Screenshot from 2013-11-24 16:20:29“Toplu aşılama programı insanları gütmeye temayüllüdür. İnsanlar sığır veya koyun sürüsü değildir oysa. Sürü gibi güdülmemeleri gerekir. Toplu aşılama programı doğası gereği problemi fazlasıyla baside indirgemek ister hep; faydalarını abartır; doğabilecek tehlikeleri minimize eder ve hatta tümden yok sayar; bilimsel düzeyde belirli bir ihtiyatla yükseltilmiş karşıt sesler istemez karşısında ve mümkünse bunları susturur; ortada bir neden yokken bir acil durum havası yaratır; vatandaşları öyle bir şevke getirir ki neredeyse sabırsızlanırlar, hatta tahammülleri kalmaz aşıyı beklemeye; karantina durumunda devletin kolluk güçlerinin yetki sınırını fazlasıyla aşmasına olanak verir; kompleks olayları baside indirger; itibarsızlaşmış bir aşıyı tutar yıllar yılı savunmaya ve desteklemeye devam eder;… dürüst ve aydınlatılmış rıza konseptini alaya alır.[1]

Aşı konusunda kafa karışıklığı had safhada, özellikle de okudukları fakülteye itimadı tam, beyni yıkanmış doktorlar arasında. Bakıyorsunuz hiçbir şeyden haberi olmayan halk da bu doktorlara güveniyor…işin en doğrusunu tıpçılar bilir çünkü, öyle değil mi? Hem doktorlar da iyi insanlar sonuçta, bizim iyiliğimiz için çalışıyorlar. Doğrudur. Bir zamanlar ben de medikal sistemin himmetine inanan o beyni yıkanmış doktorlardan biriydim ve öğrendiğim her şeyin modern zamanların sunabileceğinin en iyisi olduğuna inanırdım. Oysa şimdi, tıp fakültesinde öğretilenlerin büyük çoğunluğunu ne kadar kısıtlı bilgiden ibaret olduğu gün gibi aşikar benim için. Artık doktorların çoğunun, kendilerine öğretilen dogmayı sorgusuz sualsiz, harfiyen yerine getirmekle mükellef ve gözlerinin önünde cereyan eden gerçekler aksini gösterse dahi sadakatle tekrar tekrar gösterdikleri kör itaatin karşılığında mükafatını alan köle teknisyenlerden pek farkı olmadığını biliyorum.

Doktorların çoğunun bilmediği bir gerçek var; Salk aşısındaki ölümcül canlı poliovirüsü yüzlerce çocuğu ve etraflarındaki temaslı bireyleri paralize ederken, toplum sağlığı yetkililerinin kapsamlı bir makyajlama çalışmasıyla aşının tarihini baştan yazdıkları. 1955 – 1961 yılları arasında polio insidansını azalttığı iddia edilen aşılardan bahsediyoruz burada! Oysa o yıllarda polio insidansındaki “düşüş”ün ardında yatan başka bir meşhum neden var; 1955’te poliovirüsü enfeksiyonları oldukça yaratıcı bir şekilde yeniden tanımlanıyor, nedeni de çoğu “polio” paralizisi olgusunun sisteminde poliovirüsü filan bulunmadığı gerçeğini “gizlemek”. Salk aşısının itibarı bu şekilde korunurken, tarihin suları fazlasıyla bulandırılmış oluyor.

En büyük salgınlarda bile uzun süreli paraliziye yol açan tek faktörlü poilovirüsü enfeksiyonu oldukça düşük insidansa sahip olmasına rağmen[2], Basil O’Connor’ın “March of Dimes” (Metelik Geçit Töreni) adlı reklam kampanyaları bunu yanlış bir şekilde sanki dört bir yanda kol gezip insaları kötürüm bırakan amansız bir hastalık olarak yansıtıyor. Basil O’Connor, Salk’un aşısını fonlamak için bu kampanyayla yılda 45 milyon dolar toplayadursun, dönemin bilimadamları Coxsackie, echo ve enterovirüsler gibi başka virüslerin de polio’ya yol açabildiğini farketmeye başlıyorlar. Bilimadamları ayrıca kurşun, arsenik, DDT ve kullanımı yaygın diğer nörotoksinlerin de polio’yla birebir aynı lezyonları oluşturduğunu ifade etmeye başlıyorlar. ABD’deki büyük salgınlar süresince alternatif hekimler, o günün koşullarında mevcut detoks protokolleri ile büyük bir başarıyla hastalık patolojisini tersine çevirmeyi başarıyor, ancak bu tedavi yöntemleri ve elde edilen başarı koşulsuz şekilde yok sayılıyor[3].

