Masum çocuklarımıza doğal bağışıklık sistemlerini harap eden, hastalık, eza ve ölüm getiren zararlı kimyasallar ve haram maddeler veriyoruz. Tüm müslüman hekimler ve anne-babalar aşıların içeriğinden ve işe yaramadığından haberdar olmalı. Aşıyla verilen zararın yararından büyük olduğu ortadadır. Gerçeklerin ortaya çıkmasının ve gerçeğin yanında durmamızın vakti gelmiştir.
Aşılarda Kullanılan Maddeler
Aşılarda;
ağır metaller,
hastalıklı hayvanların yaralarından alınmış cerahat,
at serumu, sığır serumu,
dışkı,
cenin hücreleri,
idrar,
ayrıştırılmış kanser hücreleri,
formaldehid (mumyalama işleminde kullanılan bir kanserojen),
fenol (paralizi, konvülsiyon, koma, nekroz ve kangrene sebebiyet verebilen bir kanserojen),
lactalbumin hidrolisatı (emülgatör),
alüminyum fosfat (doku aşındırıcı etkisi olan bir alüminyum tuzu),
retro virüs SV-40 (bazı polio/çocuk felci aşılarında bulunan kontaminant),
antibiyotiğa karşı direnç oluşmasına neden olan antibiyotikler (örn. Neomycin),
civciv embriyosu (virüslerin büyütüldüğü besiyeri olarak kullanılıyor),
sodyum fosfat (tampon tuzu) ve
besiyerindeki genetik materyali (DNA/RNA) ihtiva eden yabancı hayvansal dokular mevcut.
Aşılara ayrıca mikoplazma, bakteriler, maymun virüsleri ve çeşitli adjuvanlardan oluşan kirleticiler de karışmış durumda. Ağır metallerden thimerosal (cıva) bir koruyucu olarak, alüminyum da adjuvan olarak kullanılıyor. Cıvanın da alüminyumun da beyin ve sinir sistemine zarar verdiği kanıtlanmış durumda. Bazı durumlarda aşılarda cıva yerine, yine bir nörotoksin olan 2PE kullanılıyor. Aşılarda ayrıca monosodyum glutamat (MSG),sorbitol ve jelatin var. Bu maddelerin büyük bölümü müslüman, yahudi, hindu ve vejetaryenler için yasak.
Ölümcül Kusurlu Tıbbi Müdahale Sistemi
Aşılama, uzun zaman önce geçerliliğini yitirmiş bir teoriye, yani vücutta antikor stimülasyonunun hastalıktan korumaya eş olduğu vasayımına dayanır. Bu teori hiçbir zaman ispatlanamadığı gibi, aksine yanlışlığı bugüne kadar tekrar tekrar kanıtlanmış durumda. Antikor stimülasyonu bağışıklanma demek olmadığı gibi, hele hele kalıcı bağışıklanma hiç değildir. Kanda antikor bulunması sadece herhangi bir hastalığa maruz kalındığının göstergesidir; kaldı ki bu da bağışıklık sisteminin oluşturan etmenlerden yalnızca küçük bir tanesidir. Henüz tam gelişmemiş ve tam olgunluğa ulaşmamış bağışıklık sistemleriyle çocuklar bugün 13. aya gelinceye kadar tam 25 ayrı aşı oluyor. Bu sorumsuzca uygulanan sistemin bağışıklık sistemlerinin fonksiyonunu bozduğu ve hatta kalıcı olarak hasar verdiği kuşkusuz.
Bugün İngiltere’de çocuklara verilen aşılar genel olarak şunlar:
İKİNCİ AYDA: difteri, tetanoz, aselüler boğmaca, HIB menenjit ve polio + pnömokok aşı (6 farklı aşı, 2 enjeksiyonda veriliyor)
ÜÇÜNCÜ AYDA: difteri, tetanoz, aselüler boğmaca, HIB menenjit ve polio + menenjit C (6 aşı, 2 enjeksiyon)
DÖRDÜNCÜ AYDA: difteri, tetanoz, aselüler boğmaca, HIB menenjit ve polio + pnömokok + menenjit C (7 aşı, 3 enjeksiyon)
12. AYDA: HIB menenjit ve menenjit C (2 aşı, 2 enjeksiyon)
13. AYDA: kızamık, kabakulak, kzıamıkçık + pnömokok aşı (4 aşı, 2 enjeksiyon)
Bu tablo masum çocukların minik, zayıf ve savunmasız bedenlerine yapılan ağır medikal saldırının göstergesidir.
Korkunç Problemlerden Birkaçı
Akıl almaz biçimde aşı deneylerinde plasebo grupları kullanılmıyor. Onun yerine “kontrol” gruplarında başka aşılar kullanılıyor ki bu da deney ve kontrol grubundaki aşı yan etkilerinin hakiki oranlarının gözlemlenmesini ve tespitini imkansız hale getiriyor.
Aşıların uzun vadedeki etkilerini araştıran tek bir çalışma yok. Pazarlama sonrası ortaya çıkan reaksiyon, incinme ve ölüm olguları görmezden geliniyor. Ayrıca bu sistemde bireye özel uygulama sözkonusu değil. Uysa da uymasa da açıkça herkes tek beden gömleğe sokuluyor.
Uygulama öncesi bebekte herhangi bir immün sorunu veya alerji olup olmadığını anlamak için ön-tarama yapılmıyor bile. İnsan vücudunun enfeksiyon ve sub-enfeksiyonlarla bu şekilde aşırı yüklenmesi immün sistemi onarılması mümkün olmayacak şekilde bozup, tamamen tahrip edecektir.
Aşılardaki kimyasallar alerji, astım ve otizm de dahil olmak üzere otoimmün hastalıklara yol açmaktadır.
Bu arada, sakın ola endoktrine edilmiş bir doktorun size çıkıp aşılar otizme yol açmaz diyerek kestirip atmasına müsaade etmeyin. Konuyu bizzat kendiniz araştırın.
Kızlarımıza rahim ağzı kanserine karşı aşı verilmek suretiyle cinsel ahlaksızlık ve zina teşvik ediliyor. Burada hayret edilecek şey ise, HPV aşısının korusun diye verildiği bazı kişileri kansere daha yatkın hale getirdiğinin gösterilmiş olmasıdır. Pekçok bilimsel rapor, birtakım aşıların kısırlığa yol açtığını ve gizli nüfus kontrolü amacıyla kullanıldığı yönündeki endişeleri destekliyor. Tıbbın asıl rolü, hastalığın altta yatan temel nedenini açığa çıkarıp bunu önlemektir, semptomları tedavi etmek veya bedeni kimaysallarla ve aşılarla doldurmak değil.
İslam ve Tıp Aşılamaya Karşı Çıkmalıdır
Aşı aleyhtarlığı öncelikle İslami bir meseledir; İslami inanca göre insan mükemmel bir doğal bağışıklık sistemi ile donatılmıştır ve peygamber efendimizin yol göstericiliği ile de doğal savunma sistemimiz güçlendirilmiş olmaktadır. Aşının karşısında yer almak için ayrıca tıbbi nedenler de mevcuttur. Çoğunluk habersiz ancak Batı’da aşılılarda başgösteren pekçok ciddi sağlık sorununa ilişkin yığınla kanıt ortaya çıkmıştır.
