İmmünogenetik ve Tarihi Açıdan Aşı İllüzyonu – Prof. Dr. Alişan Yıldıran

İmmünogenetik ve Tarihi Açıdan Aşı İllüzyonu – Prof. Dr. Alişan Yıldıran

Muhterem okuyucular, bu uzun, çarpıcı grafik ve kupürler ile desteklenmiş renkli! yazıda okuduklarımı ve öğrendiklerimi herkesin anlayabileceği şekilde lisanımıza aktarmak istiyorum. Çünki, diğer ülkelerde, bilhassa ABD’nde bunlar yıllardır gündemde…

Buna ilave olarak, ülkemizin durumunu ve gelecekde neler olabileceğini de takdirinize sunmaya çalışacağım. Sevgili bakanlığımıza da fikir verir inşallah.

‘İllüzyon’ Türk Dil Kurumu’na göre ‘gözbağı’ anlamında kullanılır. En azından yüzlerce doktor ve bilim adamı gibi (1) fakir de çocukluk çağı aşı uygulamasında (aşıda değil!) Rockefeller Tıbbı’nın (RT) küresel bir illüzyon husule getirdiğini ve yüz yıldan fazladır bunu sürdürdüğünü düşünmekdedir. Peki bunu nasıl başarmış ve neden yapmakdadır? İnsanlar bu zor konu hakkında neleri bilmelidir?

Konuyu elimden geldiğince basitleşdirerek ifade edip, efkâr-ı umûmîyi netleştirmeye gayret edeceğim.

Tıbbın Tarihe Tesîri
Evvelâ, tıbbın tarihin akışına tesirini ve bu bakımdan ne kadar önemli bir araç olduğunu hatırlamak îcabeder; Hazreti Peygamberin müjdelediği İstanbul’u fetheden ve tarihi değişdiren Fatih Sultan Mehmed Han’ın, Gedik Ahmed Paşa Otranto’yu fethetdikden sonra muhtemelen Roma üzerine sefere çıkacağı esnada, hekimbaşısı Yakub paşa (Maestro Iacobbo) tarafından zehirlenerek öldürüldüğü zannedilmekdedir (2). Çünki peygamberimiz daha az bilinen bir hadisinde Roma’nın da fethedileceğini bildirmişdir (3).

Böylece, insanların tıbba ve tabibe olan itimadı suiistimal edilerek, Avrupa’nın Müslüman olması en az altı yüz yıl gecikdirilmişdir. Muhterem Ahmed Şimşirgil hoca aksini düşünse de bana bu ihtimal gayet makul gelmekdedir. Ancak, kendisine padişahın hekimbaşılığı ve paşa ünvanı verilmiş bir mühtedî (Müslüman olmuş kimse) olduğu için başka bir kelime söylemek uygun düşmez çünki, dinimizde hüküm, zanlara-duygulara göre değil eldeki verilere göre verilir.

Rockefeller Tıbbının dünya ekonomisindeki yeri
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 2016 yılında sağlık harcamaları 6.5 trilyon dolardır (4). Aynı yıl silahlanma için harcanan para ise sadece 1.69 trilyon dolar olmuşdur (5). RT’nin neden bu kadar filantropik (hayırsever-insancıl) (!) olduğunu anlatabiliyor muyum? Aşağıdaki resim ve ifade aslında bu yazının özeti gibidir.

Şekil 1. İlaç sanayii tedavi etmez, müşteri üretir!

Beş yaş altı çocuk ölümleri haritasına bakdığımızda, gelişmiş ülkelerde çocuk ölümlerinin çok az, Afrika, Hindistan, Latin Amerika ülkelerinde ise çok yüksek olduğu görülmekdedir (6). Bu ülkelerin ve diğer cephedeki gelişmiş ülkelerin kendi aralarındaki ortak noktanın gelir ve bu gelirin uygun şekilde harcanması, altyapı ve suya erişim olduğu yani çocuk ölümlerine yol açan en önemli etkenin ENFEKSİYONLAR DEĞİL içme suyu ve beslenme sorunu olduğu açıkdır.

Aşağıdaki grafikde ise beş yaş altı ölüm sebepleri arasında aşı ile önlendiği iddia edilen hastalıklarda sadece boğmaca, tetanoz ve kızamık yer almakdadır (toplam %6) ve hemen idrak edileceği gibi asıl sebeplerin fersah fersah gerisindedir (7). İshalden ölüm ise, yine temiz içme suyunun olmamasına bağlı olduğuna ve ağızdan veya damardan sıvı ile tedavi edilebildiğine göre bu gruba dahil edilemez.

Şekil 2. Aşıyla önlendiği iddia edilen hastalıklardan menenjit, kızamık, boğmaca ve tetanozun tamamının beş yaş altı ölüm oranlarında sadece %6’yı teşkil etdiği görülmekdedir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre aşı pazarının büyüklüğü 2000 yılındaki 6 milyar dolardan, 2014 yılında 33 milyar dolara yükselmesi (8), yaklaşık altı kat artması ikstisadî olarak açıklanabilir mi?

Yılan yağı satıcısı sahneye çıkıyor!
Kariyerine ‘yılan yağı satıcılığı’ (yılan yağı=her derde deva iksir) ile başlayan büyük büyük baba Rockefeller’in (William Avery Rockefeller, 1880’ler) daha o zaman tıbbın gücünü ve zenginleşmenin yolu olduğunu keşfetdiğini, soyunun ise bu işi ne kadar gelişdirdiğini görebilirsiniz (9, 10, 11).

William’ın faaliyetleri esnasında, bir tarafdan ilmî tecesssüs (merak) yerine zengin ve meşhur olmayı daha ön planda tutan ve bu uğurda gerekirse öz oğlunu bile denek olarak kullanarak ölümüne yol açan Dr. Jenner gibi gibi bilim adamları (burada kısa bir not; ‘adam’ kelimesi feministlerin zannetdiği gibi cinsiyet belirtmez, bilim insanları diyenleri güzel Türkçemize saldırdıkları için kınıyor ve tarihe havale ediyorum) aynı yıllarda hızla aşıların hayvanlar üzerinde denenmesi ile immünolojinin temel mefhumlarını belirlemeye başlamışlardı: 1905’de Von Pirquet daha önce hiç bilinmeyen durumlar olan ‘ALLERJİ’yi ve serum hastalığını, 1913’de ise Charles Richet yine hiç bilinmeyen bir durum olan ‘ANAFİLAKSİ’yi tarif ederek Nobel alıyorlardı.

Yeri gelmiş iken allerji ve anafilaksi gelişen her hastanın aslında aşı kurbanı olduğunu hatırlatalım, daha önce bu durumların görülmüyor olması sorumlu dış etkenin aşılar olduğunun delilidir.

Ülkemizde Rockefeller Tıbbı
Daha önce de bahsetmiş olduğum gibi, RT’nın ülkemiz tıbbına müdahalesinin ise Hacettepe Tıp Fakültesi’nin kurulması için yapdığı yüklü bağış ile başladığını zannediyorum (12).

Bu bağış ile önce Hacettepe Tıp Fakültesi’ni, sonra Hacettepe Üniversitesi’ni, daha sonra da Bilkent Üniversitesi’ni kuran Prof. Dr. İhsan Doğramacı ise, ne hikmet ise İsrail devletinin ilan edildiği yıl kurulan Dünya Sağlık Örgütü’nün ana dili gibi İbranice konuşan genç kurucu üyesi idi (13) ve 2014’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından intihal yapdığı sabit görülecekdi (14).

Böylece ülkemizdeki tıbbı da yönlendirme imkanını temin eden RT’nin isim babalığını ise bu konudaki hacimli kitabın müellifi olan Richard Brown 1979’da yapmışdır (10). RT’nın bugün, 25 nobel ödülü kazanmış Rockefeller Üniversitesi ile bilhassa moleküler ve genetikde öncü konumda olması şaşırtıcı değildir (15).

Germ teorisi, mikrobiom ve lateral gen transferi
RT aşıların yaygın olarak kullanıma sokulabilmesi için; ‘Pastör’ün Germ teorisi’, toplumun bilhassa viral etkenlere karşı belli bir süre içinde gelişen ‘Sürü bağışıklığı’ ve İngilizlerin dünyayı yönetdiği ‘Böl ve Yönet’in benzeri olan ‘Korkut ve Yönet’ metodlarını maharetle uygulamışdır.

Aşı tarihinde mühim bir yer işgal eden Pastör mikropların dâima dışardan gelerek hastalık yapdığını zannediyordu, arkadaşı Bechamp ise ortamdaki değişikliklerin mikrobların değişdirdiğine ve böylece hastalık yapdığına inanıyordu (16, 17).

Günümüzde ise, bilhassa rizosfer (toprağı meydana getiren mikroorganizmalar-1 gramında 10 milyar adet bulunur) ve mikrobiomun (sıhhatli yaşamamızı temin eden, bilhassa barsaklarda yer alan faydalı mikroplar) keşfinden ve hijyen hipotezinin (enfeksiyonlar azaldıkça, nonenfeksiyöz immünolojik hastalıkların artması) kabulünden ve canlılar arasında lateral gen transferinin varlığının öğrenilmesinden sonra, yaygın aşı uygulamasının dayandığı bu teori, ciddî şekilde tenkid edilmekdedir (18, 19, 20).

