Aşılarda Fötal DNA Kontaminasyonu ve Sağlık Açısından İmplikasyonları başlıklı yazımızda yer alan genetik mühendis Theresa Deisher ile yapılmış röportajın (Türkçe altyazılı) video metnini aşağıda bulabilirsiniz.

https://youtu.be/dvI_7b1NOzY

Gebelik sonlandırma (kürtaj) yoluyla düşürülmüş insan yavrularından elde edilmiş hücre hatları kullanılarak hazırlanan aşılar var.

Bu hücre hatlarından birinin ismi MRC-5; ‘su çiçeği’ gibi aşılar bu hücre hattında üretiliyor.

WI-38 isimli hücre hattı ise MMR/KKK aşısının ‘kızamıkçık’ bölümünün üretildiği yer.

Aşı dediğimiz şey esasında…virüsü alıyorsunuz, bir viyalde (şişede), bizim adına eksipiyan dediğimiz, ilaca uygun şekil veya kıvam kazandırmak amacıyla ilave edilen etkisiz, likit bir ara maddeye koyuyorsunuz. Ve tabii şirketler buna ‘stabilizatör’ de ilave ediyorlar ki bozulmasın, degrade olmasın virüs.

Tabii bunlar ve konulan diğer maddeler n’apıyor? İmmün sisteminizi şaha kaldırıyor, harekete geçiriyor.

Böylelikle virüsten kısıp, kar marjlarını arttırabiliyor şirketler.

İmmün sistem uyarıcıları dediğimiz şeyler neler?

Alüminyum… ve thimerosal (cıva)…

Bunlar aynı zamanda stabilizatör görevi görüyor, ancak sisteme verildiğinde bağışıklık sisteminizi COŞTURAN maddeler bunlar.

Son üründe bahsi geçen tüm bu maddelerin yanısıra, aşıyı yapmakta kullanılmış olan HÜCRE hattından karışmış KALINTILAR da bulunmakta.

Aşıya karışmış bu KİRLETİCLER niye ARINIDIRILAMIYOR diye sormuşştunuz…

Şimdi… Aşıya konulan virüs, upuzun bir RNA veya DNA zincirinden başka bir şey değil.

Fakat öyle uzun bir zincir ki bu, tutup bunu laboratuvarda yapmaya çalışmak masrafı karşılamıyor, ekonomik değil.

Şirketler de çareyi, virüs doğada nasıl çoğalıyorsa onu taklit etmekte buluyor ve gidip virüsle hücre enfekte ediyorlar.

Aşı için kullanacakları virüs hücrelerde büyüyor, sonra alıp hücreyi tarayıp içinden virüs ayıklamaya çalışıyorlar, bunu yaparken de hücrenin taşıdığı diğer safsızlıklar veya DNA fragmanları geride kalsın istiyorlar.

Oysa kimya okumuş herkesin bileceği gibi, bu tip durumlarda rekolte, ürünün saflığıyla TERS orantılıdır.

Kullanılan hücrelerden tüm safsızlıkları temizlemeye kalktıkları taktirde elde edecekleri ürün miktarı öyle düşük olur ki, hiçbir şekilde para yapamazlar bundan.

Veya şöyle diyelim; kimse gidip bir aşıya 1,000 veya 10,000 dolar ödemez.

İşte bu yüzden de son ürün, yani aşılarda, virüs büyütmek için kullandıkları hücrelerdeki–ki bu durumda FÖTAL HÜCRELER sözkonusu–KİRLETİCİLER bulunmakta!

Ve işin gerçeği, ÇOK DA YÜKSEK MİKTARLARDA bu KİRLETİCİLER!

Su çiçeği aşısında mesela, fötal (insan ceninine ait) DNA kalıntısı miktarı aşının etken maddesinden, yani ‘varicella’ (Su çiçeği) virüsü DNA’sından İKİ KAT FAZLA.

Yani, kirletici seviyeleri aşılarda oldukça yüksek.

