Eyl 25, 2013 | Kızamık, SAĞLIK TERÖRİZMİ

İşe Yaramayan Kızamık Aşıları ve Doğurduğu İstenmeyen Sonuçlar, 18 Ocak 2013
Kızamık aşılamasının başlangıcı
Amerika Birleşik Devletleri ve diğer pekçok ülkede kızamık aşılamasına, hastalığın doğal olarak azalma seyrinde olduğu ve son 18 yılın en düşük insidansının görüldüğü 1960’lı yılların başında geçilmiştir. Aşının hastalığın görülme sıklığını düşürmüş gözükmesinin nedeni budur; oysa bu aşının devreye girdiği tarihin kızamığın doğal dinamiklerinin sonucu olan azalmaya denk gelmesinden ibarettir.
Çocukluk çağı enfeksiyonel hastalıklarına karşı geliştirilmiş her aşıda örneği pekçok defa görüldüğü gibi, kızamık aşısı da devreye girdiği ve kitlelere toplu halde uygulanmaya başladığı andan itibaren %100 aşılı popülasyonlarda bile başgöstermiş, epidemi (salgın) bildirimleri tıp dergilerinin sayfalarını doldurmaya başlamıştır.
Buna mukabil, ölüm de dahil olmak üzere gittikçe artan sıklıkta ağır reaksiyon bildirimleri de yine sayfalarda yer bulmuştur. Bunlar ayrı bir yazının konusudur.
Atipik kızamık – yalnız aşılılarda görülen yeni bir fenomen
Kızamık aşılarının deleteriyöz etkisi nedeniyle canlının verdiği immün yanıtta meydana getirdiği değişikliklere bağlı olarak aşılı çocukların kızamığın özellikle ağır bir çeşidini geçirdiklerini genel kamuoyu pek bilmez. Mevcut tüm geleneksel tedavi yöntemlerine dirençli bu hastalık yüksek ölüm oranına sahipti.
Bu hastalık, atipik kızamık (ATK) olarak literatüre geçti.
Rauh ve Schmidt (1965), Cincinnati’de 1963’te görülen bir kızamık salgınında karşılaşılan dokuz ATK olgusundan bahseder. Yazarlar, 1961’de üç dozluk öldürülmüş kızamık aşısını olmuş 386 çocuğu takibe alır. Bu 386 çocuktan 125’i kızamık mikrobuyla karşılaşmış ve 54’ü hastalığı kapmıştır.
Aşılılarda görülen bu yeni, atipik kızamık yüksek ateş, olağandışı döküntü ve pnömoni (zatürre) ile kendini göstermekte ve çoğu kez sağlık öyküsünde ölü kızamık aşısı bulunmaktaydı.
Rauh ve Schmidt (1965) çalışmalarının sonuç bölümünde şöyle der: “Belli ki öldürülmüş virüsten oluşmuş üç doz aşı çocukların büyük bir bölümüne, aşılamadan sonraki iki buçuk yıl içinde hastalık etmeniyle karşılaşılması durumunda koruma sağlamamıştır.”
Fulginiti (1967) de beş-altı yıl önce inaktive (ölü) kızamık virüsü taşıyan aşıyı olmuş on çocukta atipik kızamık gelişimini anlatır.
Nichols (1979), atipik kızamığın daha önce öldürülmüş kızamık virüsü aşısını olmuş bireylerin doğal kızamık enfeksiyonuna gösterdikleri hiperduyarlılık yanıtı olduğunun hakim inanış olduğunu, ancak çeşitli araştırmacılar tarafından yalnız canlı virüs aşısını olmuş çocuklarda da ATK benzeri bir hastalık görüldüğünü yazar.
Nichols, Kuzey Kaliforniya’da 1974-1975’te meydana gelen bir kızamık salgınında hekimlerden ATK teşhisiyle uyumlu semptomlar gösteren laboratuvar teyitli kızamık hastaları olduğunun bildirildiğinden bahsediyor…”Seroloji, döküntü dağılımı ve morfoloji bazında olgu kriterleri oluşturduk. Tipik kızamıkta önce saç bitimi hattında makulopapüler bir döküntü oluşur, bu kaudal olarak ilerler, yüzde ve gövdede yoğunlaşmıştır ve çoğu kez Koplik benekleri olguya eşlik eder. ATK’da ise döküntü morfolojik olarak makulopapüler, petişiyal, veziküler ve ürtikaryal bileşenlerin karışımından oluşur. Çoğunlukla ekstremitelerde başlar ve burada yoğunlaşmıştır, başa doğru ilerler ve Koplik benekleri görülmez. Hastalarda 1) dağılım ve morfolojik olarak ATK özellikleri gösteren döküntü varsa ve 2) kompleman bağlayıcı kızamık antikoru [Antijen’le reaksiyona girdiği zaman, kompleman’ı da uyararak antijen’in erimesine sebep olan antikor] titresinde dört kat veya daha yüksek oranda bir artış gözlemlenmiş veya konvalesan [nekahat devresindeki] titresi 256 ise bu olgular ATK olarak sınıflandırılmıştır.”
Süregelen kızamık salgınları, aşı öncesi devirle uyumlu şekilde insidansın arttığını göstermektedir.
Bu arada da aşılı çocuklarda kızamık görülmeye artarak devam etmiştir. Günümüzde aşının etkisizliğine dair gözlemler bana kızamığın görülme sıklığının (insidansının) artmakta olduğunu ve bundan bir 100 yıl öncesinde daha ortada herhangi bir kızamık aşısı yokken sahip olduğu azalma eğilimini kaybettiğini gösteriyor.
Conrad ve arkadaşları (1971), Amerika’da geçmiş dört sene içerisinde kızamığın dinamiklerini araştırıyor ve sonuç olarak kızamığın yükselişte olduğunu ve “eradikasyonun, tabii şayet böyle bir şey mümkünse, şu an için oldukça uzak bir gelecekte mümkün olabileceğini” söylüyor.
Barratta ve arkadaşları (1970), Florida’da 1968 Aralık ayından 1969 Şubat ayına kadar süren kızamık salgınını araştırıyor ve bunun sonucunda aşılı ve aşısız çocuklarda kızamık görülme sıklığı arasında belirgin bir fark bulmuyor.
Amerika’da ve dünyada yüksek aşılama oranlarına sahip diğer tüm ülkelerde 1980’li yıllar boyunca da tam doz aşılanmış çocuklarda kızamık görülmeye devam ediyor.
Robertson ve arkadaşları (1992) bunu 1985 ve 1986’da yayımladıkları çalışmalarında belirtiyor. Amerika’da daha önce kızamık aşısı vurulmuş okul çağındaki çocuklarda tam 152 kızamık salgını başgösteriyor. “Her 2-3 senede bir, aşı kapsayıcılığından bağımsız olarak kızamık olgularında ani artışlar yaşanmaktadır.”
Sonuç olarak: büyük ölçüde aşısız bireylerden oluşan Amişlerde (dini gerekçelerle aşıyı reddediyorlar), 1970’ten 1987 Aralık ayına kadar tam 18 yıl boyunca tek bir kızamık vakası dahi bildirilmiyor (Sutter ve arkadaşları 1991). Şayet aşılama olmasaydı Amişler dışındaki topluluklarda da büyük ihtimalle benzer bir durum gözlenecekti ve hatta kızamığı ayakta tutup yaşatan şey bizzat aşıları olmuştur. Hedrich’e (1933) göre, kızamık oluşumunun 2-3 yıl ila 18 yıla uzanan periyodlar halinde bir dizi dinamiği bulunmaktadır, kaldı ki bu saptama daha sonra aşısız Amişlerde de aynen görülmüştür.
MMWR (2009) [Amerikan CDC kurumu tarafından haftalık olarak tutulan morbidite ve mortalite raporunda] hekimlere CDC (Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi) tarafından Amerika’da görülmekte olan kızamık salgınlarıyla mücadelede aşının önemini bir kez daha hatırlatıldığı yazar. 2008 yılında 1 Ocak ve 15 Nisan tarihleri arasında 64 kızamık vakası kaydedilir.
9 Temmuz 2010 tarihli Voice of America dergisi “Afrika’daki kızamık salgınlarının kazanımları tehdit ettiğini” yazar. “…Sahraaltı Afrika’da 2009 haziranından bu yana yaklaşık 90,000 kızamık vakası görülmüş ve 1,400 ölüm yaşanmıştır.”
Shi ve arkadaşları (2011) Çin’deki kızamık insidans oranları ve kızamık suşlarının çağdaş H1 genotipinin filogenetik araştırmasını sunarlar, zira geçmiş 10 sene içinde Çin’de kızamık insidansı artmıştır.
Avrupa Bağışıklama Haftası süresince (25 Nisan 2011) Avrupa çapında geniş bir kızamık salgını ortaya çıkar. DSÖ’nün basın açıklamasına göre 30 ülkede 6,500 kızamık olgusu bildirilmiştir.
MMWR Haftalık Raporu 2012; 61: 253-257’e göre 2011‘de kızamık insidansında dört katlık bir artış yaşanmıştır. Bu raporda verilen rakamlar küçükmüş gibi gözükse de gerçek rakamların çok daha yüksek olduğundan şüphem yok. Burada suç yurtdışından ülkeye girenlerin taşıdığı kızamığa atılmıştır. [Aşı kızamıklı biriyle temasta korusun diye yapılmıyor muydu?]
Çalışmadığı ortada, hatta tehlikeli olan bu aşıları vurmaktan vazgeçmek yerine rapel doz aşıları, yani bir işe yaramayan kızamık aşılarından birkaç doz daha vurulması ve yeni aşı geliştirilmesi öneriliyor.
Linnemann ve arkadaşları (1973), yaptıkları araştırmanın sonucunda kızamık aşılarının çocuklarda düzgün immünolojik yanıt oluşturmadığına hükmediyor.
Black ve arkadaşları (1984), yeniden aşılamanın etkisizliği üzerine farklı yazarlar tarafından yayımlanmış çalışmalardaki verileri özetliyor. Bu yazarlar “tekrar aşılanan çocuklarda “antikor tirelerinin birkaç ay sonra oldukça düşük seviyelere düşebildiğini ve iki kez aşılanmış çocukların çok daha hafif de olsa klinik tanı alacak şekilde kızamık geçirebildiğini” göstermiştir. Yazarlar sonuç olarak, “bu şekilde çocuğun immünolojik olarak sensitize edilmiş (hassaslaştırılmış) olması, ancak enfeksiyona karşı bağışık olmaması durumuna ‘yetersiz bağışıklanma’ diyoruz” demiştir.
ABD’de 1 Ekim 1982’de kızamık eradikasyonu için temelden yoksun iyimserlik
Kızamık aşılamasının başarısızlığı ortada olmasına rağmen 1978 ekiminde Sağlık Bakanı joseph A. Califano Jr.’dan şu açıklama geliyor: “Amerika Birleşik Devletleri’nde 1 Ekim 1982 tarhine kadar kızamığı ortadan kaldıracak bir seferlik ilan ediyoruz.”
Tahmin edilebileceği gibi, gerçekçi olmaktan uzak bu plan yüzüstü yere çakılıyor: 1982’yi takip eden yıllarda ABD, ağırlıklı olarak aşılanmış popülasyonlarda olmak üzere tekrar tekrar büyük ve hatta daha uzun süreli kızamık salgınlarıyla vuruluyor. Önce “1963’ten 1967’ye kadar yüzbinlerce çocuğa vurulmuş olan etkisiz, formalinle inaktive edilmiş (öldürülmüş) kızamık aşısı” suçlanıyor. Oysa bu ilk aşı yerine iki doz ‘canlı’ kızamık virüsü aşısı’ vurulmaya başlanmasına ve aşının vurulma yaşı değiştirilmesine rağmen kızamık başgöstermeye ve salgınlar oluşturmaya devam ediyor.
Gelen bu uyarılar dikkate alınmıyor. İsviçreli doktorların (Albonico ve arkadaşları 1990) ifade ettiği gibi, “çocuk hastalıklarına karşı eskiden beri hakim olan sağduyulu ve mantıklı yaklaşımımızı kaybettik. Bugünkü uygulamada organizmanın savunma mekanizmasını güçlendirmek yerine ateş ve semptomlar umarsızca bastırılmakta. Bunun da olumsuz sonuçları gözlemlenmektedir”.
Transplasental bağışıklık geçişinin aşılama ile yok edilmesi
Amerika’da kızamık aşısı devreye girer girmez pekçok araştırmacı, çocukluklarında aşılanmış annelerden doğacak gelecek nesilllerin, anneden bebeğe transplasental yoldan geçen bağışıklıktan mahrum kalacağını ve kızamık ve diğer hastalıkları fazla erken yaşta kapacağını söylemiş, bu konuda yetkilileri uyarmıştır.
Lennon ve Black (1986), “aşı çağında doğmuş kadınlarda, yaşça daha büyük kadınlara oranla hemaglütanasyon önleyici ve nötralize edici antikor titrelerinin daha düşük olduğu”nu göstermişti. Aynı şey boğmaca için de geçerliydi. Bu bulgu daha aşılama yaşına gelmeden neden bu kadar çok bebeğin bu hastalıkları, özellikle de dillerden düşürmedikleri boğmacayı geçirmeye başladığını açıklıyor.
Kızamık aşılamasına bağlı dengesiz kolesterol değerleri
Toplu kızamık aşılamasına geçilmesinden kısa süre sonra tıbbi yayınların sayfalarını, küçük çocuklarda görülmeye başlanan yüksek kolesterol değerleri ile lipidlerde yüksek-düşük densite oranlarındaki dengesizlikle ilgili dile getirilen endişeler doldurmaya başladı.
Vikari ve arkadaşları (1979. Kızamık ve kızamık aşısının serum kolesterolüne etkisi. Lancet; Şubat 10: 326), yayınlarında Dr. Matthews ve Dr. Feery’nin (1978) “influenza (grip) aşısından sonra serum toplam kolesterolünde artış ile HDL kolesterolde düşüş gözüktüğü” bildirimine yer veriyor. Viral antijenlerle aşılama veya doğal virüs enfeksiyonlarının lipid seviyelerindeki değişimde rolü olabileceğini söylüyorlar.
