Aşısız yaşanamayacağına kani arkadaşlarımıza işte bilimsel bir deneyin gönüllü kobayı olma, bilime ve tıbba bizzat hizmet etme imkanı. Bunca gelişmeye imkana rağmen onsuz olmaz; gebelikte, doğumda vurulmazsa çocuğum yaşamaz diyen arkadaşlarımızı takvimdeki tüm aşılarını almış vaziyette, bugünün toy hekimlerine belletildiği şekliyle modern tıbbın BİR numaralı icadının tek tek hastalık kellesi aldığı döneme bir yolculuğa çıkarıyoruz. Deneyi kaçının daha ilk günden sonlandıracağına dair bahisleri açtık, ancak deneyi tamamlayanlardan kaçta kaçının oldukları o aşılara rağmen hastalanacağına dair bahisler için belirli bir yığılma bekliyoruz. Hastalık ve tedavilerin risk hesabında çok usta olduklarını ifade eden, yolda yürürken kafaya saksı düşmesi hesaplamalarında özellikle uzman hekimlerimiz kendilerine tahsis edilmiş özel kadrodan deneye katılabilirler. Altyazı seçeneğini açmayı unutmayınız.
Bulaşıcı hastalık paranoyağı ana-babaların bildik argümanıdır; ne zaman okulda kızamık, su çiçeği veya grip geçiren birileri olsa suçlu aşısız çocuklardır, derhal okuldan men edilip aşılarını olana kadar da alınmamaları lazımdır. İroni bu ya, vücudunda virüs “taşıyan” veya “etrafa saçan” birileri varsa o da canlı virüs aşılarını taze olmuş aşılı çocuklar…
Sakınılması gereken, karantinalanması gerekenler kimlermiş, öğrendik mi şimdi?
Zayıflatılmış veya zehirli formaldehidle “inaktif” hale getirilmiş de olsa, canlı virüs aşısı olan kişi, ister aşılı ister aşısız olsun temaslı kişilere tükrük veya mukoza yoluyla o virüsü geçirebilir. Bu, bilimsel bir hakikat, adına “shedding” deniyor. Aşılı “virüs saçıcısı” kendi hasta düşmese veya diyelim gribin aşıdaki virüs tiplerinden kendi enfekte olmasa dahi vücuda aldığı bu virüsleri etrafa yayar.
Cıva (thimerosal), alüminyum, MSG ve formaldehidin vücuda zerk edilmesi immün sisteme şok etkisi yaparak onu tabii olmayan bir şekilde “vur yada kaç” stres moduna
sokacağından zayıf düşürür. İşte bu yüzden aşılı çocuklar, canlı virüs aşılarını olup etrafta taşıdıkları virüsleri saçarak dolaşan aşılı arkadaşlarından bu hastalıkları kapmaya daha da müsaittir.
İşin kötüsü aşıları üreten firmalara, maruz kalınan aşı saldırısına bağlı oluşacak hasar veya zarardan ötürü dokunamazsınız bile çünkü onların [Amerika’da] kendi özel mahkemeleri, başında da maaşa bağladıkları adamları çalışır. CDC’nin kabus aşı takvimi uyarınca otizm spektrum bozukluklarına, beyin hasarına, merkezi sinir sistemi hasarı ve uğranılan ‘kimyasal saldırı’nın diğer sonuçlarına mahkum çocukların ailelerine sus payı olarak dağıtacakları sadaka için devletin sağladığı ödenekleri de hazırdır.
Uzun lafın kısası, CDC’nin şu anki takvimine göre aşılanan çocuklar oldukları her canlı virüs aşısı sonrası iki hafta süreyle evde karantinada kalacak olsa, kaçırılan ders sayısı öyle fazla olurdu ki hiçbir çocuk tek sınıf dahi atlayamazdı.
CDC’nin kendi internet sitesinde yer verilen etrafa canlı virüs saçma sorunsalı
CDC, insanları nasıl olsa sitedeki bilgileri uzun uzadıya okumaz, bilgiyi sentezleyip kullanmayı beceremez diye düşünüp buna güveniyor. Ve hakikaten de çoğu Amerikalının en önemli bilgilerin televizyonda veya gazetelerde deği, bizzat CDC’nin sitesinde yattığından haberi dahi yok. CDC’nin sitesinden erişebileceğiniz 14 sayfalık PDF dokümanının 5. sayfasında halkı uyarıyor yetkililer:
3. faz deneylere katılanların bir bölümünde kakada aşı virüsü tespit edildi. 360 bebeğin %9’u ilk doz sonrasında kakayla virüs atarken, 2. dozu alan 249 bebekle 3. dozu alan 385 bebekte bu dozlar sonrası dışkıda virüs bulunmadı. Aşı virüsü atımı doz alındıktan sonra en erken 1 gün, en geç de 15 gün içinde meydana geldi.Deneylerde aşı virüsünün başkalarına bulaşıp bulaşmayacağına bakılmadı. Amerika Birleşik Devletleri’nde ruhsatlandırma sonrası yapılan bir değerlendirmede, ilk doz uygulamasının ardından bebeklerden 9 gün boyunca kaka örneği toplanmış, 103 bebeğin %21’inde en erken 3. gün en geç 9. gün olmak üzere kakada Rotavirüsü antijeni saptanmıştır.
Bu denileni bir kez daha tekrar edelim şimdi: bir doz sonrası aşı virüsünün en erken 1, en geç de 15 gün içinde vücuttan atıldığı görülmüş ve deneylerde de aşı virüsünün başkalarına bulaşıp bulaşmayacağı çalışılmamış.
1955’te YANLIŞ ŞEKİLDE “asrın aşı mucizesi” ilan edilmiş Polio virüsü
Yıl 1955 ve Poliovirüsü aşısı “güvenli, güçlü ve etkili” ilan edilmiş, tüm dünyada “asrın yeni mucize aşısı” lansmanıyla piyasaya sürülmüş.
