Aşı Efsanesi – Söylence 10: “Halk Sağlığı Yetkilileri Mutlak Surette Halkın Sağlığını ve Çıkarını Gözetir”

Aşı Efsanesi – Söylence 10: “Halk Sağlığı Yetkilileri Mutlak Surette Halkın Sağlığını ve Çıkarını Gözetir”

AŞI SÖYLENCESİ 10:

Halk sağlığı yetkilileri mutlak surette halkın sağlığını ve çıkarını gözetir…”

…öyle mi gerçekten?

Aşılama tarihçesi aşıları hastalıkların yılmaz muzafferleri olarak gösteren kandırmacalarla dolu. Oysa aşıların halihazırda düşüşe geçmiş hastalık oranlarına etkisi yok denebilecek kadar az, hatta bazı durumlarda hastalıkların ortadan kalkmasını geciktirici veya seyri tersine çevirici etkileri olmuş. İngiltere Sağlık Bakanlığı’nın, uygulamada hastalığa konacak teşhisin kişinin aşılanma durumuna göre belirlendiğini kabul ettiğini biliyoruz; hastalığı kapan kişi ilgili aşıyı olmuşsa başka bir teşhis alıyor, hastane kayıtları ve ölüm sertifikaları da buna göre değiştiriliyor. Bugün bile çoğu hekim aşılı çocuklarda aşının koruduğu varsayılan hastalık görüldüğü takdirde teşhisi bu yönde koymayı reddetmekte, bu durumda da haliyle aşıların başarı “efsane”si sürüp gitmekte.

Çıkar çatışması aşı endüstrisinin normu halinde. FDA ve CDC’nin aşı danışma kurulu üye ve başkanlarından bazıları, aşıları üreten ilaç şirketlerinde hisse sahibi; her iki kurumun danışma kurulu üyeleri, değerlendirmeye alınan veya çıkacak karardan etkilenecek olan aşıların bizzat patent sahibi. CDC, aşı danışma kurulu üyelerinin hepsine yılda bir defaya mahsus olmak üzere çıkar çatışmasından feragat izni vermekte ve çıkacak karardan maddi bir çıkarı bulunsun bulunmasın üyelerin oy kullanma öncesindeki toplantı ve tartışmalara tam iştirakini sağlamakta(70).

Aşıya bağlı istenmeyen etkiler ve menfaat çatışması konusundaki endişeler Amerikan Hekimler ve Cerrahlar Birliği’nin ulusal kongreye “aşılanma mecburiyetine moratoryum kararı alınması ve hekimlerin aşı kullanımı ile ilgili gerçek manada “aydınlatılmış rıza”ya başvurmaları” yönünde bir karar önergesi sunmasıyla sonuçlanmış. AHCB’nin 2000 ekimindeki yıllık toplantısında oybirliği ile onaylanan karar önergesinde yer alan bazı ifadeler şöyle:

“Potansiyel yan etkileri bilinmediği halde çocuklar giderek genişleyen aşı takvimindeki aşıları olmaya mecbur tutulmaktadır”;

“Pekçok aşı güvenlik açısından yeterince test edilmemiş olup, deney verileri bağımsız kişilerce incelemeye açık değildir; bu durumda aşıların kitlesel olarak uygulanması “insan deneyi“ne eş olup, Nürnberg İlkeleri gereğince gönüllü aydınlatılmış rızaya dayandırılması gerekir.”;

“Aşıların onay ve ‘tavsiye’ sürecinde menfaat çatışması sorunu yaşanmaktadır”(71).

