Çetin ne Tüker ne Tükmez

Çetin ne Tüker ne Tükmez

‘Şüpheli Şüphecilerin Sosyal Medya Şov Kayıtları’ başlığı altında Facebook sayfamızda da tüm ilgililerin ziyaretine açık notlarımız arasında kalıcı yerini alan ‘Yıldız ve A Milli Şüphecilerimiz’in astroturflük becerilerini geliştirme çalışmalarında tarihe not düşmek, kimin toplumun yüksek menfaatine gece-gündüz internette ne “bilgi”ler paylaştığına buradan da bakalım istiyoruz.

İsmi Çetin Tüker.

Bekar ve bu durumda çocuksuz olduğunu tahmin ettiğimiz Çetin arkadaşımızın sosyal medyada aşı konusunda ortaya koymuş olduğu performansa yakından bakalım.

12800390_993325054088857_384005831635009799_n

Global Medikal Kartelin Amerika’da propaganda ve dezenformasyondan sorumlu vitrin mankenleri Sosyal Şüphecilerin ininden bağlantılar paylaşma konusunda bizim “yıldız çakma-şüpheci” Tüker arkadaşımız ilk Tükme alıştırmalarını yapıyor bakınız.

12800109_993323654088997_5351086520573215272_n

Her şeyden, özellikle kendi klanları dışındakilerin zeka ve düşünme kabiliyetinden şüphe eden bizim ‘Pollyanna Skeptikler’imiz her nedense bir tek resmi birimlerin bildirimlerinden şüphe etmez, tarih ortaya çıkarılmış nice resmi komplo ve tezgahla dolu olsa ve bunların hepsi kayıtlı olsa da, haşa, bizim şüpheci gençler işlerine ve ajandalarına gelmeyen her haklı itirazı “komplo teorisi” diye yaftalayıp kendi masal alemlerinin korunaklı dünyasına halel gelmesine izin vermezler.

Eski CDC Şefi Julie Gerberding, 38,368 Merck Hissesini Satıp 2.3 Milyon Doların Sahibi Oldu

irtikâp Şebekesi

Bilim Kimin Cebinde?

CDC’nin çöküşü: Suçüstü 1; aşılardaki cıva ve otizm bağıntısını ortaya koyan veriler nasıl saklandı?

CDC: Kovuldun! Üzeri kapatılan Otizm gerçekleri.

İyi, Kötü ve Çirkin – CDC yapımı bir Bilim Kurgu-Macera Filmi

Yalanlar, Kuyruklu Yalanlar ve Dr. PrOffit

İlaç Endüstrisi, Aşılar ve “Aşı Muhalifleri” Hakkındaki 27 Gerçek

O yüzden aşı özelinde verecekleri kaynaklar ya DSÖ ya CDC olacaktır. Bu kurumların idareleri çünkü ilaç kartellerinin etkisinden muaftır, salt bilim icra edilir oralarda, o halde DSÖ kıtalardan polio eradike ettik diyorsa bizlere “amin” demek, bu komik ifadeyi kesin doğru kabul etmemiz gerekir. Çetin Bey de “bilim”e inanan her mümin gibi açılışı DSÖ ile yapıyor. Daha geçtiğimiz hafta tarihte en büyük global operasyonla kaynatmak, yakmak ve gömmek suretiyle YOK ETME, dünya yüzünden eradike etme çalışmalarını DSÖ gözetiminde yürüttükleri bizim “güvenilir” polio aşılarımızın göz kamaştırıcı parlaklıktaki karnesi ile açılış yapıyor.

12805744_993326490755380_3651804930133945289_nTrolü yorumla besleyenler oldukça heveslenen ve güçlenen Çetin arkadaşımızı merak ettiği ve aşıların zararlarına dair kanıt varsa görmek istediğini söylediği çalışmalar ortaya konduğunda bize o çalışmalardaki “şans” faktörünü canla başla açıklamaya çalıştığı– biz buna işimize gelmeyeni inkar etme ve tartışma kazanmak için polemik yapmak da diyebiliriz, ya da skeptikçede “confirmation bias” filan–yorum denemelerini görüyoruz.

Bilimtapar trollere lütfen yiyecek atmayınız.

Bilimtapar trollere lütfen yiyecek atmayınız.