Theresa Deisher:
Otizm, Kanser ve Aşılardaki Fötal DNA Bağıntısı Hakkındaki Görüşleri

İnsan cenini hücrelerinde üretilmiş aşılarla OTİZM veya şu anda çocuklarda epidemi seviyesine ulaşmış KANSER vakaları arasında bağıntı olup olmadığını gösterecek EPİDEMİYOLOJİK KANIT var mı elimizde?

Epidemiyolojik veri ABD’de mevcut esasında… Bütçesi halkın aşı için ödediği VERGİ ile oluşturulmuş, yani kamunun fonladığı bir AŞI GÜVENLİK VERİHATTI adlı bir veritabanı var devletin.

Ve bilimadamı olarak bizlerin O VERİTABANINA erişimine DEVLET hiçbir şekilde izin vermiş değil bugüne kadar.

O yüzden, şu an elimizde kamuya ait BAŞKA veritabanları üzerinden oluşturulmuş EKOLOJİK KANIT bulunmakta;

EĞİTİM bakanlığının veritabanları var, NIH (Ulusal Sağlık Enstitüleri) Bağışıklama Sürveyans Programı verileri var, ayrıca ABD Nüfus İdaresi’nin verileri bulunmakta…

Bu verilerin gösterdiği şey şu:
CENİN HÜCRESİ kullanılarak üretilmiş aşılar topluma uygulanmaya başlandığında, OTİZM ORANLARI ARTIŞA GEÇİYOR, aşının devreye girişinin HEMEN ARDINDAN oluyor bu…

Bunun yanında Otizm oranlarının, çocuklara KAÇ DOZ fötal kalıntıyla kirlenmiş aşı vurulduğuyla da alakalı olduğu ortaya çıkıyor bu verilerden!

Buradan hareketle bir aşama daha ilerleyip EPİDEMİYOLOJİK kanıtlara bakalım istedik, bu bahsettiğim ‘aşı güvenlik veritabanı’na erişim izni verilmiş olsa gayet rahat yapardık da bunu…YILLARDIR uğraşıyoruz erişim izni alabilmek için ve HİÇBİR şekilde çıkmıyor izin.

Doğrudan başvurduk başta, bize hibeniz olmadan erişim hakkı alamazsınız dediler.

O zaman NIH’e başvurduk biz de çalışmaya fon almak için, onlar da size fon veremiyoruz, çünkü erişim hakkı alamamışsınız(!) veritabanına diye geri çevirdiler bizi.

Mahkeme kanalıyla(!) birçok farklı açıdan bu hakkın tanınmasına, veritabanına erişebilmeye çalıştık, hepsinde RET GÖRDÜK.

DEVLETİN veritabanlarına erişim hakkı vermemek için öne sürdüğü mazeretler de mesela, “o sistem veri güvenliği bakımından kullanılabilir durumda değil!” demek oldu?!

İşe yaramaz bu veritabanı, öyle bozuk sistem, dedi devlet mesela…

Bize ‘bozuk sistem, işe yaramaz’ diyorlar, fakat diğer taraftan başka bilimadamlarına AYNI veritabanını başka(!!) konularda araştırma yapıp ve AKADEMİK YAYIN ÇIKARMALARI için sunuyorlar?!

Ama bize gelince, aynı veriler güvenilir olmuyor nedense çalışma yapmak için?!

Sonuç olarak, o verilere hiçbir şekilde ulaşmamıza izin verilmiyor…

Ve aşılardaki bu kontaminasyon ve çocuklarda salgın boyutuna ulaşmış bu son derece ciddi–hatta kanser için düşünürsek ÖLÜMCÜL–hastalıkların ilintisine dair endişelerimizi BİLDİĞİ HALDE DEVLETİN, bize bu izni vermediğine göre bizzat KENDİSİNİN gerekli epidemiyolojik çalışmaları halen yürütmemiş olması, AKLA/VİCDANA SIĞAN BİR DAVRANIŞ DEĞİLDİR.