Polio’dan korunmanın yoludur diye ilanının peşisıra Enfantil Paralizi Vakfı her ne çeşit iletişim kanalı varsa kullanarak yaptığı basın açıklamasıyla bu mucize ilacın mucidi Dr. Jonas Salk’tır, ilaç hertür testten geçmiştir diye duyuruyor.
Vakıf, dokuz milyonu aşkın çocuk ve gebeyi aşılamaya yetecek aşı stoğu hazırlanması çağrısında bulunuyor. Amerikan Radyo ve Televizyon Kurumu yayınlarında Salk’un zaferini ilan ediyor ve “asrın en büyük tıbbi keşfi”ni kutsuyor.
Sonra bir felaket yaşanıyor: aşılanan çocuklar polio kapmaya başlıyor. Gün geçtikçe polio bildirimleri artıyor ve bunlar arasında aşılanan çocukta hastalık görülmese dahiçocuğun anne-babası veya kardeşlerinde ortaya çıkan (uydu) polio vakaları da var.
Bilimin neden sonra keşfedeceği kızamık, kabakulak ve polio‘da görülen “taşıyıcılık” ve “saçıcılık” (shedding) etkisi bu işte. Aşılanan çocuklar hastalığın yeni taşıyıcısı haline geliyor ve Batı Tıbbı, İlaç Endüstrisi ve tıpta hüküm süremeye başlayan bu yeni invazif, karsinojenik, bağışıklık baskılayıcı ve elbette nörolojik hasar oluşturucu müdahale devrini koruyup kollamak adına aşıdan başka her şeyi ve herkesi suçlamaktan çekinmiyor.
2015 başında Disneyland’de yaşanan kızamık salgını da böyle çıktı: virüs saçıcılarından etrafa yayıldı.
Domuz gribi salgını da aynı şekilde yayıldı: saçıcılar yaydı.
Senelik grip salgınları da böyle yayılıyor etrafa: virüs saçıcılarından.
Aşılı Amerikalılar, bugünün aşılarına doluşturulan toksinler yüzünden zayıflayan bağışıklık sistemleri yüzünden, etrafa aşı virüsü saçanlardan, hani şu okulda işte etraflarını çevreleyen “aşılı sürü”den gelen canlı virüslere daha dayanıksız oluyor ve daha çok yakalanıyorlar bu hastalıklara.
“Sürü bağışıklığı” işte bu yüzden yutturmacanın dik alasıdır, her zaman da öyleydi. Halka verilecek asıl hizmet mesajı budur işte.
Aşıların herbirinin mutlak surette canlının yaşamsal gücü, bağışıklık sistemi ve genel sağlığına zararı vardır.
Aşılama konseptinin çıkış noktası aşıların kişiye belirli bir hastalığıa karşı bağışıklık kazandıracağı ve ileride bu hastalıktan koruyacağı yanlış temeline dayanır. Aksine, aşılandığınız takdirde bünyeniz bu hastalığa ve bağışıklık sistemini baskılayıcı özelliğinden dolayı diğer hastalıklara açık hale gelir.
Bizlere aşılanan hastalık korkusu gerçekçi olmayıp, salt daha fazla aşı satmak uğruna geliştirilen bir pazarlama taktiğidir.
Aşı firmaları bizlerin güvenliğini değil, sadece kendi kar oranlarını düşünür. Ürünlerinin oluşturduğu ölüm de dahil olmak üzere hiçbir istenmeyen etkiye karşı hukuki sorumluluk taşımazlar.
Doğar doğmaz vurulmaya başlanan aşılarla çoklu hastalıkların kapısı çocukluktan itibaren açılmakta ve bu da aşıları ilaç firmaları için ileriye dönük en karlı yatırım aracı haline getirmektedir.
Hepatit B aşısıyla başlatılan gen mühendisliği ile aşı üretimi, potansiyel olarak insan sağlığına en çok zarar verebilecek yöntem olmasına rağmen biliminsanları aşının içinde gerçek bir virüs olmadığına göre sorun yoktur gibi oldukça sığ bir yaklaşım sergilemektedir..
Aşılar üzerinde bağımsız kişi veya kurumlarca yapılan çalışma yok denecek kadar azdır. Ezici çoğunluk aşının satışından kar sağlayacak kişi ve kurumlarca yapılan çalışmalardadır. Bağımsız olarak aşıları araştırmak isteyenlerin önü kesilmekte, fon bulamamakta veya laboratuvarlarını kaybetmektedirler.
Tek yol birebir kişilere bu bilgiyi iletmekte, zira gerçeği hükümet, ilaç firmaları veya hekimlerden öğrenme şansımızın olmadığı aşikar.
İster bilerek ister bilmeyerek, gün geçtikçe daha fazla hekim ilaç firmalarının satış mümessilleri haline dönüşmekte. Hekimler tıp fakültelerinde aldıkları eğitim (daha ziyade bir beyin yıkama operasyonu diyebiliriz) sırasında kendilerine verilen bilgiyi “sorgulamama” düsturuna göre yetiştirilir. Günümüzde gelinen noktada hekimler Gestapo taktikleriyle daha fazla aşıyı insanlara zorla vermek için göz korkutma ve çocuğun bakımını üstlenmeme gibi tehditkar tavırlara başvurmaktadır. Sağlık sisteminin dünya genelinde son 30 yılda girdiği dönüşüm sürecinin meyveleridir bunlar.
Tek seferde 1 aşıyı geçmemek, çocuk biraz daha büyükken aşılatmak, aşılama sırasında veya sonrasında bitkisel kürler veya homeopatik tedavi kullanmak gibi yöntemler ne yazık ki çocuğu aşının zararlı etkilerinden korumayacaktır. Herhangi bir zarar görmeden aşılanmak mümkün değil; bu tıpkı nükleer silahı güvenle kullanabilirsiniz demek gibi bir şey.