Ayrıca çalışmalarında şu bildirim yer alıyor: “(Ortalama yaşı 2 olan) 97 çocukta kızamık aşılamasından (Rimevax, R.I.T, Belçika) önce ve aşıdan 6 hafta sonra olmak üzere kandaki serum toplam kolesterol değerlerini ölçtük. Çocuklar kendi isteklerine göre beslendi. Antikor titrelerine hemaglütinasyon önleme işlevine göre bakıldı, serum kolesterolü Leppilnen metodu ile ölçüldü. Çocuklardan alınan numuneler aynı seri içinde ölçüldü.”.
“Beş çocukta aşılama sonrası serum kolesterolünde olağandışı yüksek rölatif artış (%40 veya üzeri) tespit edildi, ancak mutlak değerlerin normal sınırlar içinde kaldığı gözlendi. İlk kolesterol değerleri veya kolesterol değerlerindeki değişim ile kızamık antikoru yanıtları arasında herhangi bir korelasyon bulunmadı. 2 çocukta aşılamadan 8 ve 10 ay sonra yapılan ölçümlerde serum kolesterolündeki rölatif artışın halen sürdüğü görüldü. Doğal kızamık enfeksiyonundan sonraki ortalama serum kolesterolü, belirtiler ortaya çıktıktan 1 ila 7 gün sonra alınmış numunelerde düşük çıktı…”
Vikari ve arkadaşları (1979) şu sonuca varıyor: “Elde ettiğimiz veriler, doğal kızamık enfeksiyonunun hastalığın akut evresinde serum kolesterolü değerlerini düşürdüğünü göstermektedir. Bu bulgu, tatarcık virüsü ile deneysel enfeksiyonun en az 10 gün süreyle serum kolesterolü değerlerini düşürdüğünü tespit eden Lees ve arkadaşlarının gözlemleriyle uyuşmaktadır. Kızamık aşılaması ve başka virüs aşılamalarından sonra da kolesterol seviyesinde aynı tip bir düşüş oluşup oluşmadığı netleştirilmelidir. Bizim gözlemlerimiz Matthews ve Feery’nin 1978’te yaptıkları, doğal virüs enfeksiyonu veya viral antijenlerle aşılamanın insanda serum lipid seviyelerinde değişime yol açtığı görüşünü desteklemektedir”.
Bell ve arkadaşları (2012) şöyle diyor: “Avustralya’da okul çağı çocukları arasında yaptığımız geniş çaplı araştırmada, Amerikan verileriyle karşılaştırıldığında daha yüksek oranda anormal lipid profiline rastladık. Ayrıca çoğu çocuk, Avustralya’da çocuklar için belirlenmiş sağlık normlarının dışında seviyelere sahip. Bu seviyelerin ileride karşılaşılacak kardiyovasküler riskle ilişkisini anlayabilmek için Avustralyalı çocukların yetişkinliğe uzanan lipid profillerini takip edecek bir çalışmaya ihtiyaç vardır”.
72 sayfalık doktora tezinde Louise Strandberg (2009), beslenme, obezite ve bağışıklık sistemi arasındaki etkileşimi son derece ayrıntılı bir şekilde çalışmıştır.
Tezindeki şu ifadelere dikkat etmek gerekir: “1950’li yıllarda Batı dünyasında gıdadan alınan yağın kardiyovasküler hastalıklara yol açabileceği ilk defa kabul görmüştür. Oysa Grönland eskimolarının yüksek miktarda yağ tükettiği ve buna rağmen kardiyovasküler hastalık insidansının çok düşük olduğu bilinmekteydi. 1970’lerde Bang ve Dyerberg, eskimolarda “iyi kolesterol” olarak bilinen yüksek yoğunlukta lipoprotenler haricindeki kolesterol ve lipoproteinlerin düşük seviyelerde olduğunu tespit etti…kardiyovasküler hastalık gelişiminde besinlerden alınan yağın niceliği değil, niteliği önemlidir”.
Bu tespitler aşısız eskimo neslini temsil ediyor.
Tıp araştırmaları baz alındığında mantıken çıkarılacak sonuç, çocuklarda gözlemlenen anormal kolesterol ve trigliserid seviyelerinin önemli primer nedenlerinden birinin invasif bir tıbbi müdahale olan aşılama olabileceğidir.

İlgili Makaleler
Rauh LW, and Schmidt R. 1965. Measles immunization with killed virus vaccine. Am J Dis Child; 109: 232-237.
Fulginiti VA, Eller JJ, Downie AW, and Kempe CH. 1967. Altered reactivity to measles virus. Atypical measles in children previously inoculated with killed-virus vaccines. JAMA; 202 (12): 1075-1080.
Scott TF, and Bonanno DE 1967. Reactions to live-measles-virus vaccine in children previously inoculated with killed-virus vaccine. NEJM; 277 (5): 248-251.
Barratta RO, Ginter MC, Price MA, Walker JW, Skinner RG. et al. 1970. Measles (Rubeola) in previously immunized children. Pediatrics; 46 (3): 397-402.
Conrad JL, Wallace R, and Witte JJ. 1971. The epidemiologic rationale for the failure to eradicate measles in the United States. Am J Publ Health; 61 (11):2304-2310.
Linnemann CC, Hegg ME Rotte TC et al. 1973. Measles MgE response during re-infection of previously vaccinated children. J Pediatrics; 82: 798-801.
Gustafson TL, Lievens AW, Brunell PA, Moellenberg RG, Christopher BS et al. 1987. Measles outbreak in a fully immunized secondary-school population. NEJM; 316 (13): 771-774.
Black EI, Berman LL, Reichelt CA, de Pinheiro P et al. 1984. Inadequate immunity to measles in children vaccinated at an early age: effect of revacination. BULL WHO; 62 (92): 315-319.
Robertson SE, Markowitz LE, Dini EF, and Orenstein WA. 1992. A million dollar measles outbreak: epidemiology, risk factors, and selective revaccination strategy. Publ Health Reports; 197 (1): 24-31.
Sutter RW, Markowitz LE, Bennetch JM, Morris W, Zell ER and Preblud WSR. 1991. Measles among the Amish: a comparative study of measles severity in primary and secondary cases in households. J Infect Dis; 163: 12-16.
Hedrich AW. 1933. Monthly estimates of the child population “susceptible” to measles, 1900-1931, Baltimore, MD. Am J Hygiene: 613- 635.
Lennon and Black 1986. Maternally derived measles immunity in era of vaccine-protected mothers. J Pediatr; 108 (1): 671-676.
Matthews and Feery 1978, Lancet ii: 1212-1213.
Bell et al. (2012. Lipids in Australian children: cause for concern? 2005-2007 Busselton Health Study. J Paediatr & Child Health; Oct 2012: 863-953).
Eyl 21, 2013 | Kızamık, SAĞLIK TERÖRİZMİ

Öksürük, burun akması ve ateşlenmenin ilk safhalarında kızamıklı bir çocukta mavimsi-beyaz tuz granülüne benzer KOPLİK LEKELERİ görülür. Bunlar en belirgin şekilde yanak içlerinde, üst azı dişleri hizasında çıkar, ancak dişetlerinin herhangi bir yerinde de oluşabilir. Birkaç gün boyunca kalacak bu lekeler sadece kızamıkta görülür. (Medicine International, 1984, sf 20, İnsanda Viral Hastalıklar, 83. Baskı, sf 412.) Teşhis için bunca basit ve spesifik bir belirti dururken eziyetli kan tahlillerini niye yaptırasınız ki?

KOPLİK benekleri varsa çocuğunuzu hastalığın bu ilk aşamasında doktora götürmemelisiniz, zira hastalığın en bulaşıcı safhasıdır bu. Çok gerekiyorsa doktorunuzu telefonla arayabilirsiniz, ancak bu noktada doktorun tıbben yapabileceği hiçbir şey olmadığı gibi verebileceği bir ilaç da yok. Yapılan çalışmalar bulaşıcılığın en yüksek olduğu bu evrede hasta sağlık ocağına, muayenehaneye veya hastaneye götürüldüğü takdirde, kızamığın esas tehlikeli olduğu popülasyon grubu, yani hastalar, immün yetersizlikten muzdarip yetişkinler, bebekler ve diğer çocukların sağlığının riske sokulacağını gösteriyor. (Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları, Aralık 95; Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları, Ocak 93; Maryland Tıp Dergisi, Ekim 91.)
Kızamığa bir “çare” var. Adına A vitamini diyoruz…Morina balığı karaciğer yağı (cod-liver oil). Ta 1932’de doktorlar bu yağla hastane ölümlerini %57 oranında aşağı çekebiliyorken, antibiyotiklerin moda olmasıyla beraber A vitamininin pabucu 80’lerin ortasına dek dama atılmış oldu.

Yakın zamanda yayımlanmış bilimsel çalışmalar Amerika’da hastane yatışı gerektiren kızamık olgularının %72‘sinde A vitamini eksikliği bulunduğunu, eksiklik ne derece ileriyse komplikasyon ve ölüm oranlarının da o derece ileri olduğunu ortaya koyuyor. (Pediatric Nursing, Eylül/Ekim 1996.) Ancak gelin görün ki Yeni Zelanda’da doktorlar ve hastaneler tedavide A vitamini kullanmıyor bile.
(ED-NOT: Kızamıklı çocuklarda gelişen ışığa hassasiyet veya göz ağrısı gibi şikayetler, vücudun enfeksiyonla mücadele etmek için rezervdeki tüm A vitaminini kullanıp bitirdiğini ve A vitamini desteğine ihtiyaç olduğunun belirtisidir.)
GERÇEK: Yıl 1991; 12 ayın altındaki 4 aşısız çocuk pnömoni/ensefalit’ten ölüyor. Aşılanmış 2 çocuk da ensefalitten ölüyor.
GERÇEK: Bu çocuklara A vitamini tedavisi uygulanmadı (Soru: Uygulanmış olsa kurtulma şansları olur muydu?)
Sağlık Bakanlığı, aşılı çocukların korunması için aşılanmamış sağlıklı çocukların aşılılardan uzak tutulması gerektiğini söylüyor. Aynı bakanlık bize bir yandan aşıların çocukları koruduğunu da söylüyor, Öyleyse bu çocuklar zaten aşının “koruma”sı altında değil mi? Cevap, hayır. 1991’de görülen kızamık olgularının %60’tan fazlası “aşılı” çocuklardaydı.
Soru: Eskiden çocuklarda kızamık yaygın olarak görülmez miydi? Sağlık Bakanlığı’nın cevabı: “Evet görülürdü, çünkü eskiden bağışıklama çalışmaları yaygın değildi…. Kızamığa bağlı ölüm ve hastane yatışlarının kaydı tutulmazdı.”
GERÇEK: Aşılanmış çocuklar hala kızamık kapıyor. Ölüm ve hastane yatışı istatistikleri 120 seneden beri tutuluyor. Kızamık ölümlerindeki düşüşü gösteren grafikten anlaşılacağı gibi kızamık aşısının ölüm oranlarındaki düşüşle hiçbir ilgisi olmadığı gibi, kullanıma girdiğinden beri oluşan salgınlarda hastaneye kaldırılan çocuk sayısına da herhangi bir etkisi yok. (Parlamento Yayınları, Ekler, Resmi Almanak, “Sağlık Trendleri” ve Bağışıklama Elkitabı gibi Sağlık Bakanlığı yayınları. Ayrıca, Herald ve Metro’da daha önce yayımlanmış grafikler)
Ebeveynlerin Bilmeye Hakkı Olduğu Bazı Gerçekler:
- İngiltere’de okul çağındaki 7.1 milyon çocuğunun aşılandığı benzer bir kampanya, Dawbarns adlı bir avukatlık firmasının ([email protected]), aşağıdaki vakalar için İngiltere Sağlık Bakanlığı’na dava açmasıyla sonuçlandı:
Otizm (202),
Crohn’s hastalığı ve diğer ağır kronik mide problemleri (110)
Epilepsi (97)
İşitme ve görme sorunları (40)
Artrit (42)
Kronik Yorgunluk Sendromu (24)
Diyabet (9)
Guillain-Barre sendromu (9)
Kronik Trombositopeni (5)
Subakut Sklerozan Panensefalit (SSPE) {3)
Wegener Granülomatozu (2)
Multipl Skleroz (1)
Ölüm (14)
KAYNAK: Dawnbarns bilgi formu
- Çocukların aile doktorları ve gördükleri diğer uzman hekimler basın önünde çocuklara destek verdiklerini açıkladılar.
- Yeni Zelanda ve İngiltere Sağlık Bakanlıkları bu vakaların mevcudiyetini inkar etmekte (YZ Sağlık B. basın açıklaması, ve BMJ’de yayımlanmış makale) ve giriştikleri KORUMA HAREKATI’nın (operation safeguard) İngiltere’de kızamığı ortadan kaldırdığını ileri sürmekte. 1996 ekim ayında İngiltere bir KKK pekiştirme dozu kampanyasına daha başladı.
- Aşı daha kullanıma girmeden önce gelişmiş ülkelerin hepsinde kızamık ölümleri neredeyse tümden ortadan kalkmıştı – hastalık insidansındaki düşüş grafikleri için buraya bakınız.
- Sağlık Bakanlığının aşılanmış 540,000 çocukta tuttuğu kayıtlara bakacak olursak:
81,000 döküntü çıkarma ve ateşlenme vakası,
5,400 parotid/kulakaltı tükürük bezi şişiği (kabakulak),
216 febril konvülsiyon (ateşli havale),
18 trombositopeni (kırmızı kan hücresi tahribatı),
Kronik trombositopeni vakaları,
5 Aseptik Menenjit,
1 Merkezi Sinir Sistemi hasarı,
Bazıları kronikleşmeye giden 15,420 geçici eklem ağrısı (artralji) vakası görülmüştür. (sf 95, Sağlık Bakanlığı Elkitabı)
- Almanya, raporlama sistemine gelen aşılanan her 2,500 kişide 1 nörolojik komplikasyon ve 17,500 aşılamada 1 abortif ensefalopati bildirimlerinden dolayı kızamık için rutin aşılama uygulamamıştır. (FDA Teknik Raporu, 1980)
Almanlar, aşılamadan bağımsız olarak hastalığın şiddetinde ve ölüm oranlarındaki gerçekleşen düşüşün ışığında aşılamanın getireceği riski fazla bulmuşlardır. Aynı şey Yeni Zelanda için de geçerli olmasına rağmen ebeveynlere bu söylenmemektedir. (ED-NOT: KKK karma aşısı yine de bugün Alman çocukluk çağı aşı takviminde yer almaktadır. İsviçre’de, üç canlı virüsün tek enjeksiyonda verildiği bu karma aşının çocuklar için fazla riskli olduğu gerekçesiyle 500 kişilik bir hekim topluluğu dernek oluşturarak hükümetin KKK aşısını takvime almaması için çalışmalarda bulunmuştur.)