İslam ve Bağışıklık Sistemi
Muazzam zenginlikte bir antikor kaynağı olan anne sütündeki kolostrum, doğumdan sonraki ilk birkaç gün bebeğin bağışıklanması için son derece elzemdir. İki yıl boyunca çocuğun emzirilmesi ileriki hayatı için inanılmaz güçlü bağışıklık sağlayacaktır. Tıbbi araştırmalar, poliomiyelit de dahil olmak üzere emzirmenin efeksiyonlara karşı sağladığı muhteşem korumayı ortaya koymaktadır. İlk iki sene çocuğun doğal ve olgunlaşmış bir bağışıklık sistemi geliştireceği kritik senelerdir. Aşılama insan gelişiminin doğal sürecini bozup hasar vermektedir.
Yaradan, Allah, çoğu mikrop ve virüs için vücuda doğal yoldan deri, mukoza ve mide yoluyla giriş ve burada gösterilen savunma neticesinde de yok oluş öngörmüştür. Bu proses, vücudun doğal savunma bariyerlerini geçmeden aşı virüslerinin doğrudan vücuda enjeksiyonundan çok farklıdır. Tam da kendi doğal savunma sistemlerini geliştirdikleri dönemde, narin çocuklarımızın vücuduna 25 zayıflatılmış hastalık iğne yoluyla zorla verilmektedir. Enfeksiyon ve hastalığın düzenli olarak kendiliğinden iyileşmeyle sonuçlandığı tıbben kanıtlanmıştır. Çocuklukta enfeksiyonel hastalıklarla girişilen bu kısa mücadeleler ileride karşılaşılabilecek saldırılar için bağışıklık sistemininin kurulmasına yardım eder. Sevgili hekimimiz ve peygamberimiz Hz. Muhammed’in bizlere dediği gibi, her derdin devası vardır. Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim hem hastalık önlemede hem de iyileştirmede muhteşem bir tıbbi kaynaktır. Vücudu en iyi şekilde hazırlamak için müslüman kişi doğal yiyecek ve içeceklerden makbul olanlarını kullanmalıdır. Daha da önemlisi hastalık ve ölümlerin temelinde yatan nedenler ortadan kaldırılmalıdır: yoksulluk, beslenme yetersizliği, temiz içme suyu olmaması, sağlıklı ve doğl gıda bulunamayışı, düzgün kanalizasyon sistemlerinin olmayışı, çevre ve bedendeki toksinler gibi.
İslami teamüldeki haramdan kaçınıp helale yönelmenin sağlıkla ilişkisi başta koruyucu tıp alanından olmak üzere pekçok müslüman doktor ve bilimadamı tarafından ortaya konulmuştur. Kişisel hijyene çok dikkat edilmeli, eller günde yaklaşık 25 defa yıkanmalıdır (günde beş vakit namaz öncesi alınan abdestle 15 kez eller yıkanmış olur). Günlük olarak kişisel hijyene gösterilecek özen pekçok enfeksiyonel hastalığı öneleyecektir. İslamiyette yenilmesi öngörülen pekçok meyve ve diğer sağlıklı yiyeceğin hastalık önleyici ve bağışıklığı kuvvetlendirici etkisi gösterilmiştir. Bu gıdalar arasında zeytin ve zeytinyağı, zencefil, üzüm, nar, sirke, biberiye, incir bulunmaktadır. İslam’ın öngördüğü tamamlayıcı tıp bizleri hastalıktan korur ve doğal bağışıklık sistemimizi güçlendirir; bal, oruç tutma, namaz kılma (meditasyon), hastalar için okunan özel dualar, çörek otu, hacamat, kutsal meyve ve gıdalar, anne sütü, aromaterapi, zemzem suyu, şifacı kişinin özel dualar eşliğinde elle tedavisi. D vitamini için sık sık güneşe çıkılması ve D vitamini içeren gıdalar alınması pekçok hastalığı önler. İslam dini müslümanların zararlı ilaç veya madde kullanımını yasaklar. Şüpheli bir durum veya şaibe olması durumunda bile İslam maddenin tümüyle bırakılmasını emreder. Bu kural aşılar için de geçerlidir.
Söylenmesi Gereken Gerçekler
Aşılardaki haram maddeler arasında insan ceninleri, domuzdan elde edilmiş jelatin, alkol ile insan ve hayvan parçaları bulunmaktadır. Bu temiz olmayan haram içerik öyle acil bir durumda hayat kurtarmak için de verilmemektedir. Bir dolu enfeksiyöz ajanın milyonlarca insana ileride olması muhtemel bir enfeksiyon için “ne olur ne olmaz” mantığıyla verilmesi gülünçtür. Müslüman hekimlerin bunca haram ve zararlı kimyasal içeren bir tıbbi müdahale yöntemini benimsemiş olması çok yanlıştır.
İslam’da insan bedeni kutsaldır. Bedenimizi korumamız, doğallığını ve saflığını bozmadan sağlıklı tutmamız gerekir. Aşılar ne saf ne de doğal olduğundan, bilim ve tıbbın aşıları son derece tehlikeli addetmesine şaşırmamak gerekir. Çocuklarını aşılatmayan anne-babaları korkutmak için ilaç ve ecza endüstrisince dikkatle planlanmış bir korku propagandası sahnelenmektedir. İnanılmaz güce sahip dev endüstri tarafından endoktrine edilmiş ve rüşvete bağlanmış hekim ve hükümetler hertürlü sağlık, insan ve dini hakka aykırı bir biçimde zorunlu aşılama uygulamasını savunur hale getirilmiştir. Bu, sağlık kazandırmak için değil, kar elde etmek için yapılmaktadır. Hiçkimseye aşı dayatması yapılmamalı, zorla kabul ettirilmeye çalışılmamalıdır.
Aşıya Niçin Muhalifiz?
• Masum çocukların doğal bağışıklık sistemlerinin işleyişini bozup harap ediyor.
• Pekçok fiziksel ve tıbbi soruna yol açıyor.
• Pekçok hastada antibiyotiğe direnç gelişmesine neden oluyor.
• Pekçok kişide kısırlığa yol açabiliyor.
• Cıva ve alüminyum gibi pekçok zararlı kimyasal madde içeriyor.
• İşe yaradığına ve güvenli olduğuna dair ortada bağımsız ve bilimsel kanıt yok.
• Dünyadaki 1600 milyon müslüman için haram olan maddeler içeriyor (en son hacı adaylarına yapılması öngörülen menenjit aşısında domuzdan elde edilmiş maddeler çıktı).
• Ayrıca musevi, hindu ve vejetaryenler için de yasak olan maddeler içeriyor; sağlığa elverişsiz ve pislik dolular.
• Aşılar için harcanan trilyonlarca dolar para, 3. dünya ülkelerinde yaşayan insanları ve devletleri borç batağına saplayarak daha da fakirleştirirken, ilaç firmaları paraya para demiyor.
• Tıbben ahlak dışı bir uygulama; hastalıkların asıl sebeplerinin bulunması ve önleyici tedbirler üzerinde çalışılmasından insanlığı alı koymuştur. Her hastalığa karşı aşı kullanmak çok yanlış bir tıbbi uygulamadır.