Evet, kesinlikle inanılır gibi değil!

Ve düşünecek olursanız, devletin elinin altında böylesi bir veritabanı varken bu çalışmayı yapmamış olması pek ihtimal dahilinde olan bir şey değil.

Biz ta 2010’dan bu yana çalışma için veritabanına erişim izni için kapılarındayız bakın, koskoca 8 seneden bahsediyoruz.

Bu 8 sene zarfında o veritabanına bakıp da SORUN BULMAMIŞ olsalardı, emin olun bunu tüm dünyaya duyururlardı.

Theresa Deisher’ın OTİZMİN ERKEKLERDE DAHA YAYGIN GÖRÜLMESİ ÜZERİNE düşünceleri

Erkek çocukların kızlara göre Otizme neden daha yakın olduğunun tam sebebini bulmuş değiliz henüz.

Pekçok farklı sağlık kuruluşunca yürütülmüş çalışmalardan bildiğimiz ise şu:

Otizmli çocukların yaklaşık %60’sında, anne-babalarında OLMAYAN(!), YENİ OLUŞUMLU mutasyonlar bulunmakta.

Bunlara ‘ de novo’ mutasyonlar deniliyor, kalıtımsal OLMAYAN gen mutasyonları bunlar.

Şu da var: Kızlarda belirti [otizme dair] açığa çıkması için erkeklere oranla DAHA FAZLA mutasyona sahip olmaları lazım.

Erkek çocukta TEK bir mutasyon var diyelim, ama ağır otistik belirtiler yaratmaya yetiyor bu.

Kızlarda ise farklı farklı genlerde 2 veya 3 ayrı mutasyon olması gerek ki otizm belirtisi açığa çıksın…

Buna bakınca erkek çocukların DNA’sı daha “hassas” diye düşünüyoruz…

Yo yo…Yani, öyle değil de….

Bu şu manaya geliyor diye düşünebiliriz…

Erkek çocukların ‘biyolojik mekanizmaları’ hasar almaya daha müsait, kızlara göre daha çabuk etkileniyorlar bozucu etkilerden.

Kızlarda ‘çoklu mutasyonlar’ olmadan aynı hasar durumu oluşmuyor yani…

Erkekle kız çocuk arasında ne fark olabilir diye baktık… İşte, kız çocuk XX, erkek çocuk XY kromozomları taşıyor biliyorsunuz…

Diğer X kromozomuna sahip değil diye acaba erkekler daha mı az onarabiliyorlar mutasyonları diye düşünebiliriz…

Fakat kesin yanıt bilinmiyor henüz.

Fakat otizmdeki bu erkek cinsiyet baskınlığına açıklama olarak, ağırlığın ‘çok yüksek seviyede TESTOSTERON hormonu’ taşıyan çocuklarca oluşturulduğunu ima eder yönde birtakım yayınlar olduğunu biliyorum.

Bu yayınlardan yola çıkılarak yapılan çözüm önerilerinden biri de, anne karnında bebeğin testosteron seviyelerinin ölçülüp, en yüksek değerlere sahip olan erkek çocukların aborte edilmesi (alınması) yönünde?!

İnsanlık dışı, akıl almaz söylemler bunlar!

Çünkü Otizm, “çevresel” (yani, DIŞARIDAN) bir etmenle ortaya çıkan bir sağlık durumu.

Soruna yol açacağı belli dış etmen neyse bunu bulup çocuğu maruz bırakmamak, riski azaltmak yerine, anne karnında testosteronu yüksek erkek bebek avına çıkıp bu masumları toplamayı önermek nasıl bir kafa yapısının işidir?

