Ara 7, 2013 | SAĞLIK TERÖRİZMİ, Söz Hakkı
Kızım şu an 21 aylık. 6 ay bitene kadar bütün aşıları yapıldı malesef. Daha sonrakileri yaptırmadık. Her şey kızım 4 aylık iken yüzünde ve sonrasında bütün vücudunda çıkan pullanmalar ile başladı. Doktora gitmeden ön bilgim olsun diye araştırmaya başladım. Ve atopik dermatit olabileceği kanaatine vardım. Bir kaç gün sonra doktorumuza gittiğimizde atopik dermatit yani bebek egzaması teşhisi koyuldu.
İnternetteki bebeklerin görüntülerinden dehşete düştüm. Tam o günlerde evimize gelen bir misafirin çocuğunda da aynısı vardı. Ve annesi hiç bir çare bulamamış olduğunu ve haricen sürülen hiç bir krem ve merhemin de işe yaramadığını anlattı. En sonunda çözümü doğal beslenmede bulduğunu söyleyince ben bu sefer de doğal beslenmeyi araştırmaya başladım. Doğal beslenmeyi araştırırken de aşı ve ilaçların zararları ile yüzleştim. Ben ki özel yapılan aşıları para ile alıp gününde yaptırmış olan bir anneydim. Ve kuzucuğum her aşıdan sonra günlerce hastalandığı halde aşılara hiç toz kondurmamıştım. En son rota aşısını eşim yaptırmak istememiş ve “bunlar ilaç firmalarinin oyunu” demişti de ben “sen doktorlardan daha iyi mi bileceksin” demiştim. Sonrasında kızım tam 15 gün ishal oldu ve sürekli ağladı. Doktorumuzu her aradığımda ve gittiğimizde bunu dile getirdim ama susturuldum. Bana aşıdan olsa olsa olsa 3 gün sürer dedi. 6 ay bitene kadar doktora gittiğimiz sayıyı ve değiştirdiğimiz doktor sayısını hatırlamıyorum bile.
6. ayda yapılacak aşı vakti yaklaştıkça daha çok araştırmaya ve sürekli okumaya başladım. Kendimi çok yalnız ve bir o kadar da suçlu hissettiğim o günlerde Asena Devlet ve Araştıran Anne ile tanıştım ve onlara sormaya başladım. Her sorduğum ve cevap aldığım bilgiyi bir kez daha araştırıp tez ve anti tez bir arada görmek istedim. Nihayet aşı vakti geldiğinde aile hekimiyle konuşacak kadar bilgi edinmiştim. Gittim konuştum imza atıp çıktım. Ve doğal beslenmeye başladık. Önce kızım için doğal olanları almaya başladım. Sonra ailecek doğal olmaya karar verdik. Deterjan, meyve, sebze vb. aklınıza ne gelirse. Hayatımızdan kimyasal olan herşeyi çıkarttık.
Kizim 6.hastalık geçirdi. 4 gün ateşlendi. 39.5 ateşi vardı. Ama ateş düşürücü vermeden yemeden içmeden sadece emerek atlattı.
Halbuki ben bir zamanlar 36.5 ateşi var diye doktoro götürmüş ve ateş düşürücü vermiş bir anneyim :))
Geçenlerde öksürük ve tonsilit oldu. Doktora götürdüm. Ciğerini dinlettim. Kulağına ve burnuna baktı. Hemen antibiotik yazdı. Tabiiki vermedim. Tam 1.5 ay sürdü öksürük. Çevremdekilerin ısrarına rağmen ne bir şurup ne de bir ilaç vermedim. 1.5 ay boyunca arada doktora götürürüp ciğerlerini dinlettim. Bir şey olmadığı halde 3 defasında da doktor tarafından antibiotik ve şuruplar yazıldı. Tabii kullanmadık. Bol sıvı almasına ve bal vermeye çalıştım. Sonunda geçti Elhamdulillah.
Öksürük öncesi tonsilit ateş yaptı. Yine 39 civarı oldu ateş. Elini yüzünü yıkadım ve pamuklu bir bady ile dolaştı. Tabii halsiz ve iştahsız bir halde. Çevreden ne kadar acımasız ve inatçı olduğum söylense de hiç birine kulak asmadım. Çünkü çocuğuma en iyi şefkat eden ben olabilirdim. Ve şefkatim bana “bu küçük ve korumasız yavrucağın vücuduna ne olduğu bilinmeyen maddeleri sokma” diyordu.
Tonsilit sebebi ile olan ateş 39.5 oldu ve 24 saat sonra yavaş yavaş düştü. Çıktı çıktı ve düştü. Vücut kendini savundu ve kazandı. Tabii ki ben gece boyu hiç uyumadım. İlaç verip çocuğu uyuşturmadım ve vücudun kendini savunmasını an be an gözlemledim.
