Vactruth.com sitesinden Christina England’ın haberidir.
Güney Afrikalı anne-baba, olduğu rutin aşılardan sadece günler sonra kaybettikleri bebeklerini öldürmekle suçlanmakta ve ömür boyu hapis cezasıyla karşı karşıya. Bebekleri tüm aşılarını zamanında olmuş. 25 Eylül 2012’de, bebek beş aylıkken götürdükleri mahalle kliniğinde çocuğa toplam 8 aşı birden yapılıyor.
Vactruth’a konuşan anne, aşıların aşırı sert bir biçimde uygulandığını, hemşirenin iğneleri bebeğe adeta bıçaklar gibi sapladığını ifade ediyor. Bebeğe o gün yapılan aşılar şu şekilde:
– Difteri, tetanoz, aselüler boğmaca, Hib ve polio (çocuk felci) aşılarını ihtiva eden 5’li karma aşı Pentaxim;
– Hepatit-B aşısı;
– Rotavirüsü aşısı;
– bebekleri pnömokok ve atipik hemofilüs influenza hastalıklarına karşı koruduğu söylenen Prevenar aşısı.
Bu acılı aşılanma seansından sonra anne, bebeğinin gün için huzursuzlanıp ağladığını ve kolay kolay teskin edilemediğini söylüyor. Ertesi gün ise iğne yerleri sertleşip şişiyor ve bebek bacaklarını kımıldatamaz hale geliyor; bu durum birkaç gün sürüyor.
Ancak bebek A bu yan etkileri ilk defa geçirmiyor. Annesinin ifadesine göre önceki aşıları sonrasında da bacakları şişimiş ve birkaç hafta boyunca da şişikler geçmemiş. O zaman kliniğin hemşiresine bebeklerinin bacaklarının neden şiştiğini sorduklarında kendilerine bunun aşınun uygulanma tekniğinden kaynaklanabileceği söylenmiş.
Hemşireler Bebek A’nın aşı kartına bu yan etkiyi işleyerek annesine ısıtılmış bir el havlusuyla bacaklara masaj yapmasını salık vermişler. Bebek A, 25 Eylül 2012’deki aşılardan sonra da aynı yan etkiyi yaşayınca anne derhal bacaklarına ılık el havlusuyla müdahale edip şişikleri indirmeye çalışıyor.
Peki ama bu aşı reaksiyonu karşısında sağlıkçılar neden endişelenmediler?
“Rengi maviye döndü ve kalp masajı yapmaya çalıştık”
9 Ekim 2012’de Bebek A gayet normal bir şekilde oynuyor, tekmeliyor, gülümsüyor, ancak ertesi gün her şey bir anda değişiyor. Anne o gün yaşananları anlatıyor:
“Bebek A o gün uyandığında oldukça huysuzdu ve yüksek ateşi vardı. Bir tek kucağımızda gezdirirken rahatlıyordu. O gün bebeğime bir Panado verdim ve nemli bir el beziyle yüzüne hafifçe dokunarak ateşini almaya çalıştım. Saat 15:30 gibi emmesi bitti ve gazını çıkarması için bebeği eşime verdim. Eşim gazını çıkarırken bebeğin sanki bir an soluğu kesilmiş ve nefes almaya çalışıyormuşçasına bir ses çıkardığını duyunca bebeğe baktım; eşimin omzuna başı düşmüştü ve nefes almıyordu. Rengi maviye döndü, biz de ona kalp masajı yapmaya çalıştık, ancak biz masaj yaparken kusuyor ve hala nefes almıyordu.
Hemen onu en yakın hastaneye götürmeye karar verdik ancak maalesef trafik vardı ve hastaneye ancak saat 16.00 sularında ulaşabildik. Tam kaç dakika sürdüğünü şimdi tam hatırlamıyorum. Bebeği hemen acil servisin travma ünitesine götürdük, elimizden alıp bize başka bir odada beklememizi söylediler. Tekrar nefes alarak hayata dönmesini sağladılar ve yenidoğan yoğun bakım ünitesine geçti, sonrasında oradan alarak tomografi çektiler ve röntgen de çekmeleri gerektiğini söylediler.”