1999 yılının elkim ayında Kongre’ye verdiği ifadede, aynı zamanda aşı teknolojileri de geliştiren Classen Immunotherapies şirketi kurucu ve CEO’su Dr. Bart Classen şöyle diyor: “Devletin bağışıklama politikalarına . . . bilimin değil siyasetin yön verdiği . . . açıktır. Kariyerini ilerletmek isteyen ABD Halk Sağlığı Hizmetleri çalışanlarının siyasi ajandayı desteklemek adına nasıl propaganda ağzı olarak çalıştıklarına dair sayısız örnek verebilirim. Bir keresinde . . . ABD Halk Sağlığı Hizmetleri ile yakın işbirliği yapmakta olan yabancı bir devletin çalışanları büyük tıp dergilerinden birine çarpıtılmış veriler sundu. Gerçek veriler aşının tehlikeli olduğuna işaret ediyordu, ancak çarpıtılmış bu veriler herhangi bir risk olmadığını gösteriyordu.  Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün (National Institutes of Health-NIH) büyük aşı araştırma hibeleri veren biriminde görevli bir personel bu yabancı çalışanlarla ortaklaşa olarak makalenin yayımlanması için yanıltıcı bir tavsiye mektubu kaleme aldı. Bilindiği üzere ABD hükümetince fon sağlanan bilimsel araştırma verilerini çarpıtmak, veri sahtekarlığı yapmak kanuna aykırıdır”. Dr. Classen, kongreye “halk sağlığı yetkililerinin aşıların güvenli olmasını sağlamak için yürürlüğe konulmuş yasalara uyup uymadığını saptamak” ve “halk sağlığı yetkililerinin aşı üreticileri ile birlikte bu ürünlerin güvenli olup olmadığına dair halka yanıltıcı bilgi verip vermediklerini araştırmak” üzere özel bir savcı atanması tavsiyesinde bulunmuştur(72).

Fransa’da 15,000 vatandaşın sarılık (Hepatit B) aşısına bağlı yan etkiler nedeniyle devleti dava ettiği biliniyor(73). Dönemin Fransız halk sağlığı yetkilileri, aşı güvenliğinin sağlanması için konulmuş yasalara uymadıkları tespit edildiğinden şu an hapisteler ve ülkede okul çağı çocuklarına zorunlu Hep-B aşısı uygulamasına son verilmiş durumda. ABD askeri personelinin durumu belki de daha vahim: ” . . . FDA/Halk Sağlığı Hizmetleri’nden alınan dört mektup . . . şarbon (anthrax) aşısının üretici firma pazarlama öncesi tek bir kontrollü klinik deney yapmamış olduğu halde onaylanmış olduğunu açıkça gözler önüne seriyor”(74). Klinik deneyler elbette herhangi bir ilaç ve ecza ürününün güvenlik ve etkinliğinin saptanmasında kritik öneme sahip. Askeri personel dün olduğu gibi bugün de ahlak dışı bir deneyin hiçbir şeyden haberi olmayan kobayları durumundadır.

AŞI GERÇEĞİ 10:

“Aşı uygulamaları ile ilgili karar alıcı mekanizmada yer alan halk sağlığı yetkililerinin çoğu, alınan kararlardan büyük maddi çıkar elde etmektedir.” 

 


 

SONSÖZ:

Medical Post’un 1994 Aralık sayısında, liste başı The Medical Mafia kitabının yazarı Kanadalı Dr. Guylaine Lanctot şöyle diyor: “Tıp otoriteleri yalan söylemeye devam ediyor. Aşılar bağışıklık sistemi için tam bir felakettir. İşin aslı pekçok hastalığa neden olduklarıdır. Aşılamayla insanlığın genetik kodunu değiştiriyoruz… Bundan 100 sene sonra aşılara bugüne kadar işlenmiş en büyük insanlık suçu olarak bakılacak”.

On binlerce sayfalık tıbbi literatürü tek tek incelemiş biliminsanı Dr. Viera Scheibner‘ın çıkardığı sonuç şu: “Ortada aşıların herhangi bir hastalığa karşı koruyucu etkisi olduğunu gösteren tek bir kanıt yok. Aksine, ağır yan etkileri olduğuna dair bol miktarda kanıt mevcut”(75).