Theresa Deisher’ın İNSAN FÖTAL DNA’sı taşıyan AŞILAR ile ÇOCUK KANSERLERİ ilişkisine dair görüşleri

İnsan cenin hücreleri kullanılarak üretilmiş aşılar ile çocuklarda SALGIN boyutuna ulaşmış kanser vakaları arasındaki ilişkiye dair de 2010 yılında bu yana araştırmalar yürütmekteyiz.

Bu tip aşıların otizmle ilişkisine dair endişelerimizi dillendirdiğimiz bir sunumum oldu Washington Tabipler Birliği’nin senelik toplantısında ve benim konuşmamın ardından bir çocuk onkoloğu söz aldı yorum yapmak için.

Sunumunda kullandığım terminolojiyle (“elektif şekilde aborte edilmiş” vb.) ilgili itirazlarını dillendirdikten sonra, –ben ‘yaşam-yanlısı’ görüşe sahibim, belli ki kendisi değil, o yüzden bu terminolojiyi kullanmamdan rahatsız olmuş–o yüzden “kürtajla alınmış” yerine “fötal” terimini kullanmamızı istedi, biz de gayet tabii kabul ettik ricasını, fakat bu doktor hanım daha sonra bizimle Meksika’da yaptıkları İnsani Aşılama Kampanyaları sonrası, o yörede İLK defa kullanılan MMR (KKK-Kızamık-kabakulak-kızamıkçık) aşısı sonrası çocukların nasıl LÖSEMİ ve LENFOMA (lenf kanseri) geliştirmeye başladıklarını ve bu kanserlerin bu yaş grubunda bu yörelerde daha önce HİÇ görülmemiş olduğundan, bu konuda duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.

Aşılarda kalmış fötal fragmanların yol açacağı gen mutasyonlarının kanser gelişimindeki rolüne dair çok ciddi endişelerini aktardı bizlere.

Bu konuyu araştırmaya giriştik o yüzden biz de…

Fakat bu araştırma için kullanılabilecek veritabanları, otizmdeki kadar uygun değil maalesef analiz yapmaya.

O yüzden ‘aşılar ve kanser ilişkisi’ konusunda miktar olarak otizm kadar veri ve bilgi yok elimizde.

Otizm istatistikleri ‘doğum yılı’ esasına göre tutulur mesela, oysa kanser veritabanları ‘yaş grupları’ şeklinde düzenleniyor.

Fakat yine de, bazı çocuk kanserlerinde, artış hızında değişiklikler görüyoruz verileri incelediğimizde.

BURKITT LENFOMA’yı ele alacak olursak mesela, ki bu da tıpkı OTİZM gibi daha ziyade ERKEK çocuklarda görülen bir kanser türüdür, bu kanser tipinde ÇOK HIZLI bir yükselmenin olduğunu görüyoruz.

Artış hızını gösteren grafikte 1995’te bir bükülme notası var bu kanser için, kanser insidansı birden yükselişe geçiyor bu noktada…

ABD istatistiklerinden bahsediyorum tabii ve zamanlama, takvime SU ÇİÇEĞİ AŞISININ dahil edilmesiyle örtüşmekte.

Hastalıklar ve çevresel bu tarz faktörler arasındaki gördüğümüz ekolojik ilintiden SON DERECE KAYGILIYIZ

ve bakın yine, tüm bunlar o ‘ Aşı Güvenlik Veritabanı’ndan bakılıp araştırılabilecek konular!

Ve o veritabanına erişimimiz engelleniyor.

Konuyla ilgili daha sağlam epidemiyolojik veriyle çalışamıyoruz.

Theresa Deisher’ın AŞILARDAKİ FÖTAL DNA’NIN YETİŞKİN SAĞLIĞI AÇISINDAN YARATTIĞI RİSKLER konusundaki görüşleri

Aşılardaki fötal DNA kalıntıları ve yetişkinlerde görülen kanserlerle alakalı herhangi bir çalışmamız olup olmadığına gelince,

Aşılardaki bu kirleticilerden dolayı risk EN çok KAN KANSERLERİ için var; kan kök hücrelerinde meydana gelecek mutasyon sebebiyle oluşabilecek LÖSEMİLER ve LENFOMALAR risk açısından başı çekiyor.