Bugün artık tıp literatüründe polio’ya başka virüslerin de yol açabileceği kabul edilmişken, genel kamuoyunun bundan haberi dahi yok.

1954’ten önce Transvers Miyelit, viral veya “aseptik” menenjit, (Franklin, D. Roosevelt’in muzdarip olduğu) Guillain-Barre Sendromu (GBS)[4], Çin Paralitik Sendromu, Kronik Yorgunluk Sendromu, epidemik kolera, kolera morbus, spinal menenjit, spinal apopleksi, inhibitör palsi, aralıklı ateş, tifüs (lekeli humma), worm fever, safra çıkışlı remitan ateş, ergotizm, post-polio sendromu, akut flask paralizi (AFP) gibi hastalıkların “poliomiyelit” (polio sekeli) adı ardına saklandığına hiç şüphe yok.

“Akut Flask Paralizi” şemsiye terimi altında ise Poliomiyelit, Transvers Miyelit, Guillain-Barre sendromu, enteroviral ensefalopati, travmatik nörit, Reye’s sendromu vb hastalıklar toplanıyor.

Polio’nun eradike edildiğine inanmadan önce şu AFP ve Polio grafiğine bir bakın. 1996 öncesine ait veri niye yok diye merak edecek olursanız da, DSÖ’nün websitesinde AFP sayfasına gidebilir, burada 1996 öncesine ait veri bulunmadığını ancak AFP’nin bugün 2011’de dahi yükselişte olduğunu görebilirsiniz. Akut Flask Paralizi (AFP), 1955’te adı polio olan ve aniden gelişen felç durumunu anlatmak için kullanılan bir isim sadece. Akut polio’ya dair en sık görülen belirti ve polio salgınlarında sürveyansta kullanılıyor. AFP bundan başka enterovirüsler, echovirüsler, adenovirüsler ve diğer bazı patojenik ajanlarla da ilişkilendiriliyor. Ancak 1955’te AFP olgularında polio haricinde bir şey saptamak için herhangi bir çaba görmüyoruz. Aşı kitlesel pazarlamaya geçtiği andan itibaren ise oyun değişiyor.
Screenshot from 2013-11-24 16:24:13

İnsanlar bana ‘peki ama tüm o demir ciğerdeki çocuklar bugün nerede’ diye sorduklarında ise John Hopkins’ten Dr. Douglas Kerr’e gidip sormaları gerektiğini söylüyorum. Dr. Kerr, Donna Jackson Nakazawa’nın “The Autoimmune Epidemic” (“Otoimmün Hastalık Salgını”) adlı kitabının sayfa xv’deki önsözünde şöyle diyor:

“Beş aylık bebeklerde bile Transvers Miyelit görülebiliyor ve bunlardan bir kısmı kalıcı felç geçirip ömür boyu nefes alabilmek için solunum cihazına bağımlı hale geliyor… John Hopkins Hastanesi’ndeki meslektaşlarım ve ben her yıl yüzlerce yeni vaka görüyor veya duyuyoruz.”  

Acaba bir zamanlar adı polio olan bir hastalıktan bugün yüzlerce çocuğun muzdarip olduğunu ve bunların bir kısmının da ‘demir ciğer’ cihazının modern versiyonuna bağımlı yaşadığına dair halkın herhangi bir fikri var mı? Hayır. Bugün ebeveynler, korku yaratmak için gözlerine habire demir ciğerlere sokulmuş çocukların fotoğrafları sokulmadığı için Salk’un aşısının solunum cihazlarına gereksinimi tamamen ortadan kaldırdığına inanıyor. Üstelik, bugünün “demir ciğer”leri öyle denizaltı prototipi gibi de gözükmüyor. Bunların bugünün “solunum cihazları” olduğu hemen hiç fark edilmiyor bile.