Çöp-DNA ve endojen retrovirüsler
İnsan genom projesi 2001’de tamamlandığında, hepi topu 20000 civarında genin varlığı, meyve sineğinde bile 9000 civarında gen bulunması sebebi ile ‘eşref-i mahlukat’ yani en üstün yaratılmış olan insan için çok şaşırtıcı olmuşdu.

Ayrıca, DNA’nın büyük kısmı non-coding (kodlamayan) ‘junk-çöp’ olarak adlandırılan kısımdan oluşuyordu. Aslında bu durum bile daha bir tane bile faydalı mutasyon gösterememiş (heterozigot avantajın faydalı mutasyon olmadığını hatırlatırım) EVRİM zırvası ile her şeyi açıklamaya çalışan batı münevverlerinin mantıksızlığını göstermekde idi. Yaratıcının ilminin elbette bunda bize vermek istediği mesajlar olmalı idi. Nitekim, ENCODE projesi ile çöp?!-DNA’nın fonksiyonel olduğu ve kompleks süreçleri idare etdiği anlaşıldı, üstelik bu bölgelerde lateral gen transferi ve endojen retrovirüslerin varlığı söz konusu idi (21, 22, 23).

Bütün bunları mikrobiom ile birlikde düşündüğümüzde acaba ‘germ teorisi’ndeki mikroplar hakikaten mikrop mu idiler? Doğduğu gün maya kültürlerinde üretilmiş aşı ile karşılaşan bebekler için acaba bütün bunlar ne manaya geliyordu? Aşıların üretilmekde olduğu WI-38 gibi insan hücre serileri bunları ihtiva etmekde olmasın sakın? Ya bunlar ile karşılaşan aşı virüsleri HIV örneğinde olduğu gibi modifiye olup yeni ve daha kötü hastalıklara veya kansere yol açıyorsa? (24). Moleküler tıbdan azıcık haberi olan birisi için bunlar çok önemli suallerdir.

Virüsler virüs müdür?
Burada yine başka bir durum ortaya çıkıyor; Virüsler nedir, ne sebeple yaratılmışlardır?

Canlı olmanın unsurlarını taşımayan bu varlıkların hastalık yapabilen şekillerine canlı virüs denilmesi doğru mudur? Acaba virüsler diğer canlılardan dışarı kaçan mobil genetik parçalar mıdır? Bilgisayar virüslerinin fonksiyonları neden bunlara bu kadar benzemekdedir? Daha 1918’de, İspanyol grip virüsünün laboratuarda üretilebildiği ve milyonlarca insanın ölümüne yol açdığı doğru mudur? (25, 26).

Ya kızamık virüsünün varlığının isbatlanmadığını iddia eden alman viroloğun mahkeme ile haklı bulunmasını nasıl açıklanmalıdır? (27). Maksadımız yukarıda da belirtildiği gibi halkın anlayabileceği şekilde bilgilendirmek olduğu için bu konulara daha derinlemesine girmeye lüzum yokdur.

Aşılar bulaşıcı hastalıklar ortadan kaldırmış! (mı?)
Aşılar ile ilgili yazıların ilk cümlesi “aşılar tıbbın en önemli başarılarından biridir, aşılar sayesinde ölümcül hastalıklardan ölümler ortadan kaldırılmışdır” şeklindedir. Bu YANLIŞ bilginin kaynağı ABD’nin Hastalıkları Kontrol Merkezi (CDC)’nin istatistikleri çarpıtarak vermesidir (28). Hakikaten, yirminci asrın başında enfeksiyon hastalıkları ve bunlara bağlı ölümler belirgin şekilde azalmakdadır ama, bu durum aşıların yaygın kullanımından önce olmuşdur (29). İstatistikler başka ülkelerde de benzer sonuçları göstermekdedir. İnsanların kullanma suyunun, kanalizasyon sisteminin, ısınma imkanlarının olmadığı, en basit tıbbî malzemenin (mesela damar içi sıvı uygulamasının, antibiyotiklerin) olmadığı, açlık ve sefalet çekdiği, savaş ortamlarında ölümlerin basit enfeksiyonlarla olduğunu ve bunların aşılar sayesinde düzeldiğini iddia etmek açık bir PR (public relations- halkla ilişkiler) çalışması, Türkçesi ‘kandırmaca’dır. Yakın tarihimizde de bunların örnekleri çokdur. Hitler’in meşhur propaganda bakanı Goebbels’in taktiği ile “Bir yalanı ne kadar iyi uydurur ve ne kadar çok tekrarlarsanız, o kadar inandırıcı olursunuz”!..

Anti-vaccination league, Aşı muhalifleri…
Okumadan, kulakdan dolma bilgiler ile allâme olan meslekdaşlarımız ve diğerleri, aşılara muhalefetin yakın zamanda bir takım gericiler tarafından başlatıldığını ve yurdumuza özgü olduğunu zannetmekdedirler. Halbuki, daha 1870’de mecburî aşılamanın çok büyük bir malpraktis (hatalı ve zararlı uygulama) olduğu ve ölümlere sebep olduğunu, çiçek aşısının tetanoza yol açdığını yazan kitaplar yayınlanmakda idi (30).

RT’nın hakim olmasından önce yazılmış olan bazıları şunlar;

• Dr. CGG Nittinger … Evils of vaccination (1856)
• William Tebb …. Sanitation, not Vaccination the True Protection against Small-Pox (1881)
• William White …. The Story of a Great Delusion (1885)
• Alfred Russel Wallace … Vaccination Proved Useless & Dangerous (1889)
• Dr. Tenison Deane ….. The Crime of Vaccination (1913)
• Charles M. Higgins ….. Horrors of Vaccination exposed and Illustrated (1920)

RT bütün bu muhalefete rağmen hem para hem de medya desteğine sahip olduğu için bu uygulamaları gitdikçe arttırdı ve 1976’da başkan Gerald Ford’un bizzat aşı olması ile başlatılan kitle aşılamaları ile çok sayıda sebebi bilinmeyen o zamana kadar rastlanmamış hastalıklar ortaya çıkmaya başladı ve hızla artdı (31). Aşı olduktan sonra hastalandığını farkeden insanların açdığı davaları kazanarak büyük mikdarlarda tazminatlar kazanmaları ise RT’nı farklı bir strateji uygulamaya yöneltdi. Başkan Ronald Reagan’a 1986’da National Childhood Vaccine Injury Act (NCVIA-Millî Çocukluk Aşısı Zararı Kanunu) çıkarttırılarak, aşıdan zarar gören insanların aşı firmalarına dava açmaları yasaklandı (32). Aslında bu kanun oldukça insancıldı! Geçen yıl İtalya’da büyük toplumsal muhalefete rağmen çocuklara bütün aşıların yapılması mecburî hale getirildi (33). Bu hamle İsveç’de ise akamete uğradı, aşıların ciddî yan etkileri olması sebebi ile mecbûrî olması yasaklandı (34). Ülkemizde de aynı hamle denendi ancak şimdilik önüne geçilebildi (35). Halbuki, 2011’de, ABD yüksek mahkemesi aşıların ‘kaçınılmaz şekilde emniyetsiz-güvenilmez’ olduğunu, aşı firmalarının aleyhine dava açılamayacağına, aşıların yol açabileceği riskleri tamamen ailenin üstlenmesi gerekdiğine, utanmadan karar verdi (36), behey nâbekar; hem mecbur tutacaksın, hem de riski üstlenmeyeceksin, buna adalet denebilir mi?!

Mahkemenin yüzde yüz haklı olduğu konuyu ise, meşhur tıp kütüphanesi pubmed’in sahibi Amerikan milli sağlık enstitüsü başkanlığını uzu süre yapan Dr. James R. Shannon (37) şöyle ifade etmişdi “En emniyetli aşı, hiç yapılmayan aşıdır”!

Geçen sene bir Avrupa mahkemesi ise “Aşıların bilimsel delil olmadan da suçlanabileceği” kararını alarak ABD’ye gol atmışdı (Ergün Diler’in kulakları çınlasın) (38).

1976’dan sonra neler oldu?
Yukarda belirtildiği gibi kitle aşılamalarının yaygınlaşdırılması ve aşağıda anlatılacağı üzere millî aşı üretimlerinin iptal edilmesi ile daha önce bilinmeyen ve hiç görülmeyen hastalıklar ortaya çıkdı. Otizm bunların başında gelmekdedir, aşağıdaki grafikde durum açıkça görülmekdedir;

Şekil 3. Kitle aşılamalarının başladığı 1976’dan itibaren otizmin geometrik olarak artması tesadüf müdür?

Prematürite doğum, tip 1 diabet, multipl skleroz, dikkat eksikliği hiperaktivite sendromu gibi hastalıklar da geometrik olarak artmakdadır.
Halbuki, aşılarla önlendiği iddia edilen pek çok bulaşıcı hastalık gerçek (natürel) herd immünite (sürü bağışıklığı) sayesinde çok uzun sayılmayacak sürelerde sönümlenmekdedir, bu durum ise gözlerden kaçırılmakdadır. Aşağıdaki grafikde çok ölümcül ve bulaşıcı olduğu biline Ebola hastalığının bir yıldan kısa bir sürede aşı olmaksızın kendiliğinden sönümlendiği rahatça görülebilmekdedir (39). Bu grafiklerin gerçek rakamlarla çizildiğini, bir takım sanal hesaplarla ‘yılda şu kadar ölüm engellendi’ gibi bilimsel (!) yanıltmaların olmadığının da altını çizelim.

