Aşıların – evet, tüm aşıların – ne denildiği gibi etkin ne de güvenli olduğunu kanıtlayan bilimsel çalışmalar üzerine uzun uzadıya yaptığım araştırmaların altıncı yılında ilgim, feci şekilde kusurlu ve kabul edilemez derecede tehlikeli kolektif davranışları koruyup baki kılan kültürel iletim birimlerine çevrilmeye başladı.
Gerekli tüm bilgi ORTADA; hiçbir finansal bağı veya ajandası olmayan birbirinden parlak bilimadamları, hekim ve araştırmacılar ellerini taşın altına koyup aşı etkinlik ve güvenliğine dair kaygılarını dile getirmiş durumda, oysa sade vatandaş tutunduğu hiper-basitleştirilmiş “güvenlik” duruşunda takılmış gidiyor.
“Aşılara karşı değilim şahsen, yani demek istediğim, çok iş başardılar bugüne kadar. Elbette bazı riskleri vardır ama bunlar son derece nadir görülen şeyler.”
Şimdi anlıyorum ki, bu kötü tasarlanmış ve çağdışı immün modülatörlerinin işe yaramadığına; nörolojiik, otoimmün ve ölümcül riskler taşıdığına dair endişeleri doğrulayan PubMed makaleleri arşivimin, bilmek anlamak istemeyen için bir kıymeti yok. Bu bilgiler doğrultusunda ortaya çıkan sorular, her şeyden önce devletin, CDC’nin ve doktorunun kendisinin iyiliği için çalıştığına, gereken dikkat ve ihtimamı mutlaka gösterdiklerine ve verdikleri sağlık hizmetinde standart ahlaki yükümlülükleri yerine getirdiklerine inanma ihtiyacı içinde olanlar için aynı derecede provokatif olmayacaktır. Gücünü bir başkasına devretme ihtiyacındakiler için bu bilgiler bir anlam ifade etmiyor.
Bilimsel tartışmalar yerine, bu tıbbi otoriteyi kötüye kullanma alışkanlığını değiştirmeye kadir iki yol var gibi; bunlardan ilki bilimsel olmayan, anekdotal karşılaşmalar:
1. Aşıların işe yaramadığını ve hatta hastalığa yol açtığını bizzat görecekler
Birkaç pediyatrist hastam var. Ben daha bir şey söylemeden bu kadın hekimlerin hepsi bana aşılanmış popülasyonda virülansta artış gözlemlediklerini itiraf ettiler. Yaşadıkları bu klinik deneyimdir esasen CDC’nin bu eli ağır direktifini durup bir sorgulamalarını sağlayan şey.
Bu durumda ben de “Ah, öyle mi?” diyorum, “Aşılanmış popülasyonlarda enfeksiyon riskinin arttığına dair bilimsel çalışmaları okumuş muydunuz? Mesela 115 çocuğun katıldığı deneyde bu defa hakikaten plasebo olarak salin su kullandıklarında, aşılanmışların grip dışında bir enfeksiyona yakalanma riskinin 4.4 kat arttığını gösteren ŞU ÇALIŞMA var. Veya şu KANADA’da YAPILMIŞ OLAN var, dört gözlem çalışması yapmışlar ve 2008-2009 H1N1 aşılamasının aslında bu ismi geçen virüsü kapma riskini 1.4 ila 2.5 kat arttırdığı ortaya çıkmış?
Ancak, gözlemlerini doğrulayan bilimsel verileri oturtabilecekleri şahsi bir şablonları oluştuktan sonra dinliyorlar sizi. Peki ama ya o evreye gelinceye dek bu işe yaramaz ve tehlikeli müdahaleyi uyguladıkları çocuklar ne olacak?
2. Aşıdan zarar görmüş birini bilecekler
İnsan psikolojisinin temelinde var bu, orada uzakta olup bitenler en iyi ihtimalle bizle alakasız veya en kötü ihtimalle de uzak bir tehdit unsurudur bizim için. Yakınımızda, şahit olduğumuz birşey ise gerçektir. Pek azımız bizi kuşatan gerçeklerle, orada bir yerlerde öğrenilmesi gereken şeyler arasındaki boşluğu kapatma gereği hissederiz. Aşı uygulamasıyla popülasyona verilen zararın boyutunu kavramadaki zorluk, immün ve nörolojik tahribatın gizli ve sinsice ilerleyen doğasıyla alakalı aslında.
