Bebeğime sentetik K vitamini iğnesi mi? İstemem, kalsın.
Aşılara muhalif bu hareket de birden vitamin karşıtlığı haline dönüştü ve bakın bebekler … zarar görüyor bundan. En azından sizlerin inanmanızı istedikleri bu. Görünen o ki gitgide daha fazla insan bu konuda kendini eğitiyor ve doğumda verilen bu sentetik K vitamini “profilaksisi”ni reddediyor. Korkunç bir problem bu. Ebeveynlerin kalkıp otoriteyi veyahut da daha sadece birkaç onyıldır tedavülde olup üstelik de ne kontrol grubu kullanılmış ne de uzun vadedeki etkileri araştırılmış zayıf birtakım “deney” sonuçlarına dayandırılmış bir uygulamayı sorgulaması kabul edilemez.
Peki ya Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl ‘K vitamini eksikliğine bağlı kanama’dan ölen her dört milyon çocuktan dördüne ne diyeceksiniz? Yok, bunlar gebelikte alınan ilaçlardan, modern kadın-doğum uygulamalarında anne ve bebeklere yaşatılan travmadan, göbek bağının erken klemplenmesinden, antibiyotiklerle silip süpürdüğümüz barsak florasındaki düşük bakteri seviyesinden, bebekken yapılan sünnetten ya da hayatının daha ilk 12 saatinde tutup cinsel ilişki ve kirli şırınga kullanımıyla bulaşan Hepatit B’den “korumak” adına vurduğumuz aşıdan olmaz zaten. Bebeklikte vurulan aşılardan kaynaklanabilecek bir dolu istenmeyen etkiden birinin de ensefalit [beyin iltihabı] olması ve bunun doğurabileceği sonuçlardan birinin de hemoraj [kanama] olması da tamamen tesadüftür.
Yok yok, hemoraj kesin K vitamini eksikliğindendir çünkü kanama K vitamini eksik diye başlamıştır, değil mi yani? Hayır, öyle değil. Ama hadi biz sanki bebekler doğumda öyle rastgele beyin kanaması geçiriyormuş gibi yapalım. Hatta, istatistiğini bile tutmadığımız, o denli ender görülen bir şeyden koruyacağız diye tutup her bebeğe, ona zarar verebilecek bir şeyi zerk ediyor olmamız de akla son derece yatkın.
Başka neyin istatistiğini tutmuyoruz, biliyor musunuz? K vitamini iğnesinden zarar görmüş bebeklerin. Bebeğiniz bu K vitamini iğnesinden lösemi mi oldu diyorsunuz? Doğrudur, bunu kabul ediyoruz zaten. Elde bunu ispatlayan çalışmalar var…ama hele şöyle yeter sayıda insan bunu sorgulamaya bir başlasın, o zaman tüm bu çalışmalar yanlışmış, çıkar gruplarının işiymiş, çalışmayı yapanların da sağduyusu tatile çıkmış gibi yaparız biz de.
Tüm aşılar ve ilaçlar gibi bu K vitamini iğnesi de kesinkez “güvenli” bakın. Ürün bilgilendirme formlarında yazan o istenmeyen etkiler de laf olsun diye var. Prospektüsteki “siyah kutu uyarısı“nı geçin, okumanıza bile gerek yok. Sonuçta burada mevzubahis olan sadece çocuklarımızın hayatı, öyle değil mi?
KAS İÇİ uygulama sonrası ölüm de dahil olmak üzere ağır reaksiyonlar bildirilmiştir. Görülen bu ağır reaksiyonlar, aralarında şok ve kalp ve/veya solunum durması da olmak üzere aşırı hassasiyet tepkisi veya anafilaksiyi andırmaktadır.
“Uyarı” Bakteriostatik Sodyum Klorür Enjeksiyonu’nda koruyucu olarak kullanılan benzil alkol yenidoğanlar için toksik etkiye sahiptir. […] Benzil alkol prematüre bebeklerde ölümcül “solunum güçlüğü sendromu” (gasping syndrome) ile ilişkilendirilmiştir.
Araştırmalara göre parenteral (bağırsak dışı) yolla 4 ila 5 mcg/kg/gün seviyesinde alüminyum alan prematüre yenidoğanlar da dahil olmak üzere böbreklerinde işlev bozukluğu olan hastalarda alüminyum birikerek, merkezi sinir sistemi ve kemik toksisitesi oluşturacak düzeylere ulaşmaktadır. Bundan daha düşük doz uygulamalarında dahi doku yüklenmesi oluşabilmektedir. Yenidoğanlarda, özellikle de prematüre olanlarda görülen hemoliz (alyuvar erimesi), sarılık ve hiperbilirübinemi (kanda aşırı miktarda bilüribin bulunuşu) gibi sorunlar K vitamini enjeksiyonunun dozuyla alakalı olabilir. Bakın bu ilginç. Yenidoğan Hemolitik Hastalığı (yani, genellikle sarılıkla kendini gösteren ABO ve Rh kantiplerinin uyuşmazlığı) ölümcül olabiliyor. Kızımda vardı bu. Kimi zaman ölümle de sonuçlanabilen bu tehlikeli hastalığı daha da ağırlaştırabilecek K vitamini iğnesini çok şükür ki yaptırmadım.