Şekil 4. Gerçek ‘herd immünite’ nasıl da aşısız ortaya çıkmış, hayret!

Ülkemizin aşı hikayesi nasıl?
Tek kelime ile acıklı! Şimdilerde gündemde olan, eskiden yerin dibine batırılan fakat büyük alman imparatoru Bismarck’ın bile takdir etdiği bir şahsiyet olan Sultan II. Abdülhamid’in (40) üstün öngörüsü ile avrupadan bile önce ülkemizde pek çok aşı üretilmeye başlamışdı (41). Bu fakire Allah’a şükürler olsun ki, bu ülkede devletimizin üretdiği sadece difteri, tetanoz ve verem aşıları yapılmışdı.

Ülkemizde çocuklara yaygın aşılama, millî olmadıkları tescillenen 12 Eylül darbecilerinin Rockefeller’in emrine uyması ile 1985’de yapılmaya başlandı;

Kupür 1

Kupür 1. Kendi ürettiğiniz aşıları bırakıp, ithal aşılarla aşı kampanyası yapın! Aferin!..

Aşıların dışarıdan geldiğine, kampanyanın başını UNICEF ve RT’nın desteklediği Hacettepe’nin çekdiğine dikkat ediniz.
Üç yıl sonra, Rockefeller’in bizzat darbecilere teşekkür ziyaretine geldiğini de görelim;

Kupür 2

Kupür 2. Bu ziyaretde devlet başkanına bu hizmetinden dolayı madalya takıldığını da duydum ancak, belgesine ulaşamadım.

Hemen ardından nerede ise yüz yıldır millî aşılarımızı üreten ve bu konuda büyük tecrübe ve birikim sağlamış olan Hıfzıssıhha enstitüsünün aşı üretmesinin engellenmesini görelim;

Kupür 3

Kupür 3. Yerli aşı ile birlikde yerli ve millî aşı teknolojisi de, birikimi de doğru çöpe!…

O yıllardaki ‘aşı bilim kurulu’ herhalde bugünkiler kadar becerikli değilmiş! Aşılama oranları %8’lere kadar düşmüş;

Kupür 4

Kupür 4. Aşılama oranları %8’lere kadar düşmüş, acaba aşısızlıkdan ölen çocukların sayısı kaç? Yüksek oranda olsa idi herhalde duyardık değil mi?

Gazetenin öngörüsü ise takdire şayan doğrusu. Hiç bir şekilde özelleştirilmemesi gereken askeri-stratejik bir ürün olan aşıların ithal edilmesini “FELAKET” olarak adlandırmış!..

Millî bir insan olduğu taa 2003’de, bugünleri görerek yazdığı ‘Uluslararası sermaye ve bağışıklama pazarı’ başlıklı ve her satırının Sağlık Bakanlığı tarafından tek tek ele alınması gereken yazısından (42) anlaşılan muhterem Prof. Dr. Gazanfer Aksakoğlu’nun giriş cümlesi ‘Bağışıklama da, aşı üretimi de devletin elinden ve kamu görevi olmaktan çıkarıldı, sermayeye teslim edilerek tatlı karlar için yatırım aracına dönüştürüldü. Artık bebeklerin ve erişkinlerin bağışıklanmaları üzerinde kişisel, kurumsal ve sınıfsal çatışmalar, uluslararası sermayenin kanlı çıkar oyunları yer alıyor’. O dönemin aşı bilim kurulunda yer alan Gazanfer hoca herhalde hepatit B aşısının yenidoğanlara uygulanmasını önleyemediği için görevini bırakmış olmalı. Yenidoğanın immün sisteminin bu aşıya uygun cevap gelişdiremeyeceğini hâlâ anlayamayanlara yapılması gereken (!) hpv aşısı bile az gelir.

Mevzû-u bahis yazıdan iki paragrafı ne yalanlar söylendiğinin anlaşılabilmesi için yorumsuz aktarıyorum;

‘Uygulamanın temel yaklaşımı aşı ile sağlanan yararın abartılmasıydı. Tayvan’da HBV aşısı gereksinmesi olduğu ileri sürülürken yaş ve cins grupları arasında Hepatoselüler Karsinoma riski yüksek olanlar ön plana çıkarılıyor, CVI’nin elemanları tarafından abartılı ölüm riskleri öne sürülüyordu (Miller MA, Kane M, 2000; Miller A, McCann L, 2000). Hib aşısı için gereksinme yaratmak amacıyla Hindistan çocuklarının yılda 500 milyon doz aşıya gereksinmesi olduğu ileri sürülüyor, bu ülke çocuklarının doğal bağışıklığı oluştuğu yönündeki araştırmalar (Puliyel JM et al, 2002) ve Türkiye’den bu savı destekleyen bulgular (Tastan Y et al, 2000) yok sayılıyordu. Üstelik Hindistan’da Hib’in yaygın bir tehlike oluşturmadığı dört büyük araştırma hastanesinde ileriye yönelik sürdürülen bir araştırmada 3,441 menenjit, pnömoni ve sepsis olgusundan yalnızca 58’inde Hib üretilebilmesinden anlaşılıyordu (Beri RS, Ojha RK, 2002).

HBV aşısının maliyet-3plm etkin olduğu kanıtlanmaya çalışılırken Hindistan’da yılda Hepatit B’ye bağlı 200,000 ölüm olduğu -aynı CVI elemanlarınca- öne sürülüyor (Miller MA, Kane M, 2000; Miller A, McCann L, 2000), Hindistan Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü’nün bu ülkede yılda yalnızca 4,935 kişinin Hepatit B’ye bağlı Hepatoselüler Karsinoma’dan öldüğü hesapları (Dhir V, Mohandas KM, 1998) unutulmuş görünüyordu. Kapitalizm pazara insanların gereksinmesi olmayan ürünler sunuyor, konu sağlık olduğu için bu ürünleri uluslararası sağlık kuruluşlarına ve hükümetlere kabul ettirmekte güçlük çekmiyor, pazar giderek büyüyordu. Pahalı bulunan aşının fiyatının ucuzlayabilmesi için Hib aşısı dozunun 4’e çıkarılması bile önerilebiliyordu (Nossal G, 1998)’.

‘… tüm dünya çocuklarına Kızamık başta olmak üzere temel aşıların yapılması ile yılda 3 milyon çocuğun yaşamının kurtarılacağı savlanıyor (Brown P, 2003), oysa bu çocukların beslenme yetersizliği, uygun olmayan barınma koşulları, eğitimsizlik gibi nedenlerle ve pnömoni, ishal, kaza gibi sonuçlarla öleceği gözardı ediliyordu. Örneğin Kasongo, Zaire’de 1981’de Kızamık aşısı uygulanan ve uygulanmayan iki grup çocukta izleyen yıllarda ölüm hızlarında farklılık bulunmamıştı. Honduras’ta 1984-5 ORT kampanyasının hemen ardından Polio salgını gelişmişti (GLoyd S, Roy K, 2000)’.

Dr. Aksakoğlu’nu görevden alıp, sözde bilim kuruluna altı büyük ilaç firmasının temsilcisini kim, hangi özellikleri sebebi ile dahil etdi? Geçen sene bu isimler internet ortamında kendi kendilerini ifşa ediyorlardı, artık bundan neden vaz geçdiler? Sağlık Bakanlığı bunları kuruldan çıkarmak için neyi bekliyor? Her şeyi muhterem Cumhurbaşkanı’na şikayet etmek mi gerekiyor?

Bu kişiler hala ilaç firmalarının koltuğunda bu milletle alay eder gibi açıklamalar yapabilmekde ve Bakanlık nezdinde itibar görebilmekdedirler (43).

Bu konuyu fakirden daha önce daha geniş olarak ele alan muhterem Asena Devlet’in yazısını da okumak gerekir (44).

Biraz aklı eren, İngilizce bilen herkesin webde, ingilizce bilmeyenlerin de geçenlerde RT’nin diğer marifeti olan gıda terörü üzerine Soner Yalçın’ın yazdığı ‘Saklı Seçilmişler’ (Bu ismi meşhur gizli tarikat Skull and Bones’u (45) çağrıştırdığı için verilmiş olmalı!) kitabında bunları bulabileceğini de hatırlatmalıyım.
Enfeksiyoncu arkadaşlar (hâlâ !) bana inanmıyor olabilirler, belki aşağıdaki kupürdeki bilgi gözlerinin açar;

Kupür 5

Kupür 5. Günümüz teknolojisi ile üretilen aşılar ‘özellikle’ yenidoğan çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi baskılanmış (mesela gebeler) insanlarda etkili OLAMIYOR!

Bu başlık altında son olarak şunu da ilave etmeliyim, gen işleme (gene-editing, CRISP-R, organizmaya istediğin geni ekleme, istediğin geni susturma) (46) teknolojisinin yaygın olarak kullanıma girdiği son yıllarda uluslararası sermayeye, RT’na ASLA güven olmayacağını, çocuklara onların üretdiği HİÇ BİR aşının yapılmamasının bile İSTİKBÂLİMİZ için çok daha güvenli olacağını buraya not olarak naçizâne düşüyorum.

Depopulation ‘nüfusun azaltılması’ konusu
Depopulation konusu, benim alanımın dışında ama, buradan yükselen pis kokuları konuyu immünogenetik ve tarihi açıdan ele alan yazıda hatırlatmam yerinde olacakdır.