Zararsız/güvenli aşı diye bir şey yoktur; yine, bu tıpkı zararsız nükleer silah aramak gibi bir şey.
Aşıyı olduktan sonra yapılabilecek tek şey bir homeopati uzmanıyla hasarı geri çevirmeye çalışmak olabilir. Ancak bunun da %100 başarı garantisi yoktur, zira bazı hasarlar geri çevrilemez boyutta olabilir.
Tıp camiasının genel olarak bağışıklık sistemi, özel olarak da yenidoğan ve bebeklerin bağışıklıkl sistemi ile ilgili bilgisi son derece kısıtlıdır.
Gelinen noktada, cocuk ve yetişkinlerde akut birtakım hastalıkların yerine muazzam oranlara ulaşan kronik ve uzun süreli hastalıkları koymuş bulunuyoruz.
Hastalıklardan korkmayı bırakıp çocuğumuzun bağışıklık sistemini güçlendirmenin yollarını öğrenmeye başlamamız lazım. Bunun için çocuğun mümkün olduğunca uzun emzirilmesi, organik gıda ve saf/temiz su ile beslenmesi, kendisine sağlıklı bir yaşam alanı ile huzurlu bir aile ortamının sunulması gerekir. Çocuğunuz için yapabileceğiniz en iyi şey budur, bu şekilde desteklenmiş bir çocuk karşısına çıkan hastalıkları da büyük oranda sorunsuz şekilde atlatacaktır zaten. Bakteri ve virüslerle hepimizin sürekli olarak temasta olduğumuzu, ancak bunların nadiren bizi hasta ettiğini hatırlamamız lazım. Biz zaten güçsüzsek ve bağışıklığımız da düşükse ancak bu mikroplar gerçek manada hastalığa yol açacaktır.
Çevremizde olur da çocuğumuz hastalanırsa tedavi ve bakımı için yardım alabileceğimiz alternatip tıp hekimlerini (klasik homeopat, naturapat, şiropraktör vb) araştırıp bulmamız gerekir.
İnsanların çevreden, tanıdıklarından veya şahsi tecrübelerinden ve sahada görev yapan sağlıkçılardan duyduğu bir gerçek de, aşılanMAmış çocukların ağır hastalıklara çok nadir yakalandıklarıdır. Bunun yanısıra aşılanmamış çocuklarda kulak enfeksiyonları, ateşlenme, kronik hastalıklar vs de nadirdir.
Aşılar bağışıklık oluşturmaz, yani hastalıktan korumaz. Sağlıkçıların korumadan kastettiği, aşıdan sonra vücutta antikor oluşumudur ve bunun bağışıklanma ile denk olduğu iddiasında ısrarlıdırlar. Vücutta antikor oluşumunun tek manası vardır, o da bir hastalık etmeniyle karşılaşılmış olduğudur. Doğal yoldan geçirilen hastalıkta bağışıklık sistemi bütünüyle stimüle edilir ve gerçek bağışıklık budur, antikor oluşumu ise bu sürecin sonuçlarından biridir sadece. Aşıyla bağışıklık sistemimizin yalnızca bir kısmı stimüle edilmiş, sistem tüm savunma mekanizmalarıyla topyekün devreye girmemişken oluşan antikor tabiyatıyla bağışıklık da kazandırmayacaktır.
Aşı olunduğunda bağışıklık sistemini zedelemiş, tahrip etmiş oluruz; bu tahribat bazen kendini bir reaksiyon olarak gösterir bazen de göstermez. Çoğunlukla aşılanmayı takiben kulak enfeksiyonları, egzema ve benzeri rahatsızlıklarla karşılaşılması bundandır. Ve tabii bu süreçte alınan antibiyotikler bağışıklık sistemini daha da çökertir. Bunu takiben de artık vücut başka hastalıklara, örneğin menenjite açıktır.
Hastalıklarla ilgili bizlere anlatılanların büyük bölümü düpedüz yalandan ibarettir – örneğin polio (çocuk felci) esas itibariyle 1940’lı yıllardaki toksik maruziyetle alakalıdır ve hiçbir dönemde bulaşıcı olmamıştır.
Antibiyotikler de sorunun çok önemli bir parçasıdır, sadece ve sadece ölüm kalım anlarında tercih edilmelidir.
Tylenol ve diğer ateş düşürücüler aynı şekilde sorunun büyük parçalarından biridir. Kesinlikle kullanılmamalıdır.
“Halk sağlığı yetkilileri mutlak surette halkın sağlığını ve çıkarını gözetir…”
…öyle mi gerçekten?
Aşılama tarihçesi aşıları hastalıkların yılmaz muzafferleri olarak gösteren kandırmacalarla dolu. Oysa aşıların halihazırda düşüşe geçmiş hastalık oranlarına etkisi yok denebilecek kadar az, hatta bazı durumlarda hastalıkların ortadan kalkmasını geciktirici veya seyri tersine çevirici etkileri olmuş. İngiltere Sağlık Bakanlığı’nın, uygulamada hastalığa konacak teşhisin kişinin aşılanma durumuna göre belirlendiğini kabul ettiğini biliyoruz; hastalığı kapan kişi ilgili aşıyı olmuşsa başka bir teşhis alıyor, hastane kayıtları ve ölüm sertifikaları da buna göre değiştiriliyor. Bugün bile çoğu hekim aşılı çocuklarda aşının koruduğu varsayılan hastalık görüldüğü takdirde teşhisi bu yönde koymayı reddetmekte, bu durumda da haliyle aşıların başarı “efsane”si sürüp gitmekte.