- Aşı öncesi dönemde bebeğin anneden aldığı antikorlar 15 aya kadar koruma sağlar, kızamık daha ziyade 5 – 9 yaşları arası geçirilir ve 15 yaş civarı kızamık geçirip kanında koruyucu antikor taşıyan çocukların oranı %99‘u bulurdu. (YZ Tıp Dergisi 27 Mayıs 1987) Şimdilerde bu seviye kaçlardadır kimse bilmiyor, ancak Amerika’ya bakılacak olursa oldukça ağır seyredebilen ‘yetişkin kızamığı’ artık oldukça sık görülüyor.
- Aşılanmış anneler bebeklerine koruyucu antikor aktaramıyor, bu yüzden de kızamığın riskli olduğu küçük bebekler artık korumasız. (Washington Post, 22 Kasım 1992, Pazar)
- 1991’de ABD’de görülen kızamık salgınında ölenlerin yarıdan fazlası aşılıydı ve ölümlerin çoğu immün yetmezliği olan kişilerde görüldü. (Washington Post 14 Haziran 1991, BMJ, 11 Mayıs 1991)
- Yeni Zelanda’da doktorlar veya hastaneler kızamık tedavisi için A Vitamini kullanmadıklarından vakaların çoğu olması gerektiğinden çok daha ağır seyrediyor.
- Afrika’da, doğal yoldan kızamık geçirmiş çocuklarda aşılı yaşıtlarına oranla yüzde elli daha az astım, alerji ve egzema görülüyor. (Lancet, 29 Haziran 1996)
- Hafif veya orta şiddette sedef hastalığından (psoryaz) muzdarip çocuklar doğal yoldan kızamık geçirdiklerinde çoğu kez psoryaz ortadan kalkıyor. (3 adet tıbbi çalışma)
- Vücudunda maternal antikorlar olduğu halde aşılanmış bebeklerde veya kızamığı gama globülinle baskılanmış kişilerde immünoreaktif hastalıklar, sebasöz (yağ bezi salgısı (sebum) ile ilgili) cilt hastalıkları, dejeneratif kıkırdak doku ve kemik hastalıkları ile belirli bazı tümörler daha sık görülmektedir. (Lancet, 5 Ocak 1985)
Soru: Antikor taşıdığı halde yeniden aşı vurulan çocukların başına acaba ileride neler gelebilir?
- Kanunen aşı ürün bilgisini alıp eve götürebilir ve herhangi bir karra vermeden önce dikkatlice okuyabilirsiniz..
- Yeni Zelenda’da [ve Türkiye’de] ebeveynler çocuklarına aşı yaptırıp yaptırmama konusunda seçim özgürlüğüne sahipitir.
Çocuğunuza KKK aşısını yaptırmaya karar verip de çocuğunuzda normal olmadığını kesinkez bildiğiniz herhangi bir sorunla karşılaşırsanız çok acele doktorunuza veya hastaneye gitmelisiniz. Yeni Zelenda için ebeveynler bir H 1574 formu doldurmalı, doğru tıbbi kayıtları dosyaya dahil ettiğinden emin olmalı, bizzat kendi imzalayıp ve mutlaka fotokopisini alıp CARM’a göndermelidir. Kalıcı herhangi bir hasar oluşması durumunda bu belgeler olmadan aşı tazminatı hakkından yararlanamazsınız.
(ED-NOT: Türkiye’de aşıya bağlı komplikasyon ve ölümler için benzer bir tazminat programı olmadığını biliyoruz ancak yine de anne-babalar geçirilen aşı reaksiyonunu doktorun Türkiye ASİE- Aşı sonrası istenmeyen etki bildirim sistemine mutlaka bildirmesini sağlamalı, bildirmiyorsa bizzat kendileri ASİE’ye bildirimde bulunmalıdır.)
Hilary Butler’ın ‘Kızamık: Hakiki Gerçekler’ başlıklı yazısından bölümler kullanılmıştır.
Eyl 19, 2013 | Kızamık, SAĞLIK TERÖRİZMİ

Dr Mendelsohn’un geniş kitlelerin beğenisini kazanmış, kesinlikle tavsiye ettiğimiz kitabıyla ilgili bilgi için buraya tıklayınız.
KIZAMIK – Dr. Robert S. Mendelsohn
Rubeola veya İngiliz kızamığı olarak da bilinir, bulaşıcı viral bir hastalıktır. Hastalığın başlangıcında kişi kendini yorgun hisseder, hafif ateşle birlikte baş ve sırtta ağrı vardır. Gözlerde kızarıklık oluşur ve ışığa hassasiyet oluşabilir. Üçüncü veya dördüncü güne kadar ateş yükselerek yaklaşık 40°C’ye ulaşır (Dr. Mendelsohn’un yukarıda tanıttığımız şahane kitabında, ateşin enfeksiyonlara karşı mücadeledeki rolü ve önemi ile Tylenol/Paracetamol gibi ateş düşürücü ilaçların bu sürece zararlı etkileri üzerine ayrı bir bölüm bulunmaktadır.) Bazen ağız içinde küçük beyaz noktacıklar görülebilir, aynı zamanda saç çizgisinin altında ve kulak arkalarında küçük pembe benekler ortaya çıkar. Bu kabarcıklar yaklaşık 36 saat içinde aşağıya doğru tüm vücudu kaplayacak şekilde yayılır. Pembe benekler kümeli halde görülebilir ancak üç ila dört gün içinde azalarak kaybolurlar.

Kızamık, döküntü ortaya çıkmadan evvelki üç ila dört günlük süre de dahil olmak üzere toplamda yedi veya sekiz gün bulaşıcı özelliktedir. Yani bu durumda, çocuklarınızdan biri kızamığı kaptıysa, diğerlerinin siz daha birincisinin hasta olduğunu anlamadan kızamık virüsüne maruz kalması muhtemeldir.
Kızamık yatak istirahati, ateşe bağlı dehidrasyonu önlemek için sıvı takviyesi ve kaşıntıyı almak için de kalamin losyon veya mısır nişastası banyosu haricinde bir tedavi gerektirmez. Çocukta fotofobi, yani ışık korkusu oluşursa yatak odasının perdeleri örtülmek suretiyle ortam karartılır. Ancak, yaygın efsanenin aksine, bu hastalıkta kalıcı körlük tehlikesi yoktur.
Kızamığı önlemek için verilen aşı KKK inokülasyonun bir bileşenidir. Hekimler, 1,000 vakada 1 oranında görüldüğünü söyledikleri kızamığa bağlı ensefaliti önlemek için aşılamanın gerekli olduğunu savunur. Onyıllardır kızamık vakaları ile haşırneşir olmuş bir hekim olarak ben ve benimle birlikte pekçok diğer pediyatrist meslektaşım bu istatistiği şüpheyle karşılıyoruz. 1/1000’lik insidans belki yoksul bir çevre ve malnütrisyon koşullarında yaşayan çocuklar için geçerli olabilir, ancak orta ve üst gelir düzeyindeki katmanlarda, kızamığın kendisinden kaynaklı uyku halini saymazsak, gerçek ensefelati insidansı muhtemelen daha ziyade 1/10,000 veya 1/100,000 oranlarındadır.
Kızamık ensefelatiyle sizi korkutacak bir doktorun size bunu önlemek için kullanılacak aşının taşıdığı tehlikelerden bahsetmesini pek bekleyemezsiniz. Kızamık aşısı ensefalopati [beyin dokusunda dejeneratif değişikliklerle belirgin herhangi bir beyin hastalığı] ve beynin sertleşmesine neden olup kesin ölümcül olan SSPE (subakut sklerozan panensefalit) gibi bir dizi başka komplikasyonla ilişkilendirilmiştir.
Kızamık aşısıyla ilişkilendirilmiş diğer nörolojik ve bazen ölümcül hastalıklar arasında ataksi (kas hareketlerini koordine edememe hali), zeka geriliği, aseptik menenjit, nöbet bozuklukları (epilepsi) ve hemiparezi (vücudun bir taraf kaslarında görülen güç azlığı; tek taraflı parazi) bulunur. Aşıya bağlı sekonder komplikasyonlar ise bundan daha da ürkütücü olabilmektedir. Bunlar ensefalit (beyin iltihabı), genç diyabeti (jüvenil diyabet), Reye sendromu ve multipl skleroz‘dur.
Aşının koruduğuna dair elimizde ikna edici kanıt olsaydı bile, ki yoktur, kızamık aşılamasının taşıdığı riskler benim için yine de kabul edilemezdir. Hastalığın görülme sıklığında belirli bir düşüş olmuştur, evet, ancak bu aşı ortaya çıkmadan çok önce başlamış bir durumdur. 1958’de ABD’de yaklaşık 800,000 kızamık vakası görüldü, ancak 1962’ye-aşı ortaya çıkmadan bir önceki seneye- gelindiğinde insidans 300,000 vaka azalmıştı bile. Bunu takip eden dört sene boyunca, çocuklar bir taraftan herhangi bir koruma sağlamayan ve hatta daha sonra uygulamasına son verilen “ölü virüs” aşısını olurken, kızamık insidansı bir 300,000 vaka daha düşüş gösterdi. 1900’de kızamıktan ölüm oranı 100,000 kişide 13.3’tü. İlk kızamık aşısı daha ortaya çıkmamışken, 1955’te, ölüm oranı yüzde 97.7 azalarak 100,000’de 0.03’e düşmüştü.
Grafiğin alındığı KAYNAK [ABD’de 1900 – 1984 arası 100,000 kişi başına düşen Kızamık Ölüm Oranları; kızamık aşısı 1963 yılında kullanılmaya başlanıyor]
Salt bu rakamlar bile kızamığın aşı devreye girmeden önce yok olma yoluna girdiğinin çarpıcı kanıtıdır. Bu size yeterince ikna edici gelmiyorsa bir de şunu düşünün; 1978’de otuz eyaleti kapsayan bir araştırmaya göre kızamık geçirmiş çocukların yarısından fazlasının gerekli dozda aşılanmış olduğu ortaya çıkmış. Dahası, Dünya Sağlık Örgütü‘ne göre, aşılanmamışlara oranla kızamık aşısını olmuş kişilerin kızamığa yakalanma şansı neredeyse on beş kat daha fazla.
Peki ama niye bu gerçeklere rağmen doktorlar bugün hala bu aşıyı yapıyorlar diye sorabilirsiniz. Kızamık aşısının piyasa sürülmesinden on dört sene sonra Kaliforniya’da yaşanmış bir olay sorunuzun yanıtı olabilir. O yıl Los Angeles’te ağır bir kızamık salgını görülüyor ve Toplum Sağlığı Merkezi’nin bir yaş altında kızamık aşılamasının hiçbir işe yaramadığı ve zararlı olabileceği yönündeki uyarısına rağmen ebeveynler altı ay ve üstündeki tüm çocukları aşılatmaya zorlanıyorlar.
Los Angeles’taki dotorlar ellerine geçirebildikleri her çocuğa rutin bir şekilde kızamık aşısı yapma yoluna giderken, immünolojik yanıtsızlık (vaccine failure) ve ‘geç etkili virüs’ (yavaş virüs/slow virus) gibi tehlikelerden haberdar birkaç yerli hekim kendi bebeklerini aşılamamayı seçiyor. Bu gerçeklerden haberdar edilmemiş hastalarının aksine bu hekimler tüm canlı virüs aşılarında, özellikle de kızamık aşısında bulunan “geç etkili virüsler”in insan dokusunda yıllarca saklanma kabiliyeti olduğunun farkındaydı. Dokulara yerleşmiş bu virüsler daha sonra ensefelati, multipl skleroz ve hatta kanser oluşumu ve ilerlemesine potansiyel kaynak olarak karşımıza çıkıyordu.
Kendi yedi aylık bebeğini aşılamayı reddeden Los Angeles’lı bir doktor şöyle diyordu: “Aşı virüsü fakir bir koruma sağladığı gibi bir de vücutta uzun süre kalıp da hakkında pek bir şey bilmediğimiz bir şekilde etki ederse diye korkuyorum.” Kendi çocuğu için bu taşıdığı bu endişeler ise doktorumuzun bakımındaki diğer bebeklere aşıyı vurmasına mani olmuyor. Bu çelişkili tutumu ise şöyle rasyonelize ediyor hekim: “Bir ebeveyn olarak kendi çocuğumla ilgili seçim yapma lüksüne sahibim. Bir hekim olarak ise… hem kanunen hem de meslek kuralları gereği yapmam gerektiği söyleneni kabul etmeye mecburum, tıpkı bütün şu Domuz Gribi işinde yapmaya mecbur kaldığımızda olduğu gibi.”
Belki artık sıradan ebeveynler ve çocuklarının da doktorların bu lüksüne sahip olmasının vakti gelmiştir.