• Ne şeffaflık var ne de kişinin aydınlatılmış rızası alınıyor. Çoğu ebeveyn, halk ve hatta hekimler aşıların zararlarından, içeriğinden ve nelere mal olduğundan habersiz.
• Giderek sayıları artan bir grup hekim, sağlık profesyoneli ve ebeveyn aşı muhalifi harekette yerini alıyor (ilgili websitesi adresleri aşağııdadır).
• Çoğu enfeksyionel hastalığı yenmek için vücudun bağışıklık sistemini doğal yoldan güçlendirebileceğimiz pekçok doğal yöntem mevcut.
• Pekçok emin, doğal alternatif mevcut.
• İnanılması güç bir biçimde BigPharma’ya mensup aşı üreticileri her ne sayıda insan zarar görüp ölürse ölsün herhangi bir yasal kovuşturmadan muaf tutulmakta.
• Her şeyden habersiz, masum çocuklarımız zarar görüyor ve bu çocukların hiçbiri kendilerine dayatılan aşılar için rıza göstermiş değil. Bu tıbben adam yaralamaktır.
A. Majid Katme, MBBCh, DPM (tıp hekimi) İngiltere İslami Tıp Birliği Sözcüsü
Merck’ten ilaç mümessilleri neden firmalarının aşılarını kendi çocuklarına yaptırmaz diye haberler paylaşırken, ipucu olabilecek bir haber daha düştü gündeme.
Merck’ün üst düzey biyokimyagerlerinden 44 yaşındaki Kurt Romondt, evinde tecavüz hapı olarak da bilinen bir hapın hammaddesi ile yakalanıyor.
Aşı tarihinin gelmiş geçmiş en ünlü ve nüfuz sahibi bilimadamlarından, Merck firması için kızamık, kabakulak ve kızamıkçık aşılarının geliştirilmesinde rol almış Dr. Maurice Hilleman‘ın verdiği görüntülü bir röportajda başta polio aşısı olmak üzere diğer pekçok aşıda (örn. Sarı Humma aşısındaki lösemi virüsü gibi) ve dönemin polio aşılarında SV40, AIDS ve kanser virüslerinin cirit attığını itirafını izleyin:
Dr Hilleman bu açıklamaları yaparken meslektaşları kahkahaya boğuluyor, belli ki aşılardaki bu ölümcül kontaminasyonu fazlasıyla komik buluyorlar. Polio aşısındaki SV40 virüsünü (ve tabii 40. numaraya geliceye kadar diğer 39 ayrı virüsü) kendi aralarında tartışırken Hilleman’ın meslektaşları, o dönem Sabin’in bu aşısının [SV40 virüsü ile kontamine olduğu bilinmesine rağmen!!] saha çalışması deneyleri Rusya’da yapılmakta olduğundan, “tümörle dolu” Rus atletlere karşı Amerika’nın Olimpiyatları kazanma şansının artmış olacağını(!) söyleyip eğleniyorlar! Bu aşıların kansere yol açacağını biliyorlar! SV40 ile enfekte ettikleri deney farelerinden 2-3 hafta içinde tümör fışkırıyor.
Bu bildirimler öyle komplo teorisi filan değil, bizzat Merck’ün en yetkin aşı bilimadamlarından birinin sözleri. Bu söyleşinin yapıldığı dönemde öyle internet filan yok, bu videonun dolaşıma gireceğini belli ki aklına bile getirmemiş Hilleman. Bunun bilim camiası içinde bir sır olarak kalacağını düşünüyordu herhalde. Bu olayın basına niye yansımadığı kendisine sorulduğunda ise Hilleman, buna “Eh, herhalde gidip bunu anons edecek haliniz yok, bu bilim camiası içinde kalması gereken bilimsel bir mevzu”(!) yanıtını veriyor.
Buradan aşılar üzerinde çalışan bilimadamlarının bu denli önemli bir sorunda bile meslektaşları bilimadamlarını (bu durumda, Sabin) nasıl koruduğunu görebiliyoruz. Tüm kirli sırlar kendi sessizlik çemberlerinin dışına çıkmıyor, aşılarındaki kontaminasyonla ilgili gerçeği halka(!) açıklama gereği duymuyorlar.
Açılışta çok enteresan, Ebola’nın atası olan virüsün de yıllar evvel bir aşı üretim tesisinde salgına yol açtığından bahsediyor.
Amerika’da total medikal faşizmin siyah postalları halkın hak ve özgürlüklerini çiğnemeye hız vermiş, medikal nedenler dışında devletin önereceği hiçbir aşıyı reddetme haklarının kalmaması için ilaç firmalarının resmi lobicileri eşliğinde eyaletler bazında yüzlerce kanun teklifi veren senatörlerinin kirli politikaları ayyuka çıkmışken artık bizzat CDC’den itirafçılar çıkmaya başlıyor olanları ifşa etmek için ve ebeveynlerin çocukları üzerindeki haklarını hiçe sayan bu kanunların geçmesini önlemek için genellikle MERCK’ten çocuğunu aşılatmamış eski ilaç firması çalışanları yürütülen kampanyaya katılıyor.
Bunca faydalı ve denilene bakacak olursak neredeyse hiçbir zararı olmayan bu hayat kurtarıcı aşıları olmak için neden herkes kuyruğa girmiyor, niye kanun yoluyla, zorla uygulanmak durumunda kalınıyor diye düşünmemiz gerekir.
Aşıların yarattığı zarar artık gizlenmeyecek boyuta ulaştığından, artık hemen herkesin ailesinde aşılardan zarar görmüş ve hem devlet hem de tıp tarafından yalnızlığa, çözümsüzlüğe ve maddi/manevi yıkıma terk edilmiş birileri olduğundan olabilir mi?
Düşünelim lütfen biraz…
https://youtu.be/7YVPkCQxqz4
Scott Cooper, Merck ilaç firması eski ilaç mümessili. 1992’de başarılarından dolayı almış olduğu bir ödül de var.
Oğlu 1991’de doğuyor, şu an 24 yaşında. Tek bir aşı dahi olmamış bir genç kendisi.
[Aman Allahım! Nasıl hayatta kalabilmiş, öyle değil mi?! Tüm o ölümcül hastalıklar; polio, kızamık, menenjit, bir uçak yolculuğu ötedeki sadece aşıyla önlenebilen(!) onca korkunç hastalık! Ne sorumsuz anne-babalar var hakikaten, çocuklarının hayatını tehlikeye atmışlar! Bu genç kesin sisteminde “aşıyla verilmiş toksin, virüs, kimyasal eksikliği sendromu”ndan (AVTVKE sendromu) muzdariptir şimdi, hayatta kalması mucize!]
Aşısız oğlunun gelişim süreci:
– “Çok çok sağlıklı” bir çocuk olarak yetiştiğini söylüyor babası.
– Hemen hiç hastalandığı olmuyor, hepsi de aşılı arkadaşlarına göre her zaman çok daha sağlıklı olduğunu gözlemliyor babası.