Çıkar çatışması aşı endüstrisinin normu halinde. FDA ve CDC’nin aşı danışma kurulu üye ve başkanlarından bazıları, aşıları üreten ilaç şirketlerinde hisse sahibi; her iki kurumun danışma kurulu üyeleri, değerlendirmeye alınan veya çıkacak karardan etkilenecek olan aşıların bizzat patent sahibi. CDC, aşı danışma kurulu üyelerinin hepsine yılda bir defaya mahsus olmak üzere çıkar çatışmasından feragat izni vermekte ve çıkacak karardan maddi bir çıkarı bulunsun bulunmasın üyelerin oy kullanma öncesindeki toplantı ve tartışmalara tam iştirakini sağlamakta(70).
“Potansiyel yan etkileri bilinmediği halde çocuklar giderek genişleyen aşı takvimindeki aşıları olmaya mecbur tutulmaktadır”;
“Pekçok aşı güvenlik açısından yeterince test edilmemiş olup, deney verileri bağımsız kişilerce incelemeye açık değildir; bu durumda aşıların kitlesel olarak uygulanması “insan deneyi“ne eş olup, Nürnberg İlkelerigereğince gönüllü aydınlatılmış rızaya dayandırılması gerekir.”;
“Aşıların onay ve ‘tavsiye’ sürecinde menfaat çatışması sorunu yaşanmaktadır”(71).
1999 yılının elkim ayında Kongre’ye verdiği ifadede, aynı zamanda aşı teknolojileri de geliştiren Classen Immunotherapies şirketi kurucu ve CEO’su Dr. Bart Classen şöyle diyor: “Devletin bağışıklama politikalarına . . . bilimin değil siyasetin yön verdiği . . . açıktır. Kariyerini ilerletmek isteyen ABD Halk Sağlığı Hizmetleri çalışanlarının siyasi ajandayı desteklemek adına nasıl propaganda ağzı olarak çalıştıklarına dair sayısız örnek verebilirim. Bir keresinde . . . ABD Halk Sağlığı Hizmetleri ile yakın işbirliği yapmakta olan yabancı bir devletin çalışanları büyük tıp dergilerinden birine çarpıtılmış veriler sundu. Gerçek veriler aşının tehlikeli olduğuna işaret ediyordu, ancak çarpıtılmış bu veriler herhangi bir risk olmadığını gösteriyordu. Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün (National Institutes of Health-NIH) büyük aşı araştırma hibeleri veren biriminde görevli bir personel bu yabancı çalışanlarla ortaklaşa olarak makalenin yayımlanması için yanıltıcı bir tavsiye mektubu kaleme aldı. Bilindiği üzere ABD hükümetince fon sağlanan bilimsel araştırma verilerini çarpıtmak, veri sahtekarlığı yapmak kanuna aykırıdır”. Dr. Classen, kongreye “halk sağlığı yetkililerinin aşıların güvenli olmasını sağlamak için yürürlüğe konulmuş yasalara uyup uymadığını saptamak” ve “halk sağlığı yetkililerinin aşı üreticileri ile birlikte bu ürünlerin güvenli olup olmadığına dair halka yanıltıcı bilgi verip vermediklerini araştırmak” üzere özel bir savcı atanması tavsiyesinde bulunmuştur(72).
Fransa’da 15,000 vatandaşın sarılık (Hepatit B) aşısına bağlı yan etkiler nedeniyle devleti dava ettiği biliniyor(73). Dönemin Fransız halk sağlığı yetkilileri, aşı güvenliğinin sağlanması için konulmuş yasalara uymadıkları tespit edildiğinden şu an hapisteler ve ülkede okul çağı çocuklarına zorunlu Hep-B aşısı uygulamasına son verilmiş durumda. ABD askeri personelinin durumu belki de daha vahim: ” . . . FDA/Halk Sağlığı Hizmetleri’nden alınan dört mektup . . . şarbon (anthrax) aşısının üretici firma pazarlama öncesi tek bir kontrollü klinik deney yapmamış olduğu halde onaylanmış olduğunu açıkça gözler önüne seriyor”(74). Klinik deneyler elbette herhangi bir ilaç ve ecza ürününün güvenlik ve etkinliğinin saptanmasında kritik öneme sahip. Askeri personel dün olduğu gibi bugün de ahlak dışı bir deneyin hiçbir şeyden haberi olmayan kobayları durumundadır.
AŞI GERÇEĞİ 10:
“Aşı uygulamaları ile ilgili karar alıcı mekanizmada yer alan halk sağlığı yetkililerinin çoğu, alınan kararlardan büyük maddi çıkar elde etmektedir.”
SONSÖZ:
Medical Post’un 1994 Aralık sayısında, liste başı TheMedical Mafia kitabının yazarı Kanadalı Dr. Guylaine Lanctot şöyle diyor: “Tıp otoriteleri yalan söylemeye devam ediyor. Aşılar bağışıklık sistemi için tam bir felakettir. İşin aslı pekçok hastalığa neden olduklarıdır. Aşılamayla insanlığın genetik kodunu değiştiriyoruz… Bundan 100 sene sonra aşılara bugüne kadar işlenmiş en büyük insanlık suçu olarak bakılacak”.
On binlerce sayfalık tıbbi literatürü tek tek incelemiş biliminsanı Dr. Viera Scheibner‘ın çıkardığı sonuç şu: “Ortada aşıların herhangi bir hastalığa karşı koruyucu etkisi olduğunu gösteren tek bir kanıt yok. Aksine, ağır yan etkileri olduğuna dair bol miktarda kanıt mevcut”(75).