Dr. Classen’ın ifadesi ise şu yönde: “Bağışıklamayı destekler nitelikteki çalışmalar öylesine hatalı ki, bağışıklamanın bireye veya genel olarak topluma net herhangi bir faydası olup olmadığını söylemek imkansız. Bu sorunun cevabı ancak, şimdiye kadar yapılmamış ancak mutlak surette yapılması gereken doğru düzgün çalışmalarla verilebilir. Şimdiye kadarki çalışmaların hiçbirinde aşıların uzun dönemdeki etkilerine dair izlem olmadığı gibi kronik toksisiteye bakılmamış bile. Amerikan Mikrobiyoloji Derneği çalışmamı destekliyor . . . yani böylelikle ortaya düzgün çalışmalar çıkarılması gerekliliğine katılıyorlar”.

Bu duruş kimilerine radikal gelebilir, ancak bunlar temelsiz iddialar değil. Aşı aleyhindeki kanıtlar inkar edilip bastırılmaya devam ettiği müddetçe aşıların “başarı”sına dair “efsane” de sürüp gidecek, daha da önemlisi, çocuklarımız ve toplumlar üzerindeki olumsuz sonuçları kalıcı hale gelecektir. Aşı yan etkilerinin etkin ve kapsamlı olarak incelenmesi gerekiyorken, yürürlükteki bağışıklama programları bu yönde herhangi bir çalışma olmadan genişlemeye devam ediyor. Aşı üreticilerinin elde ettiği kar yanında, olumsuz sonuçlardan doğacak hukuki sorumluluklarının olmaması muazzam bir çelişki. Halihazırda aşıya alternatif güvenli ve etkili yöntemler varken karşımıza çıkan bu tablo daha da üzücü hale geliyor.

Yukarıda örneği verilen fikir sahipleri öyle aklını kaçırmış marjinaller filan değil; bugün artık aynı fikirleri koskoca meslek birliklerinden de duyabilirsiniz. Aşılamaya yönelik eleştirileri bugün dünyanın dört bir yanında sayıları giderek artan mesleğinde uzman ve saygınlığı tartışılmaz bilimadamları, akademik araştırmacılar ve kendini bu konuda yetiştirmiş anne-babalar dile getiriyor. Öte yandan, bugün güvenilirliğini yitirmeye başlayanlar, çığ gibi büyüyen kanıta rağmen gayet gerçek, ciddi ve dokümente edilmiş problemlerin varlığını bir türlü kabule yanaşmayan halk sağlığı yetkilileri ile tartışmanın sonucundan çoğunun maddi beklentisi olan fanatik aşı yandaşlarıdır.

Bu arada yarış son sürat devam ediyor. Doğum kontrolden kokain bağımlılığına kadar her şey için 200’den fazla yeni aşı geliştirilme aşamasında. Bunlardan yaklaşık 100 tanesi klinik deney aşamasına geldi bile. Araştırmacılar yeni aşılama yöntemleri olarak nazal spreyler, sivrisinekler (evet, sivirisinekler) ve aşı virüslerinin kültürlendiği “transgenetik” bitki meyveleri üzerinde çalışıyor. Yeryüzündeki her yetişkin ve çocuk hayatları boyunca periyodik olarak aşılanabilecek potansiyel adaylar ve dünyadaki her sağlık sistemi ve hükümet de potansiyel alıcıyken, gitgide büyüyen miyarlarca dolarlık aşı endüstrisinin beslenmesi için sayısız milyon dolarların harcanıyor olmasına şaşırmamak gerekir. Halktan tepki gelmedikçe  olmamız gereken aşı sayısının da giderek arttığını göreceğiz. Şirketler karlarını şimdiden hesapladılar bile, oysa yaratılan insan kaybının hesabını tutan yok; ya görmezden geliniyor ya da örtbas ediliyor.

Aşılar konusunda şahsi kararınız her ne olursa olsun konuyla ilgili tam manasıyla bilgilendiğinizden emin olun; bu hem hakkınız hem de sorumluluğunuz. Evet, zor bir konu, ancak nelerin bu karara bağlı olduğunu düşünürseniz, hem harcanan zamana hem de emeğinize fazlasıyla değer.