Polio aşısı, FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) tarihinin en hızlı ruhsatlandırılmış ilacı olma özelliğine sahip. Ticari üretim iznini Ruhsatlandırma Komitesi’nin baskı altında yürütülen yalnızca 2 saatlik toplantısının ardından alıveriyor. Bu komitede görevli bilimadamları; akademisyen veya hastane hekimleri aşının güvenlik çalışmalarına dair yayımlanmış herhangi bir raporu okuma fırsatı dahi bulamadan ve yürütülen büyük polio deneyinin sonuçları daha herhangi bir tp dergisinde yayımlanmamışken aşının piyasaya sürülüşüne şahit oluyor. Şayet bu bilimadamlarına daha fazla sözhakkı verilmiş olsaydı, herikisi de aşının alelacele ruhsatlandırılmasından sadece bir iki hafta sonra aşılananlarda felç ve ölüme yol açan “Cutter” Felaketi ve “Wyeth” Problemi gibi olaylar muhtemelen yaşanmayacaktı.

“Toplantıya kadar aşının dağıtımı deneysel ürün kategorisinde yapılmıştı, ruhsatlı ürün olarak değil…komiteden ivedilikle bir karara varması istendi…Dr. Francis’in verdiği rapor üzerinde biraz tartışıldı ancak bunu derinlemesine tartışacak pozisyonda değildik zira raporu o sabahtan önce görmemiştik bile, sunumun ardından dağıtıldı bize…üzerimizde şu manada bir baskı vardı, bize süratin hayati önem taşıdığı söylendi ve akşam saat 5 olduğunda bazılarımız meseleyi biraz daha tartışma ihtiyacı hissettiğimizi bildirdik. Bize konunun daha fazla tartışılmasının toplantının bir sonraki haftaya kayması demek olduğu ve bu durumda Washington veya Besthesda’ya gitmemiz gerekeceği söylendi, ki çoğu üye bunu yapmak istemiyordu. Yani aslına bakılırsa, normalde yapacağımızdan daha erken karara varmamız için baskı oluşturuldu. …Kararda yaşanan olayların payı vardı anlayacağınız.[5]

Ve modern zamanların aşılamaya olan inancının temelini oluşturan polio hikayesinin daha sadece başı bu.

Güvenli aşı yoktur. Aşı “etkilidir” dendiğinde bu sadece vücutta antikor yanıtı oluşturduğu anlamına gelir, sizi hastalıktan koruduğu anlamına değil. Çocukları sağlık tutmanın, kan beyin bariyerlerinde yangı oluşturup zayıflatan ve potansiyel olarak enflamasyon ve başka problemlere yol açan hastalık mikrobu, kimyasallar, hayvan DNA’sı, hayvan proteinleri, deterjanlar ve sürfaktanlar zerk etmekten başka birçok yolu var.

Doktorlara tıp fakültesinde aşılarla ilgili verilen eğitim neden ibarettir biliyor musunuz? Pediyatri eğitimimiz sırasında aşıların takvime uygun verilmesi gerektiğini öğreniriz. Çiçek ve polio’nun kökünün aşılarla kurutulmuş olduğunu öğreniriz. Difteri tedavisini öğrenmemize gerek olmadığını, çünkü zaten hiç görmeyeceğimizi öğreniriz. “Aşılar güvenli ve etkilidir” mantrası ile endoktrine oluruz – kaldı ki her iki önerme de gerçek dışıdır.

Doktorlar bugün “tereddütlü” ebeveynlerle nasıl konuşmaları gerektiğine–doğal enfeksiyon risklerini ziyadesiyle şişirip nasıl korkutacaklarına– dair sıkı bir eğitimden geçerler. Anne-babaları aşıya razı etmek için baskı ve zor kullanımının veya çocuğun tıbbi bakımının üslenilmemesiyle tehdit etmenin gerekliliği üzerine eğitilirler. Doktorlara hiçbir aşı hakkında katiyen TEK BİR kötü şey söylenmemesi gerektiği öğretilir.