Gözlemim neticesinde anladım ki; vücut hastalanınca savunma mekanizması çalışmaya başlıyor ve iştah gidiyor. Ta ki vücut yeme içmeye harcıyacagı enerjiyi de mikrop, bakteri ve virüslerle mücadele için kullanıyor. Bu sebeple kızım istemiyorsa hiç bir zaman zorlamıyorum.
20 aylık olunca su çiçeği oldu. Önce telaşlandım. Ama baktım ki ; bizim kızın savunma mekanizması hayli gelişmiş. Bir anda sıcaklık bastığını ve terlediğini görünce kıyafetini çıkarıp daha rahat şeyler giydirdim. Bol sıvı alması için gayret ettim. Sevgili arkadaşım ve dostum Asena Devlet’in tavsiye listesine baktım sık sık. Hepsini yapamadım. Ama eline havuç verdim sürekli kemirdi. Başka hiç ama hiç bir şey yemedi. Ben de zorlamadım. 1 hafta sürdü. Çiçeklere günde 2-3 defa kantoron yağı sürdüm. Çok çabuk kabuklandılar ve hiç enfeksiyon olmadı. En önemlisi gözünün beyazında çıktı. Bir kaç gün güneşe çıkarmadım. Sonraki günlerde bol bol dışarı çıkardım. Temiz hava ve güneş alsın diye.
Çiçek geçirdiği günlerde ateş olmadı. Ve 25-30 kadar çiçek çıktı.
Kizim doğduğu günden 6.aya kadar gün aşırı doktora gittiğimiz günleri hatırlayinca gülüyorum. Hem de ilçeden ile 55 km yol gidiyorduk. Şu an sadece teşhis için gidiyoruz. Ve 6.aydan 21.aya kadar ancak 3 defa gittik. O kadar seviniyorum ki; her gün benim için bir mutluluk sebebi oluyor bu durum.
Son olarak şunu paylaşmak isterim ki; kızımın 6 aya kadar geçirdiği hastalıklarda çözümsüz ve umutsuzca sürekli ilaç kullanıp doktora gidiyorduk. Sonrasında ilk hastalıklarda ateş ve hastalık 3 -4 gün sürüyordu. Daha sonraları 24 saate düştü. Ve en son 1 gün bile sürmedi. Ne diyebilirim ki; vücudumuzun harika bir sistemi var. Ve bu sistemi yaradana şükürler olsun.
Yeter ki olur olmaz müdahale edip bu sistemi bozmayalım ve bozdurmayalım.
Herkese sağlık ve afiyet dolu günler….
Kas 6, 2012 | Aşı Efsanesi, SAĞLIK TERÖRİZMİ
SÖYLENCE 5:
“Çocukluk çağı hastalıkları son derece tehlikelidir…”
…gerçekten öyle midir?
Çocukluk döneminde geçirilen bulaşıcı hastalıkların günümüz modern dünyasında ciddi sayılabilecek sonuçları tektüktür. CDC’nin muhafazakar istatikleri bile örneğin boğmaca için hastalıktan iyileşme oranını 1992-94 yılları için %98.8 olarak göstermektedir. 1993 sonbaharında Ohio ve Şikago’da başgösteren yüzlerce boğmaca vakasında Cincinnati Çocuk Hastanesi’nde görevli bir enfeksiyonel hastalıklar uzmanı, “Görülen boğmaca vakaları oldukça hafif seyirli; ölen yok, yoğun bakıma kaldırılan yok.” açıklamasında bulunmuştu.
Çoğu kez çocukluk dönemi bulaşıcı hastalıklarının seyri kısıtlı olup tehlike oluşturmayacak şekilde geçirilir. Çoğu durumda ömür boyu bağışıklık sağlayan bu hastalıkların yanında aşının sağlayacağı bağışıklık (koruma) geçicidir. Aşının geçici yapıdaki koruyuculuğu ise çocuğun ileriki yıllarda sağlığına tehdit oluşturulabilir. Örneğin, yeni su çiçeği aşısının koruyuculuğunun 6 – 10 yıl arası olduğu düşünülmektedir. Koruyuculuk sağladığı takdirde çocuğun hastalığa maruziyetini yetişkinlik yıllarına çekecek ve her ne kadar bu yıllarda da nadir bir sonuç olsa da su çiçeğinden ölüm riskini 20 kat arttırmış olacaktır. İngiltere’de eskiden “kızamık partileri” yapılırdı; kızamık çıkaran bir çocuk varsa civar komşular çocuklarını kapıp hasta çocukla oynatmaya gelirlerdi, amaç çocukların hastalığı kapıp bağışıklık kazanmalarını sağlamaktı. Böylelikle hastalığın gecikerek daha tehlikeli seyrettiği yetişkinlik yıllarına sarkması önlenir ve aynı zamanda da doğal hastalık sürecinin bağışıklık sistemini güçlendirici etkisinden faydalanılırdı.