Ve tüm amacı gen içine istenilen DNA’yı sokabilmek olan GEN TERAPİSİ ile uğraşan bilimadamlarından öğrendiğimiz gibi, DNA’yı en hızlı ve kolay alan hücre tipi, KÖK HÜCRELER!

Bu hücreler için süseptibilite çok yüksek, hele KAN kök hücreleri için ÇOK daha yüksek.

Çocuklarımıza aşıyla enjekte edilen DNA fragmanlarına maruz kalacak kök hücreler tam da bunlar işte: KAN KÖK HÜCRELERİ.

O yüzden, temel endişemiz LÖSEMİLER ve LENFOMALAR’dan yana.

İmmün sistemimizin yaşla birlikte değiştiğini bilmemiz lazım.

Tehlike en çok ’10 yaş altı’ dönemde var diyebiliriz.

10’la 20 yaş arasında epey bir azalıyor tehlike ama henüz tamamıyla geçmiş değil…

20 – 30 yaş dilimi arasında daha da azalıyor risk, 50’nün üzerinde ise pek bir tehdit kalmıyor gibi, bunu da kök hücrelerimizdeki değişikliklere, oluşmuş lenfosit popülasyonu ve bunun yayılımına bağlamak mümkün belki ama tam nedeni bu mu, bilmiyorum.

Ancak bu tür kan kanserlerinde alarm verici bir hızla artış görmüyoruz yetişkinlerde, bu artış ÇOCUK popülasyonunda var.

Theresa Deisher’ın KARŞI CİNSTEN BİRİNİN DNA’SININ VÜCUDA ALINMASIYLA İLGİLİ görüşleri

Kız çocuk aşıyla DNA fragmanları aldığında veya bir erkek çocuğa kız DNA’si bölümleri verildiğinde ne olur, diye soru alıyoruz.

Akıllardaki soru genellikle bugün çok sık gördüğümüz ve endişeye yol açan bir durum, ÇOCUĞUN ‘CİNSİYETİ KONUSUNDA YAŞADIĞI AKIL KARIŞIKLIĞI’ durumuna etkisi olup olmadığı yönünde oluyor.

Arada nasıl bir alaka olabileceğini bilmiyorum, fakat bildiğim şu: cinsiyetleri konusuna karar veremeyen, bu konfüzyonu yaşayan çocukların %84 ila 85’i OTİZM SPEKTRUMUNDA olan çocuklar.

Aradaki bağlantıya dair benim bildiğim bundan ibaret.

DNA doğrudan nasıl etkileyebilir bunu….sonuçta gidip belli birtakım genlere yerleşirse bu parçalar evet, etkilemesi söz konusu olabilir sanırım ama gözlemlenen mutasyonlar öyle farklı farklı ki…

Her çocuğun sahip olduğu mutasyonlar FARKLI.

Belirli bir grup insansa söz konusu olan, hepsinde ayrı ayrı mutasyonlar görMEmeniz lazım.

Aşıdaki DNA fragmanları gidip testosteron veya östrojenle alakalı bir gene yerleşti diyelim, bu öyle küçük bir bölümü olur ki popülasyonun, yaratacağı etkileri bu şekilde görmemiz pek mümkün olmazdı diye düşünüyorum.

Fakat yine de dediğim gibi, cinsiyetine karar verememe/bedenine ait hissedememe sorununa sahip çocukların %84 kadarının otizm spektrumundaki çocuklar olduğunu biliyoruz.

Öyle bir bağlantı var arada, evet.

Kız çocuk erkek DNA’sı alırsa…

Bu konuda bildiklerimiz çok enteresan bakın…

Anne, karnında taşıdığı çocuktan kanına karışan hücreleri ömür boyu taşıyor bedeninde!