KAYNAK
Eyl 18, 2013 | SAĞLIK TERÖRİZMİ
Ebeveynlerden sırf oluşturulmuş “resmi” aşılama programına uymalarını sağlamak için kasten bilgi saklanması meslek etiğine aykırıdır ve suç teşkil eder. Son 30 yıl boyunca sağlık otoritelerinin sergilediği davranış tam olarak budur. İngiltere Sağlık Bakanlığı (SB) ile Aşı ve Bağışıklama Ortak Komitesi’nden (ABOK) elde edilen resmi belgeler, İngiliz sağlık yetkililerinin salt ulusal aşı programını korumak amacıyla bu tip bir faaliyet içinde olduğunu gözler önüne seriyor. British Columbia Üniversitesi’nin Oftalmoloji ve Görsel Bilimler Departmanı’nda Deneysel Tıp ve Sinirbilimi dallarında öğretim üyeliği görevini ve aynı zamanda da Sinirbilimi Departmanında lisansüstü çalışmalarını yürüten Vancouver’lı bilimadamı Chris Shaw ve meslektaşı Lucija Tomljenovic kısa bir süre önce aşı güvenliği ile ilgili dikkatle kaleme alınmış ve sıkı bir hakem incelemesinden geçmiş makalelerini yayınladılar.
Makalenin ihtiyatlı ve profesyonel üslubuna ve yazarların, bulgularının kendi içinde kesin bir sonuç ortaya koymadığının altını çizmesine ve sadece aşı güvenliği ile ilgili daha geniş kapsamlı araştırmalar yapılması gerekliliğine işaret etmelerine rağmen, 2011 kasımında İnorganik Biyokimya Dergisi’nde yayımlanan ve aşılarda adjuvan olarak kullanılan alümiyum tuzlarına artan maruziyet ile aşılanmış popülasyonlarda giderek yoğunlaşan nörolojik sorunlar arasındaki korelasyonu ve olası nedensel ilişkiyi gösteren bu makale, bazı çevrelerin öfkesini üzerine çekmekle kalmıyor, birtakım cezai tedbir talepleriyle de karşılaşılıyor.
Tomljenovic, ABOK’un sürekli bir şekilde, popüler inancın aksine sağlam bir bilimsel temelden ve kanıttan yoksun bir aşılama konsepti olan “sürü bağışıklığı”nı sağlamak için gerekli gördükleri toplam aşılanma oranlarına ulaşmak için hem anne-babalardan hem de sağlıkçılardan aşıların ağır yan etkileri ve kontraendikasyon durumlarına ilişkin önemli verileri saklama gayreti içinde olduklarını kanıtlarıyla ortaya koyuyor.
ABOK ve SB’nın yürüttüğü bu aşılama politikasının bir sonucu olarak pekçok çocuk bugüne kadar, anne-baba ABOK’un tamamen bilgisi dahilinde olan aşıyla ilgili mevcudiyeti kanıtlanmış ciddi yan etkiler hakkında bilgilendirilmeden aşılanagelmiştir. Görülüyor ki, bu bilgileri saklamak suretiyle ABOK/SB, kişilerin aşılanmayla ilgili aydınlatılmış rıza haklarını hiçe saymıştır. Bu nedenle ABOK/SB hem Uluslarası Tıp Etiği kurallarını (yani, Dünya Tıp Birliği Helsinki Bildirgesi ve Uluslararası Tıp Etiği Tüzüğü’nü) hem de kendi Meslek Kuralları’nı çiğnemiştir.
ABOK toplantılarının transkriptleri ayrıca komite üyelerinden bazılarının ilaç firmalarıyla derin ilişki içinde olduklarını ve ABOK’un aşılanma oranlarının yükseltilmesi için aşı üreticileriyle sık sık ortaklaşa strateji üretme çalışmalarında bulunduklarını ortaya koyuyor. Bu tür şaibeli konuların ele alındığı toplantıların kamuoyuna açıklanmamak kaydıyla yapılmış olduğu, bunların ancak daha sonra Bilgiye Erişim Özgürlüğü Yasası’ndan (BEÖY) yararlanılarak elde edilebilmesinden anlaşılıyor. Sözkonusu toplantılar transkriptlerde “gizli ticaret” mührüyle işaretlenmiş olup, ABOK’un websitesindeki BEÖ bölümünde yayımlanmadan önce metinlerden birtakım bilgilerin (örn. katılımcı adlarının) silinmiş olması, bu konuda şeffaflık olmadığını açık ve çok rahatsızlık verici bir şekilde gösteriyor. Joint Committee on Adverse Reactions Minutes 1986-1992.
Belgeler aşıların işe yaramadığını ve hatta korusun diye vurulduğu hastalığa bizzat yol açtığını gösteriyor. Ayrıca devlete çalışan ‘uzmanlar’ın bilgi saklamaya çalıştığı ve bilim sahtekarlığı yapıldığı da ortaya çıkıyor. 45 sayfalık makale 2011 yılında yayımlanıyor ve Dr. David Freed tarafından düzenlenen BSEM bilim konferansında sunumu yapılıyor.
Konferanstaki sunumların online olarak internette yayımlanmasına karar veriliyor ve Dr. Freed konuşmacılarla birlikte çalışarak makaleleri uygun bir format altında topluyor. Ertesi gün doktor aniden ölüveriyor. Bu noktada sizlere kendisinin son sözlerini aktarmak istiyoruz. Kalpten gelerek bilim, yüksek makamlardaki yozlaşma, hasta bakımınının etik kuralları ve her şeyden önce de hakikat üzerine düşüncelerini aktarıyor Dr. Freed.
Ortaya Konulan Savlar
Özet olarak, 1983 ila 2010 yılları arasındaki dönemde gerçekleşmiş ABOK/SB toplantılarına ait transkriptler şunları göstermektedir:
1) Kendi araştırmaları neticesinde belirli bazı aşılarla ilgili güvenlik sorunları tespit edildiğinde, kendilerinden bekleneceği şekilde mevcut aşılama politikalarını yeniden değerlendirmeye alma gibi bir yol takip etmeleri gerekirken ABOK ya a) konuyla ilgili hiç bir şey yapmamış, ya b) kamuya ait resmi raporlardan aşı güvenliğiyle ilgili olumsuz verileri çıkarmış veyahut da verileri sulandırmış, ya da c) ilgili aşıların güvenli olduğuna dair hem kamuoyunu hem de yetkilileri ikna yolunda yoğun çaba sarfetmiş;
2) Muallakta kalmış ve henüz çözümlenmemiş güvenlik sorunlarının tespitine rağmen, aşılanma oranlarını arttırmak amacıyla aşı kontraendikasyonlarında önemli oranda kısıtlamaya gitmiş;
3) Aşılarla ilgili kendi resmi tavsiyeleriyle çeliştiği noktalarda ABOK çoklu defalar aşı üreticilerinden veri sayfalarında belirli birtakım düzeltmeler yapmasını talep etmiş;
4) Aşı politikalarının bekası için ısrarla metodolojik olarak kusurlu çalışmalara yönelmiş ve bağımsız araştırmaları değerlendirmeye almayı reddetmiş;
5) Güvenlik sorunlarını sürekli mahiyette ve kategorik olarak önemsiz gibi gösterirken bir taraftan da aşıların faydalarını abartma ve şişirme yoluna gitmiş;
6) Nasıl olsa sonunda ruhsat verilir düşüncesiyle, koruyucu etkinliği ve güvenliği hayli tartışılır yeni aşıların rutin çocuk aşı takvimine alınması için en ince ayrıntısına kadar bir plan hazırlamış;
7) Aşıların güvenliğini araştırmak üzere yapılacak çalışmalarda aktif olarak caydırıcı rol oynamış;
8) Bazı çocukların uzun dönemde ağır nörolojik sorunlarla karşılaşmasına neden olabilecek, bilimsel destekten yoksun bir bağışıklama programını yürürlükte tutmak için ebevenylerin güvenini kötüye kullanmış ve aşılarla ilgili konulardaki bilgi eksikliklerinden kasıtlı olarak faydalanmıştır;
Buradaki bildiri özetlerini David Freed’e ithaf ediyoruz. İrfan sahibi bilge bir insan ve bir dostu kaybettik.
Aşı konusu ve taşıdığı riskler güçlü duygusal tepkilere ve elbette korkuya -örneğin bu konuda konuşanların toplumda hedef haline gelme korkusuna- neden olmakta. Burada paylaşılanlar yayınlama izni alabildiğimiz konferans sunumlarıdır. Konuşmacılardan bazıları çeşitli nedenlerden dolayı çekildiklerini açıkladıklarından bu sunumlara yer verilmemiştir. Bazı konuşmacılar ise konferansa gelemeseler dahi makalelerinin bildiri özetlerine dahil edilmesini istediklerinden bunlara yer verilmiştir.
EDITORYAL BAŞ MAKALE
1. Hastalık Önlemenin Sağlığa Zararları-html
1. Hastalık Önlemenin Sağlığa Zararları-pdf
Dr. David Freed
Aşılamanın ahlaki geri planı – sağlıklı bireylere ileride de sağlıklarını muhafaza edebilmeleri için zarar verme potansiyeline sahip ilaçların verilmesi- bana kalırsa bugüne kadar hiç tam manasıyla irdelenmemiştir… Birincisi, bizden böyle bir talebi olmadığı halde kalkıp sağlıklı insanların bedenlerine tıbbi bir müdahale ile tecavüz etme, ikincisi, bunu muhtemel riskleri açıklamadan ve hatta bazı ülkelerde olduğu gibi zorlayıcı baskılarla, risk mevcudiyetini inkar ve ilgili bilgiyi saklama yöntemleriyle yapma hakkını bize kim veriyor?
SUNUMLAR
2. Aşılar, Atopi & Alerji: Sorunlar ve Çözümleri
Dr. Richard Halvorsen
Anne babalardan süreklli duyuyorum, sırf bu kadar küçük yaşta bu kadar fazla sayıda aşı vermenin gerekliliğini sorguladılar diye nasıl hakir görüldüklerini, sindirildiklerini ve çocukları için en iyi olanı yapmamakla suçlandıklarını…. Sekiz yaş altında su çiçeği geçirmiş bir çocuğun şiddetli egzema (atopik dermatit) geliştirme şansı, su çiçeği geçirmemiş bir çocuğun taşıdığı riskin %4’ü kadardır.
3. Aşı Politikası ile Aşı ve Bağışıklama Ortak Komitesi’nin (ABOK) Meslek Kuralları İhtilaf Halinde mi ?
Lucija Tomljenovic
Salt “resmi” aşı takvimine uysunlar diye ebeveynlerden kasıtlı olarak bilgi saklanması etik kuralların ihlali veya görevi kötüye kullanma olarak değerlendirilebilir. İngiltere Sağlık Bakanlığı (SB) ve Aşı ve Bağışıklama Ortak Komitesi’nden (ABOK) elde edilen resmi belgeler, İngiliz sağık yetkililerinin son 30 yıldır salt ulusal aşı programını korumak maksadıyla bu eylemleri gerçekleştirmekte olduğunu gösteriyor.
4. Çıkar Etiketlemeleri: Çocuk İstismarı Etiketi Acaba Aşı Yaralanmalarını Örtbas Etmede mi Kullanılıyor?
Christina England
On yılı biraz aşkın bir süre önce ailem ‘çocuk istismarı’ istatistiklerine eklenenlerden biri oldu. 1999’da, Munchausen Syndrome By Proxy (Vekaleten Hastalık) sendromundan muzdarip olmakla itham edildim. Davamda çocuklarımla ilgili pekçok rapor ve kanıt okunmadı ve birsürü yanlış yapıldı. Evlat edindiğim iki çocuğumda da, daha onlarla hiç tanışmamışken var olan özürleri için bunları benim uydurduğum ve onları benim hasta ettiğim iddia edildi. Raporlar bütünüyle okunsa tüm bunlar yaşanmayacaktı.
5. HPV Aşılarıyla İlgili Global Endişeler
Leslie Carol Botha ve Freda Birrell
Bilime dayalı tıbba inanıyoruz. Temel gayemiz sizlerin sağlığınızla ilgili karar verirken gerekli tüm bilgiye sahip olmanız. Ayrıca, aşıya bağlı bir sağlık sorunu yaşama şanssızlığını tecrübe edenleri, işe yarar kaynaklara ulaşabilmeleri için yönlendiriyoruz.
6. Otizm Salgını & O Hap
Dr Ellen CG Grant
Hormonal kontraseptiflerin kullanımı 1970’lerde hızla artarak neredeyse tüm dünyada görülür oldu; otizm ve OSB (otizm spektrumu bozuklukları) görülme hızı da 1980’lerde hızla yükselişe geçti. Dış kaynaklı (egzojen) hormonların bizzat genotoksik olduğu (DNA’yı zehirleyerek mutasyon veya kansere neden olabildiği) bilinmektedir, ancak bunun yanında bu hormonların DNA’yı tahrip edici toksinlerin birikimine yol açtıkları tespit edilmiştir, ki OSB’dan muzdarip bireylerin de detoks/arınma kabiliyetleri düşük bireyler olduğu bilinmektedir.
POSTER SUNUMLAR
İnsan Papillome Virüsünün (HPV) rahim ağzı kansei gelişimindeki patojenezi: HPV aşısı kullanımı güvenli ve etkili bir strateji mi??
Judy Wilyman
Rahim ağzı kanserini önlemek için HPV aşısı kullanma kararı yüzeysel kanıtlara, yani varsayımlara dayanarak alınmıştır. HPV aşıları kadınlara seçmeli bilgiden yola çıkılarak önerilmektedir. Bu aşı bir HPV aşısıdır, rahim ağzı kanseri aşısı değil. Herhangi bir şekilde rahim ağzı kanserini azaltacağına dair elde kesin kanıt olmadığı gibi, bu aşının uzun dönemde oluşturacağı riskler de çalışılmamıştır.
Hayvanlarda Aşılamayla İlgili Endişeler: Aşıya Bağlı Oto-immün ve Diğer Rahatsızlıklar
İndirmek için: fox-revised
Michael W. Fox
Aşılanmamış değil, aşılanmış köpeklerin kendi biyokimyasallarından çoğuna, örneğin fibronektin, laminin, DNA, albumin, Sitokrom C, transferrin, kardiyolipin ve kollajene karşı oto-antikor geliştirdiği gözlendi. Kardiyolipin oto-antikorları ekseriya genetik olarak hastalığa yatkın ‘sistemik lupus eritematozus’lu hastalarda ve bunun yanında da otoimmün hastalıktan muzdarip diğer bireylerde görülmektedir. Hayvanların son derece acımasız, stres verici ve hastalıkların üremesine sabebbiyet verici ortamlarda yetiştirildiği, global şekilde hayvanlardan insanlara geçen hastalıkların ve gıda kaynaklı hastalıkların merkez üssü haline gelmiş fabrika çiftçiliği koşullarında yaşayan besi hayvanlarında da modifiye edilmiş canlı ve yeni nesil gen mühendisliği ürünü çoklu aşıların yaygın kullanımı mercek altına alınmıştır.