Dr. Classen’ın ifadesi ise şu yönde: “Bağışıklamayı destekler nitelikteki çalışmalar öylesine hatalı ki, bağışıklamanın bireye veya genel olarak topluma net herhangi bir faydası olup olmadığını söylemek imkansız. Bu sorunun cevabı ancak, şimdiye kadar yapılmamış ancak mutlak surette yapılması gereken doğru düzgün çalışmalarla verilebilir. Şimdiye kadarki çalışmaların hiçbirinde aşıların uzun dönemdeki etkilerine dair izlem olmadığı gibi kronik toksisiteye bakılmamış bile. Amerikan Mikrobiyoloji Derneği çalışmamı destekliyor . . . yani böylelikle ortaya düzgün çalışmalar çıkarılması gerekliliğine katılıyorlar”.
Bu duruş kimilerine radikal gelebilir, ancak bunlar temelsiz iddialar değil. Aşı aleyhindeki kanıtlar inkar edilip bastırılmaya devam ettiği müddetçe aşıların “başarı”sına dair “efsane” de sürüp gidecek, daha da önemlisi, çocuklarımız ve toplumlar üzerindeki olumsuz sonuçları kalıcı hale gelecektir. Aşı yan etkilerinin etkin ve kapsamlı olarak incelenmesi gerekiyorken, yürürlükteki bağışıklama programları bu yönde herhangi bir çalışma olmadan genişlemeye devam ediyor. Aşı üreticilerinin elde ettiği kar yanında, olumsuz sonuçlardan doğacak hukuki sorumluluklarının olmaması muazzam bir çelişki. Halihazırda aşıya alternatif güvenli ve etkili yöntemler varken karşımıza çıkan bu tablo daha da üzücü hale geliyor.
Yukarıda örneği verilen fikir sahipleri öyle aklını kaçırmış marjinaller filan değil; bugün artık aynı fikirleri koskoca meslek birliklerinden de duyabilirsiniz. Aşılamaya yönelik eleştirileri bugün dünyanın dört bir yanında sayıları giderek artan mesleğinde uzman ve saygınlığı tartışılmaz bilimadamları, akademik araştırmacılar ve kendini bu konuda yetiştirmiş anne-babalar dile getiriyor. Öte yandan, bugün güvenilirliğini yitirmeye başlayanlar, çığ gibi büyüyen kanıta rağmen gayet gerçek, ciddi ve dokümente edilmiş problemlerin varlığını bir türlü kabule yanaşmayan halk sağlığı yetkilileri ile tartışmanın sonucundan çoğunun maddi beklentisi olan fanatik aşı yandaşlarıdır.
Bu arada yarış son sürat devam ediyor. Doğum kontrolden kokain bağımlılığına kadar her şey için 200’den fazla yeni aşı geliştirilme aşamasında. Bunlardan yaklaşık 100 tanesi klinik deney aşamasına geldi bile. Araştırmacılar yeni aşılama yöntemleri olarak nazal spreyler, sivrisinekler (evet, sivirisinekler) ve aşı virüslerinin kültürlendiği “transgenetik” bitki meyveleri üzerinde çalışıyor. Yeryüzündeki her yetişkin ve çocuk hayatları boyunca periyodik olarak aşılanabilecek potansiyel adaylar ve dünyadaki her sağlık sistemi ve hükümet de potansiyel alıcıyken, gitgide büyüyen miyarlarca dolarlık aşı endüstrisinin beslenmesi için sayısız milyon dolarların harcanıyor olmasına şaşırmamak gerekir. Halktan tepki gelmedikçe olmamız gereken aşı sayısının da giderek arttığını göreceğiz. Şirketler karlarını şimdiden hesapladılar bile, oysa yaratılan insan kaybının hesabını tutan yok; ya görmezden geliniyor ya da örtbas ediliyor.
Aşılar konusunda şahsi kararınız her ne olursa olsun konuyla ilgili tam manasıyla bilgilendiğinizden emin olun; bu hem hakkınız hem de sorumluluğunuz. Evet, zor bir konu, ancak nelerin bu karara bağlı olduğunu düşünürseniz, hem harcanan zamana hem de emeğinize fazlasıyla değer.
Kaynaklar:
70. Congressman Dan Burton, Committee on Government Reform, “FACA: Conflicts of Interest and Vaccine Development: Preserving the Integrity of the Process,” June 15, 2000. http://www.whale.to/v/conflict.html
71. “AAPS Resolution Concerning Mandatory Vaccines” at http://www.aapsonline.org/aaps/.
72. J. Barthelow Classen, M.D., M.B.A. President and CEO, Classen Immunotherapies, Inc., 6517 Montrose Ave, Baltimore, MD 21212 Tel: (410) 377-4549 Fax: (410) 377-8526 E-mail: [email protected] , letter to The Honorable Dan Burton, Chairman U.S. House of Representatives, Committee on Government Reform, Washington, DC 20515, October 12th, 1999, at http://vaccines.net.
73. “Show us the Science,” Mothering Magazine, March/April 2001, Report on the Sept. 2000 NVIC Vaccine Conference.
74. See J. Barthelow Classen, MD, MBA, supra note 73.
75. Viera Scheibner, PhD, 178 Govetts Leap Road, Blackheath, NSW 2785, Australia; phone +61 (0)2 4787 8203, Fax +61 (0)2 4787 8988
76. See J. Barthelow Classen, MD, MBA, supra note 73.
77. Statement of the National Vaccine Information Center, Hearing of the House Subcommittee on Criminal Justice, Drug Policy and Human Resources, “Compensating Vaccine Injuries: Are Reforms Needed?” September 28, 1999.http://www.whale.to/m/fisher88.html
“Hastalıktan korunmanın mevcut tek yolu aşılanmaktır…”
…mı acaba?