Bir ömür gibi gözüken bir zamandan sonra doktor gelip endişeli anne-babaya, bebeklerinin beyninde kan bulunduğunu ve bebeklerinin sarsılmışa benzediğini söylüyor. Küçük kız bebeğin vücudundaki uzun kemiklerde çoklu çatlaklar var diyor.
Anne-baba kızlarına ne olduğunu sorunca da doktor ters bir şekilde, “Bilmiyorum, ben orda değildim, size sormalı neler olduğunu!” diyor.
Anne VacTruth’a, doktorun bu şekildeki gereksiz çıkışına bir türlü anlam veremediğini, kendilerini aşağılanmış hissettiklerini söylüyor. Anne şöyle diyor: “Biz orada perişan durumdayız, nasıl bize böyle bir şey söyler? Ne demeye çalışıyordu yani? Oradaki bizim bebeğimiz ve ne olup bittiğini bilmiyoruz.”
Anne doktora dönüp şöyle diyor:
“Doktor olan sizsiniz, sizin bize yardımcı olmanız gerekmiyor mu? Birden dünyamız tersyüz oldu, elimizden her şeyimiz, yaşamımız alındı, oturup bebeğimiz neden orada yatıyor sorusuna bir cevap bulmaya çalışmaktan başka yapabileceğimiz bir şey kalmadı. Bu sarsılmış bebek sendromu nedir bilmiyorum ben, kimse bebeğimizi sarsmadı bizim. Biz ordaydık, bu bir cevap değil, biri bize olanları açıklasın.”
“Solunum desteğini kapatmaya karar verdik”
Ne yazık ki Bebek A’nın anne-babası aradıkları cevabı hiçbir zaman alamıyorlar ve üç gün sonra kızlarının el, ayak, baş ve gözlerinde şişlikler oluştuğunu fark ediyorlar. Endişelenen anne-baba hemşirelere sorunun ne olduğunu soruyor ve kendilerine şişlerin beyne az oksijen gitmesiyle alakalı olduğu söyleniyor.
Annenin ifadesine göre o ara pediyatrist ‘cam kemik hastalığı’ olup olmadığını anlamak için kolajen testi öncesinde biyopsi istiyor. Bu testin sonuçları ne oldu bilinmiyor, zira Bebek A’nın medikal kayıtları o zamandan beri kayıp.
Ertesi gün doktor anne-babaya solunum cihazını artık kapatmak isteyebileceklerini söylüyor. Onlara Bebek A’nın bir daha uyanmayacağını açıklıyor ve organ bağışı düşünüp düşünmediklerini soruyor ki anne baba da bunu dini gerekçelerle reddediyor.
Beşinci gün, şişikler çok daha ağırlaşıyor ve Bebek A hastaneye yattığından beri hastane ekibi ilk defa küçük kızın göz kapaklarını kaldıramıyor. İşte bu noktada anne-baba, birtanecik kızlarının artık daha fazla acı çekmemesi gerektiğine kanaat getiriyor. Anne bize şunları söylüyor:
“Vantilatörü kapatıp evladımızın huzura kavuşmasına karar verdik. Hemşire ve doktorlarla bir toplantı yapıp onlara ertesi sabah saat 7’de cihazı kapatacağımızı söyledik. Hemşireler otopsi yapılması gerek dediler, bunun üzerine pediyatrist gerek olmadığını söyledi, ancak hemşireler ısrar etiler.
7. gün, 17 Ekim 2012’de biz gelir gelmez Bebek A’yı yatağından alıp, bize de oturmamızı söyleyip kızımızı kucağımıza verdiler ve vantilatörü kapatıverdiler. Kızımıza veda edebilmemiz için bize onunla başbaşa bir beş dakika dahi vermediler.
Kızımız hakkın rahmetine kavuştuktan sonra ancak onunla başbaşa kalabildik ve sonrasında da naaşı vermeleri için bekleme salonunda oturduk. 2 veya 3 saat beklemiştik ki görevliler bize polisin gelip naaşı otopsi için morga götürmesini beklediklerini söyledi.”