 

 


 

 

 

Kaynaklar:

70. Congressman Dan Burton, Committee on Government Reform, “FACA: Conflicts of Interest and Vaccine Development: Preserving the Integrity of the Process,” June 15, 2000. http://www.whale.to/v/conflict.html
71. “AAPS Resolution Concerning Mandatory Vaccines” at http://www.aapsonline.org/aaps/.
72. J. Barthelow Classen, M.D., M.B.A. President and CEO, Classen Immunotherapies, Inc., 6517 Montrose Ave, Baltimore, MD 21212 Tel: (410) 377-4549 Fax: (410) 377-8526 E-mail: [email protected] , letter to The Honorable Dan Burton, Chairman U.S. House of Representatives, Committee on Government Reform, Washington, DC 20515, October 12th, 1999, at http://vaccines.net.
73. “Show us the Science,” Mothering Magazine, March/April 2001, Report on the Sept. 2000 NVIC Vaccine Conference.
74. See J. Barthelow Classen, MD, MBA, supra note 73.

75. Viera Scheibner, PhD, 178 Govetts Leap Road, Blackheath, NSW 2785, Australia; phone +61 (0)2 4787 8203, Fax +61 (0)2 4787 8988
76. See J. Barthelow Classen, MD, MBA, supra note 73.
77. Statement of the National Vaccine Information Center, Hearing of the House Subcommittee on Criminal Justice, Drug Policy and Human Resources, “Compensating Vaccine Injuries: Are Reforms Needed?” September 28, 1999.http://www.whale.to/m/fisher88.html

 

 

Aşılama Programlarının Felsefesi ve Aydınlatılmış Onam

Aşılama Programlarının Felsefesi ve Aydınlatılmış Onam

Dünya genelinde ve tabii Türkiye’de halk sağlığı yetkililerinin aşı uygulamalarıyla ilgili “felsefe”leri kısaca şudur; enfeksiyonel hastalık kötüdür, o yüzden görüldüğü her yerde her daim yok edilmeli, hastalığın kökü kurutulmalıdır. Bunu sağlamak için kişisel olarak bireyin tercihi veya kararı her ne olursa olsun, gerekirse isteği dışında aşılanması elzemdir, ne kadar çok insan aşılanırsa o kadar iyidir.

Çağımızın yeni “komüniteryan” (toplulukçu) etik anlayışını kendine şiar edinen modern tıbbın halk sağlığı kolu bu anlayışı bireye dayatırken, “the greater public good” için kişinin hak ve özgürlüğünün kısıtlanabileceğini savunmaktadır ki, bu hipokrat yeminine ve hastanın en temel hakkı olan “aydınlatılmış rıza” ilkesine taban tabana zıt düşmektedir.

Dayatılan kitlesel aşılama kampanyalarının dayanağı, ortak iyiliğimiz için bu “güvenli ve etkili” aşıların olunması gerektiği inancıdır. Oysa biliyoruz ki Amerikan Yüce Mahkemesi tarafından 1986 yılında aşılar “kaçınılmaz olarak güvenli olmayan” (unavoidably unsafe) ürün kategorisine alınmıştır (http://www.law.cornell.edu/supct/html/09-152.ZD.html). Amerika’da aşı üreticileri ve aşıları uygulayan sağlık personelini herhangi bir hukuki sorumluluktan muaf tutmaya yönelik olarak alınan bu kararla birlikte Amerika’da ve dünyada aşılanabilir hastalık sayısında ve uygulanan aşı dozlarında muazzam bir artış yaşanmıştır.

Güvenlik teminatı bulunmadığı halde “güvenlidir” mantrası ile kullanıcıya pazarlanan aşılarla ilgili yürürlükteki politikaların başarı veya başarısızlığı ise ancak hastalıkların görülme oranlarının takibi ve müteakip istatistiksel analizler yoluyla ölçülmeye çalışılmaktadır. Normalde bu “kanıta dayalı tıp” çağında halk sağlığı otoritelerinin aşılamanın halkın sağlığına uzun vadedeki etkileri konusunda geniş çaplı çalışmalar yapmaları beklenir. Oysa bu bilimsel çalışmalar ortada olmadığı gibi (1) kısa döneme odaklanmış aynı miyobik bakış açısını aşıya bağlı istenmeyen etkilerin araştırılması konusunda da görüyoruz.