Evvelâ baş aktörler ile ilgili bir kaç nokta; dünyada şu anda aşı konusunda, dolayısı ile immünoloji konusunda bir numara kabul edilen Emory Vaccine Center ABD’nin Georgia eyaletinde, Atlanta şehrinde bulunmakdadır. Ne tesadüf, meşhur ‘hastalıkları önleme dairesi-CDC’, Ahmet Rasim hocanın deyimi ile (47) komedi merkezi buraya sadece bir dakika mesafede (hiç gitmedim ama Google maps sağolsun). Aşı merkezinin bu eyaletde olması bir anlam ifade etmez ama, Washington, Boston veya New York’da olması daha makul olan CDC’nin burada olması ilginç! Daha ilgincine gelince; 1976’da kitle aşılamasına geçildikden kısa bir süre sonra 1980’de kim tarafından ve neden yapıldığı bilinmeyen, aşı merkezine 2.5 saat mesafede ve aynı eyaletde yer alan taş ocağında tuhaf bir abide yapıldı (48). Bu abideyi en azından bendeniz için ilginç kılan şey ise üzerinde yer alan yazıların ilk cümlesinin ‘insanlığı tabiat ile uyumlu olacak şekilde beş yüz milyonun altında tutun’ emrinin (!) yer almasıdır. Ülkemizde pek iyi tanınmayan yayın kuruluşu CNN’in kurucusu Ted Turner’ın buna benzer cümlesi ve GAVI (Aşılar ve bağışıklama için küresel birlik)’yi kuran minicik yumuşak (!)’ın sahibi Bill Gates’in ‘Aşılar nüfusu kontrol etmenin en iyi aracıdır’ (49) sözleri çok uyumlu bir komplo teorisi teşkil ediyor galiba!… Bunlar komplo ise 2014’de Kenya’da DSÖ’nün tetanoz aşısında bulunan kısırlaştırıcı hcg’yi kim oraya koymuş acaba? (50).

Cevaplanması gereken sorular

Konu ile ilgili olarak daha önce de şu soruları sormuş ve tabii ki yetkililerden cevap alamamışdım;

1. Neden 1990’lara kadar olduğu gibi, kendi aşımızı üretemiyoruz?

2. Neden ülkemizde 1990’lara kadar pek görülmeyen alerjiler artık bu kadar sık görülüyor?

3. Aşıların stratejik ürünler olduğunu, silah olarak kullanılabileceğini biliyor musunuz?

4. Aşı bilim kurulu neden 1/3 oranında ticarî firma temsilcileri ihtiva ediyor?

5. Her yıl 1.300.000 bebeğin doğduğu ülkemizde, her birine 46 doz aşının yapıldığı bir abonelik sistemi ne kadarlık bir ticarî pazar oluşturur, bunlar başka sağlık sorunlarına yol açarsa bu sektörün büyüklüğünü fehmedebilir misiniz?

Bu vatanın, bu milletin evladlarına iyilik adı altında yapılan uygulamalar şeffaf ve makul olmalıdır. O halde, muhatabı kim ise şu soruları da net olarak cevaplamalıdır;

1. Aşı uygulamasının sorumluluğu kimdedir? Aşı bilim kurulunun mu, Sağlık Bakanlığı’nın mı?, her ikisinin mi?

2. Tamamı yabancı ülkelerden alınan, tıbbî ve invasif (girişimsel) bir uygulama olan aşıların yan etkileri neden takib edilmemekdedir? Kimse ediliyor demesin, daha önce de yazdım, ülkemizde VAERS benzeri bir sistem yokdur. Yan etkiyi anlamak için göz ve zihin açıklığı gerekir. ABD’nde son on yılda kızamık aşısından 108 ölüm bildirildiğini (51), gerçek rakamın ve diğer yan etkilerin bundan kat kat fazla olduğu düşünüldüğünde bu takib sistemi kurulmadan bu uygulamayı yapanlar kendilerini vicdanen rahat hissedebiliyorlar mı?

3. Ülkemizde aşıların sektirmeden yapılması için uygulanan performans sistemini kim akıl etmiş ve nasıl bu kadar sistematik çalışabiliyor? Performans için ödenen para ne kadardır ve nereden karşılanıyor? Bu uygulamadan zarar gören çocuklar olduğuna göre bu uygulamayı yaparak alınan para helal midir?

4. Mevcut bilimi ve ürünlerini mutlak hakikat kabul edip, hür iradesi olan insanları, devlet mekanizmasını ele geçirmiş bir takım bürokratlarla, ‘çocuklarını elinden alırım’ gibi engizisyonu hatırlatan bir takım safsatalarla aşı yapdırmaya zorlamanın yukarda bahsetdiğim hukuk skandallarının sonuçlarının nereye varacağı hakkında bir fikriniz var mı?

Sizi bilmem ama, bu fakiri bu konuda yalnızca Yüce Yaratıcının sözleri bağlar;

‘…onlar yeryüzünde ortalığı fesada vermek, EKİNLERİ (gıda?) tahrip edip NESİLLERİ (depopulation?) bozmak için çalışır….’ Bakara-205.
En doğrusunu Allah (cc) bilir!….

KAYNAKLAR

(1) https://www.facebook.com/media/set/?set=a.644462025684284.1073741834.350017531795403&type=3
(2) http://ahmetsimsirgil.com/fatih-sultan-mehmed-han-zehirlendi-mi/
(3) Ramuzu’l-Ehadis, 478/5; Krş. A. Yardım, Türk’ün Şeref Madalyası: Fetih Hadisi, Kubbealtı Akademi Mec., Sayı 3 Temmuz 1979, Sayfa :64
(4) http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs319/en/
(5) https://www.sipri.org/research/armament-and-disarmament/arms-transfers-and-military-spending/military-expenditure
(6) https://ourworldindata.org/child-mortality
(7) http://www.thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS0140-6736(10)60549-1/ppt
(8) https://www.corbettreport.com/rockefeller-medicine-video/
(9) http://www.who.int/immunization/research/forums_and_initiatives/1_ABatson_Global_Vaccine_Market_gvirf16.pdf
(10) https://www.amazon.com/Rockefeller-Medicine-Men-Capitalism-America/dp/0520042697
(11) http://www.medicine.news/2016-04-15-what-is-the-rockefeller-foundation-and-how-has-it-oppressed-natural-medicine-for-nearly-a-century.html
(12) Cumhuriyet, 15.02.1965, sayfa 3.
(13) http://www.milliyet.com.tr/1998/09/19/haber/hab02.html
(14) http://www.radikal.com.tr/turkiye/aihm-33-yillik-intihal-tartismasina-noktayi-koydu-1191058/
(15) https://www.rockefeller.edu/about/awards/
(16) http://www.mnwelldir.org/docs/history/biographies/louis_pasteur.htm
(17) https://en.wikipedia.org/wiki/Louis_Pasteur
(18) Cabrera-Perez J et al. Experimental Biology and Medicine. 2017. 242: 127-139.
(19) https://www.nature.com/news/2010/101124/pdf/468492a.pdf
(20) https://www.the-scientist.com/?articles.view/articleNo/47125/title/Bacteria-and-Humans-Have-Been-Swapping-DNA-for-Millennia/
(21) https://www.theguardian.com/science/2012/sep/05/genes-genome-junk-dna-encode
(22) http://www.bbc.com/earth/story/20150619-there-is-alien-dna-inside-you
(23) https://www.quora.com/Would-removing-useless-junk-DNA-change-humans-significantly
(24) PMID: 20335054
(25) https://en.wikipedia.org/wiki/Virus
(26) https://academic.oup.com/cid/article/49/9/1405/301441
(27) http://learninggnm.com/SBS/extdocs/Lanka_Bardens_Trial_E.pdf
(28) https://www.cdc.gov/mmwr/preview/mmwrhtml/00056803.htm
(29) https://childhealthsafety.wordpress.com/graphs/
(30) https://archive.org/details/39002086344398.med.yale.edu
(31) https://worldmercuryproject.org/news/diseases-with-unknown-etiology-trace-back-to-mass-vaccination-against-influenza-in-1976/
(32) https://en.wikipedia.org/wiki/National_Childhood_Vaccine_Injury_Act
(33) https://www.thelocal.it/20180116/italy-election-compulsory-vaccine-law
(34) http://yournewswire.com/sweden-mandatory-vaccinations/
(35) https://tr-tr.facebook.com/dralisanyildiran/posts/728566017348229
(36) http://www.hutchnews.com/a1f84eca-2bf8-5839-b94b-d0a0d1c6e7f6.html
(37) https://www.nytimes.com/1994/05/24/obituaries/james-a-shannon-89-is-dead-ex-director-of-health-institutes.html
(38) http://ahmetrasimkucukusta.com/2017/06/24/yazilar/elestirel-yazilar/saglik-sistemi/avrupa-adalet-divani-asilar-bilimsel-delil-olmadan-da-suclanabilir/
(39) https://en.wikipedia.org/wiki/Epidemic
(40) http://yedikita.com.tr/ikinci-abdulhamid-han-hakkinda-7-itiraf/
(41) http://www.oncevatan.com.tr/abdulhamit-ve-pastor-makale,32673.html
(42) http://webb.deu.edu.tr/halksagligi/doc/yazilar/ga-uluslararasibagisiklamapazari.pdf
(43) http://ahmetrasimkucukusta.com/2018/03/18/hakkimda/asi-sayesinde-turkiyede-her-yil-14-bin-296-cocuk-olumu-engelleniyor/
(44) https://lilliputian.me/2014/01/mehtapin-asilarla-imtihani-bolum-2/
(45) https://eksisozluk.com/skull-and-bones–214646
(46) https://www.chemistryworld.com/opinion/should-we-allow-genetic-vaccination-with-crispr/2500116.article
(47) http://ahmetrasimkucukusta.com/2013/09/29/yazilar/tip-yazilari/grip-tip-yazilari-yazilar/ccdc-hastalik-kontrol-ve-komedi-merkezi/
(48) https://en.wikipedia.org/wiki/Georgia_Guidestones
(49) http://www.healthfreedoms.org/bill-gates-vaccines-are-the-best-form-of-population-control/
(50) https://www.lifesitenews.com/news/a-mass-sterilization-exercise-kenyan-doctors-find-anti-fertility-agent-in-u
(51) https://www.globalresearch.ca/measles-vaccines-kill-more-people-than-measles-cdc-data-proves/5429736

 

Sağlıkta Kabul Edilemez Sığlık – İfşa Ediyoruz!