İngiltere Seçilmiş Sağlık Komitesi’nin 2005 nisan ayında yayımlanmış “İlaç Endüstrisinin Etkisi” başlıklı raporu
Doris M Jones MSc
Yüzyıla yakın bir zamandır hastalar, doktorlarının reçete ettiği ilaçları sağlam ve güvenilir bilimsel kanıtlara dayandığı ve iyileşme sürecinin önemli bir bileşeni olduğu inancıyla güven duyarak kullanagelmiştir. Ancak şimdi bu varsayımların birçoğu hatta tümünün üzerinde koca soru işaretleri asılı durmaktadır…
EK MATERYALLER
ABD ve İngiltere’de yürürlükteki aşı takvimlerindeki aşı içeriğinin özeti
İndirmek için: vax-ingredients-us-uk
Lucija Tomljenovic
‘ASIA’ – Autoimmune/inflammatory syndrome induced by adjuvants (Adjuvan kaynaklı otoimmün/enflamatuvar sendromlar)
İndirmek için: shoenfeld-link
Yehuda Shoenfeld
Kaynaklar:
ecomed.org.uk
vancourier.com
Bu makalenin yazarı Dave Mihalovic aşı araştırmalarında uzmanlaşmış, kansere karşı önleyici ve tedavisinde de doğal yaklaşımlar uygulayan bir Naturapat Hekim’dir.
Eyl 16, 2013 | SAĞLIK TERÖRİZMİ
Muhteşem bir video izledim az önce ..
Dünyaya yeni gelmiş bir bebek ..
Günümüzüm soğuk ve steril hastanelerinden birinde hemşire odasında banyosunu yaptırıyor usulcacık, şefkatle, huzur içinde ..
Bebek tamamen bırakmış kendini, güveniyor onu tutan ellere, huzur içinde rahatlamış, hatta uyuya kalıyor bu terapiyle ..
Gel gör ki bir düşünce çığlık gibi yırtıyor bu büyülü anları benim zihnimde ..
Aynı hemşire, acaba aynı gün elinde Hepatit B aşısıyla gelip iğneyi bu püripak, saf, huzurlu bebeğe batırdığında da benzer bir video çekecekler mi?
O anda neler hissedecek bu bebek, kendisine iğneyi batıran ellere bir daha güvenecek mi?
Küçücük bedeninde ne yangınlar çıkaracak bu medikal müdahale, kimse bilebilecek mi?
Fazla söze gerek yok, bir bebek dünyaya getirmenin sınırsız hazzını yaşamamış, ancak steril laboratuvar ortamlarında beyaz önlükleriyle deneyler yaparak veya bunu dahi yapmadığı halde oturup çocuk sağlığıyla ilgili bilip bilmeden atıp tutarak yazıp çizerek otoriteliğe soyunmuşların kelamını bir celsede geçeceksiniz bu videoyu seyredince ..
Canlının doğasına, bebeğin yaşama içgüdüsüne en ters eylemi çocuğun yaşamsal hakkı diye bizlere pazarlayan medico-pharma endüstrisinin gücü yetmez bir annenin bebeğini koruma içgüdüsünü aşmaya, gerçeği hissetmesine ..
İçgüdülerinize güvenin, bebeğinizin sizden başkasının korumasına ihtiyacı yok ve onu tehlikeden korumak sizin asli göreviniz ..
İyi seyirler ..
http://awakenedworldtv.com/breathtaking-video-conveys-innocence-trust-purity/
Eyl 8, 2013 | SAĞLIK TERÖRİZMİ, Söz Hakkı
Güncelleme – Çocuklarda demir takviyesi kullanımı ile ilgili olarak, Çorlu Özel Reyap Hastanesi’nden Dr. Akif Başaran’ın konuyla ilgili bir haber kuruluşuna verdiği bilgiyi eklemek istiyorum.
Dr. Akif Başaran, ‘fazla alınan demir zararlı olabilir’ dedi
Çorlu Özel Reyap Hastanesi’nde görevli Dr. Akif Başaran, gereğinden fazla alınandemirin zararlı olabileceğini söyledi.
Son yıllarda demir takviyesi içeren ilaçların çok fazla kullanıldığını ifade eden Dr. Başaran, “Gerçekten vücudumuzun sağlıklı çalışabilmesi için demire ihtiyaç var ama fazla alınması durumunda zararlı olabileceğini bilmemiz gerekiyor” dedi.
Finlandiya’da yapılan bir çalışmada vücutta biriken demirin, kolesterol ve hipertansiyona göre daha yüksek oranda kalp krizine sebep olduğunun tespit edildiğini hatırlatan Dr. Başaran, “İsveç’te yapılan bir diğer çalışmada ise genetik yatkınlığı olan erkek ve kadınlarda kalp krizi riski 2 – 3 kat fazla bulunmuş. Aralıklı olarak kan bağışında bulunan ve düzenli adet görmesi sayesinde serum demiri düşük seyreden kadınlarda kalp krizi riskinin azaldığı bilinmektedir” diye konuştu.
Yüksek düzeydeki serum demirinin, bebeklerin bağırsak florasının bozulmasına, probiyotik bakterinin azalmasına, buna karşılık zararlı bakteri sayısında artış olmasına neden olduğunu kaydeden Dr. Başaran, çalışmalarda düşük demir düzeyinin lösemi, lenf kanseri ve enfeksiyon hastalıklarına karşı koruyucu olabileceğinin iddia edildiğini söyledi.
Yüksek demirin erken yaşlanmayı getirdiğini ifade eden Dr. Başaran, “Yediğimiz gıdaların çoğunda demir takviyesi bulunmakta, diğer taraftan et tüketimindeki artışla beraber serum demiri yükselmektedir. Yapılan en önemli hatalardan biri de her çeşit kansızlıkta ön planda demir eksikliği düşünülüp demir takviyesi verilmesidir. Oysa tiroit bezi hastalıkları, B-12 yetersizliği, talasemi taşıyıcılığı ve kurşun zehirlenmesi de kansızlık sebebi olabilmektedir.
Anemi düşünülen hastalarda demir, demir bağlama kapasitesi, ferritin, vitamin B-12 düzeyi ve tiroit bezi ile ilgili analizler yapılmadan asla demir verilmemeli, eğer demir ihtiyacı varsa bunun demirden zengin besinler aracılığıyla verilmesi hayati önemdedir” dedi.
Çocuğumu Sağlıklı Besliyorum adlı facebook grubunda kendisiyle daha önce aşı ve ilaç kullanımı konusunda fikir ayrılığına düştüğümüz Güncel Anne blogunun sahibesi Uzman Çocuk Doktoru Sn. Elif Pınar Bayındır Çakır ve demir takviyesi konusu münasebetiyle yeni tanıştığımız Hassas Anne blogu sahibesi sevgili Ece Kumkale ile aramızda gelişen diyalogun ilgili bölümlerini buraya aktarmak istiyorum. Uzun bir takip olacak yine, ancak ortaya konulan bilgiler umuyorum gerek hekimlerimizin gerekse ebevenylerin bu takviyelerin kullanımı konusunda mevcut tüm bilgileri birlikte değerlendirerek konuyu sorgulamalarına yardımcı olur.
Grup üyelerinden bir arkadaşımız, 17 aylık kızının kan tahlilinde hemoglobin değerlerinin biraz düşük çıktığını, doktorunun ferrum şurup verdiğini, ancak diş doktoru tanıdığının bu şurubun dişlerde çürük ve leke yapması nedeniyle “sakın kullanma” dediğini belirttikten sonra, ancak kan değerlerinin yükselmesi gerektiğinden kızına şu anda pekmez yedirdiğini ve farklı önerilerde bulunacak olan varsa yorumlarını beklediğini iletiyor.
Kendisine demir zengini gıdalar ve kullanım şekilleri ile ilgili çeşitli öneriler geliyor grup üyelerinden ve bu noktada hekim arkadaşımız Elif hanım verilen bazı bilgilerle ilgili düzeltme yapma gereği duyuyor. Buradan itibaren gelişen diyalog aşağıdaki gibidir. Doğru bilgiye ulaşılabilmesi adına tartışılan konu ve verilen bilgilerle ilgili katkı veya yorum yapmak isteyen okuyucuların mesajlarına açık olduğumu, Elif hanımın da cevap hakkını gerek grupta gerekse burada herzaman kullanabileceğini belirtmek isterim.
Elif Pınar Bayındır Çakır Bir kere her şeyden önce bir çocuğun günlük Demir ihtiyacını karşılaması için günde 8 su bardağı pekmez içmesi gerek. Hadi diyelim içti. PekmeZdeki Demir nonhem yani vücudun yararlanamayacağı tip demirdir. Hem,yani vücudun yararlanabileceği demir hayvansal gıdalarda vardır. Ayrıca demir dişlerde çürük yapnaz. kalıcı renk değişikliği yapar. Demir damlası eğer damla sonrası dişler silinirse dişlerde leke bırakmaz. Yani lütfen Demir ilacınızı içiniz
Vejetaryen bir arkadaşımızın yine doğuştan vejetaryen olarak büyüyen kızının (7 yaş) hiç demir takviyesi kullanmadığını, doğru ve dengeli beslenildiği takdirde, işlenmiş gıdalardan uzak durulduğu takdirde sorun yaşanmayacağına dikkat çeken ve kızının 1 ay önce yapılan kan değeri tahlili sonuçlarının da çok iyi çıktığını belirten bir ardaşımızın paylaşımı üzerine gelen cevap:
Elif Pınar Bayındır Çakır Tabi ki Demir sadece hayvansal gıdalarda yok. Ama vücudun en kolay kullanabileceği ve biyoyararlanımı en yüksek demir hayvansal gıdalarda var. Özellikle de kırmızı ette. Ve eğer Demir eksikliğine yakalanmışsanız, Demir depolarınız boşsa bu depoları sadece bitkisel kaynaklı beslenip, Demir ilacı kullanmayarak kısa sürede doldurmanız biraz zor. Bakın dolmaz demiyorum. zor diyorum ve uzun sürede dolar diyorum. Ama bu sürede çocuğunuz demir eksikliğinden geçmiş olur ce vu da entellektüel ve bilşsel kapasitesini etkiler. Ayrıca tüm bunlar totem değil bilimsel birer gerçek. Sigara içen her insanın kanser olmaması, sigarAnın kanser yaptığı değiştirmeyeceği gibi, vejetaryen beslenen bir çocuğun Demir eksikliğine yakalanma riski de normal popülasyondan çok çok yüksek
Vejetaryenliğin demir eksikligine neden olduğu bilgisinin bilimsel bir gercek olmadığı, et tüketiminin ise çok ciddi sağlık sorunlarına neden oldugunun bilimsel gerçek olduğu yorumu üzerine gelen yorum:
Elif Pınar Bayındır Çakır Ben vejetaryenlik Demir eksikliği yapar demiyorum. Bir insanın Demir depoları boşsa, sadece bitkisel beslenerek ve Demir ilacı kullanarak bu depoları doldurmak gayet uzun zaman alır diyorum. Bu sırada da çocuk demir eksikliğinden geçer diyorum. Bilimsel gerçek olan kısım ise etin sağlıklı bir gıda olduğu değil, hayvansal gıdalardaki hem demirin biyoyararlanımının daha yüksek olduğu
Bu noktada benim yorumum oluyor soruyu yönelten arkadaşımıza:
Asena Devlet
Sevgili ….X…,
Doktorun kızında herhangi bir gelişimsel aksama, gecikme saptadı mı?
Anemi düşündürecek denli düşük mü hemoglobin sayımı?
Anemi yoksa, normal kabul edilen değerin biraz altındaysa takviyenin yarardan çok zarar getirebileceğini hatırlatmak isterim.
Çok merak ediyorum, acaba demir fazlasının yan etkilerinden bahsetti mi doktorun? Veya neden öncelikle demir ağırlıklı beslenmeyi değil de şurubu önerdi?
Anaakım tıp dergilerinde yayınlanan pek çok çalışma var, yeteri kadar demir vücutta mutlak surette bulunmalı evet, ancak fazlası çok tehlikeli olabilir ve ancak gerçek bir zafiyet durumunda takviye önerilmelidir.
Gördüğüm kadarıyla Türkiye’de bu kan tahlilleri norm olmuş .. ve tabii kime sorsan çocuğunda demir eksikliği var .. hani bu istisnadan ziyade sanki norm olmuş gibi Türkiye’de .. acaba bir yerlerde bir yanlış mı var? Acaba tıpkı kolesterolde olduğu gibi tıpçılar bir 30 yıl sonra ah yanlış yaptık mı diyecekler bu demir konusunda da merak ediyorum ..
Şurubu kullanacaksan dahi ‘ferrous sulfate’ etken maddesi olmamasına dikkat et lütfen .. leke için de mümkünse florlü diş macununu çöpe at, karbonatla temizle ..
Nasıl ki hastalandığında çıkan ateş vücudun kendini savunma sistemi ve iyileşme çabasıdır ve müdahale edilmemelidir ateş düşürücülerle [Bkz. Ateş Dost Mu Düşman Mı, Prof. Dr. Ahmet Aydın], düşük demir seviyeleri de çoğu kez vücudun enfeksiyonlara ve kronik rahatsızlıklara karşı savunma tepkisidir, hastalıklarda vücutta demir seviyeleri baskılanır ..
Kadınların adet dönemlerinde kaybettikleri demir nedeniyle menopozlu kadınlara oranlara kalp krizi riski daha düşüktür mesela. Vücudumuzun müthiş bir dengesi var ve demirle ilgili olarak da metabolizasyonda o kadar çok yan faktör var ki? .. herhangi bir anda yaptırdığın testle bir hafta sonra yaptırdığın arasında fark olacaktır mesela, n’apıcaz her ay kan tahlili mi yaptıralım?