Çoğu ebeveyn çocuklarını hastalıktan korumak için birtakım önlemler almak zorunda hisseder kendini. Hiçbir yöntemin %100 garantisi olmasa da uygulanabilecek bazı alternatifler mevcut. Tarihsel olarak homeopati, gerek koruyucu ve tedavi edici özelliği gerekse de zararlı yan etki riski açısından allopatik ilaç tedavisine (klasik tıbba) göre kat be kat daha etkili olmuştur. 1849’da A.B.D’de ortaya çıkan bir kolera salgınında allopatik tıbbın gördüğü ölüm oranı %48-60 iken homeopati hastanelerinde kaydedilen ölüm oranı yalnızca %3 idi(62). Kolera için bugünkü istatistikler de benzer değerleri yansıtmaktadır(63). Yakın zamanda yürütülen bilimsel çalışmalar hastalıklara karşı homeopatik ilaçların standarrt aşılanmayla eşit, hatta bazı durumlarda daha üstün koruma sağladığını ortaya koymuştur. Hastalığa maruz kaldıktan sonra homeopatik tedavi uygulanan popülasyonlarda %100 başarı gösteren, yani tedavi görenlerin hiçbirinin hastalığa yakalanmadığına dair raporlar mevcuttur(64).
Hastalıktan korunmak için kullanılabilecek homeopati kitleri bulunmaktadır(65). Hastalık riskinin yüksek olduğu (salgın, seyahat vb.) dönemlerde de kullanılabilecek olan homeopatik ilaçların koruyucu etkisinin bu tip durumlar için de hayli yüksek olduğu kanıtlanmıştır. Bu ilaçlar herhangi bir toksik madde de içermediğinden herhangi bir yan etkileri de yoktur. Ek olarak homeopati, aşı reaksiyonuna bağlı rahatsızlıklar ile allopatik tıbbın pek başarı sağlayamadığı diğer pekçok kronik sorunun tedavisinde de başarıyla kullanılmaktadır.
AŞI GERÇEĞİ 8:
“Aşı yerine kullanılabilecek güvenli ve etkili alternatiflerin mevcudiyeti onyıllardır bilinmekte olmasına rağmen, klasik tıp camiası tarafından uygulanan sistematik baskı ve saldırılarla alternatif yöntemler bastırılmaya çalışılmaktadır.”
AŞI SÖYLENCESİ 9:
“Kanunen aşı yaptırmak zorunludur, başka kaçarı da yoktur…”
..mu acaba?
[Ed not: Burada verilen bilgiler Amerika Birleşik Devletleri için geçerlidir ve 2012 yılı itibariyle 3 tip istisna alımı da tüm eyaletlerde kısıtlanmıştır.]
Aşı kanunları eyaletten eyalete değişir. Her eyalette aşılar kanunen zorunlu olsa da, yine her eyalette aşı yaptırmak istemeyenlerin kullanabilecekleri bir veya daha fazla yasal istisna hakkı bulunmaktadır. Okullar ve sağlık yetkilileri genellikle siz sormadan bu tedavi kullanım istisnalarını gündeme bile getirmeyeceklerdir, getirdiklerinde de çoğu kez yanlış bilgilendirmede bulunabilmektedirler; o yüzden aşı kullanım istisnaları ile ilgili kesin bilgiye ulaşmak için kendi eyalet yasalarınızı incelemeniz büyük önem taşımaktadır. Her eyalette aşağıdaki üç tip kullanım istisnasından bir veya daha fazlası mevcuttur:
1) Tıbbi Gerekçeye Dayanan İstisna: ABD’nin 50 eyaletinde de mevcuttur. Ancak sadece az sayıda çocuk doktoru aşılamadan önce bireyin sağlığı için risk oluşturacak indikasyonları kontrol ettiğinden, anne-babaların şayet ortada çocuklarının aşıya bağlı reaksiyon geliştirme ihtimali olduğunu düşündürecek nedenler varsa, konuyu bizzat kendilerinin araştırması yerinde olacaktır. Çocuğun veya ailenin tıbbi öyküsünde epilepsi, ağır alerji, çocuğun kendisinde veya kardeşlerinden birinde daha önce olunan bir aşıya bağlı reaksiyon gelişimi gibi durumlar, aşı sonrası istenmeyen etki görülme riskini arttıracak faktörlerden yalnızca birkaçıdır ve bu durumda bir veya birkaç aşı için tıbbi gerekçeyle istisna alınabilir. Ancak genel olarak tıbbi gerekçeye dayanan istisna alımı güçtür; bazen sadece daha önce herhangi bir aşıya bağlı ciddi reaksiyon geçirenlere veya ailesinde aşılara bağlı ciddi reaksiyon vakaları bulunanlara verilebildiği gibi bazen de sadece daha önceki reaksiyona yol açtığı düşünülen spesifik aşıya karşı verilmekte ve bu da sadece gerekçe oluşturan sağlık sorunu devam ettiği süre için geçerli (yani verilen istisna geçici) olabilmektedir.
2) Dini Gerekçeye Dayanan İstisna: 48 eyalet bu istisnayı sağlamaktadır. Eyalet kanunları belirli bir dini kuruluşa üyelik şartı getirebilmektedir. Ancak bu şart, New York federal mahkemelerince anayasaya aykırı bulunmuştur; şahsi dini inançlarınız bu istisnayı almak için yeterlidir, hangi dini kuruluşa üye olduğunuz veya herhangi bir dinin mensubu olup olmadığınız fark etmez(66,67,68,69). Bir davada mahkeme eyaletin davacıya talep ettikleri “dini gerekçeye dayanan istisna”yı vermeyerek vatandaşlık haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle davacıya para tazmininde bulunulmasına karar vermiştir.
3) Felsefi veya Şahsi İnanca Dayanan İstisna: Yaklaşık 17 eyalet ebeveynlere felsefi veya şahsi nedenlerle istisna hakkı tanımaktadır.
Bu noktada, aşı kullanımı için istisna almış çocukların yaşadıkları yerde oluşacak salgın durumlarında okuldan men edilebileceklerini hatırlatmak gerekir. Ancak, devlet veya özel, tüm okullar eyalet aşı kanunlarına uymak ve yasal istisnaları kabul etmek durumundadır.