Sağlıkta Kabul Edilemez Sığlık – İfşa Ediyoruz!

ED-Not: Sağlık çalışanlarının sorumsuz ve yanlış bildirimleri zaman içinde geldikçe bu post altına eklenmektedir.

Sosyal medyada senelerdir çeşitli branşlardan hekimler aşılar konusunda kendilerine belletilmiş basmakalıp bilgilerle biz bilim-fakirlerine otorite/gövde gösterisi yapmaya çalışırken yaralandı-berelendi.

Her seferinde önce “doktor” kimliğini yüzünüze dayayarak, bir ben bilirim-dediğim de taşa kazılı kuraldır edasıyla bizleri bilgisizliğimizden/cahilliğimizden ötürü şöyle yerli yerince bir azarlama sevdasıyla diyaloga giren hekimlerin sadece edebiyatla sınırlı kalan, ne bilimle ne tıpla ne de dümdüz mantık veya asgaride sağduyuyla bağdaşan sosyal medya açıklamalarını bundan böyle ifşa edeceğimi dile getirmiştim. Doktorlarımızın basına sağlık konusundaki açıklamalarını, halk sağlığı yararına değerlendirmelerini şahin gibi takip edip ardı ardına suç duyurusunda bulunan, süreci mahkemeye taşıyan meslek örgütlerinin ve özellikle de Sağlık Bakanlığı’nın dikkatine sunuyoruz hekimlerinin sosyal medya performansını.

Hastaları bilerek, kasıtlı olarak hastalık riskleri ve aşıların performansı konusunda yanlış yönlendirmekten tutun, tıbbi alan bilgilerindeki eksikliği ve maalesef akli dengelerinin hekimlik yapmaya müsait olup olmadığını sorgulamamıza sebep olan tuhaf açıklamalarını sürekli gördüğümüz bazı kişileri de ifşa ediyoruz. Her mesleğin bir davranış kodu, hukuken uyulması gereken mesleki kuralları vardır. Bu kuralları fütursuzca ihlal ederek günahsız çocukların hayatıyla oynayan, hiçbir şeyden haberi dahi olmayan anne-babaları yanıltan bu kişiler hakkında ne tür işlem başlatılması gerekiyorsa eminiz(!) bakanlık gereğini yapacaktır.

16 Aralık 2017 tarihinde bir doktorumuz şöyle bir açıklama yapar ve bunun üzerine aşağıdaki gibi diyaloglar gelişir:

Cinsel yolla bulaşan Hepatit-B aşısını beyin gelişimini henüz tamamlamamış bebeklere dünyaya gelir gelmez uygulayan Tıp, nasıl bir Tıptır?
Bu ülkede konuşma platformu sahibi olup konuşma hakkını sadece kendilerine biçenler millet ve vatana haindir.

Birtürk Karaboğa hanımdan gelen açıklamalar ve açıklamalarını dayandırdığı “Uzmanlık Tezi”

9 AY- 8 YAŞ ARASI ÇOCUKLARDA HEPATİT B SEROPREVALANSI VE AŞILANMA DURUMLARI (UZMANLIK TEZİ)

 

 

Birtürk hanımın hiçbir şekilde gerçeklerle bağdaşmayan, açıkça yanlış/yalan ifadelerle öne sürdüğü iddiaları bir tarafa koyalım, Attila Bey’in kendi sitesine verdiği linkte topluma enjekte ettiği muhteşem bilimsel bilgilere bakakalalım?! Bu yazılar suç unsurudur. Bu zat kendi bunun farkında olabilecek akli dengeye sahip değil, umuyoruz çocuklara zarar vermesinin önüne geçilecek adımlar ilgili kurum veya kişilerce ivedilikle atılır!

 

Paylaşımın sahibi doktorumuz kendisine “anne hepatit-b negatif ise nereden bulaşacak, yeni doğan çocuğa dişçiden mi bulaşacak?” dedikten sonra gelişen diyalog:

 

 

Beyefendinin verdiği link:

http://dergipark.gov.tr/download/article-file/215996

Konuşmada geçen diğer linkler:

Hepatitis B vaccine and liver problems in U.S. children less than 6 years old, 1993 and 1994.

Hepatitis B vaccination of male neonates and autism diagnosis, NHIS 1997-2002.

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21058170

 

Inflammatory responses to hepatitis B virus vaccine in healthy term infants.

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23358708

The Blood-Brain Barrier: Bottleneck in Brain Drug Development

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC539316/

 

The Putative role of Environmental Aluminium in the Development of Chronic Neuropathology in Adults and Children

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/28752219

 

Hepatit B yaygınlığının Türkiye’de aşı devreye girmeden çok önce neden ve nasıl düşüşe geçtiğini, Hep-B aşısının yan etkilerini şu yazımızdan görebilirsiniz:

Hepatit B Aşısı

 

 

Facebook üzerinden aşı konusundaki deneyimleri ile ilgili bize ulaşan diğer bazı takipçilerin aktardıkları:

“merhaba…size tesekkur etmek icin yazıyorum..kızımın besin alerjisi gittikçe düzeliyor..kan artık hiç görmüyorum..sizin sitenizden öyle çok şey öğrendim ki..minnettarım..Aşı da yaptırmıyoruz artık.. 2. ay bizim için son oldu..şimdi 7. ayımıza doğru gidiyoruz inşallah..ek gıdaya geçtik..şimdilik elma, havuç, hindistancevizi yağı ve zeytinyağı veryorum..muhallebi falan yok😎😎

şuanda lotus anneyi dinliyorum…dün de akif beyi dinlemiştim..bebek uyudugunda sitenizi takip ediyorum..sitenizdeki sirke tarifi ile kendi sirkemi bile yaptım.

paketli gıdayı hayatımızdan çıkardık,herşeyi kendim yapıyorum..organik alıyorum herşeyi,dışarda hiçbirşey yemiyorum,kimyasal temizlik maddeleri hayatımızıdan çıktı
bebeğimin yanağında hafifi sertlik vardı doktor coresatin verdi ben hindistancevizi yağı verdim tamamen geçti..makatındaki çatlak için antibiyotik verdiler kantaron yağı ile geçirdim..
ilk başta ççooook korkuyordum..çünkü tel bildiğimiz aşılar antibiyotik paketli gıda zararlı olsa devlet buna izin vermezDİ..ancak hiçbirşey göründüğü gibi değilmiş..öğrenmiş olduk..

bu arada şunu da anlatmak istiyorum aşı yaptırmadığım için 4 farklı doktorda ciddi tepki gördüm..ve onların tepkilerinden sonra iyice aşıdan soğudum

1.doktor..aşılar tamamen güvenli yemin ediyorum içinde aliminyum falan yok dedi..ben de aşılar otizme ve daha başka hastalıklara sebep olabilir dediğimde yahu biz otizmli çocuklara da aşı yapıyoruz dedi😯

2.doktor beni vicdansızlıkla suçladı..ve yan etki görmediğini söyledi en son cumle beni inanılmaz sarstı: ‘eğer 1000lerce cocuk hastalıktan kurtulup bir kac cocuk yan etki yasayacaksa onemli değil dedi ve tıbbı en ciddi sorgulamam burda oldu.”

5 Eylül 2018 / Vitamingiller Facebook sayfasında, Dr. İrem Çiftçi‘nin sosyal medya paylaşımı üzerinden gelişen diyalog:

“Dünkü nöbette gördüğüm içimi acıtan vaka; 19 yaşında, 3 ay öncesine kadar sağlıklı, üniversite sınavına hazırlanan, hatta tıp isteyen gencecik bir kız. Birkaç ay önce hesap yapmada zorlanmaya başlıyor, sonra kelime hazinesi azalıyor ve sıklığı giderek artan irkilmeler başlıyor. Şu an anne-baba dışında kelime çıkışı yok, basit emirlerin bir kısmını yapabiliyor, 20 saniyede bir miyokloni dediğimiz irkilmeleri oluyor, idrar kaçırmaya başlamış, bezleniyor.