CDC, beyin iltihabı ve ölümün her aşının bilinen yan etkileri olduğunu raporlayadursun, çoğu kişi beyin iltihabının neye benzediğini bilmez bile. Beyin iltihabı denilen şey ADHD (dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu), otizm, öğrenme güçlüğü olarak kendini gösterebilir ve bu otoimmün rahatsızlıkların ortaya çıkması yıllar alabilir. Yıllar sonra ortaya çıkan bu sonucun izinin sürülüp aşıyla bağlantısının ortaya konulması ise ancak aşılanmış ve aşılanmamış popülasyonları karşılaştıran bilimsel çalışmalarla mümkün olabilir. Bu çalışmalar ise bugüne kadar yapılmış değil.
Ne yazık ki şimdi hepimiz, daha geçen hafta grip aşısından dolayı trajik şekilde hayatını kaybetmiş birini biliyoruz. CHANDLER WEBB adındaki bu 19 yaşında sağlıklı gence, ağır şekilde hastalanmadan bir gün ve ölmeden 1 ay önce fizik muayenesinde “rutin” ve “tavsiye edilen” grip aşısı yapılmıştı. Aşıya bağlı ensefalitten, bu müdahalenin bilenen bir riskinden öldü. Bu ailenin çektiği acılardan dolayı duyduğum kahır ve vicdan azabının üstüne, bana göre bir ‘adam öldürme’ suçu işlenmiş olduğu için de küplere biniyorum. Bu, aşının korucu etkisi olmadığı ve potansiyel olarak sağlıklı yetişkinlerde sakatlık ve ölüme yol açabileceğine dair ortaya konulan objektif değerlendirmeler hiç gözönüne bile alınmadan yapılmış tıbbi bir müdahale.
CDC ve devletin destek ve onayıyla yürütülen bu uygulamayı çevreleyen propaganda öylesine güçlü ki, bu genç adamı tedavi eden doktorlar sorunun ortadaki en bariz nedenini göremeyecek denli kör olmuşlar. Hekimler aşıyı olduktan sonraki 24 saat içinde oluştuğu tescillenmiş bir yan etkiyi daha anlayıp kabul etmekten acizken, immün sistem ve nörolojik gelişim üzerindeki, sizi ve sevdiklerinizi bir ömür boyu ilaca ve tedaviye mahkum edecek daha kompleks sorunları sistemin anlayıp çözümlemesini bekleyemezsiniz.
Ve unutmayınız ki bu aile ne iğneyi yapan hekimi ne de bu ölümcül ilacı üreten ilaç şirketini dava edemiyor.
Durumu şu şekilde özetleyelim dilerseniz; grip aşısının neden devlet ve kanun koyucu organların bizleri unuttuğu ve yolun kenarında düşüp ölmenize neden olabilecek bir gayenin peşinden gittiğinin kanıtı sayılacağından bahsedelim kısaca. Çok azınızın benim okumuş olduğum bilimsel yayınları okuyup, dersler alıp seminerlere katılacağınızı, uzmanlardan konuyla ilgili endişelerini dinleyeceğinizi biliyorum. O yüzden, hiçbir şey yapamıyorsanız burada verilen önemli bilgileri iyice bir sindirmeye çalışın ve bu mesele fikrinizin değişmesini sağlayacak kadar yakınınıza uğrayana dek bekleyin…tabii umarım bu değişim iş işten geçmeden oluşur.
- Ortada aşıyı gerektirecek bir durum yok: Eminim gripten ölen tek bir kişi bile duymamışsınızdır hayatınızda, duyduğunuzu düşünüyorsanız da sizi temin ederim bu, gribe benzer sendromlara yol açan ve hiçbiri de aşıyla “korunma”yan diğer 150-200 adet enfeksiyöz patojen tek tek bakılıp elenmeden konulmuş bir teşhistir bu. CDC’nin ortaya attığı astronomik “grip ölümü” oranlarına rağmen, 2001’de 18 (evet, onsekiz) teyitli vaka vardı örneğin. Bu verilere ulaşım imkanı gayet şüpheli bir şekilde engelleniyor, ancak sonuç itibariyle istatistikleri unutun gitsin, siz sadece uygulanan korkutmaca ve pazarlama taktiklerini görebilmek için sağduyunuzu kullanın yeter.