Tabii HÜCRE bunlar…KÖK hücreler… Kalbinizden veya başka bir organınızdan çıkabilir yani çocuktan aldığınız bu hücreler… ve ‘Y’ kromozomunu taşıyor olabilir bunlar…

Yani, en azından hücre İÇİNDEYKEN, kadının kromozomlarının XY’ye dönüşmesi gibi bir tehlike yok.

Organ nakli yapılan hastalardan biliyoruz bunu… kadın hastaya erkek kalbi takılıyor mesela…

Daha sonra kadındaki kalbe baktığınızda XX’li hücreler bulduğunuz oluyor orada

Demek ki kadının hücreleri geri geliyor organa ve tabii diğer cinsiyet için de sözkonusu aynı durum.

Erkeğe kadın kalbi takılıyor, sonra kalpten XY’lı hücre çıkıyor…

Bu ne demek? Erkeğin kemik iliğindeki kök hücreler kalbe gidiyor demek…

Ancak bu durumlarda fizyolojik bir rahatsızlık veya hastalık ortaya çıktığı görülmüyor.

Buna yapacağım bir ilave olabilir…

Bir adım geri gidecek olursak…Çünkü insanların kafası karışıyor bu konularda ve bu bilgiler insan cenininden aşıya karışmış DNA fragmanları bu yüzden önemsiz/zararsızmış gibi lanse edilmekte kullanılıyor.

Gen terapisinde bilimadamlarının DNA fragmanlarını gen içine sokmaya uğraştığını, amaçlarının bu olduğunu söylemiştim hatırlarsanız.

Bu bilimadamları neyi keşfetmişlerdi? Kök hücrelerin bu DNA fragmanlarını “havada kaptığını”!

Ayrıca bu bilimadamlarından öğrendiğimiz bir başka şey de, YETİŞKİN DNA’sının DEĞİL(!) ama İLKEL DNA’nın rahatlıkla gene geçiş yaptığı!

O yüzden, gen terapisi yapmak istiyorsa bu bilimadamları bugün gidip İLKEL bir kaynaktan elde edilmiş DNA’yı, yani örneğin SPERM (MENİ)’den alınmış DNA’yı kullanmak zorunda.

Gidip yetişkin hücreden alamıyorlar DNA’yı.

Ya da gidip deney kabında kendileri DNA yapmak zorundalar, ama bunda da doğal şekilde kendiliğinden oluşacak DNA ‘dekorasyonu’nu yapmaları imkansız.

İlkel de olsa doğal dekorasyonuyla gelen Fötal DNA (cenin DNA’sı), KÖK hücrelerce ÇARÇABUK alınıveriyor!

Yetişkine özel dekorasyonuyla Yetişkin İnsan DNA’sı ise gen içine ALINMIYOR (gene geçmiyor)!

Organ ve kan nakillerinde, YETİŞKİN DNA’sına maruziyet olduğunu hatırlatalım.

Theresa Deisher’ın ÇOCUĞUNU AŞILATMA İLE İLGİLİ KARAR AŞAMASINDAKİ EBEVEYNLERE TAVSİYELERİ

Önerim ne olurdu diye soruyorsunuz…

Bu aşıların NASIL üretildiğini PEDİATRİSTLERİNE anlatmalarını önerim, çoğu çocuk doktoru BİLMİYOR DAHİ çünkü…

Aşıların tıbben tanınan/bilinen BİYOLOJİK TEHLİKELERİNDEN haberdar etsinler pediatristlerini, çünkü çoğunun haberi bile yok bunlardan…

İtirazlarını belirtsinler doktorlarına, çünkü bu [fötal DNA kalıntısı taşıyan] aşıları reddettikleri taktirde ALTERNATİFLERİNİN devreye sokulabileceğini bilmeleri lazım, hatta bazı aşıların SADECE BİRKAÇ AYDA alternatifleri devreye sokulabiliyor!

Yani, 3 ayda bu aşıların yerine alternatifleri kullanılmaya başlanabilir.