Doktorlar aşı yüzünden oluşmuş tıbbi rahatsızlıklar için anne-babayı suçluyor
Bu da maalesef muhtemelen aşı nedeniyle oluşmuş rahatsızlıklar için bizzat anne-babanın bebeği sarsmakla itham edildiği trajik vakalardan biri. Bebek A’nın aşı kartına bakıldığında, daha beş aylıkken toplam 21 rutin aşının yapılmış olduğunu görüyoruz. Bu korkunç yüksek bir aşı oranı ve bu yaştaki pekçok bebeğin bu denli yüksek toksin, kimyasal ve zehir yükünü kaldıramadığı gün geçtikçe daha aşikar hale gelmekte.
Bazı anne-babaların çocuklarını fiziksel olarak istismar ettiği gerçeğini yadsımıyoruz ve bunun kabul edilemez olduğunu söylüyoruz elbette, ancak doktorların da her tıbbi rahatsızlığın çocuk istismarından kaynaklanmadığını kabul etmeleri lazım.
Son senelerde, çocuğu muhtemel bir aşı kurbanı olduğu halde ‘sarsılmış bebek sendromu’ ile suçlanan ebeveynlerin sayısında muazzam bir artış yaşanmakta. 1998’de Dr. Viera Scheibner, yaşanan bu artış için “epidemi” (salgın) demiştir. Nexus’ta yayımlanan makalesinde Dr. Scheibner şöyle diyor:
“Bundan bir vakit önce avukatlardan veya suçlanan ebeveynlerin bizzat kendisinden uzman görüşü için rapor talepleri almaya başladım. Vakaların tıbbi öyküsü yakından incelendiğinde meş’um bir tabloyla karşılaşıyorsunuz: vakaların hepsinde belirtiler bebek aşılandıktan kısa süre sonra ortaya çıkmaya başlıyor.” [1]
Ben Dr. Scheibner’den de bir adım öteye giderek, bu salgının artık “sarsılmış bebek sendromu pandemisi” haline geldiğini iddia ediyorum.
Bebek A’nın aşı kartında 25 Eylül’de, aralarında konvülsiyon; nefes darlığı; yüz, el ve ayaklarda şişiklik ile ölüm gibi istenmeyen reaksiyonlara neden olduğu bilinen bir aşı, yani Prevenar aşısını olduğu yazıyor. [2]
Bebek A’nın el, ayak ve gözlerindeki şişlikler esasen aşıya bağlı bir reaksiyon geçirdiğine delalet olabilir mi acaba?
Bu Tehlikeli Aşının Getirdiği Diğer Bebek Ölümleri
Şişliklerin aşıdan iki hafta sonra oluştuğu itirazını getirenlere ben de aşıdan sonra reaksiyon oluşumu için tıbben konulmuş bir mühlet olmadığını söylemek isterim. Unutulmamalı ki Bebek A’nın bacakları aşıdan kısa bir süre sonra şişmiş ve birkaç hafta boyunca da şişlikler geçmemiştir.
Reuters haber ajansına göre 2009’da Hollandalı yetkililer, Prevenar aşısından sonraki iki hafta içinde üç bebek ölünce aşıyı yasaklamıştı. Bebek A’nın durumunda da aşının olunması ve ölüm aynı zaman çerçevesinde gerçekleşmiştir.
Hollanda sağlık enstitüsü RIVM sözcüsünün açıklaması şöyledir:
“Aşılardan sonra yılda ortalama beş ila on bebek ölümü bildirilmektedir. Oysa şimdi elimizde kısa sürede meydana gelmiş üç vaka var; bu normal bir oluşum değil, o yüzden de aşı partisinin kullanımı durdurulmuştur.” [3]
Hollanda’daki ölümlerin dışında da ölüm bildirimleri mevcut.
2000’de, Michael Horwin, (MA), Prevenar’ın klinik deneyleri esansında da on iki çocuğun öldüğünü söylemektedir.
