korona” ölüm oranları tabii (!) yüksek çıkar.
Koronaya benziyor diye, test için seçilen grup da belliyken sonucun böyle çıkması şaşırtıcı değil.
[Sonuçlar, veri toplamada ve ölçümlerde sistemik hatalar (bias/taraflılık) göstermekte]
Mortalite (ölüm), hastalığa özel mortalite, bu hastalıkla enfekte insanlar arasından ölenlerin oranı demek.
Sezonluk akut respiratuar hastalıkta -GRİP olarak bilinir bu çokça- normalde beklenen ölüm oranı %0.1’dir
ve bu oluşabilecek maksimum (!) ölüm oranıdır.
Bu da her (!) kış, grip geçiren 1000 kişiden birinin yaşamını yitirdiği anlamına gelir.
Şimdi bu rakamlar korona virüsleri yüzünden artmış mı artmamış mı, onu görmemiz lazım.
Almanya için yapılan tahmin, grip haricinde FAZLADAN bir 20.000 ila 30.000’lik ölüm olduğu yönünde, ki buna da ‘fazladan yaşanmış ölümler’ denmekte.
Korona virüslerinin gribe yol açan tüm virüslerin illa bir %5 ila %14’ünü teşkil ettiğini biliyoruz, hadi ortalama %10 diyelim buna.
Geçmiş yıllarda hastanede yatıp da durumu kritik seyreden hastaların hepsine korona testi yapılmış olsaydı,
ki böyle bir şey yapılmış değil elbette, o zaman her yıl grip dediğimiz hastalıktan ölen -fakat aynı zamanda korona virüsü de taşımakta olan- 2.000 – 3.000 kişi çıkardı.
Bu rakamların yanına bile yaklaşılmış değil üstelik şu anda Almanya’da.
Virologlar bir şey buldu, bundan da ilginç bir hikaye çıkardılar ortaya, buluşlarından Çin de belli ki hayli etkilendi.
Çin hakikaten iyice büyüttü bu meseleyi.
Öyle olunca olay birden siyasi önem de kazandı ve iş virolojinin tamamen dışına çıktı.
Ne olduğunu anlamadan havaalanlarında her köşeye yüz tanıma sistemleri yerleştirildi, insanların ateşi ölçülmeye başlandı…
Ateş ölçen termometre Çin’de trafiği kontrol eder hale geldi Çin’de.
Bunca büyütülünce iş, ululararası sonuçları da oldu tabii, siyasilerin bu gelişmelere karşı bir duruş sergilemeleri gerekti.
Ve virologlar yeniden sahneye çıktı, hükümetler kendi virologlarına danıştılar tabii, onlar da “tehlikeli bir virüs bu, evet”, diye onayladılar ve ardından Çin’in yaptığı gibi biz size hemen bir test geliştirilelim virüsü bulmak için dendi.
Bu virüs etrafına birsürü şey örülmeye başlandı; bilgi iletişim ağları kuruldu, birtakım uzman kurulları fikirler üretmeye başladı
ve siyasiler de tüm bu olayları başlatan aynı kişilere, bu “uzman kurul üyeleri”ne dönüp danışır oldular.
Bu şebekeyle bütünleşti siyasiler, bu ağ içinde hareket eder oldular.
Şimdi icraatlerinin tek dayanak noktası da bu kurulların argümanları.
Yardıma ihtiyacı olanlar da, alınacak güvenlik önlemleri de, neye izin verilip neye kısıtlama getirileceği de hep bu argümanlara dayanılarak belirlendi.
Tüm bu kararların çıkış noktası bu argümanlardır.
Bu yüzden kritiklerin şimdi çıkıp “Durun bir dakika. Olan biten bir şey yok ortada?!”, demeleri de hayli zorlaşmıştır.
‘Kral Çıplak!’ masalını andırıyor bu durum.
Çıkıp “Hey, kral çıplak!” diyebilen bir tek küçük bir çocuk oluyor orada.
Divana doluşmuş diğer herkes; hükümet bilir, ne yapılacağını ona danışalım diyen kalabalıklar, hepsi oyuna katılmış oynuyor, yaygaraya kaptırmış kendini.
Aynen bu şekilde, devlet kapısı ve siyasilerin etrafı da dalkavukluk eden birsürü bilimadamıyla çevrili.
Kurumlarına para kazandırmanın yolunu arayan, bunun için siyasi erk kazanmaya bakan bilimadamları bunlar.
Hakim görüşün güçlü akıntısına bırakmış kendini giden,
“Biz de yardımcı olabiliriz!”, “Bakın bir Uygulama yaptık!”, “Veri programı geliştirdik!” diyenler bunlar…
“Biz de yardımcı olalım!” diyen sürüyle insan…
Para kazanmanın ve mevki sahibi olmanın peşindeler de ondan.
Olaylara akılcı bir şekilde yaklaşım yok maalesef ortada.
Kimse çıkıp sormuyor: “Bu virüsün tehlikeli olduğunu nasıl anladınız?”
“Bundan önce durum nasıldı?”
“Geçtiğimiz sene de aynını yaşamadık mı biz?”, “Bu şey YENİ mi gerçekten?”
Yok bunları soran…
Oysa gerçek şu ki; Kral Çıplak…