Hepimiz birlikte buna karşı çıkıp, hayır istemiyoruz bu aşıları, daha güvenli versiyonlarını talep ediyoruz demeliyiz.

Kimseye aşı konusunda ne yapması gerektiğini söylemiyorum, ancak fötal aşılar konusunda endişeleri olan ebeveynler biliyorum…

Bu ebeveynler daha benle tanışmadan bile önce aşılardaki bu fötal DNA kalıntılarının Otizmle alakası olabileceğini akıl etmiş, bunu hissetmiş ve okula adım atacakları ertesi güne kadar da çocuklarını aşılatmamış, BEKLETMİŞ insanlar bunlar.

5 yaşında aşılanıyor yani bu çocuklar veya 6 yaşında…

Beyinlerin daha gelişmiş olduğu bir evre bu…

Tabii ona göre de, fötal kalıntıların doğruracağı risklerin de AZALMIŞ olduğu bir evre…

Ve ebeveynler bana gelip biz böyle yaptık diye anlattıklarında, gayet mantıklı ve makul davranmışsınız diyorum ben de.

Yani… Eğer aşı yaptırmaya MECBUR tutuluyorsanız, bunu ELİNİZDEN GELDİĞİNCE ERTELETMEK, çocuk YAŞ ALDIĞINDA yaptırmak gayet mantıklı ve makul bir davranış.

Bence aşıları geç yaptırmak OTİZM RİSKİNİ KESİNLİKLE AZALTACAKTIR, ancak KANSER riskini azaltmayacaktır.

Fakat diğer yandan da çocuk popülasyonunda kanser oranları, otizm oranlarının çok altında.

Yani…

Theresa Deisher’ın BU KONUNUN TARAFLARCA ENİNE BOYUNA TARTIŞILMASI GEREKLİLİĞİ ile ilgili görüşleri

Bir taraf konunun tartışılmasına dahi müsaade etmediğinde, diyaloğu ÖNLEDİĞİNDE, burada bir bit yeniği var diye düşünmeli insanlar.

İdeolog bu insanlar…

Peki ama AŞI tartışmalarında NEDEN ilgili tarafların HEPSİNİN aynı masada oturup rasyonel bir şekilde konuyu tartışmasına müsaade edilmiyor?

Ve aşı konusunda EN ÖNEMLİ TARAF kim burada? EBEVEYNLER tabii ki!

Devlet burada konuya bir nevi MİLLİ GÜVENLİK meselesi olarak bakıyor.

Viral salgınlar olmasın, İspanyol gribi veya Ebola tehdidi filan yaşanmasın açısından bakıyor konuya.

KAOS olmasın derdindeler.

O yüzden de, ülke genelinde kaos olmasındansa, aşıladıkları çocuklar zarar gördüğünde aileler KENDİ BİREYSEL KAOSlarını yaşasa evladır diye bakıyorlar olaya.

Bu yaklaşımı anlıyorum da, ama bu aileler öyle feci bir yıkıma uğruyor ki, ve hayali bir kızamık veya polio salgının yaratacağının ÖYLE ÖTESİNDE BİR KRİZLE ŞU AN karşı karşıyayız ki, düşünün, 2050 yılında otizm görülme sıklığının her 2 çocuktan 1’ine yükselmiş olacağı öngörülüyor şu an.

Ve bu sağlık sorunları ÖMÜR BOYU sürecek sorunlar, geçici de değil…

Ve hastalık oluşumunu azaltmanın başka yolları da var, yok değil.

Ben bile, sırf bu fötal aşı konusuna girdim diye öyle çok şey öğrendim ki!

Alüminyumla ilgili endişeler var mesela…

Salt bunca fazla aşı yapılıyor olması olarak bile alsanız konuyu, bu itiraz bile haklı esasında!

Çiftlik balıklarının durumuna benziyor bu; açık deniz balığı kadar güçlü kuvvetli olmaz bu balıklar!