Yeni Bir Çocukluk Çağı Aşısı, Prevnar Hakkında Eleştiri Yazısı başlıklı makalesinin 3. bölümünde Horwin şöyle diyor:
“Ayrıca aşı prospektüsünde, “Prevnar’ı olan denekler arasında on iki ölüm (5 ani ölüm sendromu vakası ve 7 tane de başka nedenlere bağlı ölüm) gerçekleşmiştir” denmektedir. Bu sayı, kontrol grubundaki ’21 ölüm (8 AÖS, 12 başka nedenlerden ölüm ve bir adet de daha büyük bir çocukta meydana gelen AÖS benzeri ölüm)’den daha azdır. Ancak, her iki grup (Prevnar ve kontrol grubu) da deney aşamasındaki bir aşıyı olmuştur. O bakımdan esasen bildiğimiz tek şey, en az 13’ü AÖS olmak üzere 33 çocuğun öldüğüdür.” [4] (vurgu sonradan eklenmiştir)
Bu çalışma aynı zamanda, klinik çalışmaları yürüten doktorlardan birkaçının çıkar çatışması olduğunu da ortaya koyuyor. Şayet bu doğruysa, bu aşının etkinliği daha onay almadan önce şaibeliydi demektir ve aynı kanaate ‘Flu Prevention and Treatments – Naturally’ (Grip için Doğal Önlem ve Tedaviler) adlı websitesinde de rastlıyoruz. Websitesinde, Aşıya Bağlı İstenmeyen Etki Bildirim Sistemi (Amerika’nın ASİE sistemi/VAERS)’nde arama yapıldığında, aşı 2000 yılında onaylandıktan sonra, aralarında aşağıda belirtilenler de olmak üzere toplam 28,317 istenmeyen etki (reaksiyon) bildirimi yapıldığı yazıyor:
- 558 ölüm
- 555 hayati risk taşıyan rahatsızlık
- 238 kalıcı özür
- 2,584 hastane yatışı
- 101 uzun süreli hastane yatışı
- 8,166 acil servis vakası
- 16,155 “ağır olmayan” vaka [5]
Sonuç
Bu tip vakaların diğer pekçoğunda olduğu gibi Bebek A da salt bir aşı olmamıştır, bu yüzden de tam olarak hangi aşının, tabii eğer aşıdansa, bebeğin ölümüne yol açtığını belirlemek zor. Ancak bu vaka ile ilgili doktorların, diğer tüm vakalarda da olduğu gibi, aşının bu sonuçtaki muhtemel etkenlerden biri olduğunu gözönünde tutmaları elzemdir.
Ne yazık ki bu anne-baba, ortada cinayet şüphesini oluşturacak elle tutulur herhangi bir kanıt olmamasına rağmen kızlarını öldürmekle suçlanıyor. Bebek A’nın sarsıldığını gösterecek başa ne dışarıdan bir darbe izi ne de üst gövdede herhangi bir çürük bulunmaktadır.
Bu çocuk sarsılmış olsaydı sırtta veya boyunda incinmeye dair bir iz olması gerekirdi diye düşünüyorum, çünkü daha beş aylık bir bebeğin boyun ve baş kontrolü henüz tam oluşmamıştır.
Tüm aşı ve ilaçlarda reaksiyon riski vardır 21 aşı olduktan sonra Bebek A’nın toksik zehirlenmeden ölmüş olma olasılığı hayli yüksektir. Eğer böyleyse, Bebek A’nın ölümüne anne-babası değil, devlet tarafından yapılması öngörülen bunca aşı ve bunun yanında da bu küçük kızın muhtemel bir aşı reaksiyonu geçirdiği ihtimalini dikkate dahi almamış hastane yol açmıştır.
ED-Not: İsimler dava nedeniyle değiştirilmiştir.
KAYNAKÇA:
1. Sarsılmış Bebekler: Aşı Bağlantısı
3. Güncelleme 3 – Bebek ölümlerinden sonra Hollanda Pfizer aşı partisini çekiyor
4. Prevnar, A Critical Review of a New Childhood Vaccine
5. Prevnar Aşısının Tehlikeleri
Bebeğim 2.ayda olduğu verem aşısının yeri 5,5 aylıkken kızardı ve şişti. Ellediğimde bir sertlik var. Onu araştırırken bu konuyu buldum ve gerçekten çok üzüldüm. Allah kimsenin başına vermesin.
Geçmiş olsun Sinem hanım.