1980’lerin sonuna doğru başgösteren kızamık vakalarının yarıya yakını çocukken aşılanmış ergen ve erişkinlerden oluşuyordu(48) ve önerilen ek aşı dozlarının ise koruyuculuğu 6 aydan kısa olarak belirtilmektedir(49). Bazı sağlıkçılar su çiçeği aşısındaki virüsün ileriki yıllarda reaktive olarak “zona” (herpes zoster) veya diğer immün sistemi hastalıklarına yol açabileceğinden endişe etmekteler(50). Cleveland, Ohio’daki St. Luke’s Medical Center’in pediyatri bölümü üyesi Dr. A. Lavin, “genetik yapıya [çocuklara] mutasyona uğramış DNA [aşı suşundaki herpes zoster] zerk etmenin taşıdığı risklerin ne olduğu … tam olarak anlaşılana kadar” yeni aşıya lisans verilmesine şiddetle karşı çıkmıştı(51). İşin aslı, bu işlemin sonuçlarının ne olacağını kimse bilmiyor, ancak aşıya lisans verildi ve şu anda sağlık otoriteleri tarafından önerilen bu aşı eyaletler tarafından zorunlu tutulan aşılar arasında hızla yerini almaya başladı.
Bulaşıcı hastalıkların büyük çoğunluğu tehlikeli olmadığı gibi, güçlü ve sağlıklı bir bağışıklık sistemi için son derece önemli bir rol de oynarlar. Kızamık geçirmemiş kişilerde belirli bazı cilt hastalıkları, kemik ve kıkırdak dokularda görülen dejeneratif hastalıklar ile bazı tümör çeşitleri daha sık görülürken, kabakulak geçirilmemiş olmasının da yumurtalık kanseri riskini arttırdığı tespit edilmiştir. Antroposofik tıp hekimleri yalnızca tetanoz ve çocuk felci aşılarını önerirler; diğer çocukluk dönemi hastalıklarını geçirmenin ise bağışıklık sistemini olgunlaştırıcı ve güçlendirici etkisinden dolayı faydalı olduğu inancını taşırlar.
AŞI GERÇEĞİ 5:
“Çocukluk çağı hastalıklarının tehlikeleri, anne-babaların şüpheli ancak oldukça karlı bir tıbbi prosedüre rıza göstermelerini sağlamak için olduğundan çok daha tehlikeli gösterilmektedir.”
SÖYLENCE 6:
“Çocuk felci, aşılama tarihinin tartışmasız en parlak başarı öykülerinden biridir…”
…gerçekten öyle midir?
Salk aşısının kullanıma girmesinden 1 yıl sonra Vermont’taki iki katın üzerindeki artıştan Massachusetts’teki %642’lik muazzam artışa kadar altı New England eyaletinde çocuk felci vakalarında artış bildirilmiştir. Wisconsin’de 5 faktörlük vaka artışı görülmüş, Idaho ve Utah ise artan çocuk felci ve ölüm vakaları nedeniyle aşılamayı durdurmuştur. 1959’da, Massachusetts’teki paralizi vakalarının %77.5’ini 3 doz IPV (enjekte çocuk felci aşısı) olmuş kişiler oluşturuyordu. 1962 yılında Amerikan Kongresi’nde yapılan duruşmalarda North Carolina School of Public Health Üniversitesi’nden, Biyoistatistik Bölüm Başkanı Dr. Bernard Greenberg, zorunlu aşılamanın ardından çocuk felci vakalarında (1957’den 1958’e %50; 1958’den 1959’a %80’lik) önemli artışın yanısıra Halk Sağlığı Hizmetleri birimi tarafından istatistiklerin tam tersi izlenim yaratmak amacıyla kasıtlı olarak manipüle edildiği yönünde ifade vermiştir(52). Burada önemli nokta, çocuk felci aşısının en azından ilk etapta tüm dünyada uygulamaya alınmamış olmasıdır. Buna rağmen çocuk felci vakaları, kitle aşılamasını reddeden Avrupa ülkelerinde tıpkı aşılama yapan ülkelerdeki gibi düşüşe geçmiştir.