[Kesin yalan söylüyordur! Doktor muayenehaneleri, hastaneler hasta çocuklardan geçilmiyor. Hep bu aşısız, mikrop yuvası, ayrık otu, sürünün kara koyunu çocukların yüzünden, aşılı(!) arkadaşları hep hasta hep hasta!! Bir bıraksalar aşılı çocuklar nasıl sağlıklı olacak oysa?!]
– Aşılı arkadaşları sürekli burunları akar halde etrafta dolaşır, bol pastörize süt içerken kendi oğlunun sağlıklı hali hemen göze çarpıyor, fark ediliyor, ne bir burun akıntısı ne bir hastalık… Ve babası oğlunun ne kadar ZEKİ olduğuna da özellikle dikkat çekiyor.
1990’da daha ortada internet yokken, hamile kalan eşiyle aşı konusunda fikir ayrılığına düşüyorlar.
Aslında kendisi de o ana kadar aşının yararını sorgulamış biri değil, diğer pekçok insan gibi kendisine okulda belletileni kabullenmiş biri. O yüzden okuduğu onlarca kitaptan aşıların hem işe yaramadığını hem de sağlık için oldukça büyük riskler taşığıdığını öğrendiğinde şoke oluyor.
Eşi hamile kaldığında onunla aşı yaptırmama yönünde konuşmaya çalışıyor ancak eşi kesinlikle aşı yaptırma taraftarı ve buna yanaşmıyor.
Bu noktada bir anlaşmaya varıyorlar; Scott çalıştığı ilaç firmasından ve kütüphaneden bulabildiği lehte VE aleyhte konuyla ilgili tüm doküman ve kitapları eşine getirecek, eşi bunları okuduktan sonra kendi kararını verecek.
Gidiyor, tıp dergilerini, bilimsel yayın arşivlerini, kütüphaneleri tarıyor ve işe bakın ki aşılara lehte görüş bildiren epi topu birkaç yayın ve makale bulabilirken, aleyhte yazılmış kutu kutu kitap, doküman, yayını alıp eve taşıyor.
Bundan sonraki süreç eşinin yoğun okumalarıyla ilerliyor. İşten eve geldiğinde eşini hep getirdiği kitapları okurken ve çoğu zaman AĞLARKEN buluyor.
SONUÇ: Çocuklarının doğum vakti geldiğinde artık ikisi de bebeklerini aşılatmamak konusunda hemfikirler!
Gelgelelim, doğumu yaptıracak hekim bu kararlarından hiç hoşnut değil!
[Okuyucu kitlesinden toplu bir iç geçirme sesi yükseldiğini duyar gibiyiz :)]
Çekiyor odasına, alıyor Scott’u karşısına ve başlıyor ifadesini almaya: “Sen ki ilaç firmasında çalışıyorsun hani bir de, aşılatmayacağım da ne demek?!”
Scott öyle herhangi bir ilaç firmasında da değil, takvimdeki pekçok aşının üreticisi olan firmada çalışıyor üstelik!
“Dümdüz söyledim neden aşılatmayacağımızı”, diyor Scott, “lafı hiç dolandırmadan anlattım gerekçelerimizi ve büyük bir tartışma yaşandı aramızda, fakat sonuç olarak biz yine bildiğimizi yaptık” diyor.
Bir anısını anlatıyor arada:
Merckte verilen bir eğitime şirket avukatları da katılıyor bir keresinde ve Scott arada “en çok ne için dava ediliyoruz, ne büyüklükte bu davalar?” vb sorular yöneltiyor.
Avukatlardan biri tereddüt dahi etmeden davaların çoğu, hatta hemen hepsinin aşı departmanlarına karşı olduğunu söylüyor.
Bu videoyu izleyenlere şunları söylemek istiyor Scott:
Cidden, oturun ve konuyu kendiniz araştırın.
Aşı konusunda kararsız olanlardansanız, çocuğunuzu aşılatıp aşılatmayacağınızı bilmiyorsanız, lütfen ama lütfen kendi araştırmanızı yapın. Dünya kadar kaynak var konuyla ilgili, Dr. Sherri Tenpenny’nin websitesi istemeyeceğiniz kadar bilimsel çalışma, video sunum ve bilgiyle dolu.
Binlerce sayfalık tıbbi dokümantasyon var aşıların taşıdığı riski ortaya koyan. Dünya kadar [pekçoğu hekimler tarafından kaleme alınmış–evet “aşılar hayat kurtarır”dan ötesini araştırmış, gözünün önünde yaşananları elinin tersiyle itip CDC/FDA/WHO ne diyorsa onu yaparım ben dememiş hekimler de var!!–] kitap var, aynı şeyi anlatıyor hepsi de size, aşıların neden olduğu zararı ortaya koyuyorlar.
Amerikan Tıp Birliği (AMA), CDC ve doktorunuz tarafından size söylenenlere inanıyorsanız eğer yeterince araştırma yapmamışsınız demektir!
Bir sonraki video, yine bir Merck çalışanı, ilaç mümessili anne!
Kaliforniya’da aşı ret hakkının engellenmesine yönelik yasa teklifine KARŞI görüş bildirirken görüyoruz kendisini!
4 yaşında çocuğum var, AŞISIZ ve SAĞLIKLI, bu yasaya karşıyım diyor . . .
Amerikan vatandaşları Disneyland’da başgösteren kızamık vakaları sonrasında bireysel hak ve özgürlüklerinden biraz daha kaybetmiş buldular kendilerini. 320 milyon nüfuslu ülkede 50 kişilik “salgın” herzamanki gibi medya ve “seçilmiş” halk sağlığı uzmanları tarafından bütünüyle perspektiften çıkartılıp objektif değerlendirme kriterlerinden tamamen yoksun bir şekilde bir halkla ilişkiler ve propaganda kampanyasına dönüştürülmüş ve her zamanki gibi gerçekler ve sağduyu pencereden uçup gitmiş gözüküyor.
Bundan sadece birkaç ay önce KKK aşısı üreticisi Merck’ün ve CDC’nin başını çok ağrıtması gereken, bizzat CDC’den üst düzey bilimadamının KKK aşısı ve otizm bağlantısını kasıtlı şekilde nasıl örtbas ettiklerini itirafı internette otizm aileleri nezdinde fırtınalar koparırken “penguen belgeseli oynatmayı” tercih eden basın yayın kuruluşlarından şimdi günün her saati “korkunç kızamık salgını”na dair gelişmeleri dinliyor olmamız manidar elbette. Burada da kalınmıyor artık… Medyada açıkça çocuğunu aşılatmayanların hapse atılmaları, çocuklarının ellerinden alınıp zorla aşılanması gerektiği haykırılıyor. Kimileri muzdarip oldukları miyopiden burunlarının ucundaki gerçekleri görmekten aciz olsa da, Amerika’nın dümen suyundaki Türkiye’de çok yakında aynı medikal faşizmin beyaz önlük altı siyah postalları altında ezilirken bulacağız anne baba olarak kendimizi ve çocuklarımızın sağlığını.