Bugün EEG’si yapıldı tanısı büyük ihtimalle SSPE. Sebebi kızamık virüsü. Çocuklarda en sık gördüğümüz ateşli döküntülü hastalıklardan birini yapan kızamık virüsü bazı hastalarda beyne yerleşip böyle progresif mental hasarlar giden tabloyu oluşturuyor. Tedavisi yok. Tek yapabildiğimiz şikayetleri biraz azaltmak. Sonrası genç yaşta ölüm. Yani o yaptırdığınız kızamık aşısı çocuğunuzu sadece döküntülü hastalıktan korumak için yapılmıyor. O basit hastalıkların adını bile bilmediğiniz böyle üzücü komplikasyonları var. Ve aşı ile hem hastalıklar hem komplikasyonlar ciddi oranda azaltılıyor. Bu benim gördüğüm ilk SSPE değil. Son da olmayacak muhtemelen. Zaten aşı karşıtı kampanyalar devam ederse, artık nadir bir komplikasyon olmaktan çıkacak.

Velhasıl kelam; biz “aşı firmaları” para kazansın diye değil, bu olaylar yaşanmasın diye aşısız çocuk kalmasın diyoruz.

(Dr İrem Çiftçi)

Kendisine yanıtımız:

Doktorlarımızın henüz kesin tanı dahi konulmamış, herhangi bir netlik kazanmamış acı vakalar üzerinden topluma korku salacak bu tarz sosyal medya açıklamları açıkça bir mesleki sorumsuzluk örneği olup, Sağlık Bakanlığı tarafından gerekli ihtar kendilerine yapılmalıdır.

SSPE tanısı konulabilmesi için hastanın BOS (beyin-omurilik sıvısından) şüpheli kızamık virüsünün (vahşi veya aşı tipi virüs olmak üzere) bulunabilmesi/gösterilmesi gerekir.

Var mıdır?

Hastanın tıbbi öyküsü alınmış, geçmişte vahşi tip virüsten doğal kızamık enfeksiyonu geçirip geçirmediği teyit edilmiş midir?

Kandan antikor bakılarak enfeksiyon geçmişi yine teyit edilebilir. Yapılmış mıdır?

Bu çocukcağız acaba AŞILI MIDIR?

KKK aşısını olmuş mudur, evetse kaç doz olarak uygulanmıştır?

Türkiye’de genel uygulama, Suriyeli sığınmacılar bahane edilerek kızamık aşılamasının, DSÖ’nün kesin bir mecburiyet yoksa yapılmamalıdır uyarısına rağmen, 12. ayın altına çekilerek uygulanmasıdır.

Doktor hanım SSPE vakaları ile haşır neşir oldğuna göre, bu hastalık için riskin 12. ayın altında geçirilmiş kızamık enfeksiyonu olduğunu bilir.

Aşının bilgilendirme broşüründe bu aşıyı olanların %5’inde aktif kızamık enfeksiyonu gelişeceği yazılıdır.

Bu durumda, KKK aşılamasının kontrolsüz bir şekilde 12 ayın altında uygulanamsı SSPE vakaları yaratıyor olabilir mi?

Evetse, bu İYATROJENİK ve ölümcül hastalığın birinci dereceden müsebbibi kimdir?

Bir diğer konu…

Aşıdaki virüs öldürülmemiş (canlı tabir edilen) bir virüs tipidir ve latent kalarak immün sistemin baskılandığı (mesela üniv giriş sınavlarına hazırlanma stresi) dönemlerde reaktive olabilmektedir.

Kızamık aşısının bizzat immün baskılayıcı etkisi de ürün prospektüsünde yazmaktadır.

Hastanın yakın geçmişte geçirdiği bir hastalık, görmüş olduğu bir tedavi, kullanmakta olduğu farmasötik ilaç var mıdır veya yakın zamanda bir aşılama sözkonusu mudur?

Bu araştırmaları dotor hanım yapmış mıdır?

Türkiye’de özellikle G.D. Anadolu’da yaşanan SSPE vakaları ile kimsesizler yurdunda hesapsızca aşılanan bahtsızlar arasında daha sık olduğu göze çarpan SSPE vakaları ağırlıklı olarak aşı kaynaklıdır.

Devletin bu konudaki eskiden yürüttüğü resmi bir soruşturma dahi vardır, ancak 2 yıl sonunda nedense(!), bu vakaların aşıyla ilgili olmadığı sonucu çıkmış, epey bir kurum ve sağlıkçı aklanmıştır.

“İhtimal”ler ve yarım gerçeklikler üzerinden sosyal medyaya bu tarz duygusal açıklamalar yapmanın meslek ahlakına uymadığını ve konuyla ilgili hiçbir bilgisi olmayan kitleler için ciddi ve bazı durmlarda geri dönülmez sonuçlar doğurabileceğini umarız doktorlarımız göz önüne alır, bu sorumluluğun bilincinde olarak açıklamalarda bulunurlar.

Cansel Dönmez adlı bir sağlıkçının bu yazı altındaki yorumları ve cevaplarımızdan sonra kendisi, daha sonra birden fazla olduğunu anladığımız FB hesaplarından bu ilgili olanını kapatmıştır. İlgililerin ve yetkililerin dikkatine sunulur:

Başka yorumlar altına bıraktığı diğer “ilginç” yorumları arkadaşımızın:

 

SERAP KONAKÇI hanım, Instagram’dan katılıyor – 2018/ Kasım

Konu, DSÖ’nün Tetanoz aşılamasıyla Kenya’da kısırlaştırma çalışmaları sırasında yine(!) suç üstü yakalanmış olması.

Polio Aşımı Nereye Gömdün?

Polio Aşımı Nereye Gömdün?

18 Nisan  2016 tarihli NPR haberi; bu hafta içinde Türkiye’de de milyonlarca doz kullanılan OPA, yani ağızdan verilen canlı Polio virüsü aşısının tüm dünyada aynı anda imha edileceği, yerine daha güvenli ve uygulandığında vücutta mutasyona uğrayıp yepyeni polio vakaları yaratma riski daha az  olan bir aşıya geçileceğini söylüyor.

Bizde bu haberi duyan gören oldu mu?

WALTER ORENSTEIN, dünyanın bir numaralı aşı merkezi Emory Vaccine Center (Emory Aşı Merkezi)’nde direktör olan isimden gelen açıklamalara göre, tüm ülkelerde Polio aşısındaki bu değişim için AYLARDIR eğitim uygulanmaktaymış ve sağlık çalışanları şu anda halen “etkili ve güvenli” olduğu teminatıyla kampanya kampanya ülkemizde uygulanmasına devam edilmekte olan bu aşıyı kaynatma, yakma ve hatta gömme suretiyle nasıl yok etmeleri gerektiği konusunda meğerse aylardır eğitim görmekteymiş?! Hatta bebek ve çocukların vücutlarına en aşağı 5-6 doz verilmesinde şu ana kadar hiçbir sakınca görmeyen sağlık yetkililerinin bu “zararsız” aşıyı doğru şekilde imha edip etmediklerini denetlemek üzere de onbinlerce denetmen görevlendirilmiş?

Daha önce aynı Polio aşısının içerdiği ‘gözönünde ama gizli’ tehlikelere dair kaleme aldığımız yazıda bu sağlık yetkililerince dillendirilmeyen gerçekleri ifade ettiğimizi hatırlatalım:

OPA

 

UNICEF’te “bağışıklama” operasyonu başkanı Robin Nandy de yaptığı açıklamada diyor ki çoğu ülkede (Türkiye’de de) canlı virüs ihtiva eden polio aşıları kullanılıyor, şimdi bu virüs zayıflatıldı, böylelikle insanları artık hasta etmeyecek ama…

opa1

Evet, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir operasyonla yakıp, kaynatıp, gömüp kurtulmaya çalıştığımız “güvenli” aşımız poliodaki virüsün mutasyona uğrayıp bizzat polio’ya yol açabildiğini bir kez daha itiraf ediyor Nandy ve fazlasıyla muhafazakar olduğunu bildiğimiz örnek rakamlarla durumu açıklıyor:

Geçtiğimiz sene dünya 100 yeni polio vakası görmüş, bunların 30 kadarı “eski” aşıdaki mutant virüs suşlarından kaynaklanmış, yeni aşıda da canlı virüs varmış, fakat bundaki çok daha az mutasyona uğruyormuş, o yüzden de eskisinden %90 daha az polioya yol açacağı düşünülüyormuş.

indian-boy-with-polio

Hindistan’da Bill & Melinda Gates inisiyatifiyle yürütülen OPA – ağızdan polio aşılaması sonrasında bir Hintli çocuk.

Tıp ve bilim dünyasının bu açıklamaları ve verdikleri bu yeni güvencelerle eminiz içiniz artık çok rahatlamıştır, artık GÜVENLE bebeğinizi bu yeni polio aşısıyla aşılatmaya devam edebilirsiniz.

cdc1

 

FAKAT diyor Nandy, bu yeni aşı polio tiplerinden birine karşı koruma sağlamıyormuş ve o tip de dünyanın 15 sene önce “eradike ettiği” polio virüsü tipiymiş. O yüzden de işte bu binlerce klinikte saklanan “eski” polio aşısı flakonlarının tümüyle imha edilmesi elzemmiş. Edilmezse, yeni aşıyla “korunmadığımız” tip polio virüsü dışarı sızabilir ve 1999’dan beri “görmediğimiz” tipte polio vakaları yeniden başgösterebilirmiş!

asena5

 

Nandy eski polio aşılarından dışarıya sızma ihtimalini zaten beklediklerini ve bu duruma ivedilikle müdahale etmek için önlemlerini de aldıklarını ifade etmiş!