Tarihsel olarak, ölüm saçan çiçek aşısı zamanından beri toplu aşılama uygulamalarına karşı duruş sergileyen aklı başında, derin, akademik boyutta tartışmalara imkan verilmemiş, susturulma yoluna gidilmiştir. Bu olup bitenler gayet açık ve net şekilde, yandaşçılık ve korporatizmin işgali altındaki sağlık endüstrisinde dönen politik entrikalardan ibarettir.

CNN, Fox haber bültenlerinde veya anaakım literatürde aşılamaya karşı çıkan ciddi anlamda bilgili, saygın doktorların fikirleri yasaklıdır. Bu tip medya kanallarında sesleri duyulduğu takdirde, bugüne kadar saf saf kendilerini dinleyen halk yüzseksen derece dönüş yapar diye herhalde. Oysa anaakım medyanın aşı konusuna uygun bulduğu tanıtım şekli şudur; çoğunlukla, çocuğu aşıdan zarar gördükten sonra aşıya karşıt tavır alan bir anne ya da babanın karşısına TV’de program yapan meşhur bir doktor çıkartılır. Dr. Stork örneğin, Jenny McCarthy’yi konuk ettiği programda JB Handley lafını keserek yanlışını yüzüne vurup seyircilerden de destek alınca tam bir öfke nöbetine tutuluyor.

Dr. Sears’ın aşılamanın tarihi ve bulaşıcı hastalıklarda yaşanan düşüşle ilgili yaptığı düpedüz delüzyonel bildirimleri şimdilik bir tarafa bırakalım. JB Handley’nin programda seyirciden alkış alması ve buna rağmen editlenmemesi televizyonda türüne az rastlanır bir olaydı. Ticari televizyon kanallarındaki standart yaklaşım, medyatik doktora veya Paul Offit gibilere denk aşı-karşıtı bir hekim yokmuş gibi davranmaktır oysa. Bu şekilde, salt küçümsedikleri ve herkesin önünde alt edebilecekleri kişileri alabiliyorlar programlara ancak. JB’yi altta kalmadığı ve bu medyatik doktora haddini bildirdiği için tebrik ediyorum. Aşı oyunu tarih boyunca hep böyle oynanmıştır işte: bilgili, donanımlı doktor ve bilimadamlarının görüşlerini kameralar yansıtmasın, hakemli dergilerde yer bulamasın bu görüşler ve aşı-karşıtı pozisyonu sadece kısıtlı bir perspektifle temsil edilsin.

Eğer aşılamanın güvenlik ve etkinliği ile ilgili şüphelerimiz varsa lütfen merakınızı yitirmeyin, zira çocuklarınızın hayatı buna bağlı olabilir. Muhtemelen pek çoğumuz gibi sizin de bu süreçte öğrenilmişliklerden kurtulma yolunda oldukça yol almanız gerekecek.

[1] Clinton R. Miller’ın beyanı, İntensif İmmünizasyon Programları, 15 ve 16 Mayıs, 1962. Eyaletlerarası ve Dış Ticaret Temsilciler Meclisi’nde yürütülen duruşmalar, 87. kongre, ikinci oturum; H. R. 10541.

[2] Meier, P. 1978. “Dünyanın en büyük toplum sağlığı deneyi: Salk poliomiyelit aşısının 1954 deneyi.”  İstatistik: Bilinmeyen için Rehber, Ed. J. M. Tanur, ve arkadaşları, sf. 3-15. San Francisco: Holden Day.

[3] Scobey, R. 1952.  “Poliomiyelit ile zehir bağlantısı ve araştırmaların engellenişi.”  Arch.  Pediatr.  April;69(4):172-93.

[4] Goldman.2003.”Franklin Delano Roosevelt’in paralitik hastalığının nedeni neydi?” J Med Biog, 11:233-240.

[5] Opening brief of Defendant and Appellant Cutter Laboratories Gottsdanker v. Cutter Laboratories (1960) 182 Cal. App.2d 602 sf. 31-33.