- Aşı işe yaramıyor: Cochrane Veritabanı – mevcut verilerin objektif, altın standarda uygun şekilde değerlendirmesini yapan kurum- yaptığı İKİ ÇALIŞMAda açıkça şöyle diyor: iki yaş altındaki çocuklarda ve yetişkinlerde aşının gripten koruduğunu gösteren veri bulunamadı. FDA’in (Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi’nin) eski Aşı Departmanı şefi bile şöyle diyor: “Şimdiye kadar geliştirilmiş hiçbir grip aşısının herhangi bir influenza atağına karşı koruduğu veya enfeksiyonu hafiflettiğine dair kanıt bulunmamaktadır.” Gripten korunduğun fikrini sevmekle gripten korunmak arasında fark var. Size aşıyı pazarlayan doktorun (veya eczacının) yaptığı da esasen bu işte – size bir fikri pazarlamak.
- Herkes için uygun tıbbi müdahale diye bir şey olabilir mi? BU WEB SİTESİ ve GREENMEDINFO‘da da ele alındığı gibi, işe yaramadığı bilinen veya güvenlik için test bile edilmemiş ve hatta çocuklar, yetişkinler, yaşlılar, hamile kadınlar da dahil olmak üzere muhtemelen uygulanması güvenli dahi olmayan demografik gruplara dayatılıyor bu aşı. Bir perinatolog hekim olarak bunun hassasiyetlerime neden ters olduğunu BURADA yazdım.
- Ne yaptığımızı bilmiyoruz: Aşıların içinde kültürlendiği civciv embriyolarında saptanması mümkün olmayan viral proteinlerin bulunma ihtimali bile, immün ruletinden başka bir şey olmayan aşı geliştirme işinin ve amansızca uygulanmasının ölüm ve kalıcı sakatlık durumlarına nasıl yol açtığına basit bir örnek aslında. Örneğin, grip aşısının yol açtığı belgelenmiş Guillain-Barre paralizisinde ‘C. jejeuni kontaminasyonu’nun ROLÜ OLDUĞU DÜŞÜNÜLÜYOR. Virüs ve ilişkili toksik koruyuculara karşı antikor üretmek, bağışıklanmak demek değildir. Bunu artık biliyoruz.
Sürünün güdülüp uçurumdan aşağı atılışını onaylamayan ancak acı ve hüsranla izlemek durumunda kalan bizler ise hep bir ağızdan şunu söylüyoruz: bu ajanlar, bir yandan “kaçınılmaz olarak güvenli olmayan” ilaç kategorisine alınıp, diğer yandan da devlet kurumlarının bize kabul ettirmeye çalıştığı gibi “güvenli ve etkili” olamaz. Bunlar ‘kaçınılabilir şekilde güvenli olmayan” ürünler esasına bakarsanız, aldığınız tıbbi hizmetlerden çıkardığınız takdirde tabii ki.
~Dr. Kelly Brogan
Lisans eğitimi Bilişsel Sinirbilim üzerine M.I.T’de tamamlayan Dr. Brogan, Harvard öğrencileri ile birlikte alternatif tıbbın tartışmaya açılması amacıyla halka açık forum düzenlemek için çalışmış, Hippocratic Society adına çeşitli konferanslar yönetmiştir. Cornell Tıp Fakültesi’ndeki eğitimi sırasında Psikiyatrik Onkoloji dalında Rudin Bursu kazanan Dr. Brogan Üreme Psikiyatrisi alanında çalışmaya başlamış ve New York Üniversitesi/Bellevue’de bu dalda ihtisas yapmıştır. Tıp ve psikiyatri arasındaki geçişliliğe olan özel merakından dolayı NYU/Bellevue/VA Hastanesi’nde Konsültasyon Liyazon Psikiyatrisi/Psikosomatik Tıp akedemik üyeliği ile kariyerine devam eden Dr. Brogan o tarihten beri de fakültedeki görevine devam etmekte ve özel muayenehanesinde de tıbbi hastalıkları ve yanısıra üreme çeviriminin hangi evresinde olursa olsun kadınları tedavi etmektedir. İcra ettiği fonksiyonel tıbbın temelinde holistik (bütüncül) yaşama, çevre bilinçli tıbba ve beslenmeye duyduğu tutku yatmaktadır. Psiko-Onkoloji, Kadın Sağlığı, Perinatal Mental Sağlık, Alternatif Tıp ve Bulaşıcı Hastalıklar konularında makaleleri yayımlanmıştır. Psikiyatri, Psikosomatik Tıp ve aynı zamanda da Tamamlayıcı ve Holistik Tıp alanlarında lisanslı hekimdir. Kişisel websitesine BURADAN ulaşabilir, haber bültenlerini takip etmek için BURAYA kaydolabilirsiniz.