Yaşadığınız eyaletteki aşı kanunlarının bir kopyasını edinmek için başvurulabilecek en iyi kaynak eyalet sağlık birimlerinde görevli yetkililerdir. Adresinize kanunların bir kopyasının postalanması için eyalet Epidemiyoloji veya İmmünizasyon departmanlarından birine telefon açmanız yeterli olacaktır. Veya küçük bir ücret karşılığında NVIC ve New Atlantean Press’ten de eyaletinizde geçerli aşı yasalarını tedarik edebilirsiniz. Kanun hükmünde kararnameler internetten bulunabilir (bkz. www.findlaw.com), ancak bu kaynaklar her zaman, şayet varsa, son dakika değişikliklerini içermeyebilir. Hukuk kütüphaneleri ve tabii avukatlar da iyi kaynaklardır.
AŞI GERÇEĞİ 9:
“Herkesin değil, ancak çoğu Amerikan vatandaşının aşı kullanımına karşı yasal istisna alma hakkı mevcuttur.”
Kaynaklar:
62. Dana Ullman, Discovering Homeopathy, at 42 (Thomas L. Bradford, Logic Figures, p68, 113-146; Coulter, Divided Legacy, Vol 3, p268).
63. See S. Curtis, supra note 34.
64. See S. Curtis, supra note 34.
65. Isaac Golden, Vaccination? A Review of Risks and Alternatives, 5th Edition, 1994. (Australia).
66. Allanson v. Clinton Central School District, No. CV 84-174, slip op. at 5 (N.D.N.Y. 1984).
67. Sherr and Levy vs. Northport East-Northport Union Free School District, 672 F. Supp. 81 (E.D.N.Y. 1987).
68. Fishkin v. Yonkers Public Schools, 710 F. Supp. 506 (S.D.N.Y. 1989).
69. Berg v. Glen Cove City School District, 853 F. Supp. 651 (E.D.N.Y. 1994).
“Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir…”
…gerçekten öyle midir?
Aşıların kayıtlardaki uzun dönem yan etkileri arasında otizm, hiperaktivite, dikkat eksikliği bozuklukları, disleksi, alerjiler, kanser ve diğerleri gibi kitle aşılama programlarından önce varlıkları pek az bilinen kronik immünolojik ve nörolojik rahatsızlıklar bulunmaktadır. Aşılarda thimerosal (bir cıva türevi), alüminyumfosfat, formaldehid (Avustralya Zehir Bilgilendirme Merkezi tarafından insan vücuduna zerk edildiğinde güvenli olarak kabul edilebilecek bir miktarı olmadığını açıklamıştır) ve phenoxyethanol (antifriz olarak bilinir) gibi toksik ve kanserojen etkisi bilinen maddeler kullanılmaktadır. Bu maddelerden bazılarının vücutta mide-bağırsak, karaciğer, solunum yolları, sinir sistemi, kalp-damar ve kan, üreme organları ve gelişimsel mekanizmayı zehirleyici etkisi bilimsel olarak tanınmaktadır. Kimyasal madde sıralamasında aşı içerisindeki pekçok madde en tehlikeli maddeler sınıfında yer alır ve bu maddeler aynı zamanda tehlikeli etkilerinden dolayı sıkı bir şekilde regüle edilmektedir. Bu maddelerden bazılarının mikroskopik ölçüdeki dozlarının dahi ciddi hasara yol açabildiği bilinmektedir. Bunların yanısıra aşılar, bilindiği takdirde pekçok insanın aşı kararını etkileyebilecek bir uygulama, yani kürtajla alınan fötal dokudan elde edilmiş insan diploid hücrelerinde kültürlenmektedir.
Tıp tarihçisi, araştırmacı ve yazar Harris Coulter (Ph.D.), yürüttüğü geniş çaplı araştırmalar sonucunda aşılama programlarının bebeklerde halk sağlığı yetkililerinin kabul etmek isteyeceklerinin çok üzerinde oranlarda, tüm çocukların %15-20’sini kapsayacak şekilde, düşük dereceli ensefalit, yani beyin iltihabına yol açtığını saptamıştır. Coulter, otizm, öğrenme bozuklukları, minimal veya orta dereceli beyin özrü, nöbetler, epilepsi, uyku ve yeme bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, astım, ani bebek ölümü, diyabet, obezite ve impulsif (dürtüsel) şiddet gibiensefalit [aşıların kayda geçen yan etkisi] sekellerininin [bir hastalıktan sonra yerleşip kalan işlev veya doku bozukluğu] bugün tam da modern toplumu istila eden rahatsızlıklar olduğuna dikkat çekiyor. Eskiden göreceli olarak az rastlanan bu rahatsızlıklar, çocukluk dönemi aşı sayısı arttıkça daha yaygın hale gelmiştir. Coulter ayrıca pertussis toksoidinin (zehirleyici özelliği ortadan kaldırılmış boğmaca toksini) laboratuvar deneylerinde hayvanlarda ensefalit oluşturmak için kullanıldığını da belirtiyor. Boğmaca (pertussis) aşısının beyinde hasar oluşturma kabiliyeti bilinmekle kalmıyor, aynı zamanda beyin hastalıkları üzerinde klinik araştırma yapan bilimadamlarının da çalışmaları için olmazsa olmazlarından birini teşkil ediyor.