Aşılama uygulamasıyla ilgili gözardı edilen meşru “felsefi” ve “hukuki” konulara bakılacak olursa eğer, bunların en önemlisinin bireyin herhangi bir tıbbi girişim veya ilaç tedavisinde başvurulması gereken “aydınlatılmış rıza” hakkı ve bu hak çerçevesinde kişinin herhangi bir tedavi şeklini veya ilacı almayı reddetme hakkının bulunmasıdır. Kişinin kendi yazgısını belirleme hakkı ve özerkliğine saygı ilkesine dayanan bu önemli insan ve kişilik hakkı, 2. Dünya Savaşı sonrası Nuremberg duruşmalarında kesin bir dille ifade bulmuş ve hem ABD hem de uluslararası camia tarafından tanınmıştır. Türkiye’de kanunen korunan kişilik hakları ve hasta hakları ile ilgili bilgi almak için “Kişilik Hakları – Hasta Hakları Bağlamında Tıbbi Müdahale Dolayısıyla Çıkan Hukuki İlişkide Hekimin Hastayı Aydınlatma Yükümlülüğü ve Aydınlatılmış Rızaya İlişkin Bazı Değerlendirmeler ” başlıklı makaleyi inceleyebilirsiniz.(http://www.sid.hacettepe.edu.tr/Makale/101.3.pdf).

Özet bir ifadeyle “Hasta, kendisiyle ilgili kararlara katılması, son kararı verebilmesi için hastalığı, önerilen tıbbi girişimin özellikleri, diğer seçenekler ve olası sonuçları konusunda aydınlatılmalıdır.

Onam [rıza], bazı kişisel hakların taraflar arasında aktarılmasının bir zemini oluşturmaktadır.

Bunun anlamı şudur: Hasta onam yoluyla hekime, bedeni üzerinde bazı uygulamalarda bulunmak üzere bir hak tanımış olmaktadır. Bir anlamda onam, kişinin beden bütünlüğüne müdahale anlamına gelen tıbbi girişimin, yasal ve felsefi olarak haklılaşmasını sağlamaktadır” (http://www.ttb.org.tr/aclik_grevleri/tez.pdf).

Hasta Hakları Yönetmeliği, Madde 15:

Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahiptir. Sağlık durumu ile ilgili gereken bilgiyi, bizzat hasta veya hastanın küçük, temyiz kudretinden yoksun veya kısıtlı olması halinde velisi veya vasisi isteyebilir. Hasta, sağlık durumu hakkında bilgi almak üzere bir başkasına da yetki verebilir. Gerek görülen hallerde yetkinin belgelendirilmesi istenilebilir. Hasta, tedavisi ile ilgilenen tabip dışında bir başka tabipten de sağlık durumu hakkında bilgi alabilir.

Aydınlatma yükümlülüğünü tam olarak yerine getiren hekim, tıbbi müdahale için hastasının da rızasını alacak ve tedavi öngörülen sonucu doğurmadığında hekimin meslek hatası ya da yardımcı çalışanlarının hatası yoksa, yanlış ilaç ya da alet kullanılmamışsa hekimin sorumluluğu da doğmayabilecektir. Hekimin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmemesi de hekimin, zarar doğması halinde gerekli özeni göstermediği ve bilge vermed eihmali davranışı olduğu gerekçesiyle hastasına karşı sorumluluğunu doğurabilecektir (Mavroforou/ Michalodimitrakis, 2003: 321; Skegg, 1999; 139). 