İlaç sanayii Amerika’da ve esasen dünyanın her yerinde devlet aygıtı olarak çalışmakta artık. Tüm bu tartışmalar arasında dikkatten kaçmaması gereken bir gerçeği de hatırlatalım. KKK aşısının üreticisi Merck’in aşı departmanı başında şu an kim var dersek hatırlayacaksınız sanırız; CDC’nin önceki şefi sayın Dr. Julie Gerberding.
Devletteki “görev”ini tamamlar tamamlamaz, yani ulusal aşı takvimine aldırttığı dünyanın en pahalı aşısı (yine Merck’ten) Gardasil’i hem kız hem de erkek çocuklara mecburi tuttuktan ve otizm bağıntısında tüm dünyada tartışmaların baş aktörü, Merck’ün yıldız aşısı KKK ile ilgili gerçekleri inkar için sipariş ettiği dev epidemiyolojik çalışmaların sonuçlarının kendi idaresi altında kasten çarpıtıldığından haberdar olduğuna dair kanıtlar bugün su yüzüne çıkmış büyük şef görevini bir sonraki meslektaşına devrettikten sonra doğrudan Merck’ün üstün hizmetleri için kendisine tahsis etmiş olduğu koltuğa yerleşiyor. Ne güzel değil mi? Devletin aşı politikalarına yön veren idari merciinin en tepedeki ismi gerekli düzenlemeleri yaptıktan ve Pharma sağlığı, pardon, “halk sağlığı” için halka rağmen üstün hizmette bulunduktan sonra eski iş ortağı, şimdiki işvereni tarafından bol sıfırlı maaş çekiyle ödüllendiriliyor.
Bir başka manidar gelişme de, bu kızamık “salgını”nın yine Merck’ü KKK aşısı deneylerine sahtekarlık karıştırmakla ve FDA’yi de görevini ihmal etmekle itham eden kendi virologlarının davasında bir sonraki aşamaya ulaşılmış olması. Çok yakında ifşa olacak gerçeklerden önce birkaç eyalette daha aşı reddini yasaklatarak önlemlerini şimdiden almaya çalışıyor proaktif ilaç firmaları. Ne de olsa paranın konuşulduğu yerde gerçeklerin hiçbir ehemmiyeti yok, can sıkıcı teferruatlar bunlar [linkte aşılar ve otizm bağlantısını gösteren 86 çalışmayı görebilirsiniz] …
50 kızamık vakası, 10 senedir tek bir ölüm yok kızamıktan, diğer yandan her 50 çocuktan 1’i otizm spektrumunda … Durum böyleyken yetkililer odadaki fili (otizmi) görmezden gelip halkı kızamık öcüsüyle korkutmayı ve bunun için tıp etiğini, insan haklarını süresiz olarak rafa kaldırmayı tercih ediyor.
Reklam gelirlerinin aslan payını ilaç firmalarına borçlu olan Amerikan medyasının elbette bu konuda sadakatinin kime olacağını tahmin etmekte zorlanmıyoruz. Ancak, hep dediğimiz gibi, büyük birader Amerika’da sahnelenen oyunun en fazla 2-3 yıl içinde aynı replikler ve fakat bu defa yerli “yıldız”larla Türkiye’de perde açacağını bildiğimizden önümüzü görelim, yarınımızda bizleri neler bekliyor önizleme yapalım istiyoruz.
1. Kızamık, boğmaca veya grip gibi aşıları olanların bu hastalıkları aşıdan kapıp, aşılı veya aşısız, başkalarına geçirme ihtimali var mı?
2. Evetse, aşılılardan diğer aşılı ve aşısızlara hastalık bulaşının kontrol ve izlemi sağlık birimlerince yapılıyor mu?
3. Hayırsa, ortaya çıkan herhangi bir salgında öncelikle ve sadece aşısız popülasyonu suçlamak ne derece mantıklı ve bilimsel?
4. Bundan sadece bir 20 sene önce tek doz aşıların ömür boyu koruduğunu düşünen tıp camiasının gözbebeği aşıların koruyucu süresi hakkında itiraf etmek zorunda kaldıkları son gelişmeler neler ve buna karşın önerdikleri “çözüm yolu” ne?
5. İşe yaramadığı tescillenmiş aşılarla sürü bağışıklığı sağlanması mümkün mü?
6. Hemen her sene koparılan salgın yaygarasının altında insanların aşı ret hakkını tümden yasaklama motifi yatıyor olabilir mi ve bundan çıkarı olabilecek kimleri tanıyoruz?
Bu sunumda yer almasa da bir ek bilgi daha vermek gerekiyor burada. Disneyland’da tespit edilen kızamık virüsü tipinin Orta Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerine has kızamık virüsü tipi olduğu anlaşılmış durumda. Yani Merck’ün KKK aşısını istediğiniz kadar olun, bu yabancı tip virüslere karşı korunmasızsınız. Tüm dünyada kızamık eradike edilemeden sizin herhangi bir aşıyla bir ülkeden kızamığı eradike etmeniz sadece bu nedenden dolayı bile imkansız.
Ama biz koltuğumuza kurulup sahnelenen oyunun heyecanına bırakalım kendimizi yine de …
Hep aynı düzenlemeyi görüyoruz bu oyunlarda; problem – reaction – solution. Önce bir problem var et, ardından tepki topla, insanlar bizi kurtarın bu dertten desin ve baştan hazır çözümünüzü kucağını açmış bekleyen halka sunuverin, günü kuratın, ajandanızı aksatmadan yürütün. Her defasında ayakta alkışlanıyor, kapalı gişe oynuyor bu şov, kaçırmayın …
Disneyland ziyaretçileri arasında kızamığa yakalananlar olduğu ve tahminlere göre Kaliforniya, Washington, Utah ve Colorado eyaletlerinden kişilerin buradan kızamık kaptığına dair ilk bildirimin geldiği 14 Ocak 2015 tarihinden bu yana ABD ve dünya medyasında konuya dair yüzlerce haber yapıldı. (1)
Toplum sağlığı yetkililerinin ‘dünya üzerindeki en mutlu yerle bağlantılı’ dedikleri 51 laboratuvar teyitli kızamık vakası hakkında daha elde çok fazla veri olmamasına rağmen haber yıldırım hızıyla tüm dünyaya yayılmış durumda.
23 Ocak tarihinde CDC’nin yayımladığı Sağlık Bülteni’ne göre, “salgını başlatanın kim olduğu belirlenebilmiş değil”. (2)
Ebeveyn ve Çocuklarının Şeytanlaştırılması
ABD’nin nüfusu 320 milyonun üzerinde, Kaliforniya’da ise 38 milyon kişi yaşıyor. Öyleyse bir avuç kızamık vakasından yola çıkarak Kaliforniya’da yayın yapan gazetelerden biri nasıl oluyor da suçu derhal çocuklarını araştırmaları sonucunda aşılatmamayı seçmiş anne-babalara atıp, bu kişileri “keyfe keder şekilde bilimi reddeden” “cahiller” olarak yaftalayabiliyor? (3)
Astrotürf (kime denir buradan okuyun, 4) ve troller (5, 6) de bunu kendilerine yeşil ışık olarak görüp sosyal siteler ve forum alanlarında, aşıya bağlı beyin özrü geliştirmiş çocukların genetik mutantlar, çocuğunun aşılardan zarar gördüğünü söyleyen annelerin ise “yalancı” ve “cadı”olduklarını ileri sürüyorlar. (7)
Suç Atma ve Yaftalama Yarışında Başı Çeken Pediyatrist
UCLA Üniversitesi’nin önde gelen pediyatrist ve enfeksiyon hastalıkları uzmanı Dr. James Cherry, (8) çıktığı TV programında kamuoyu önünde alenen bu suç atma ve yaftalama oyunun bir parçası olarak, devletin önerdiği ve aralarından KKK’nın da olduğu 16 aşıyı 69 doz halinde çocuğuna vurdurmayı reddeden anne-babalara hakaretler savuruyor.