Bakır ve demir hemoglobin oluşturmak için sinerjetik olarak çalışır diyor kaynaklar ve mesela salt demir veya salt bakır takviyesi diğerinin zafiyetine yol açar diye uyarıyorlar ..
Arkadaşlar burada gıda ile ilgili öneriler yapmışlar, sen kızının davranışlarında, fiziksel gelişimde bir anormallik görmüyorsan, yan etkileri de hayli fazla olan bu demir takviyesini kullanmak yerine beslenmesini optimum seviyede tutmaya çalış derim ben ..
Geçmiş olsun bile demiyorum, zira ortada hastalık veya anormal bir durum yok .. gereksiz yere tıbbi müdahaleden kaçınmak en sağlıklısı değil mi?
Ve takip eden konuşmalar:
Elif Pınar Bayındır Çakır .….X….. çocuğunuzun hemoglobin, demir, Demir bağlama ve transferrin düzeylerini öğrenebilir miyim?
Asena Devlet Rica ederim …..X……. .. hekim arkadaşımız mutlaka iç demeden önce sorması gereken soruyu şimdi yöneltmiş size .. ikinci bir doktor görüsü almakta her zaman fayda var tabii 🙂
Hassas Anne Ece Kumkale Türk insaninda anemi genetik olarak çok goruluyor Adeniz insanlarinda da. Bu nedenle doktorlar tkip ediyorlar bunun neresi yanlis? Demir eksikliginin kalici zeka geriligine yol acabildigini unutmayalim. Demir fazlaliginin belirtilerini kacirmak cok zor ishal ve gelisim geriligi. Bunlar olursa zaten doktor suphelenir ve keser demiri. Doktorun verdigi takviyeyle fazla demir yuklamesi olma ihtimali dusuk . Peki demir eksikligi nedeniyle zeka geriligi olursa ne olacak?
Soruyu Yönelten Arkadaş X elimden geldigince dogal olan tum yiyecekleri veriyorum ve ilacimizida kullaniyoruz cok sukur sagligi yerinde allah hepimizin evlatlarini bagislasin..
Hassas Anne Ece Kumkale Et tuketimi ciddi saglik sorunlarina yol açmaz aşırı tuketirsen yol açabilir. Herseyin aşırısı zararlidir. Herseyden az az yemek en iyisi. Ozellikle kuzu etini tercih ediyorum tavuktan uzak duruyorum balik seviyoruz. Sebzemizi de baklagilleri de tuketiyoruz.
Hassas Anne Ece Kumkale Belirlenmis bir hastaligi ve eksilligi olan Bir cocugu muayene etmeden tanimdan doktorunun verdigi ilaci kullanmasa da olacagini soylemek bence cok tehlikeli. Boyle onemli konularda doktora danisin lutfen doktorunuza guvenmiyorsaniz ikinci bir doktora gidin internette tanimadiginiz tip egitimi olmayanlara bakarak cocugunuzun sagligini tehlikeye atmayin. Bu kadar basit degil. Bu nedenle ben ilac tavsiyesi vermem cunku veremem vermemem lazim
Asena Devlet Katılıyorum, çocuğun ve ailenin tam medikal öyküsünü bilmeden, 17 aylık bir çocuğun beslenme ve yaşam koşulları hakkında herhangi bir bilgi sahibi değilken, elde kıstas “demir seviyesi biraz düşük”ken kalkıp bir hekimin de internette şurubu mutlaka içirin demesi yanlış.
Burada kimse, hekim arkadaşımız dışında medikal bir uygulama önermiş değil dikkat ettiyseniz. Arkadaşımız belli ki en başta doktorunun kendisine anlatması gereken demir zengini gıdalar hangileridir, takviye dışında beslenmede nelere dikkat edilmeli konusunda bilgi edinmeye çalışıyor. Ve bizzat tıbbın iki ayrında dalında hekimler şurup konusunda çelişkili önerilerde bulunmuş, demek ki şurup kullanımı ya da gerekliliği konusunda tıp camiasında da bir fikir birliği yok.
Benim gayem de medikal öneride bulunmak değil, eleştirel düşünmeyi ve bizlere dikte edilen uygulamaları derinlemesine sorgulamaya teşvik etmek. Çünkü danışan olarak bizlere verilen ilaçlar veya önerilen tedavilerle ilgili yeterli bilgimiz yok, korkarım hekimler de bundan muaf değil. Öyle olmasaydı iatrojenik ölümler yaşanmazdı ve mesela bugün Amerika’da doktor hatası yüzünde ölümler (iyimser bir değerlendirmeyle) toplam ölümler arasında 2. sırada
(TO ERR IS HUMAN: BUILDING A SAFER HEALTH SYSTEM)
Asena Devlet Benim eleştirim burada bireylere değil, genel olarak sağlık sisteminde yapısal sorunlar var ve bu da insan hayatını olumsuz etkiliyor. Doktorun olmazsa çocuğun yaşamaz, gerizekalı olur, sakat kalır önermeleri bilinçaltına yerleştiriliyor bu gereksiz yere yapılan tahliller ve korkutmalarla .. Şuna da bir bakın derim boş vaktinizde, bugün uygulamadaki 146 tıbbi uygulamanın hiçbir net faydası olmadığı ortaya konmuş:
Bunlardan bağımsız olarak, bu tanrısal beyaz gömlek otoriteciliğinin ve ‘hubris’in de ortadaki bariz hataların fark edilmemesi ve düzeltilmemesinde ve insan hayatına malolmasında payı olduğunu düşünüyorum. Ne tıpta ne de bilimde hiçbir şey sorgulanamaz değildir, bilginin bile yarı ömrü 6 aydır tıpta, o yüzden tecrübe ve araştırmacılık hayati önem taşır, diploma sahibi olmak yetmez bu sanatı icra etmek için.
Asena Devlet Spesifik olarak bizim konumuza gelirsek, otorite jandarmalığı yapmak yerine verilen bilgilerde esasa dayalı bir yanlış varsa ortaya koyun lütfen, hepimiz öğrenelim. Kimsenin yanlış yönlendirilmesini istemeyiz. İş meslektaşı kollamak için ayar vermeye gelince harikayız da, işin esasına yönelik bilgi değerlendirmeye gelince pek cimri davranıyoruz gördüğüm kadarıyla.
Mesela sizin bildirimlerinize bakalım: “Türk insaninda anemi genetik olarak çok goruluyor Adeniz insanlarinda da. Bu nedenle doktorlar tkip ediyorlar bunun neresi yanlis? “
Demir eksikliğine bağlı anemi ve genetik anemi iki farklı şey biliyorsunuz .. genetik olarak bu “ÇOK” görülen anemide de insanlar nedense diyelim evlilik için yaptırdıkları kan tahliline kadar bu hastalğı taşıdığını bile fark etmiyor, o kadar ağır yani bu hastalık .. kaldı ki onlarda demir seviyesi de normalin üstünde seyrediyor .. evet, bence de tüm türkiye’deki bebekleri takibe alalım rutin demir ölçümleriyle ..
Benim yaşadığım ülkede bu tip tahliller hiç yok? DSÖ’nün efendim dünyadaki 1 numaralı nutritional disorder demir eksikliğidir bildirimine rağmen? Bunlar tıbbı mı bilmiyor, zekaları mı elvermiyor demir takviyesizliğinden yoksa gereksiz tıbbi müdahale olarak mı görüyorlar bu tip test ve takviyeleri? Çok üzerinde durmadığım bir infografiği de hatırlıyorum, dünyada IQ değerlendirmesi yapılmış bölge ve ülke çapında, ve mesela buradaki IQ oranları Türkiye’ye oranla daha yüksekti. Çok ciddiye almıyorum tabii bu değerlendirmeyi, ancak bir fikir olsun diye söylüyorum.
Bir başka gerçek daha .. Amerikada pediyatrik zehirlenmeye bağlı ölümlerde demir takviyesi zehirlenmesi başı çekiyor. Peki böyle bir risk olduğu hekimlerce ailelere açıklanıyor mu Türkiye’de?
Asena Devlet Demir doz aşımı belirtilerine bakalım mı? Doktorun kaçırması imkasız hakikaten, ancak öncelikle anne-babanın bu yan etkileri tanıması, bir sorun olduğunu fark edip doktora danışması gerekeceğinden bu bilgilerin de ebeveynlere mutlak surette verilmesi gerekmez mi?
Solunum yolları ve ciğerlerde: ciğerlerin su toplaması
Mide-barsak sisteminde: siyah ve bazen kanlı dışkı; ishal; karaciğer tahribatı; ağızda metalik tat; mide bulantısı; kan kusma
Kalp ve Kan: dehidrasyon; tansiyon düşüklüğü; zayıf ancak hızlı nabız; şok
Sinir sistemi: üşüme titreme; koma; konvülsiyon; baş dönmesi; sersemlik; ateş; baş ağrısı; hiçbir şey yapma istememe hali
Cilt: dudak ve tırnakların maviye dönmesi; kızarma; renkte solgunluk
Siz ne demiştiniz belirtiler için? “Demir fazlaliginin belirtilerini kacirmak cok zor ishal ve gelisim geriligi” .. Entersan bir reductioanism gibi geldi bana ..Peki, normal değerlerde veya biraz altındaki demire sahip olan ve anne sütü alan çocuklarda demir takviyesi alımının da aynı şekilde gelişim geriliğine (boy ve kafa çevresi ölçümlerinin düşük çıkmasına) neden olduğunu biliyor muydunuz? Çalışmayı bulur musunuz, ben mi vereyim?
“Doktorun verdigi takviyeyle fazla demir yuklamesi olma ihtimali dusuk “ . .Katılıyorum, ancak tabii bir yandan diyelim pekmez dayıyoruz çocuğua, karaciğerler yediriyoruz, bir yandan da aman değeri düşük ya geri zekalı olursa diye dayıyoruz şurubu .. 17 aylık bir bebek için bu şekilde alınan demir miktarının tam olarak ne olacağını ve etkilerini bilebilir misiniz?
Son olarak, kesinlikle katılıyorum: “Bu kadar basit degil. Bu nedenle ben ilac tavsiyesi vermem cunku veremem vermemem lazim.” Evet, bence de en sağlıklısı bu.
Elif Pınar Bayındır Çakır Asena Devlet hanım tabi ki de ilaç tavsiyesi veremezsiniz, vermeyin de zaten, çünkü hekim değilsiniz. Buradan bu postu takip eden herkes için yazıyorum
1) Demirin doz aşım dozu 20 mg/ kg, (kilo başına 20 mg)toksik yani zehirleyici dozu ise 40 mg/kg dır. Yani 10 kg bir çocuk ( yaklaşık 1 yaş civarı) demirden doz aşımına uğramak için hergün yarım şişe ferro sanol şurup içmeli. Aramızda umarım hergün çocuğuna yarım şişe Demir içiren yoktur. Zira ben günde yarım şişe Demir öneren bir Dr ile henüz karşılaşmadım.
2) Demir depoları azalmış / bitmiş bir çocuğun depoları evet sadece doğru beslenme ile de dolabilir. Ama bu biraz zaman alacaktır. Bu sürede de çocuk Demir eksikliği anemisinden geçer. Bu da entellektüel yeteneklerinde kalıcı olabilecek gerilik yapabilir
Elif Pınar Bayındır Çakır Sizin yaşadığınız ülkede test yapılmıyor ve rutin demir takviyesi verilmiyor olmasının sebebi sosyoekonomik olarak bizden fersah fersah ileride olmuş olması olmasın sakın. O ülkede bilinçli anneler ve yüksek gelir düzeyi nedeniyle Demir eksikliği anemisi sıklığı muhtemelen ülkemizdekinin kat be kat altındadır. Ve yine eminim ki yaşadığınız yerde en sık bebek ölüm sebebi ülkemizde olduğu gibi ishal değildir. O yüzden amaaaan Avrupa’da amerika da vermiyorlar demir Türkiye’de doktorlar pek meraklı ikaçkara onlardan ;avrupalılardan daha iyi mi bilecekler demek; ülke gerçeklerine kökten yabancı olmakla eşdeğerde
Asena Devlet Doktor hanım, müsterih olun lütfen, ben ne kendim kullanıyorum ecza ürünü toksik ilaçlarınızı ne de çocuğuma veriyorum, ilaç tavsiyesinde bulunacak en son kişilerdenim. Mecbur kalmadıkça ve hayati bir tehlike olmadıkça da ilaç kullanıma kesinlikle karşıyım. “Karşıyım Karşı Her Şeye Karşı” yani, sizin deyiminizle.
Amerika’da çocuk doktorları en prestijsiz, en düşük gelir düzeyine sahip doktorlarmış yazık, bir nedeni olsa gerek? Herhalde onlar bile tut yarım şişe şurup ver diye tembihlemiyorlardır danışanlarına ama istatistikler ortada, zehirlenmeye gidebiliyor 6 yaş altı çocuklar. Bu yüzden de CDC uyarıyor hekimleri ve ilaç firmalarını, aman anne-babalara sıkı sıkı tembihleyin riskleri, bilgilendirin diye. Benim derdim bu noktaya dikkat çekmek.
Demiri yemek pişirdiğiniz tencereden yemeğe geçen kadarıyla bile alıyor vücut, sırf şurupla beslenmiyor herhalde çocuk, yediği gıdalardan bir yandan alıyor. Şişede durduğu gibi durmayabilir bu şuruplar itinalı davranılmazsa.
Siz şunu söyleyin, bu çocuk 1 hafta sonra aynı testi yaptırsa, bu değerler farklı çıkabilir mi çıkamaz mı?
Buradaki örnekten yola çıkarsak, “normal değerlerin biraz altında çıkan” değerler için SEBEBİ tespit ettiniz mi? Sebebi bilmeden tam olarak neyi “tedavi ediyorsunuz” şurup vererek? Anemide en büyük sebep olan kan kaybı mı var çocukta, bağırsaklarda bir sorun mu var, kaka testi mi var ortada, tenye parazit mi var, kemik iliği fonksiyonlarında mı sorun var yoksa beslenme sorunu mu var çocuğun? Önce sebebin bulunması gerekmiyor mu?