Hekimin aydınlatma yükümlülüğünün kapsamı, hastaya uygulanacak tıbbi müdahalenin tehlike derecesine ve doğacak yan etkilerin yoğunluğuna göre belirlenecektir. Hekim, tıbbi müdahalenin doğuracağı tehlikeyi ve zararlı sonuçları hakkında hastaya ayrıntılı bilgi vermelidir (Şenocak, 1998: 48, 49; Büyüksağiş, 2005: 123). Hekim aydınlatma yükümlülüğünü tam olarak yerine getirmelidir. Hastasını teşhis, olası tedavi yöntemleri, tedavinin riskleri ve sonucu hakkında bilgilendirmelidir (Şenocak, 1998: 37). Hekimin aydınlatma yükümlülüğünün kapsamını, hastaya uygulanacak tedavi yöntemimin genel ve bilinen tıp kuralları çerçevesinde hastanın bilgilendirilmesi oluşturmaktadır.

Hekim, hastayı bilgilendirirken tedavinin mutlaka iyi sonuç vereceğini taahhüt etmemektedir . Ancak uygulamada olan ve hastaya yeterli bilgi hatta hiç bilgi verilmeden salt tıbbi müdahaleye rızasının olduğu yönünde imzasının alınması, hekimin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirdiğini göstermediği gibi, hastanın hukuka uygun olarak rızasının alındığı anlamına da gelmeyecektir. Çünkü tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğunu ancak aydınlatılmış rıza sağlayacaktır (Ayan, 1991: 11, Ozanoğlu, 2003: 66). Hasta aydınlatmanın sonucunda, hastalığının ne olduğunu ve tedavi yöntemleri ile risklerini bilmelidir. Hastaya bu konularda eksik bilgi verilmesi özen yükümlülüğünün ihlali anlamına gelecektir (Ozanoğlu, 2003: 66).

Bu gün Türk hukukunda “aydınlatılmış rıza, aydınlatılmış onam, bilgilendirerek izin alma ya da sadece izin alma gibi terimler kullanılarak bu kavram anlatılmaya çalışılmaktadır. Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından Doğan Sorumluluk Kanun Tasarısının terminolojisinde de “bilgilendirerek izin alma” kavramına yer verilmektedir (Özpınar, 2007:23).

‘Aydınlatılmış Onam Koşulları’ altında sıralanmış şu özellikler özellikle dikkat çekicidir:

Gönüllülük Esası:

  • Kişi onamla ilgili kararını verirken herhangi bir zorlamayla karşılaşmamalıdır.
  • Önerilen tıbbi girişimin risklerinin saklanması ya da küçültülmesi, yararların abartılması, hastanın direncini kırmak amacıyla ortaya çıkabilecek olumsuzlukların büyütülmesi de bu zorlamanın kapsamında kabul edilmektedir. Ancak kuşkusuz, hastaya örneğin belli bir tedaviyi üzerinde ısrarla durarak önermek bu kapsamda görülemez.
  • Hasta, önerilen girişimi kabul etmezse, tıbbi bakım sürecinin tümden kesileceği tehdidiyle karşı karşıya bırakılmamalıdır (http://www.ttb.org.tr/aclik_grevleri/tez.pdf).

Türkiye’de hukuki açıdan ‘Hekimin Aydınlatma ve Hastanın Rızasını Alma Yükümü’ üzerine yazılmış makaleye şuradan ulaşılabilir: http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2011-2/2011-2-8.pdf

Bu noktada, aşılama yoluyla sağlanması planlanan yapay bağışıklık özelinde düşündüğümüzde, hekimin anne-babaya, velilere veya yetişkinlere tıbbın etik değerleri ve hukuki yükümlülükleri gereğince hastalıklar ve aşının yan etkileri konusunda eksiksiz bilgi verebilmesi için öncelikle hekimin konuya tam anlamıyla hakim ve “aydınlanmış” olması gerektiğini ve aşılamanın “koruyucu hekimlik” çerçevesinde henüz hasta olmayan, sağlıklı bireylere önleyici tedavi olarak uygulandığını hatırlatalım.