Bu koca eradikasyon fiyaskosuna rağmen Sn. Nandy halen daha bu riske girmeye değer olduğunu, çünkü polio yeryüzünden birgün silinecekse eğer, ÖNCE AŞININ POLİO YAPMAYACAĞININ GARANTİLENMESİ GEREKTİĞİNİ söylemiş.

hn

 

Tarihin en büyük, global çaptaki aşı imha operasyonu ile ilgili T.C. Sağlık Bakanlığı’ndan kamuoyuna herhangi bir açıklama gelmiş mi?

Suriyeliler bahane edilerek kampanya üzerine kampanya düzenlenen ülkemizde bu “bilimsel” bilgiler ışığında son 5 senede kaç adet OPA aşısı uygulanmış ve bunun sonucunda kaç çocuk veya bireyde POLİO vakası oluşturulmuş, devletin yürüttüğü kampanya sonucu oluşturulmuş bu vakaların tedavisi yine devlet tarafından mı karşılanmış, vakaların kaçta kaçı tedaviye yanıt vermiş kaçta kaçında sekel kalmıştır?

“Eski” (aslında belki de bugün Türkiye’de hala kullanımdaki) bu aşıyla ilgili sorun AYLARDIR bilinmesine, imha için personel aylardır eğitilmesine rağmen bir yandan ebeveynlere çocuklarına bu bizzat polioya yol açtığı bilinen aşıların uygulanması için baskı yapılmasını ve hatta kanuni düzenlemelerle bu aşının da aralarından bulunduğu birtakım aşıların zorunlu hale getirilmeye çalışılmasını Sağlık Bakanlığı ve Aşı Bilim Kurulu nasıl açıklamaktadır?

Türkiye bu hafta içinde uygulanacağı bildirilen bu POLİO AŞISI İMHASINI gerçekleştirmiş midir?

Bizde aşılar yakılmış mıdır, kaynatılmış mıdır yoksa gömülmüş müdür?

Gömüt alanları işaretlenmiş midir, sözümona Polio’yu eradike etmiş bu tarihi ve efsanevi aşının gömüldüğü yere bakanlık anıt da dikmeyi düşünür mü?

Ebediyete uğurlanan “eski” polio aşısının ruhu (hastalık yapan polio suşu) acaba topluma ileride musallat olur da oradan buradan bu toprağa karışmış polio virüsü ile felç geçirenler olur mu, bunlar için devletin aldığı tedbirler nelerdir?

Bitmeyen aşı efsanelerinin bir başka bölümünde yeniden görüşmek üzere…

 

 

 

Aşılar: Kitle İmha Silahları

Aşılar: Kitle İmha Silahları

Ve Amerika’da CDC yeni bir kararla takvime eklediği 3 yeni aşıyla 17 yaşına gelinceye kadar bebek ve çocukların olması gereken aşı dozu sayısını, akıl alır gibi değil ama tam 74’e çıkarmış durumda!

Bununla da kalmıyor bu halk sağlığı kurumu ve cinsel yolla bulaşan bir hastalık olan HPV (insan papilloma virüsü) aşısını olma yaşını da 9’a çekiyor?!

1950’den bu yana ABD’de olunması önerilen aşı dozu 3’ten 74’e çıkmış durumda, yani 24 katın da üstünde bir artış sözkonusu.

1983’te 6 yaşın altında çocukların olması gereken aşı çeşidi 10, bu aşıların vurulma dozu sayısı 24’tü; ki bu da 7 enjeksiyon halinde uygulanıyordu, 4 de ağızdan damla şeklidnen alınan polio aşısı vardı.

2010’a gelindiğinde doz sayısı 68‘e yükseliyor ve bunların yarısından fazlası da çocuk daha 18 aylık bile olmadan veriliyor.

1 Şubat 2016 itibariyle ise 17 yaşa gelinceye kadar çocukların olması gereken aşı dozu sayısı, 53’ü enjeksiyon şeklinde verilenler 3’ü de ağızdan rotavirüs dozu
olmak üzere toplam 74‘e yükselmiş durumda.

learnthe risk

The Healthy Home Economist bu konuda şöyle diyor:

“Aşı takvimindeki bu ani yükseliş, bugün doğan bir bebeğin 6. aya kadar aldığı aşıdozu sayısının, 1980’lerde bir çocuğun 6 yaşına kadar olmasına izin verilen maksimum aşı dozu sayısının 2.5 katından fazla olması demek. Bugünün bebeği 12 yaşına geldiğinde, 30 yıl önce doğan bebekten 7 kattan da fazla aşı almış olacak demektir bu.”

“Gayet öngörülebilir şekilde bugünün çocuklarının, roket gibi fırlayan aşı adedinin hızıyla birebir örtüşecek hız ve oranda otoimmün hastalıklar, davranış bozuklukları ve fiziksel özürlerden muzdarip hale geldiğini görüyoruz.”

“Bugün her iki çocuktan birinin kronik bir hastalığı var ve her geçen sene durum daha da kötüye gidiyor.”

1983’te aşı sayısındaki bu ani artışın nedeni nedir peki?

target

Bu çıkarılmış bir “Öldürme Yetkisi” (License to Kill) midir?

Çoğu Amerikalı 1986‘da ‘Aşı Mağduriyeti Yasası’ çıkarılmış olduğunu bilmez.

Bu yasa ile üretici firmalar aşılardan dolayı oluşacak hertür yan etki ve ölüm vakalarına karşı hukuken tam koruma altına alınmıştır.

Evet yanlış duymadınız: Amerika’da çocuğunuz aşıdan ölürse veya sakat kalırsa, aşıyı yapan firmayı kanunen sorumlu tutamıyorsunuz.

Bu da neden onca aşının takvime ardı ardına eklendiğini, daha da FDA’den onay için sırada bekleyen 271 tanesinin olduğunu açıklıyor:

“Aşı firmaları HERTÜR sakatlık ve ölümden korundukları müddetçe CDC “bağışıklama programına” durmadan yeni aşı eklemekten vazgeçmeyecek … Ne mevcut aşıların ne de yeni geleceklerin güvenli hale getirilmesi veya takvimin makul bir çerçevede tutulması için bu 1986 Aşı Mağduriyeti Yasası geçtiğinden beri hiç ama hiçbir sebep kalmamış durumda ortada.”

Risk almaya değer mi?

Çoğu ebeveyn için aşılatmanın riski aşısız olmanınkinden çok daha beter, ancak Big Pharma lobicilerinin cepleri derin ve aşı politikalarını belirleyen siyasileri satın almış durumdalar.

Aşı istemeyenlerin oluşturduğu hareketi ise medya, nüfusun geri kalanının hayatını tehlikeye atan bir avuç paronayak kaçık olarak lanse ediyor ki aslında hakikate bunun tam tersi.

Kanun yapıcılar şu an, büyük ilaç firmaları ne güvenliğinden ne de etkinliğinden mesul oldukları aşılarıyla dünyanın karını yapmaya devam edebilsin diye aşılamayı bir de kanunen zorunlu hale getirmek istiyorlar.

Tüm bunlar aşıların gerçekten de ciddi sağlık sorunlarına yol açmakta olduğu ve hastalıktan da korumakdıklarına dair eldeki çok sayıdaki kanıt katlanarak artmasına rağmen oluyor.

american-childhood_mini1

Amerikan Çocuklarının Sağlık Tablosunda sırasıyla ‘fazla kilo’, ‘öğrenme özürleri’, ‘astım’, ‘DEHB-dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu’, ‘besin alerjileri’, ‘havale nöbeti’ ve ‘otizm’ görülme sıklığı verilmiş.

Bu aşıların birçoğu hem çeşitli kirleticilerle kontamine olduğu gibi işe dahi yaramıyor. Ve üstelik büyük aşı üreticilerinden Merck, bir de aşılarının etkinlik verilerini tahrif ederken suç üstü yakalanmış durumda.

Aşıyı üreten firmalar Amerika Birleşik Devletleri’nde yasal koruma ile kollanmaya devam edildiği sürece, hem Amerikalılar hem de bizim gibi aşı ve sağlık politikaları için doğrudan Amerika’yı kendilerine örnek alan çok sayıdaki ülkede önerilen aşı dozu sayısı eksponantel şekilde artmaya devam edecek.

Tabii aynı şekilde, aşılardan zarar gören çocuk sayısında da artış bu durumda kaçınılmaz.

Gelecek nesiller büyük ilaç kartellerinin bitmek bilmez açgözlülüğü yüzünden onarılması mümkün olmayan şekilde zarar görmeden önce bu çılgınlığa son verilmesinin zamanı gelmedi mi?

Ed-Not: Bu yazı Jeffrey Phillips’in yazısından uyarlanmıştır.

Hepatit A, B, C ve Endüstrinin İŞ Planında Sonrası

Hepatit A, B, C ve Endüstrinin İŞ Planında Sonrası

 

Endüstri 2016’dan ümitli, her koldan yatırım var görüyoruz ki. Aşılar kanunen zorunlu hale getirildiği andan itibaren aynı ABD’de olduğu gibi çocuk, ergen, yetişkin ve yaşlılık
dönemi aşı takvimlerine alınmayı bekleyen eski/yeni aşılar ve bunların doz sayılarını düşünecek olursak, “ilgililer”in yaratılacak esir pazarın sağlığını değil ama bunlar üzerinden elde edilecek kar oranlarının hesaplamalarını çoktan tamamladığını ve işin bu noktadan sonra “endüstri dostu” bürokratların iki dudağı arasındaki yeni yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesine baktığını hiç şaşırmadan görüyor, takip ediyoruz.