Benim yediğim yeşilliklerin üzerinde öyle “ölüme sebebiyet verebilir” diye bir siyah kutu uyarısı yok. Sizinkinde? Hayır, çünkü bir bebeğe biyolojik olarak gayri tabii şekilde kas içinden zerk edilen “K vitamini” oturup afiyetle yediğiniz sebzeden aldığınız K vitamini ile aynı şey olmadığı gibi anne sütündeki halinden de farklı. Vitaminlerin sentetik hali ile doğal hali bir olmadığı gibi vücutta aynı şekilde de proses edilmiyorlar. Laboratuvarda üretilmiş vitaminlere “sentetik” denmesinin nedeni bu işte. Merak edenler için söyleyelim; doğal yolla oluşmayan, patentli, sentetik (ve hertürlü katkı maddesi ve koruyucularla bezeli) maddelere ‘ilaç’ diyoruz.
K1 vitamini daha 1929’da keşfedilmiş ve bilimadamları nasıl çalıştığını henüz tam anlayabilmiş değiller. Bebeklere gelince, (tüm) bebeklerde yetişkinlere oranla bu vitaminin daha düşük seviyede olduğunu biliyorlar ve bunu “düzeltilmesi” veya değiştirilmesi gereken bir eksiklik diye düşünüyorlar…tıpkı bebeklerdeki düşük demir ve D vitamini seviyelerinde olduğu gibi. Peki ama K vitamini yetersizliğinden kanama geçirme riski ne kadar yüksek ki bebeklerin?
“Ortaya çıkma yaşına bakarsak, erken ‘K vitamini eksikliğine bağlı kanama’ [KVEK] doğumdan sonraki ilk 24 saat içinde görülüyor ve neredeyse salt ‘K vitamini inhibitörü ilaç kullanmış anneler’ ile ‘antibiyotik kullanan anneler’in bebeklerinde görülüyor.”
Antikonvülzan, antitüberküloz ilaçlarına veya kan incelticilere karşı biri değilim, ya siz? İyi ama o zaman söyler misiniz bana, daha hayatının ilk birkaç saatinde hem de onu ölüme götürebilecek akılalmaz dozda bir şeyle yeni doğmuş yavruma neden bu şekilde fiili bir saldırıda bulunmam gerekiyor?
Klasik KVEK, doğumdan sonraki 24 saat ile 7 gün arasında görülür ve doğum travması, aşılar, sünnet ile gereksiz tıbbi müdahaleler ile ilişkilendirilmiştir. Klinik tablo çoğu kez hafif seyirlidir; çürükler, gastroentestinal kan kaybı, göbek veya iğne giriş yerlerinde kanama şeklinde görülür. Ancak kan kaybı ehemmiyet arz edebilir ve ender olsa da intrakraniyal hemoraj (kafa içi kanama) olguları saptanmıştır. Görülme sıklığına dair tahminler eski verilere göre %0.25 ila %1.5, daha yeni verilere göre ise %0-0.44 arasında değişmektedir (vurgu bana aittir).
Siz de yakaladınız, değil mi? Bakın görün çocuğunuzun hemoraj geçirme riski gerçekte neymiş. Beyin hasarı, kanser veya ölüm tehlikesi taşıyan bir profilaksi yaptırmaya değer mi sizce? Bence değmez.
Geç KVEK, bebeklerin ‘sadece anne sütü ile beslenmesi’ ile “ilişkilendirilmiştir”. Hayatın 2. ve 12. haftaları arasında meydana gelir. Ağır klinik tabloda seyreder, ölüm oranı %20 olup intrakaniyal hemoraj görülme oranı %50’dir. […] Bebeklerin %75’inde altta yatan bir kolestaz (safra akımının kesilmesi) veya malabsorpsiyon (gıda maddelerinin bağırsaklardan kusurlu veya yetersiz emilmesi) bozukluğu vardır (ki bu da, gıda yoluyla aldıkları K vitamini miktarı ne kadar yüksek olursa olsun, kanı pıhtılaştıracak faktörleri sentezleyemeyecekleri anlamına gelir).