Değil mi? Suni bir şekilde stimüle ettiğimiz immün sistemimiz….

  • [SÖZÜ KESİLİYOR, ANLAŞILMIYOR]

İmmün sistemimiz gerçek sitümülasyon görmüyor bu şekilde, değil mi?

Çocuklarımızın immün sistemlerine NE YAPTIĞIMIZIN farkında mıyız?

Peki ama niye karşılıklı oturup işin BİLİMSEL YANINI konuşamıyoruz?!

TEHDİT ETMELER …. İTİBAR CELLATLIĞI YAPMALAR…

SALDIRMALAR … ACIMASIZLAR DA!!!

Anne-babaların çocukları üzerindeki haklarını ellerinden almaya çalışıyorlar…

anne-babalara siz APTALSINIZ, bilimden anlamazsınız diyorlar,

Neden? Neden oturup saygı çerçevesinde işin BİLİMSEL yönünü tartışamıyoruz?

Neden devletin RESMİ VERİTABABINA ulaşamıyoruz???

Yanılmışsak, tamam haksız çıktık deriz!

Benim yapacak başka bir sürü işim var!

Fakat BUNU GÖRMEZDEN GELEMEZ DEVLET?!

Ve ve ve… Aradaki bağlantıları gördüğümde KARIŞMAK DA İSTEMEDİM.
Kim ister AŞI-OTİZM tartışmasına yem olmak ki?!

Fakat EKOLOJİK İLİNTİ ÖYLE GÜÇLÜYDÜ Kİ, SUSAMAZDIM!

Fakat biri bana söylesin: NİYE BUNU TARTIŞAMIYORUZ DAHİ?

ABD’de kullanım onayı almış, aborte cenin hücresinden üretilmiş aşılar

HastalıkAşı MarkasıÜretici FirmaHücre Hattı
AdenovirüsBarr Labs., IncWI-38
Su çiçeğiVarivaxMerck & Co.MRC-5 & WI-38
Difteri, Tetanos, Boğmaca, Polio, HIBPentacelSanofi PasteurMRC-5
Hepatit AHavrixGlaxoSmithKlineMRC-5
Hepatit AVaqtaMerck & Co.MRC-5
Hepatit A-BTwinrixGlaxoSmithKlineMRC-5
Kızamık, Kabakulak, KızamıkçıkMMR IIMerck & Co.WI-38
Kızamık, Kabakulak, Kızamıkçık, Su ÇiçeğiProQuadMerck & Co.MRC-5 & WI-38
KuduzImovaxSanofi PasteurMRC-5
ZonaZostavaxMerck & Co.MRC-5

ABD’de kullanım onayı almış Alternatif Aşılar

HastalıkAşı MarkasıÜretici FirmaGeliştirildiği Ortam
Difteri, Tetanos, BoğmacaDaptacel/AdacelSanofi PasteurBirkaç farklı ortam
Difteri, Tetanos, BoğmacaInfanrix/BoostrixGlaxoSmithKlineBirkaç farklı ortam
Difteri, Tetanos, Boğmaca & PolioKinrixGlaxoSmithKlineBirkaç farklı ortam
Difteri, Tetanos, Boğmaca, Hepatit B & PolioPediarixGlaxoSmithKlineBirkaç farklı ortam
Hepatitis BENGERIX-BGlaxoSmithKlineMaya
Hepatit BRecombivaxHBMerck & Co.Maya
HIBActHIBSanofi PasteurYarı sentetik
HIBHiberixGlaxoSmithKlineYarı sentetik
HIBMenHibrixGlaxoSmithKlineYarı sentetik
HIBPedvaxHIBMerck & Co.Birkaç farklı ortam
PolioIPOLSanofi PasteurMaymun böbreği
ZonaSHINGRIXGlaxoSmithKlineHamster yumurtalığı
KuduzRabAvertNovartisSentetik