Her anemik insan geri zekalı mıdır? Evet kansızlıkta zihinsel fonksiyonlarında performans düşer, halsiz hissedersin de bu sürekli zeka geriliği vurgusu niyedir?
Değerlerdeki düşüklüğün nedenini bulup düzeltmediğin takdirde şurupla sadece semptom bastırmış ama iyileşme(!) sağlanmamış oluyor, katılıyor musunuz?
Asena Devlet Kişiselleştiriyor muyuz olayı şimdi? Hassaslıktan da öte, çok alıngan gördüm sizi? Siz biraz dünya gerçeklerine daha fazla hakim olmaya çalışın isterseniz; Amerika’da demir vermiyorlar?? 120 çeşit “over-the-counter” satılan demir takviyesi Amerika’da piyasada .. hmm, savunmaya geçiyorsunuz yersiz yere ama biraz daha reel gerçeklere bağlı kalalım lütfen ..
Elif Pınar Bayındır Çakır Olayı kişileselleştirip en prestijsiz doktorlar pediatristlermiş diye konumuzla ilgisi olmayan bir alana çekmeye çalışan sizsiniz. Pediatristleri aşağılayınca prestijiniz az, az para kazanıyorsuuz diyince , insanların günlük max tedavi dozu olarak verilen 6 mg/kg ın çocukları zehirleyebilceğine inanacaklarını düşünüyor olmanız ilginç. ANLAMANIZ İÇİN BİR KEZ DAHA SÖYLÜYORUM DEMİRİN DOZ AŞIM DOZU GÜNLÜK KİLOYA 20 MG DIR. BUNUN İÇİN DE GÜNDE YARIM ŞİŞE ŞURUP İÇİLMELİ. Sizi tıp değil ama bu cehaletiniz zehirler.
Asena Devlet :)) .. anlaşıldı, yine aynı sahneyi yaşıyoruz sizinle ama burada konuyu daha fazla uzatıp kendinizi küçük düşürmenizi ve mesleki itibarınızın da daha fazla aşınmasını istemem .. Hep çalışmadığınız yerlerden soru çıkıyor değil mi, olur öyle bazen .. Burada ne yazık ki cevaplayamadığınız yorumları silip, sonra da mesleki uzmanlık alanınız olmasına rağmen kronik bilgi eksikliği içinde olduğunuz mevzularda “beni de uzaylılar kaçırdı geçenlerde” tadında bilgi yüklü yorumlarınızı bırakamadığınız için hassaslaştınız sanırım ..
Başarılar diliyorum kariyerinizde ..
Hassas Anne Ece Kumkale Peki bize Turkiyede demir fazlaligindan olen veya agir zarar goren bebeklerin de istatiklerini de verirseniz cok sevinirim. Dediginiz demir fazlaligi belirtilerini yasayan her bebegin annesi doktora kosar zaten degil mi surup kesilir peki kafasina gore demiri vermezse anne ve demir eksikligi yuzunden ciddi sorunlar hatta zeka geriligi yasadiginda onu siz teselli edersiniz artik bu istatistiklerle. Damlalari vermeyen ve sonra demiri cok dusuk cikip gerilik yasayan anneler bana cok yaziyorlar ve pismanlar. Uzatmaya gerek yok. Farkli dusunuyoruz siz Turkiyenin gercegini once kabul edip bilirseniz bence daha farkli degerlendirirdiniz. Turkiyede devlet hastanelerinde her bebege 5 dakika ayriliyor bazen 2 bebek ayni snda iceri aliniyor bu durumda sizce kac anne bebegini ve kendini nasil demirden zengin bedleyecegini ogrenebiliyor ben soyleyeyim cunku 40000 hassas anne takipcim var ve bu konu hakkinda cok mesaj geliyor hiçbiri! 9 aylikken de kan testi olabilen cok az yani kansizlik varsa da gozden kaciyor. Sizin anlattiginiz tabii ozel hastanelerde zaten uygulaniyor anne iyi bedleniyorsa demir verilmiyor bebek iyice gozlemleniyor anemi belirtilerine bakiliyor 9 aylikta kan testine gore demir damlasi veriliyor. Cunku o bebek her ay doktora gidebiliyor ve doktoru onu taniyor ve anneye beslenme hakkinda bilgi veriyor. Diger tarafta 5 dakikada bakiliyor bebege ve her ay gelmiyor doktora bebek. Turkiyenin gercegi bu ve bebeklere 12 aydan once inek sutu veriliyor bu da kansizlik yapiyor. Turkiyenin gerceklerini bilip ona gore degerlendirmek gerekiyor. Bu gerceklerle evet bence de az miktarda demir damlasi verilmesi onemli ve bu az miktarla dediginiz asiri demir etkileri gorulmesi ihtimali az.
Asena Devlet Bilmem, 40,000 takipçi sizde Ece hanım, bence epidemiyolojik bir rapor koyabilirsiniz ortaya .. Ancak önce zehirlenmenin belirtilerini tam bilmeniz ve listelemeniz lazım ki anne-babalar doğru yönlendirebilirsin. Olay bu işte, Türkiye’de bu tip vakaların raporlanmasının bile yapılmadığını tahmin edersiniz sanırım. Türkiye şartlarına işi mutfağından bilecek kadar hakimim, merak etmeyin.
Tiroid sorunu filan mı var ki zeka geriliği filan olmuş, çok enteresan, tüm tıbbi öykülerini de aktarıyor mu danışanlarınız?
Apolojistliğe gerek yok, bahane bulunabilecek bir mevzu değil bu, siz vaktim yok o yüzden yazıyorum şurubu diyemezsiniz. Bu koşullarda çalışıp da hastalara zarar verdiğini düşünen ve meslekten ayrılan pekçok bu işe gönül vermiş hekim var, alternatif sağlık platformlarında işlerini severek sürdürüyorlar. Araştırın bence.
İnek sütü ve kansızlık arasındaki bağlantıyı bilmiyorum ben, rica etsem bu konuda bilimsel çalışma ya da makale verebilir misiniz? Annelerin emzirmeye daha fazla özendirilmesi gerektiğine ise kesinlikle katılıyorum. Ancak biliyorsunuz, pediyatri alanı bebek maması firmalarının sponsörlüğünde vücut bulmuş bir alan. Aman 6 aydan sonra anne sütü yetmez, haydi güçlendirilmiş, takviye edilmiş mama/formül verin dayatması da ağırlıklı olarak çocuk hekimlerinden geliyor annelere.
Benim sorularıma sizden hiç cevap alamıyorum, sadece tek bir boyuta indirgediniz konuyu, uzayıp gidiyor.
Daha fazla devam etmek istediğimden emin değilim bu konuşmaya..
Elif Pınar Bayındır Çakır Tebrikler size . En iyi savunma saldırıdır düsturunu benimsemiş olmanız hiç de şaşırtıcı gelmedi bana. Cehalet ne de olsa hep aynı yerden besleniyor. Hakikaten de “Amerika’daki pediatristler az kazanıyor” yorumunuz pek bilgi yüklü. Konu Demir eksikliği ve labaratuar sonuçlarıyla ispatlanmış, alım azlığına bağlı demir eksikliği tedavisi nasıl yapılır bilim dünyasında üzerinde tartışma olmayan bir konu. Daha fazla uzatmaya gerek yok. Herkes kendi fikrini özgürce yazarken aşağılama içeren cümlelerle fikrinizi savunmaya çalışmak sizin acziniz. Merakım sizi bu kadar doktor düşmanı yapan ve gördüğünüz her platformda okuduğunuz 3-5 makaleyle bir doktorlara sataşmaya iten şeyin ne olduğu.
Asena Devlet Merakınızı gidermeye hiç niyetim yok doktor hanım, siz benim kişisel sorunlarımla değil bence size danışan hastalarınızla ilgilenin biraz.
3-5 makaleden çok daha fazlasını okumak ve anlamak gerekiyor değil mi? Katılıyorum ve şiddetle tavsiye ediyorum.
Savunmada olan ben değilim, bana yöneltiilen her soruya direkt cevap veriyorum, bilgi aktarımı konusunda aynı bonkörlüğü sizde görmüyorum, aksine peşpeşe hakaretler geliyor.
Kişi engellemek hiç adetim değildir, o yüzden sizden rica ediyorum, lütfen konuyla ilgili olmayan bir paylaşımda bulunmayın benimle.
Amerika’da pediyatristlerin az kazandığı bilgisini(!), bizzat bir Amerikan pediyatristin ağzından aktardım; Lawrence Palevsky. Amacınız gerçekten doğruyu bulmaya çalışmak olsa size bu gerçeğin(!) nedenlerini ve doğurduğu sonuçları aktarırdım. Fakat cahil birinin aktarımlarıyla sizi meşgul etmek istemem, sizin okuyacağınız çok makale olmalı facebook, pardon, PUBMED’de ..
İyi geceler ..
Hassas Anne Ece Kumkale 0-1 yaş arasında inek sütü tüketmek kansızlığa yol açar isterseniz makale arayıp bulabilirsiniz. Bu zaten bilinen bir şey ama ille makale gerekiyorsa http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/16247536
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/22348457
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/12387433
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/2019922
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/1416518
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/1571868
bu çalışmalar ve daha yüzlercesi 0-1 yaş arasında inek sütü içmenin bu soruna yol açtığını gösteriyor.Siz de diğerlerine açıp bakarsınız artık. 1 yaşından sonra da günde 500 ml den fazla süt tüketmek yine aynı soruna yol açar ve ne yazık ki Türkiye’deki anneler sütü çok harika bir şeymiş gibi fazla fazla bazen 1-1,5 litre içirmeye çalışırlar ben onlardan değilim ama bu da bir gerçek. Bu da Türkiye’deki kansızlık sorununun nedenlerinden biri. Evet dediğiniz gibi doktorlar vardır tabii ama halkın çoğunluğunun gidebildiği doktorlar ve alabildiği tıp yardımı benim anlattığım gibi. Bu nedenle güvenli yöntemi seçmek bence daha iyi. Böyle olmalı şöyle olmalılarla gerçekler birbirinden farklı. Yurdumda herkes sizin ve benim imkanlarıma sahip değil. Size cevap veriyorum ama hoşunuza gitmeyen cevapları cevaptan saymıyorsunuz sanırım. Bence de fazla uzatmaya gerek yok.
. . .
Hassas Anne Ece Kumkale Hep az uyku ile saat 5:53 bilgi açligi beni buralara getiriyor hep arastiriyorum yeni bilgiler .…….. benim koruma halim karakterim hep boyleydim hassas anne ile çogaldi. Demir damlasi kullanmayip sonra demir depolari 4-5 çikan o kadar cok insan yaziyor ki anlatamam. Dedigim gibi herkes ideal beslenmiyor ve doktora gidemiyor. Keske olmasa ama ulkemizin sartlari boyle.ben de once test somra gerekirse damla diyorum soranlara ama bunu icin bebegin cok iyi takipte olmasi lazim. Gunde 100-150 mesaj geliyor nelervar bir gorseniz . Ben de 8 ay oncesinde siteyi kurana kadar farkinda degildim bu tablonun
Vejetaryen Anne Y Ben sizin derdinizi duyuyorum, benim derdim ise su. Bu is boyle devam edemez. Bu isin kestirme cozumunu sunmak isin cozumu degildir. Bilinclendirmek gerekir. Anneleri mutfaklarini degistirmeye itmek gerekir. Tembellikleri, uyusukluklari, aman simdi kim ugrasacaklari bir yana birakip en bastan kokten degisikligi promote etmek gerekli. Surup ver, hap ver, o ilaci ver, olmadi bu ilacla cozmeye calisla olmaz. Bu gidisat gidisat degil maalesef. Siz de durup hatirladiginizda biliyorsunuz bunu. Insanlarin basma kaliplarini yikmak lazim. Ezberlerini bozmak lazim. Demir diyene et, kalsiyum diyene sut, kizamik diyene asi degil, yasam tarzi, bilincli beslenme konusmak lazim. Sizin gibi onemseyen annelere karsi daha guclu beklentilerim var, bazen ben de sizlere karsi hassas davraniyorum elimde olmadan Kirdiysam lutfen kusura bakmayin
Asena Devlet Herkese günaydın, Elif hanım size de 🙂 Konuyu saptırmadan ve kişiselleştirmeden iletişim kurabilmemiz dileğiyle sizlerle bulgularımı paylaşmak ve fikirlerinizi almak istiyorum. Herkesin görüşü ve deneyimi bu konuda önemli, lütfen tarafsız bir çerçeveden bakmaya çalışalım konuya .. Ece hanımın verdiği linkleri inceledim, 1’i dışında hepsi 20 sene önce yapılmış çalışmalar .. 6 makaleden 4’ü demir eksiliğine bağlı anemi için mutlak surette ‘demir takviyeli formüla’ kullanımı önermiş. Bu da her zamanki gibi bahsettiğim sistem sorununu, bilimsel çalışmalarda endüstrinin etkisini akla getiriyor ..Metodolojileri hakkında abstract ve sonuç bölümünden bir fikir elde edilemiyor biliyorsunuz ve hepsinin tam metni yok malesef ve ben genellikle Amerika’daki hemşire arkadaşımdan rica ediyorum açılmayanların tam metnini göndermesini ancak bana tam metinleri ulaştırması uzun sürer şimdi, özet ve sonuç bölümlerinden gidelim şimdilik. 800 kişilik bir çalışma dışında çoğunun sample sayısı çok düşük, ancak yine de birbiriyle çelişkili sonuçlar çıkmış. Hepsinde vurgu, sosyoekonomik düzeyi düşük, fakir ve çok çocuklu ailelerde sorunun ağırlaştığı yönünde.İlki 20 senelik literatür taraması yapmış ve ilk 6 ay salt anne sütü, 24 aydan sonra da ihtiyatlı şekilde anne sütünden kesmeyi önermiş IDA için ve demir eksiliğini gidermek için takviye değil, demir ağırlıklı beslenme önermiş!Mısır’da fakir aileler arasında yapılan 2. çalışma, 3. 4. çocuk olan erkek çocuklarından riski fazla bulmuş; takviye edilmemiş inek sütü içme, 6 ayın üstünde anne sütüyle beslenme(?!) ve düşük demir içerikli beslenmenin risk faktörünü arttırdığı söylemiş.İlk makaleyle açık bir tezat var ortada, öneriler de birbirini tutmuyor..