Eyvah, felaket bir durum, değil mi? Peki ama 2 ve 12. haftalar arasında hemoraja neden olabilecek başka ne gibi şeyler oluyor acaba? Neresinden bakacak olursanız olun emzirme eylemi tek başına, tutup kanama yaratacak bir travmaya neden olmaz, olamaz. Bakalım buna neden olabilecek şeyler neler:
Dört ve on ikinci hafta arasında bebeklere toplam on iki aşı veriyoruz. Bunlar, Hepatit B’nin ikinci dozu ile birlikte ikişer doz da DtaB, IPA, Hib ve KPA’dan oluşuyor. Kaldı ki bunların her birinin, kanamaya (hemoraja) götürebilecek vaskülit [kan veya lenf damarı iltihabı] ve beyin ensefalitine [iltihabına] yol açabileceği biliniyor. Çocuklarımız bu arada ayrıca iki doz da canlı rotavirüsü aşısı oluyor ki ‘shedding’ dediğimiz canlı organizma yayma yoluyla çevredeki başka insanlar da enfekte olabildiği gibi bu aşı hemorajik enterit (kanamalı bağırsak iltihabı) ile trombositopenik purpura’ya (kanda trombosit sayısının düşmesi ve kanama zamanının uzaması ile belirgin herhangi bir purpura şekli, bir tür pıhtılaşma bozukluğuna) da neden olabiliyor. Çocuğunuzun aşı prospektüslerini okumuş muydunuz?
Bırakalım “Geç başlangıçlı K vitamini eksikliğine bağlı kanama”yı filan. Biz buna basbayağı “Geç başlangıçlı aşı nedenli kanama” diyelim. Bu bebekler oldukları aşılardan rahatsızlandığında ne yapıyoruz, antibiyotik dayıyoruz. Bu da ne yapıyor, barsak floralarını silip süpürüp, anne sütünden aldıkları K vitaminini sentezleyebilmelerini önlüyor, kontrol dişi kanamalara karşı savunmasız kalıyorlar.
Anne sütü demişken…anne sütünde K vitamini seviyesi düşüktür, bu yüzden anne sütü dışında bir şey vermiyorsanız bebeğiniz için geç başlangıçlı KVEK riski artar diyorlar size. Ancak hesaba katmadıkları şey şu; anne sütündeki K vitamini hazım sırasında hemen kullanılabilecek, emilimi son derece yüksek formdadır. Sentetik versiyonu ise bebeğin doğum anında kanında taşıdığı K-vit seviyesinin hem 20.000 katıdır hem de yetişkinlere önerilen günlük dozun 100 kat üstündedir.
Emzirip emzirmediğinizin, bebeğe kanama geçirtecek travmanın oluşumuyla hiçbir ilgisi yok. Ama biz yine de “KVEK” propaganda levhasına flasterlenmiş bebekler sanki sezaryenle doğanlar veya annesi gebelik süresince antidepresan veya başka ilaçlar alanlar değilmiş gibi yapalım.
“Sentetik K vitamini” sevdalılarının anlamadıkları bir başka şey de ne biliyor musunuz? Bebeklerin (ve dahi tüm hayvanların) doğum anında K vitamini seviyelerinin düşük olmasının bir faydası, koruyucu bir etkisinin olabileceği fikri. Şimdi ortaya, hani şöyle bir düşünüldüğünde “akla mantığa uygun” geldiğini düşündüğüm birtakım fikirler atacağım. Gelin bunlara tek tek bir bakalım:
Birincisi, K vitamininin vücutta emiliminin gerçekleşebilmesi için çalışır durumda safra ve pankreatik sistemlere ihtiyaç var. Bebeğiniz doğduğunda sindirim sistemi henüz tam gelişmemiş olduğundandır ki en aşağı bir 6 aylık oluncaya kadar annesütü dışında bir şey almaz, katı gıdaları erteleriz ve annesütü de düşük oranda emilimi yüksek K vitamini içerir. Yüksek düzeyde K vitamini bu safhada karaciğere yüklenip yoracağı gibi (başka birtakım sorunlarla beraber) beyin hasarına da yol açabilir. Bebek büyüdükçe sindirim sistemi organları, içini çevreleyen mukozal tabaka, bağırsak florası ve enzim fonksiyonları gelişecek, bebek daha fazla K vitamini proses edebilir hale gelecek. K vitaminininin doğumda düşük seviyede olması…gayet anlaşılır bir şey.
İkincisi, göbek kordonu kanında kök hücreler vardır ve kanamaya karşı bebeği koruduğu gibi yenidoğanın bedeninde onarılacak her ne varsa kökhücreler görev başındadır. İşin can alıcı kısmı şu; bebeğin bu koruyucu kökhücre akımını alabilmesi için kordonun erkenden kesilmemesi, kanın da bu kökhücrelerin rahatlıkla hareket edebileceği ve işlev görebileceği şekilde ince olması gerekir. İşe bakın siz, bebeklerin kanamaya karşı kendi koruyucu mekanizması olsun, organları onarsın…fakat bu, bebeklere doğumda rutin K vitamini iğnesi uygulaması yerleştikten sonra keşfedilsin.