Almanya’da yapılan bir bilimsel çalışmada aşılar ile dikkat eksikliği ve epilepsi de aralarında olmak üzere tam 22 nörolojik bozukluk arasında korelasyon saptanmıştır. Bir diğer açmaz da, aşılardaki viral elementlerin insan vücudunda senelerce kalarak zamanla mutasyona uğrayabilecek olmasıdır ki bu durumun sonuçları bilimadamaları için bilinmezliğini korumaktadır. Milyonlarca çocuk devasa ve oldukça kaba usullerle yürütülen bir deneyin parçası haline getirilirken tıp camiasından bu deneyin istenmeyen etkilerini izleme veya uzun vadedeki sonuçlarını araştırma yönünde samimi ve organize herhangi bir çaba göremiyoruz. Uzun dönem yan etkileri konusunda ortada bir çalışma olmadığına göre, aşıların “aydınlatılmış rıza” ve yeterli güvenlik çalışması olmadan yaygın şekilde kullanımı tıbbi bir deney sayılır. Amerikan Hekimler ve Cerrahlar Birliği (AAPS) ve Ulusal Aşı Bilgilendirme Merkezi (NVIC) tarafından da belirtildiği üzere bu uygulama, “modern biyoetiğin temel ilkeleri” olarak kabul edilen Nürnberg İlkeleri‘nin (Nuremberg Code) ilk ilkesine aykırıdır(53,54).
Aynı zamanda aşı teknolojileri de geliştiren Classen Immunotherapies’in kurucusu, bilimadamı ve tıp hekimi Bart Classen dünya çağında yürüttüğü epidemiyolojik çalışmalar sonucu aşıların 10 yaş altı çocuklarda görülen Tip 1 Diyabet‘in %79‘undan sorumlu olduğunu bulmuştur. Tip 1 diyabet oranında artış riski difteri aşısı sonrası gözlemlenen %9‘luk değer ile Hepatit B aşısına bağlı %50‘lik değer arasında değişiyor. Classen, CDC (Centres for Disease Control / Hastalıklarla Mücadele Merkezi) verilerinin bulgularını teyit eder nitelikte olduğunu belirtiyor. Ne var ki Classen’ın bulgularının diyabetin çok ötesinde alanlarda da geçerli olduğunu 1999 yılında British Medical Journal’da yer alan şu ifadelerinden anlıyoruz: “Astım, alerjiler ve bağışıklık sistemi işlevine bağlı gelişen kanserler de dahil olmak üzere diğer pekçok kronik immünolojik hastalıkta hızlı bir artış yaşanmakta ve bu artış bağışıklama programlarına bağlı olabilir.”. Diyabetle ilgili bulgular belki de buzdağının yalnızca görünen kısmı.
A.B.D. ve İngiltere’de son yıllarda yapılan çalışmalar aşıların otizme yol açtığını gösterir yönde(56,57,58). Cıva zehirlenmesi ve otizm neredeyse aynı belirtilere sahip(59) ve bir günde olunucak aşılar ile zarara yol açtığı bilinen ölçünün 41 kat üzerinde cıva alınması mümkün(60). 1980’lerin başında aşı takivime giren kızamık-kabakulak-kızamıkçık (KKK ya da “measles-mums-rubella (MMR)) aşısından sonra Kaliforniya’da otizm oranları son 20 yılda %1000’lik bir patlama yaşamıştır. İngiltere’de de 1990’larda takvime giren KKK aşısından sonra otizm oranlarında hızlı artış görülmüştür. Bazı bebekler aşılar yoluyla EPA (Environment Protection Agency) ajansının cıva için belirlediği güvenlik limitinin 100 kat üzerinde cıva almaktadır. Ocak 2000’de İlaç Yan Etkileri Dergisi (Journal of Adverse Drug Reactions) KKK aşısının güvenlik çalışmalarının yeterli düzeyde olmadığı ve lisans verilmemesi gerektiği yönünde açıklama yapmıştır. Aşı-otizm bağlantısı şüphelerini güçlendiren bir başka faktör de, otistik hastalarında sistematik cıva arındırma rejimenleri kullanan hekimlerin hastalarının genel sağlık durumlarında ve davranışlarında belirgin iyileşme kaydetmeleridir(61). Bugün, [Amerika’da] 150 çocuktan 1’i [bu oran, 2012 yılı itibariyle 88’de 1’dir] otizm teşhisi taşımaktadır. 1940’lı yılların başında, bugün kullanılan aşıların pekçoğu henüz piyasada yokken, otizm oldukça ender görülen ve ancak birkaç doktorun hizmet yılları boyunca rastlayacağı bir sağlık durumuydu.
AŞI GERÇEĞİ 7:
“Pekçok ciddi kronik hastalıkla ikna edici düzeyde korelasyon saptanmış olmasına rağmen aşıların uzun dönemde yol açacağı yan etkiler üzerinde durulmamaktadır. Hekimler bu hastalıkların çoğunda gözlemlenen muazzam artışı açıklayamamaktadır.”
Kaynaklar:
53. NVIC Vaccine Conference Program Guide, 1997.
54. Unanimous resolution of the AAPS, 57th Annual Meeting, St. Louis, MO, October, 2000; seehttp://www.aapsonline.org/.
55. British Medical Journal, 1999, 318:193, 16 (January).
56.Singh V, Yang V. Serological association of measles virus and human herpes virus-6 with brain autoantibodies in autism. Clinical Immunology and Immunopathology 1998;88(l):105-108.
57. Wakefield AJ, et al. Ileal-lymphoid-nodular hyperplasia, non-specific colitis, and pervasive developmental disorder in children. Lancet 1998;351:637-641.
[Ed Not: Dr Wakefield ve diğer 12 meslektaşının bu araştırması, çocuklar üzerinde etik olmayan çalışma yürütülmüş olması gerekçesiyle geri çekilmiştir.]
58. Wakefield AJ, Anthony A, Murch SH, Thomson M, Montgomery SM, et al. Enterocolitis in Children With Developmental Disorders. Am JGastroenterol September; 95:2285-2295.
59. Stephanie Cave, MD, NVIC Vaccine Conference, September, 2000; seehttp://www.909shot.com for conference transcripts and information.
60. Congressman Dan Burton, House Committee on Government Reform, Hearing on Mercury and Medicine, 6/18/2000.