Asena Devlet 3. makale endüstrinin beşiği Amerika’dan, tarih 2002 .. 1960’tan beri IDA oranlarının Amerika’da düştüğü bilgisine ters olarak son senelerde 1-3 yaş arası çocuklarda aneminin arttığını söylemiş!Şimdi düşünelim, uzun süredir Amerika’da vitamin-mineralkatkılı formülalar 4-6 aydan itibaren yaygın şekilde kullanılıyor, pediyatristlerce sıkı şekilde öneriliyor biliyoruz, peki buna rağmen anemi oranlarındaki artışı nasıl açıklamamız gerekiyor? Burada bir çelişki yok mu? Bununla ilgili çok enteresan bir çalışmayı sonda vericem ..IDA ve zihinsel, motorik ve davranışsal yeti kaybını ilişkilendirmiş, ancak bir yandan da aneminin gelişim üzerindeki bu etkisinin tam olarak anlaşılamadığını(!) belirtmiş? Ancak bu etkilerin demir eksikliği anemi oluşturacak denli ağır ve kronik(!) hale hale gelinceye değin de ortaya çıkmadığının altını çizmiş.Peki, bu durumda, elimizdeki örnekte olduğu gibi, davranışsal herhangi bir sorunu olmadığını tahmin ettiğimiz bir çocuğun normalin biraz altında çıkan değerlerden yola çıkarak, aman bakın zeka geriliği olur diye en kötü ihtimalden yola çıkılarak, beslenme değil de doğrudan takviyeye yönelnedirimesi ne kadar doğru ve mesleki açıdan ne kadar etiktir?
Asena Devlet Amerikalı araştırmacılar bunla da yetinmemiş, anne sütü alan(!) çocuklarda 4-6. aylarda demir takviyesi yapılmalı(!), emmiyorsa da demir takviyeli formüla verilmeli demiş tabii ki. Hatta düşük demir değerli formüla da değil, yüksek demir değerlisi kullanılmalı illa demiş??1. 4-6 aylık çocuklarda herhangi bir tahlil yokken doğrudan takviye önerilmesini doğru buluyormuyuz? Daha önce de bahsettiğim gibi, anne sütü alan ve hemoglobin seviyelerinde eksiklik olmayan 6 aylık çocuklarda demir takviyesi alımının gelişim geriliğine yol açtığı bulunmuşken, anne-babalar hangi yolu izlemeli??Peki, formüla sütün ağırlıklı olarak inek sütü tozundan yapıldığını biliyoruz, burada da bir çelişki yok mu?4. çalışma, Şile’den 1991 yılından. Demir eksikliği en çok demir takviyesiz inek sütü içenlerde görülüyormuş (inek sütü içmeyin, biyoayarlanımı engeller ama yapay şekilde demir takviyesi ihtiva ediyorsa aman alın önerisi??) Anne sütü alanlarda orta derecede, demir takviyeli formüla içenlerde çok daha az çıkıyormuş.Ve bomba önerme: İşte bu yüzden de ortada biyokimyasal bir kanıt olmasa dahi(!) demir eksikliğine dair, çocuklar demir takviyesi kullanmalıymışlar??!! 5. çalışma, İspanya’dan 1992 yılından, IDA için prematüre doğum, sosyo-ekonomik koşullar, düşük demir takviyeli süt içimi(!), erken inek sütü içme ve 12. aydaki kilonun korelasyon gösterdiğini yazmış.Fakat daha önce dikkat çekmeye çalışyığım gibi, ilk yaştaki enfeksiyon geçirme oranlarına bakıldığında, önemli bir korelasyon yok der! Vücudun enfeksiyon ve enflamasyon durumunda makrofajlardan demir salınımının durdurulması konusuna yeniden dikkatinizi çekmek isterim. Vücudun hastalıklara karşı savunma mekanizmasının bir parçası yani bu..Ve sadece, yüksek risk grubundaki çocuklara demir takviyesi önermiş.Yine aynı konu, benim itirazım da salt hemoglobin değerlerine bakılarak, beslenme, yaşam koşulları, kilo vs diğer risk faktörlerine bakılmaksızın ezbere demir takviyesi önerilmesi ve zafiyetin nedenin ortadan kaldırılmaması..
Asena Devlet 6. kanada’dan 1992 yılında ve bir ildeki en fakir(!) 5 bölgeden 200 küsür çocuk üzerinde yapılmış. 6 aydan önce inek sütü kulalnımı ve 6 ayın altında demir takviyeli cereal kullanma(!) ile demir eksikliğine bağlı anemi (IDA) indikatörüymüş. Düşük doğum ağırlığı ve 6 ayın altında demir takviyeli formüla kullanılması(!!) IDA ile ilişkilendirilmiş(!)Amerika’daki çalışmada 4-6 arası tüm bebekler, hem de en güçlüsünden demir takviyesi almalı denmişti hatırlarsınız. Yine tutarsız bilgiler yumağındayız..Şimdi şu çalışmaya bakalım, Amerika’dan 2012 tarihli, geniş sample’lı (835 çocuk) demir takviyeli ve düşük demir takviyeli formüla alan bebeklerde 10 yıl sonraki gelişimsel duruma bakan uzun dönemli(!), randomize kontrol gruplu(!), metodoloji olarak diğerlerine oranla çok daha güvenilir bir çalışma! http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/22064877
6 – 12 ay itibariyle demir takviyeli ve düşük demir takviyeli formüla kullanan çocuklara bakılıyor.
– IQ, uzamsal hafıza, aritmetik başarısı, görsel-motorik entegrasyon, görsel algılama ve motorik fonksiyonlara bakılıyor.
Sonuçlar:
– demir oranı daha yüksek takviye alan gruptakiler, 10 yılın sonunda HER değerlendirme kriterinde daha düşük skor alıyor!!
– 6. ayda hemoglobin değerleri yüksek olan çocuklar, demir takviyeli formüla aldıkları takdirde daha düşük skor elde ediyor! DÜŞÜK hemoglobin sayımlı çocuklar önemli şekilde daha iyi skorlara sahip!
(Burada, amerikadaki çalışmada, endikasyon olmasa dahi yüksek demir takviyeli formüla almalı 4-6 ay arası bebekler(!) önermesini düşünelim ve 10 yıl sonunda bu önermenin yarattığı sonuçlar açısından değerlendirelim lütfen. Tıpta bilginin kesinlik arz etmediğini, herhangi bir durumda yan faktörlerin fazlalığı, herkese tek tip medikal uygulama önerilmemesi gerektiği, işe yaramayan tıbbi müdahalelerin ne denli fazla olduğunu ve çoğu durumda da bunların hastaların sağlıklarını olumsuz etkiledi, tıpta bilginin her geçen gün değiştiği, endüstri etkisinden bağımsız olmadını ve bilginin oldukça kısa bir yarı-ömrü olduğunu söylerken bu gibi örnekleri kasdediyordum işte. Umuyorum, daha iyi anlaşılabiliyordur tepkimin sebebi ve eleştirimin odağı).
Asena Devlet Demir fortifikasyonun uzun vadede çocuklara olumsuz etkilerini gözlemleyen başka çalışmalar da var tabii ..Şu makaleye bakalım: http://lpi.oregonstate.edu/infocenter/minerals/iron/
Zihinsel gelişim ve demir eksiliğine bağlı anemi arasında bağlantı bulan gözleme dayalı(!) çalışmaların güvenilir olmadığını, çünkü diğer pek çok yan faktörden bağımsız değerlendirilemeyeceğini bu konunun söylüyor.
2 yaş altında anemik(!) çocuklarda yalnıca tek bir(!) randomize çift kör çalışma demir takviyesinin bilişsel gelişime anlamlı derecede fayda sağladığı sonucuna varmış.
Gelgelelim, dört randomize kontrollü deney 2 yaş üstü(!) çocuklarda demir takviyesinin bilişsel gelişime ve okul başarısına faydası var derken, diğer 2 çalışma herhangi bir faydası olmadığını bulmuş. (Çelişki??)
Efendim bugüne değin yapılmış çalışmalar 2 yaş üstü çocuklarda bilişsel iyileşme saptamış görünüyor, ancak 2 yaş altı çocuklar bu faydaya daya dirençli gözüküyor?? Enteresan değil mi?
Yakın zamanda yapılan sistematk literatür değerlendirmesinden bahsediliyor 17 randomize kontrol gruplu deney üzerinde. Sonuç: Demir takviyesi alımı 7 yaş üstü çocuklarda eh, hasbelkader bir olumlu etkiden sözedebiliriz zihinsel gelişim açısından ancak 27 ayın altındaki çocuklarda zihinsel gelişimde HİÇBİR etkisi yok!
O yüzden tekrar soruyorum, sizce kanda demir seviyesinin yüksekliği ve zihinsel gelişim arasında bırakın pozitif korelasyonu, negatif korelasyon bulan çalışmalar mevcutken, en iyi ihtimalle ileriki yaşlarda “modest”, hani neredeyse hiçbir etkisi olmayacak bir olumlu etkiden bahsediliyorken, kalkıp hekimlerin “kansızsa çocuğunda zeka geriliği görülür(!)” gibi yanlış bir önermeyle anne-babaları bilimsel dayanağı olmadan korkutmaları, gereksiz, ahlak dışı ve sorumsuzca bir davranış değil midir?
Asena Devlet Son olarak, beslenme dersi pek görmüyor hekimler fakültede ve bunun sonucunda da işte endüstri destekli ne çalışma konulursa önlerine, hah tamam en doğrusu budur diye sorgulamadan ve bilmeden illa bir tıbbi müdahalede bulunma gereği görüyorlar.Bakın, şu makaleyi inceleyin, çok uzadı ben açıklamayayım her şeyi. Bakır-demir ilişkisinden bahsetmiştim ve Elif hanım da demirin biyoayarlanımından bahsetmişti, buyrun burada vücutta demir rezervleri dolu olsa bile testte nasıl düşük çıkıyor değerler açıklamış, inceleyin lütfen. Bu çok önemli bir makale, salt hemoglobin değerlerine bakılara herhangi bir destek verilmesinin yaratacağı ağır sonuçları açıklıyor.http://drlwilson.com/articles/IRON.htm
Bakır-demir metabolizması ilişkisi: http://www.biomembrane.hu/data/pdf/16462140.pdf
bakır eksikliği ve anemi bağlantısı: http://ajcp.ascpjournals.org/content/132/2/191.full
İnceledikten sonra değerli görüşlerinizi adminler bizi kovmazsa buradan bekliyorum ..
Hassas Anne Ece Kumkale Bakin beslenme diyorsunuz ben de anneler beslenme hakkinda bilgisiz ve inek sutu veriyorlar Diyorum. Siz tum annelerin cocugunu nasil bedleyecegini bildigi ve tum doktorlarin zaman bulup ve ayirip annelere uzun uzun beslenme anlattigi bir utopyadan bahsediyorsunuz hala. Biliyorum Amerikadan oyle gorunuyor ben de 6,5 sene Amerikada yasadim ve 3 yil boyunca Florida Universitesinde ve Duke Universitedinde araştirma koordinatoru olarak calistim ama burada durum o utopik durum degil ve oyle olana kadar da bence bu damlalar en azindan cocugunu her ay ozel ilgi gosteren doktora goturemeyen ve cocugunu nasil besleyecegini bilmeyenler icin faydali. Evet ben de dozin istediginiz gibi olmalarini istiyorum annelerin ve doktorlarin ve sistemin ama daha uzun zaman var ona.
Hassas Anne Ece Kumkale İnanin herseyi incrlemek isterdim ama imkansiz dediginiz gibi 3 cocugum var bugun pazar hepsi evde ve biri hasta ayrica kilolarca biber ile kis hazirligi yapmam ve hassasanne sitem ile ilgilenmem lazim eminim sizin de hakli oldugunuz noktalar vardir ama dedigim gibi Turkiyenin gercegine cok uzak. Zaten biz durumu iyi olan anneler boyle davraniyoruz sorun low ses ailelerde cikiyor. 2 aylik bebege sutu yetmiyor diye inek sutu veriyor cunku mama alacak parasi yok. Aa yok artik mi? O kadar cok oluyor ki bana yaziyorlar devamli. Takip edemeyecegim artik lutfen [email protected] uzerinden devsm edelim gruptan da çikiyorum çok fazla zamanim yok kendi sitemle ilgilenemedim buraya yazmaktan bu da onlara haksizlik. Tesekkurler cevsplariniz icin sevgiler
Asena Devlet Ben beslenme diyorum ve günümüz çocuk doktorlarının da bu konuda bilgi eksikliği olduğunu söylüyorum. Bu yüzden de görev ve ödevleri olduğu halde annelere bu konuda yardımcı olamıyorlar, zamanları olmadığından değil ..Bununla da kalmayıp açıklamaya çalıştığım gibi sağlığa zararlı tıbbi müdahalelerde bulunabiliyorlar ikinci bir kez düşünmeden ..Ben Amerika’da hiç bulunmadım ve bulunmayı da hiç bir surette düşünmüyorum, ancak oradaki sistemin de ütapik olmaktan çok öte olduğunu biliyor ve size anlatmaya çalışıyorum.. Türkiye sağlık konusunda dünya geneli gibi Amerikan ekolünü takip eder biliyorsunuz ..Sanırım anlaşılmamış verdiğim linkler, bu damlalar hele ki çocuğunu nasıl besleyeceğini bilmeyen annelerin çocukları için ÇOK tehlikeli. Prospektüs var nette, bir bakın isterseniz. Üstelik de damla kullanımına başlandıktan sonra kısa aralıklarla doktor kontrolüne gitme şansı yoksa çocukların, işte o zaman felaket reçetesini sistem-doktor-ebeveyn elbirliğiyle çocuğa yazmış demektir