Tabii anne-babaların aşılar konusunda gerçek ve tam manasıyla bilgi edinebilmeleri için doktorlarına hangi soruları soracaklarını da bilmeleri gerekmektedir. Konuyla ilgili hiçbir araştırmanız ve bilginiz yoksa, National Vaccine Information Centre (http://www.nvic.org/Ask-Eight-Questions.aspx) tarafından önerilen aşağıdaki basamaklar en azından ‘doğru’ soruları sormanıza ve kendi değerlendirmenizi yapmanıza olanak sağlayacaktır.

Öncelikli olarak bilinmesi gereken, Amerika’da 1986 yılında çıkarılan Ulusal Çocukluk Çağı Aşıları Tazmin kanunu gereğince, aşıların istenmeyen etkileri dolayısıyla zarar görmüş ve/veya hayatını kaybetmiş çocuk ve yetişkinler için günümüze değin 2 milyar doların üzerinde tazminat ödenmiştir. Aşılar kendi içinde risk taşıyan, ‘kaçınılmaz olarak güvenli olmadığı’ belirlenmiş ilaç ve ecza ürünleridir ve bu ürünler bazı insanlar için hayati tehlike de dahil olmak üzere çok daha büyük risk teşkil etmektedir. Hastalıkların taşıdığı risk ve komplikasyonlar ile aşıların taşıdığı risk ve oluşturabileceği komplikasyonlarla ilgili mümkünse çocuk yapmaya karar verdiğiniz aşamada tam bilgi edinmeye çalışıp bu kararı son ana bırakmayın ve araştırmalarınızda güvendiğiniz hekimlerden bilgi alın.

Aşılama öncesinde kendinize şu soruları sorun:

  1. Çocuğum veya ben şu anda hasta mıyız?
  2. Ben veya çocuğumda daha önce aşıya sonrası herhangi bir istenmeyen etki yaşandı mı?
  3. Kendimde, çocuğumda veya diğer aile bireylerimizin tıbbi öyküsünde aşıya bağlı herhangi bir olumsuz reaksiyon, herhangi bir nörolojik hastalık, ağır alerji veya bağışıklık sistemi problemi var mı?
  4. Kendim ve çocuğum için sözkonusu hastalığın ne olduğunu ve aşısının taşıdığı riskleri biliyor muyum?
  5. Aşıların istenmeyen etkileri konusunda tam bilgi sahibi miyim?
  6. Aşı sonrası gelişebilecek istenmeyen etkileri tanıyabilecek miyim ve bunu nasıl rapor edeceğimi biliyor muyum?
  7. Tüm aşılar için aşı üreticisinin ismi ve aşı parsel numarası da dahil olmak üzere yazılı kayıt tutmam gerekitğini biliyor muyum?
  8. Hekimin aydınlatma ve hastanın rızasını alma yükümü olduğunu ve bu çerçevede haklarımın neler olduğunu biliyor muyum?

1, 2 ve 3. soruların cevabı ‘evet’ veya 4, 5, 6, 7 ve 8. soruların cevabı ‘hayır’ ise ve verdiğiniz cevabın önemi hakkında bir fikriniz yoksa lütfen NVIC’ın websitesi (http://www.nvic.org/) ve burada verilen diğer link ve kaynaklardaki tüketiciyi aydınlatılmış onam konusunda eğitici materyalleri gözden geçiriniz. Bu kaynaklarda verilen bilgilerin Türkiye için geçerli olan karşılıklarını ileriki bölümlerde ele almaya çalışacağım.

 

(1) ” . . . As reviewed in presentations at the Congressional hearings mentioned above, the following evidence has been brought forward by various presenters as reasons for the growing concerns about vaccine safety: Safety studies on vaccinations are limited to short time periods only: several days to several weeks. There are no long-term (months or years) safety studies on any vaccination or immunization. For this reason, there are valid grounds for suspecting that many delayed-type vaccine reactions may be taking place unrecognized at to their true nature. . . .] Dr. Harold Buttram, For Parents Wishing to Limit or Avoid Immunizations for Their Children” [http://goo.gl/9XJ13]