Eli, 37. haftada 4 kilo 200 gram ile dünyaya geldi.
Kendime geldiğimde Hep-B aşısının çoktan vurulmuş olduğunu öğrendim.
Daha 3 saatlikti.
Niye vurdunuz bu aşıyı dedim.
Hep-B cinsel ilişkiyle ve damardan uyuşturucu kullanımıyla bulaşmıyor mu?
Benim 3 saatlik bebeğimin ne ihtiyacı var ki buna dedim.
Hiçbir şeyden anlamayan taze anne muamelesi yaptılar.
Üstelemem gerekirdi oysa.
Çok çabuk büyüyordu.
Yaşından çok önce atlıyordu gelişim basamaklarını.
2. ayında aşılatmaya götürdük.
Hemşirenin iğneleri batırmasını izledik.
Vurdukları aşıları sorgulayacak oldum. Aşırı-duygusal davranan yeni yetme anne muamelesi gördüm.
Hergün biraz daha aşık oluyordum oğluma.
4. ayında aşılara “ufak” bir reaksiyon geliştirdi.
Vücudunda döküntü oldu. Doktor endişelerimin yersiz olduğunu söyledi. GÜVENDİM doktorumuza. Aşıların arasını biraz açarak gitsek olmaz mı dedim.
Bir kez daha, sözüm dikkate dahi alınmadı.
Esasında bu noktada aşılamayı tamamen bırakmaktı niyetim. Fakat Eli’nin kullanmak zorunda olduğu pahalı formül mamayı devlet desteği ile alabiliyorduk ve bu hakka sahip olmak için de aşı kaydı isteniyordu.
6. ay randevusuna giderken bütün benliğim bana ‘dur’ diyordu. Fakat bu yüzden ‘kötü anne’ diye damgalanmak da istemiyordum, o yüzden yine gittik…
Oldu aşılarını. Eve götürdüm uyusun diye. Canlı bedenini son tutuşum olduğunu bilmiyordum ki bunun. Koydum beşiğine. Çamaşırları toparladım, sonra ben de biraz uzandım.
Uyandığımda gitmişti yavrum.
7 Mayıs 2010 günü saat 20:18 diye geçti ölüm anı kayıtlara.
6 ay, 2 günlüktü.
“Anne” diyebiliyordu.
İlk anneler günümü çocuğumun cenaze törenini planlayarak geçirdim.
Annelik içgüdülerimi dinlemedim de ondan.
İlaç Kartelleri paraya doymuyor da ondan.
Hiçbir araştırma filan yapmadım da ondan.
Benim hikayem size ders olsun. Çoğumuzun yaşadığı bir hikaye aslında bu.
Elini böyle tutuyorum oğlumun artık. Cenazeevinin hediyesi bu bana.
N’olur konuyu araştırın. Sesinizi yükseltin.
Bu, ana-baba olarak sizin göreviniz. Ben şimdi keşke! diyorum.
[Lütfen ayarlardan Türkçe altyazıyı açmayı unutmayın]