Dr. Cherry’nin ifadelerinden bazıları şöyle: “Hakikaten kafası hiç çalışmıyor bu insanların,” (9) ve “Bazı insanlar gerçekten de inanılmaz bencil olabiliyor.” (10)
İsim takma ve yaftalama elbette insanların dikkatini habire sınıfta kalan, korumayan aşılar ve kendi kendine çözülüp dağılmakta olan sürü bağışıklığı efsanesiyle ilgili uygunsuz gerçeklerden başka yöne çekmek için iyi bir yol. (11)
Aşılanma Oranı Hayli Yüksek ABD Popülasyonu
Şöyle ki: 2014 yılında Amerika’da bildirimi yapılmış 644 kızamık vakası var, (12) oysa anaokuluna başlayan çocukların %95‘i iki doz KKK aşısı almış durumda (13), aynı şekilde 13 ila 17 yaş grubu okul çağı çocuklarının da %92‘si iki doz KKK ile aşısı tam çocuklardan oluşuyor. (14)
Ayrıca, ABD’de üç yaş altındaki çocukların yalnızca %1‘i hiç aşılanmamış çocuklardan oluşuyor, yüzde92‘si ise en az bir veya daha fazla KKK aşısı almış durumda. (15) Bazı eyaletlerde, KKK ile aşılanma oranları yüzde 100‘e yaklaşıyor. (16)
Dr. Cherry’ye göre aşılanma oranı yüzde 90’ın üzerinde olduğu takdirde kızamık için sürü bağışıklığının devrede olduğunu söyleyebiliyoruz. (17) Ve fakat tek doz KKK aşılaması için bu durum Amerika’da 1981 yılından beri geçerli zaten (18) ve iki dozluk KKK uygulaması için de 2000’den beri geçerli, kaldı ki CDC’nin tam da bu yüzden 2000 yılında kızamığın ABD’de kökünün kazındığını ilan etmişliği vardır. (19)
Fakat belli ki ABD’de kızamık eradike filan edilmiş değil, tıpkı bunun başarılabildiği başka bir ülke de olmadığı gibi… En son bilimsel kanıtlara göre zaten dilerseniz dünyadaki herkesi,–kadın, erkek, çoluk çocuk– dilediğiniz dozda aşılayın KKK ile, kızamığı ortadan kaldırmanız mümkün değil.(20, 21, 22, 23)
ABD’de epi topu 51 kızamık vakası için koparılan bu yaygaranın nedeni nedir?
İşe Yaramayan Grip Aşıları
Belki kamuyounun ilgisinin sadece bu sene milyonlarca Amerikalı’nın korumayan grip aşılarını olduğu ve bu işe yaramayan grip aşılarını olmadıkları takdirde sağlık çalışanlarının işten atıldıkları gibi gerçeklere odaklanması yerine Disneyland’daki bir avuç kızamık vakasıyla oyalanması işlerine geliyordur halk sağlığı yetkililerimizin. (24, 25)
Bu seneki grip aşısını olduysanız, dolaşımdaki influenza suşuna karşı sizi hiçbir şekilde korumayacak mesela. (26, 27, 28) Daha fenası, senelik grip aşılarını ne kadar sık olursanız korunma şansınızın bir o kadar düştüğü bilimadamları tarafından teyit edilmiş durumda! (29, 30)
Aşıyı olup da belirti geliştirmediği veya sadece hafif grip berlirtileri oluştuğu için virüsü “shedding” dediğimiz yolla etrafa yaydıklarından, insanlara bulaştırdıklarından bihaber şekilde okuluna giden, çarşı pazar alışverişini yapan, hastanede, klinikte çalışan kaç kişi vardır dersiniz? (31, 32)
Ve tabii kimbilir kaç çocuk o burunlarına sıkılan canlı influenza virüslü grip aşısından hasta oluyor (33) veya canlı aşı virüsünü etrafındakilere bulaştırıyor?! (34, 35)
Korumayan Boğmaca Aşısı
Boğmaca aşısı da sınıfta kalan aşılardan. (36, 37) Tıpkı kızamık gibi son yıllarda Kaliforniya ve diğer eyaletlerde hem çocuklar hem de yetişkinlerde ‘B. Pertussis’ ile boğmaca enfeksiyonu vakalarında büyük artış gözleniyor ve boğmacaya yakalananların pekçoğu aşılı. (38, 39)
30 sene önce de boğmaca salgınları için durum aynıydı ABD’de. (40, 41)
Bilimadamlarının bunca zamandır yazıp çizdiği gerçeği halk sağlığı yetkililerinin anca kabul ettiğini görüyoruz: boğmacaya karşı tam aşılı olsanız da boğmaca geçirebilir, ve fakat hastalığınız atipik veya belirtisiz seyredebilir ve boğmacayı aşılı veya aşısız kişilere bulaştırabilirsiniz. (42, 43, 44)
Esasına bakılacak olursa Dr. Cherry bizzat kendi kabul ediyor Amerika’da okul çağındaki çocukların yüzde 95 ve hatta daha fazlası çoklu kereler boğmacaya karşı aşılanmış olmalarına rağmen (45) her yıl teşhis almayan milyonlarca B. Pertussis boğmaca vakası yaşandığını. (46)
2013’te Dr. Cherry şöyle yazıyor, “Ne B. Pertussis enfeksiyonu ne de pertussis (boğmaca) aşısı uzun vadeli bağışıklık sağlar. Enfeksiyon ve hastalık yaşam boyu, her yaşta tekrar tekrar geçirilir.”(47) Bu demektir ki, boğmaca aşılamasıyla sürü bağışıklığı sağlama efsanesini çöpe atabiliriz. (48)
Korumayan Kızamık Aşısı
Boğmaca veya grip salgınları için aşısızları suçlamak pek bilimsel değil gördüğümüz gibi. Kızamık salgınları için aşısızları suçlamak da aynı şekilde.
Kaliforniya’da geçtiğimiz sene yaşanan bazı salgınlarda kızamık geçirenlerin neredeyse yüzde 20’si aşılıydı. (49) CDC’ye göre Disneyland’deki vakaların yüzde 12’si aşılı, hatta bazıları KKK’dan en az 2 doz almış gözüküyor. (50)
Kızamık aşısıyla sürü bağışıklığı sağlama efsanesi de ilmek ilmek çözülmekle meşgul. (51, 52, 53) Halk sağlığı hekimleri kızamık aşısıyla bağışıklamadaki sızıntıları nasıl açıklasak diye çabalamaktalar (54, 55) ve bula bula şu sudan bahaneyi bulabilmiş durumdalar. Diyorlar ki, efendim kızamık aşısının sağladığı bağışıklık zamanla azalıp yok olduğundan her 10 aşılı yetişkinden 1’i kızamık enfeksiyonuna açık durumda şu an. (56) Bu fenomene de “bağışıklığın zamanla kaybolması”(waning immunity) diyorlar. (57)
Ufukta Ek KKK Dozları mı Var?