Araştırmacı-yazar Dr. Viera Scheibner’a göre gerçekte ortada doğal virüsten kaynaklı salgın olmadığı halde çocuk felci (Salk) aşısı yüzünden birkaç ülkede birden paralitik çocuk felci vakaları yaşanmaktayken, bu vakalarının %90’ı sağlık otoritelerince aşının kullanıma girmesiyle birlikte hastalık tanımında yapılan değişikliklerle istatistiki olarak elimine edilmiştir. Örneğin, çocuk felciyle benzer belirtilere sahip viral ve aseptik menenjit vakalarına aşı kullanıma girmeden önceki dönemde rutin olarak çocuk felci tanısı konulup kayıtlara bu şekilde geçirilirken, aşının kullanıma alınmasıyla birlikte bunlar ayrı hastalıklar olarak kabul edilip çocuk felci istatistiklerine alınmamıştır. Ayrıca salgın (epidemi) ilanı için gerekli hastalık vaka sayısı 20’den 35’e yükseltilmiş ve hastalığın paralizi istatistiklerine alınabilmesi için belirtilerin önceki gibi 24 saat sürmesi yerine 60 gün süreklilik kaydı koşulmuştur (çocuk felci geçirenlerin çoğunda paralizi geçicidir). Bu durumda, kağıt üstünde de olsa çocuk felci vakalarında aşıdan sonra yaşanan keskin düşüşe şaşırmamak gerekir. 1985 yılında CDC, Amerika’da 1973 ve 1983 yılları arasında görülen çocuk felci vakalarının %87‘sinin, daha sonra ise yurtdışı ülkelerden gelen bir iki vaka dışındaki tüm çocuk felci vakalarının aşıdan kaynaklandığını açıklamıştır (yurtdışındayken çocuk felcine yakalananların da aşıları tam olan bireyler olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır).
IPV aşısının mucidi Jonas Salk, Amerikan senatosu altkomitesindeki yeminli ifadesinde 1961’den beri yaşanan çocuk felci salgınlarının hemen hepsinin ağız yoluyla alınan (oral) çocuk felci aşısından (OPV) kaynaklandığını belirtmiştir. Centres for Disease Control and Pevention (CDC) ve Institute of Medicine (IOM) sponsorluğunda düzenlenen bir çocuk felci aşıları atölyesinde, Duke Üniversitesi’nden Dr. Samuel Katz Amerika’da oral çocuk felci aşısı almış kişiler arasında görülen yıllık 8-10 aşıya bağlı paralitik çocuk felci vakasından ve doğal çocuk felci virüsünün Batı Yerküre’de [4 yıldır] görülmemiş olduğundan bahsetmiştir. Washington’daki Ulusal Rehabilitasyon Hastanesi Araştırma Merkezi’nden Jessica Scheer, Amerika’daki çocuk felci aşılamasının “her sene az sayıda insanın kurban edilmesi” ile sonuçlandığından anne-babaların haberdar olmadığına dikkat çekiyor. Bu tezata ek olarak aşıya bağlı istenmeyen etki bildiriminin düşüklüğü ve National Vaccine Information Centre (NVIC) örgütünün aşı reaksiyonu teyidi ve aşıya bağlı reaksiyonlara hekimler tarafından konulan yanlış teşhisleri düzeltme çalışmaları “aşıya bağlı paralitik çocuk felci”ne “kurban edilenler”in sayısının CDC tarafından verilen rakamların 10, hatta 100 katı üstünde olabileceğini göstermektedir. Bu nedenlerden dolayı da canlı çocuk felci virüsü kullanılan aşılar bugün yaygın kullanımdan kalkmıştır.
Bilinen şudur ki, 20. yüzyılın ilk yarısında görüldüğü şekliyle çocuk felcine günümüzde rastlanmamaktadır. Ancak, 1940’ların sonu ve 1950’lerin başında tepe yapan çocuk felci vakalarından sonraki düşüş ivmesinin başı aslen aşısı çıkmadan önceki dönemlere denk gelmektedir.
AŞI GERÇEĞİ 6:
“Çocuk felci aşısı, hastalığın aşı öncesi dönemde başladığı düşüş eğilimini geçici olarak tersine çevirmiş, bu gerçek ise sağlık otoritelerince kasıtlı olarak örtbas edilmiştir. Avrupa’da görülen çocuk felci vakalarında, aşıyı uygulayan ve uygulamayan ülkelerde aynı şekilde düşüş gözlenmiştir.”
Kaynaklar:
48. Reported by KM Severyn, R.Ph, Ph.D. in the Dayton Daily News, June 3, 1995.
49. Vaccine Information and Awareness (VIA), “Measles and Antibody Titre Levels,” from Vaccine Weekly, January 1996.
50. NVIC Press Release, “Consumer Group Warns use of New Chicken Pox Vaccine in all Healthy Children May Cause More Serious Disease”.
51. Id. [Reported by KM Severyn, R.Ph., Ph.D.]
52. Hearings before the Committee on Interstate and Foreign Commerce, House of Representatives, 87th Congress, Second Session on H.R. 10541, May 1962, at 94.