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı zatın açıklaması şu:

“Türkiye’de fabrika kurmak kaydıyla, 7 yıl alım garantisiyle Hepatit A’nın Türkiye’de üretilmesini sağlayacağız. Muhtemelen yabancı bir firma Türkiye’deki yerli bir firmayla işbirliği yaparak bunu gerçekleştirecek”.

Bu açıklama üzerine Sn. Prof. Dr. Alişan Yıldıran hocamızın yorumu ise şöyle:

ALIM GARANTİSİ!

“İlaç ve tıbbi cihazların Türkiye’de imal edilebilmesi için yatırımcılara çeşitli kolaylıklar getiren Sağlık Bakanlığı, Hepatit A aşısında alım garantisi verdi” (1).

Adını google’a yazdığınızda pek de iyi bağlantılar çıkmayan bürokrat arkadaş işe yaramayan bir aşıyı big pharmanın ülkemizde de üretmesini ar-ge çalışması zannediyor olmalı!…

Önce biraz mâlûmât;

  • Hepatit A virüsü ilk defa 1973’de izole edilmişdir ve tek kaynağı insandır.
  • Virüsün replikasyonu kendini insan hücresine ürettirebilmesi karaciğer hücresi tarafından alınabilmesine bağlıdır.
  • Hemen her zaman fekal-oral yolla (bulaşmış su ile) nadiren parenteral (kan ve vücud sıvıları ile) olarak bulaşır.
  • Görülme sıklığı sanitasyon (içme sularının temizliği ve lağım tertibatı) ile alakalıdır.
  • Hastalığın sık görüldüğü fakir ülkelerde bu enfeksiyon asemptomatik yani hiç hastalık belirtisi göstermediği çocukluk çağında geçirilir ve ömür boyu bağışıklık bırakır. Yani, kronikleşme, tekrarlama, kansere dönüşme hemen hiç görülmez (2,3).

Hepatit A aşısına gelince;

Havrix, Twinrix ve Vaqta olmak üzere üç aşı piyasada bulunmakdadır, üçü de insan ceninlerinde üretilmiş virüs veya antijenleri, alüminyum, formaldehid, koruyucu antibiyotik neomisin (antibiyotik) ve bu hücrelerde bulunması kuvvetle muhtemel diğer virüsleri ihtiva ediyor, ikili olanı hepatit B’yi de ihtiva ediyor, koruyuculuğu en fazla on-onbeş yıl kadar ve yan etkileri bilhassa uzun vadede bilinmiyor (3).

Şimdi de, sayın bürokrata soralım;

1. Alım garantisi demek, bu aşıyı zorla yapacağım demek değil midir?

2. Bu aşı rutine girdiğinden beri, bu enfeksiyonun epidemiyolojisindeki değişme hangi diğer hastalıkları tetiklemişdir farkında mısınız?

3. Hemofilus B [Hib] aşısının B tipini baskıladığını ancak diğer suşları arttırdığını hiç duymuş muydunuz?

4. Dünyanın aklı başında hangi ülkesinde aşı takviminde bu aşı var?

5. CDC ve FDA’nın aşı ve ilaç konusunda tek güvenilir kaynak olduğuna iman mı ettiniz?

6. İlaç firması aşıyı, ülkemizde kurduğu fabrikada üretince know how elde edebileceğinizi mi sanıyorsunuz?

7. Know how’ın ne demek olduğunu biliyor musunuz?

8. Âlâ-yı vâlâ ile kurduğunuz TÜSEB bu işe nasıl dahil olacak?

9. Üyelerinin üçde birinin aşı firması temsilcisi olan aşı bilim kurulu bu anlattıklarım ve sorduklarım hakkında zât-ı âlînize bilgi verdi mi?

10. Aşı bilim kurulu eski üyesi muhterem Prof. Dr. Gazanfer Aksakoğlu’nun “Uluslararası Sermaye ve Bağışıklama Pazarı” yazısını okudunuz mu? (4).

11. Bu milleti temsil ettiğiniz bir makamda alım garantisi verme hakkını kimden aldınız?

12. Aşılardan zarar gören çocukların vebalini âhirette nasıl vermeyi düşünüyorsunuz?

13. Son olarak başka bir soru; Şişli Etfal EAH’ya artık Şişli Etfal Tıp Fakültesi diyecekmişsiniz, bu fakülteciğin temel bilimleri (anatomi, fizyoloji, histoloji vs) derslerini uzaylılar mı verecek?

 

(1) http://www.medimagazin.com.tr/guncel/genel/tr-hepatit-a-asisi-uretimi-icin-dugmeye-basildi-11-681-68551.html

(2) http://emedicine.medscape.com/article/177484-overview

(3) http://www.nvic.org/vaccines-and-diseases/Hepatitis-A.aspx

(4) http://webb.deu.edu.tr/halksagligi/doc/yazilar/ga-uluslararasibagisiklamapazari.pdf

Eski CDC Şefi Julie Gerberding, 38,368 Merck Hissesini Satıp 2.3 Milyon Doların Sahibi Oldu

Eski CDC Şefi Julie Gerberding, 38,368 Merck Hissesini Satıp 2.3 Milyon Doların Sahibi Oldu

Dr. Gerberding’in Amerika Birleşik Devletleri Federal Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi – CDC’nin yönetimini üstlendiği 2002 ve 2009 yılları arası dönem, aynı zamanda Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi FDA’nın Merck’ün Gardasil adlı HPV aşısını onayladığı ve bu, takvimin en pahalı aşısının 9 yaşından itibaren hem kız hem de erkek çocuklar için Amerika’da rutin olarak önerilmeye başlandığı dönem olma özelliğini taşıyor.

Yönetimi devralır almaz CDC’nin organizasyon yapılanmasında baştan aşağı değişikliğe gittiğini öğrendiğimiz Gerberding zamanında kurumun kıdemli çalışan kadrosundan büyük kayıplar yaşanıyor, birçok bilimadamı kurumu terk ediyor. Yeni kadroların hemen hepsinin ise aşı endüstrisi ile bağlantısı olan isimlerden oluşması yine dikkat çekici.

Gerberding 20 Ocak 2009 tarihinde CDC’den istifa ediyor, devletten özel sektöre geçişte zorunlu tutulan 1 yıllık bekleme süresi dolar dolmaz da, CDC’nin önerdiği rutin aşı takviminde en çok aşının tedarikçisi olarak gördüğümüz Merck ilaç ve aşı şirketinin yıllık cirosu 5 milyar dolar olan aşı departmanının başkanlık koltuğuna oturuyor.

Şu anda ilaç endüstrisi devi Merck’ün başkan yardımcılığını yürüttüğünü öğrendiğimiz Dr. Gerberding, sahibi olduğu şirket hisselerinden 38,368’inin satışı karşılığında $2,340,064.32 kazanmış durumda. Elinde aşağı yukarı $2 milyon değerinde 31,985 hisse daha olduğunu öğreniyoruz.

Devletin halk sağlığı ve aşı güvenliğinden sorumlu resmi kurumları ile ilaç şirketleri arasında görülen bu bariz çıkar çatışması örnekleri yetmiyormuş gibi Amerika’da, Ulusal Sağlık Enstitüsü (National Institute of Health-NIH) gibi resmi kurumlar bizzat Gardasil gibi aşıların patent hakkını elinde bulunduruyor ve bu aşıların satışından maddi kazanç elde ediyorlar.

Dr. Eric Suba, Bilgiye Erişim Özgürlüğü yasası uyarında Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün (NIH) Gardasil aşısı satışından tam olarak ne kadarlık gelir elde ettiğini öğrenmek için verdiği soru önergesine yanıt alamıyor. Kurum, devletin Gardasil satışından elde ettiği kazancı reddetmiyor, fakat miktarı açıklamayı reddediyor.

Eminiz Amerikan halkının büyük çoğunluğu devletin, bugüne kadar pekçok genç kızın ve maalesef erkek çocuğun hayatının mahvına ve hatta ölümüne sebep olmuş Gardasil’in satışından gelir elde ettiğinden haberi dahi yoktur. Hatta bu aşıyı savunan ve uygulayan Amerikalı hekimlerin dahi bu konudan haberleri olduğunu hiç sanmıyoruz.

Türkiye’de de 12 yaşından itibaren uygulanmak üzere rutin aşı takvimine alınması yönünde çalışmalar devam eden HPV aşısı hakkındaki korkunç gerçekleri umuyoruz anne-babalar şimdiden araştırmaya başlarlar.

Kendilerine başlangıç noktası olarak konuyla ilgili iki belgesel film öneriyoruz. İlki HPV aşısının Danimarka’da sakatladığı kızlardan yola çıkılarak hazırlanmış belgesel, ikincisi ise hemen geçtiğimiz aylarda İrlanda’da HPV aşısının yarattığı kalıcı nörolojik bozukluklar nedeniyle ailelerin inisiyatifiyle başlatılan kampanyadan hareketle çekilmiş belgesel.

Hem aileler, hem de bu aşının Türkiye için ne kadar gerekli olduğundan dem vuran hekimler bu videoları dikkatle izlesinler.

DANİMARKA


İRLANDA