Şimdi asıl bombaya hazır olun: Dr. Cherry geçen hafta bir TV kanalında yayınlanan röportajında bu “kızamığa karşı azalan bağışıklık” fenomeni karşısında çözümün yetişkinlere verilecek ek KKK aşıları olduğunu söylüyor. (58, 59) Tabii ya, haydi milyonlarca Amerikalı’ya birkaç doz KKK daha dayatalım, Merck hissedarlarını iyice bir mutlu edelim. (60)
İyi de Dr. Cherry kimi kandırdığını sanıyıor? Yetişkinleri öyle kolay kolay yakalayıp aşılayamayacaklarını hepimiz biliyoruz—tabii işten atmakla, sağlık hizmeti vermemekle veya hapse atmakla tehdit etmediğiniz sürece—o yüzden benim tahminim bu bahsi geçen üçüncü KKK dozu büyük ihtimalle lise öğrencilerini ve üniversite eğitimi almaya çalışanları hedef alacak. (61)
Dr. Cherry’nin Disneyland’deki kızamık vakaları ile ilgili öne sürdüğü çözüm bana doktorların 1990‘da halka ‘efendim bu tek doz KKK’nın ömür boyu bağışıklık sağlamayacağını fark edememişiz n’apalım, o yüzden çocuklar bir ikinci doz daha alacak KKK’dan’ dedikleri zamanı hatırlatıyor. (62)
Kızamık Aşısıyla ilgili Uygunsuz Bilimsel Gerçekler
Disneyland ve hatta dünyada görülen kızamık vakalarıyla ilgili nahoş bilimsel gerçek şu ki, halk sağlığı hekimleri aşılanmış insanlardan kaçı kızamığı belirtisiz veya çok hafif belirtilerle geçirecek ve etrafındakilere bulaştıracak, bilmiyorlar. (63)
Resmi sağlık yetkilileri aşılanmış kişilerin rutin kontrolünü yapıp asemptomatik (belirtisiz) veya atipik kızamık geçirip geçirmediklerini ve bunu başkalarına bulaştırıp bulaştırmadıklarını takip etmiyor.
Dahası, canlı kızamık aşısını almış kişilerin aşı virüsünden kızamık kapabildiğini ve shedding dediğimiz etrafa canlı organizma saçma yoluyla aşı virüsünü temaslılara bulaştırabildiğini gösteren bilimsel çalışmalar da mevcut. (64, 65, 66) Halk sağlığı yetkilileri, canlı KKK aşısı olmuş kişileri aktif izleme alıp aşı tipi virüsle enfeksiyon olup olmadığını, shedding’in gerçekleşip gerçekleşmediğini ve hastalığın başkalarına bulaşının sözkonusu olup olmadığını araştırmıyor bile.
Bu kızamık mı yoksa başka bir şey mi?
Hekimlerin ve ebeveynleri çoğu CDC’nin şu ihtarından habersiz: “Salgın durumunda hastalığı kontrol altına almak için kızamık aşısı uygulanmaktadır ve böyle durumlarda aşı reaksiyonları yanlışlıkla kızamık enfeksiyonu olarak kayda geçirilebilmektedir.Kızamık aşısı olanların küçük bir bölümünde aşılamadan 10 ila 14 gün sonra döküntü ve ateş görülebilmektedir.” (67)
Evet, KKK aşısı aynı kızamığa benzer aşı tipi kızamık enfeksiyonuna yol açabiliyor. (68) Artı, aynen kızamık gibi döküntü, ateş ve konjunktivit belirtileriyle seyreden adenovirüs enfeksiyonları gibi sık görülen başka viral enfeksiyonlar da var (69, 70) ve son derece pahalı RNA laboratuvar testiyle teyit edilmedikçe bu enfeksiyonların gerçekten doğal virüsten kaynaklı kızamık olup olmadığı tam anlaşılamıyor ve olgular yanlışlıkla kızamık teşhisi alabiliyor. (71)
Kaliforniya Eyaletindeki Aşı Ret Hakkını Gasp Etme Planları
Ve şimdi ikinci bombaya hazır olun, en azından Kaliforniyalılar gardlarını alsınlar: 2013’te aşısız çocukların devlet okullarına kayıt olabilmek için kullanabilecekleri tıbbi nedenler dışındaki aşı ret hakkı seçeneklerine kısıtlama getirilmesi amacıyla düzenlenen bir yasa teklifi için lobi faaliyeti yürüten pediyatrist politikacı Dr. Pan, yerel bir gazeteye verdiği röportajda ebeveynlerin çocukları için aşıların yarar ve zararlarını tartıp kendi hür iradeleriyle aşı konusunda bir tercih yapma haklarına daha da zarar verecek yeni bir yasa tasarısı üzerinde çalışmakta olduğunun müjdesini verdi. (72) Kaliforniya eyaletinin sağlık yetkilileri dini ve felsefi aşı ret hakkını kaldırıp, kimin eğitim hakkından yararlanıp yararlanamayacağı kararını Dr. Pan ve Dr. Cherry gibi doktorların insafına mı bırakacak, göreceğiz.
Disneyland Bahane, Kale Direklerini Oynatmak Şahane
Disneyland’le bağlantılı olduğu öne sürülen bu 51 kızamık vakasıyla ilgili bir kaşık suda koparılan fırtınanın (73) halk sağlığını koruma çabasından ziyade, işe yaramayan/korumayan aşıların başarısızlığını gizleme ve aşıyla sürü bağışıklığı sağlama efsanesinin yıkılmakta olan kumdan kalesini toparlayıp destekleme telaşı olduğunu biliyoruz. Kendilerine ve sürekli oynattıkları kale direklerine (74) bekledikleri akıldışı itimatı reddeden ve bunun yerine düşünmeyi ve rasyonel şekilde hareket etmeyi seçen bir avuç anne-babayı suçlama telaşındaki defansif doktorları görüyoruz. (75)
O üçüncü KKK dozu Amerika’ya geliyor evet, hem de ilaç sanayiinin önderliğinde aşılar da dahil olmak üzere aldığı herhangi bir medikal risk konusunda aydınlanmış rıza hakkını kullanma taraftarı olan tüm Amerikalıları şeytanlaştıp cezalandırmaya çalışan muazzam boyutta lobi faaliyetleri ile birlikte. (76, 77, 78) Devletin sürekli genişleyen mecburi aşılar listesindeki her bir dozu harfiyen almayanları devre dışı bırakmaya yönelik çağrılar en üst perdeden yapılmakta. (79, 80) Aşısız olanların bir vatandaşlık hakkı olan eğitim-öğretim haklarının ellerinden alınması, tıbbi bakım görme haklarının engellenmesi, aşısız olanların işlerine son verilmesi ve diğer pekçok vatandaşlık ve insan haklarının ayaklar altına alınması planlanmakta.