Üçüncüsü, yenidoğanlarda K vitamini seviyesinin düşük olmasının nedeni, bağırsaklarının henüz bunu sentezlemek için gerekli olan bakteri kolonizasyonundan mahrum olması ve “K vitamini döngüsü”nün yenidoğanlarda henüz çalışmıyor olması olabilir. O halde bağırsakları atlayıp K vitaminini doğrudan kasa zerk etmemiz gayet mantıklı bir hareket, değil mi? Ancak bir sorun daha var; bebeklerin böbrekleri de daha tam çalışmıyor ki.
Dördüncüsü, bebekler kanlarında yetişkinlere göre düşük K vitamini seviyeleriyle doğuyor, evet, ama bu seviye bile sorun önlemeye yetiyor; yani, (örneğin benimki gibi) bebeğinizden günlük topu kanı alınması gerekse veya (kızkardeşiminki gibi) bebeğinizin çürük/morluğu olsa bile illa önleyici (profilaktik) olarak K vitamini kullanmanız gerekmiyor.
Son olarak da, bebeklerin doğumdaki düşük K vitamini seviyesini haklı çıkaracak doğal birtakım koruma mekanizmalarına sahip olduğunu destekleyen çeşitli klinik olgu sunumları var (buradan ve buradan okuyabilirsiniz). Sizi bilmem ama bana kalırsa “iğneni yap, sonra oturur düşünürsün”den ziyade, önce ‘bu K vitamininin düşük olmasının hikmeti nedir’in cevabını bulmamız lazım.
K vitamini ebeveyn ve çocuklara niye bu şekilde dayatılıyor biliyor musunuz? Çünkü ilaç şirketleri para kaybetmeyi sevmiyor, doktorlar emirlerine karşı çıkılmasından hazzetmiyor, Amerikan Pediyatri Akademisi de uygulamadaki tavsiyesini değiştirmeye çekiniyor. Bizzat kendi doğum prosedürlerimizin yarattığı hasarın, sünnetin, aşıların, ilaçların ve gereksiz yere yapılan tıbbi müdahalelerin yol açabileceği kanamaları önlemek için baştan her bebeğe K vitamini iğnesi basmak çok daha kolay da ondan. Yenidoğanın bedenine yaşadığı her şeyin üzerine bir de, hani şu kömür-katranından elde edilen, üzerinde ölüme yol açabilir diye siyah kutu uyarısı bulunan antifriz katılmış, sentetik bir vitaminin akılalmaz yükseklikte dozuyla saldırıya geçmenin nasıl bir sakıncası olabilir ki, tamamen mantıklı bir davranış bu.
Kendisi dışında başka herşeyden kaynaklanacak bebek ölümlerini önlemek yücelik hakikaten ve fakat, bebeklerimize yine bir başka farmasötik ilaç enjekte etmek dışında bir çözüm yok mudur? Alın size birkaç fikir:
– gebelikte K vitamininden zengin bir diyetle beslenin,
– antibiyotiklere, yatıştırıcı/uyku haplarına, kan sulandırıcılara, antidepresan ve antikonvülzif ilaçlara “hayır deyiverin”,
– bebeğinizin kanama geçirme riskini arttıracak müdahalelerden gebelik süresince ve doğum esasında mümkün mertebe kaçının,
– kordonu geç kesin,
– aşı yaptırmayın,
– sünnet ettirmeyin (ya da en azından K vitamini müdahalesinin gerekmediği 8. güne kadar bekleyin).
Ve bir de, hazır yeri gelmişken…bir beş dakikamızı ayırıp da kanama riski yüksek olabilecek yenidoğanları “tarama”dan geçirme ve Hollanda’nın kullandığı, hakkında gayet sağlam araştırmalar bulunan oral K vitamini programına geçme fikrine ne dersiniz? Hiçbir çocuğu gereksiz bir müdahaleyle riske sokmak istemeyiz, değil mi?
Ben şahsen kendi çocuklarım için biyoloji, kanıt, ihtiyat ve sağduyudan yana karar almayı seçiyorum. İster Tanrı’ya inanıyor olun ister biyolojiye, ikisi de çuvallamış değil bana kalırsa ve “veriler” de şu ana kadar bunun aksini göstermiş değil. Katılanlar?
Tıp hekimi değilim ve buradakiler de tıbbi tavsiye değil. Sade bir ebeveyn olarak kendi naçizane görüşlerimi aktarıyorum sadece. Sorumluluk reddini okumak isteyenler burayı tıklayabilir, düzenli sağduyu dozuna ihtiyaç duyanlar Living Whole’a abone olabilir veya Facebook’tan takip edebilirler.