Amerikalılar bir seçim yapmak durumunda
Taraflar belli oldu ve kılıçlar kınından çekildi artık. Amerikalılar karar vermek durumunda: Hangi aşıyı satın alıp neyi yaptırıp yaptırmayacağımıza özgür irademizle karar verme hakkımızı savunacak mıyız, yoksa hertürlü yasal kovuşturmadan muaf ilaç firmaları ve resmi sağlık yetkililerinin bu özgürlüğü elimizden almasına izin mi vereceğiz? (81)
NVICAdvocacy.org adresine gidip yaşadığınız eyalette aşı ret hakkınızı korumak için neler yapabileceğiniz hakkında bilgi alın. NVIC.org adresinden kızamık ve aşısının taşıdığı riskler ve oluşlabilecek komplikasyonlar neler, öğrenin. Ve eğer çocuğunuz aşılandı, fakat buna rağmen hastalıktan korunmadıysa veya aşıdan zarar gördüyseniz NVIC’a durumunuzu bildirebilir ve deneyiminizi başkalarıyla paylaşabilirsiniz.
“Devlet hiç öyle bir şirketin bize zarar vermesine izin verir mi?”
“Blogger bir anneye mi koskoca bilimadamlarının araştırmalarına mı inanacağız, hadi canım sen de!”
Devletin ilaç ve tıp endüstrilerini denetlediği, gözünü bir an dahi ayırmadan 7/24 vatandaşını istismara karşı koruyup kolladığı bir ülkede yaşıyor olmak ne şahane bir şey, öyle değil mi?
Bilmem. Siz de bilmiyorsunuz aslında.
Her şeyin mükemmel olduğu, ideal bir dünyada Hastalık Kontrol Merkezi (CDC), ki sadece bu yılın rakamlarıyla bütçesi vatandaşın 11 milyar dolarlık vergi katkısıyla oluşur, yansız, bağımsız bir kuruluştur. Bizzat ürünlerinin güvenliğini denetlediği şirketlerle ortaklık yapmasına izin verilmez. Hele hele kar-amaçsız uzantısı, CDC Vakfı aracılığıyla o şirketlerden on milyonlarca dolar hibe almasına hiç izin verilmez.
Oysa 1992’den beri CDC Vakfı, dünyanın dört bir yanındaki favori projelerine özel çıkar gruplarının parasını yatırmakla meşgul. Para bağışında bulunan bu özel çıkar grupları arasında hepimizin baş tacı, sevgili Bill ve Melinda Gates Vakfı, Kaiser Permanente Health Plans, Merck, Sanofi-Aventis, Pfizer, Eli Lilly, GlaxoSmithKline ve elbette Voices for Vaccines [adlı sözümona ebeveyn insiyatifli aşı yanlısı grup] oluşumunu idare eden, sonsuz hayırseverliğiyle tanınan Task Force for Global Health var. Vakfa bağışta bulunan, kendini toplum sağlığına adamış diğer kuruluşlar ise Coca-Cola, McDonald’s ve KFC ile Taco Bell’in sahibi Yum Brands! şirketi.
Listeden mideniz mi kalktı? Durun daha, bitmedi. CDC Vakfı ayrıca, hani şu sahip olduğu “Vaccine Study Center”(Aşı Çalışma Grubu) ile Merck, GSK ve Sanofi gibi diğer CDC Vakfı donörlerinin ürünlerini onaylayan Kaiser Permanente’nin genel başkanı gibi ahbap çavuşlarına da bünyesinde idari pozisyonlar tahsis ediyor.
Yani elimizde aşıları Kaiser’in Aşı Çalışma Grubu’nca güvenlidir diye onaydan geçirilmiş aşı ve ilaç üreticilerinden para kabul eden, sonra da Kaiser’in genel başkanını tutup kar-amaçsız vakfın gidişatını yönlendirsin diye yönetim kuruluna koyan bir CDC vakfı var. CDC Vakfı, aşılama programlarını büyütüp genişletmek için ilaç endüstirisinin parasını mı yiyor? Aynen öyle.
CDC Vakfı’na en büyük bağışçılardan biri de General Electric, hani şu Autism Speaks’in kurucusu Bob Wright’ın uzun dönem başkan yardımcılığını yaptığı şirket. Bob Wright’ın aynı zamanda GE’ye ait NBC’de başkanlık ve CEO’luk görevini yürütüyor olması, Autism Speaks’in aşı kaynaklı Otizm’in varlığını reddedişinin nedeni olarak gösteriliyor–sonuçta bu NBC’ye reklam veren ilaç firmalarının işine gelmeyecek bir durum.
2010’da GE başkan yardımcılarından birinin hiçbir yere değil, evet evet doğru tahmin ettiniz, CDC Vakfı’nın başına geçmesi tesadüf değil. Kümesi bekleyen tilki misali. Anaakım medyanın mütemadiyen aşı halkla ilişkilerine yönelik haber yaptığı yetmiyormuş gibi bir de CDC’ye tahakküm mü ediyorlar?
Tahmin edin CDC Vakfı’nın düzenli bağışçılarından bir diğeri kim? Eşsiz insan Dr. Paul Offit, 2012’de bir değil, tam iki kez bağış yapmış. Philadelphia Çocuk Hastanesi, patentine ortak olduğu rotavirüsü aşısının haklarını sattıktan sonra belli ki görmüş Offit’i.
Soru şu: dünyanın en büyük ulusal toplum sağlığı kuruluşu, gözde projelerini yürütmek için cebini ilaç endüstirisinden gelecek paralara açıyor, en büyük bağışçı şirketlerin idarecilerini kalkıp kendi yönetim kuruluna sokuyor ve tüm CDC aman ne hayırlı işler yapıyoruz diye kendi kendini kutluyorken, CDC’deki araştırmacıların tutup kendilerini besleyen finansörlerin çocuklarımızı sakatlayıp öldürdüğünü gösteren bulguları yayımlayacağına bir anlığına dahi olsa inanabilir miyiz?
Bilim kimin cebinde? İlaç şirketlerinin tabii ki. Devlet denetleme kurumları ve dahi akademik kuruluşlar ile ilaç firmaları arasında bu tür ortaklıklar olduğu, bağış adı altında paralar alındığı sürece de bu böyle olmaya devam edecek. CDC şu noktada “esir kuruluş”tur, pekçok üniversite ve tıp fakültesinin olduğu gibi.
Biri size “Biliminsanları aşıların güvenli olduğunda hemfikir ve ben onların sözüne güveniyorum” dediğinde bir an durup bunun gerçekte ne anlama geldiğini bir düşünün. O bilim bugün Amerikan iş dünyasının cebinde; vergi verenlerin değil, ülkeyi yönetenlerin değil, adlarının önünde bol ünvan taşıyan CDC araştırmacılarının değil.
Gerçek şu:
“Sadece ürettikleri aşılardan değil, bu aşılarla yarattıkları kronik hastalıklardan bunun bir 20 katı daha kar eden ilaç şirketleri, CDC’ye aşılarının güvenli olduğunu söylettirecek nüfuz ve kontrole sahip.” Güveniyor musunuz onlara?