Aşılamadan sonra yaşayacağınız tıbbi sorunlar hangi “gerekçe” ile tesadüfe(!) bağlanıyormuş, hangi bilimsel çalışmalar muteber, hangileri değilmiş gelin öğrenelim “biliminsanı” Çetin Bey’den. Belli ki aşılarla ilgili tüm literatürü taramış, sistematik review’ları hatmetmiş, bir bildiği var ki konuşuyor bize?!

12804640_993328514088511_4355326339609163719_n

Ve asıl bombayı patlatıyor Çetin Bey. Çocuğu yok, aşı gibi bir derdi de yok fakat bizler için bakınız cımbız kullanmayı öğrenmiş! Fakat çok fena bir yere denk gelmiş cımbızı, çok can yakar bu hareket, bizden uyarması 🙂

1937045_993329990755030_1541651893158795217_n

Yani sen kalk istersem dünyanın düz olduğunu bile kanıtlarım istatistiksel oyunlarla diye at tut, ders ver, sonra bunu bizzat yapıp bir de NEJM’lerde yayımlatmış koca kadroyu tanıma?!

Çalışmayı elbette linkler paylaştığı YALANATAR blogunun NAFTALİN KOKAN dezenformatif “yazı dizisi”nden aldığı için bindiği yüksek attan böyle tepetaklak düşmesi de kaçınılmaz.

12804669_993330850754944_3117608863226132882_n

Yalandaşı Kaynar Kerem’e de daha önce defalarca ilettiğimiz, ancak nedense bir türlü bilginin tam yerleşmemiş olduğunu gördüğümüz (ki bazıları bunu “intellectual dishonesty=entellektüel sahtekarlık”a da bağlayabilir?) hatırlatmayı Çetin arkadaşımıza da yapalım. Sürekli olarak öne sürdükleri “sağlam ve güvenilir” bilimsel(!) çalışmaları yapanların kim olduğunu görsünler ve insanları yanıltıcı, dezenformatif bilgileri yaymaktan vazgeçsinler. Çocukların hayatları sözkonusu burada çünkü!

12795156_993334074087955_8345406738389503048_o

Çetin Bey ve arkadaşlarını kati çıkarımlar yapmaktan çekinmedikleri, ancak hakkında belli ki okudukları 2 dezenformatif blog yazısının ötesine geçememiş oldukları konularda sosyal medyada yalan(!) yanlış bildirimler yapmaktan ve başkalarının çocuklarının hayatlarıyla fütursuzca oynamaktan vazgeçmeleri konusunda uyarıyoruz!

Bilginin kimden geldiğine insanlarımız lütfen dikkat etsin. Sürekli aynı linkleri aynı istihza, aşağılama, karalama ve hakaret dizgisiyle topluma itinayla enjekte eden bu çocuk sahibi dahi olmayan, konu hakkında ne bir birikimi ne de konuya dahli olan fakat bizim ve çocuklarımız adına sözümona toplum fedailiğine soyunmuş kadroyu mercek altına alsın.

O aşıları olacaksınız!! E heh hee!!

O aşıları olacaksınız!! E heh hee!!

Yeni yetme, yıldız skeptiğimizin ‘best-off Çetin’  derlemesi ile ilk round performansını görelim, daha sonra Çetin ne Tüker ne Tükemez yayınımıza arkadaşımızın kerameti kendinden menkul açıklamaları ile devam edelim.

12801351_993340094087353_2097277730834449871_n

Dikkat! Çetin Bey belli ki İngilizce tükebiliyor! Çetin Bey 1, siz 0! Devam…

12799120_993340220754007_6394946016216473486_n

Çetin Bey Kartezyen Mantık ile tüker. Gözüyle görmediğine inanmaz. Şüphe eder! Pat kurar deneyi, körler, dener, bakar, test eder, replike eder, sonra konuşur! Görün, siz de öğrenin!

12809571_993340394087323_6859165209267792950_n

Tüker Beyi sosyal şüpheciliğin altın kuralını ve “inananlar”ının ortak karakter özelliğini icra ve ifşa ederken görüyoruz yukarıda. “Bilimsel” tartışmanın bir gereği, sosyal şüpheciliğin olmazsa olmazı aşağılama, alay ve hakaret… Bir yıldız doğuyor, gurur duyuyoruz Sn. Tüker ile!

12814320_993340907420605_3781694007663730962_n

Yoruma ne hacet! 🙂

12795491_993341090753920_3423251310577628669_n

Arkadaşlar aslında bizleri aşıların bilimsel faydaları ile ilgili bilgilendirecekti ama araya karpuz lobisi girdi maalesef. Bu ‘bilim-psikopatları’nın (kısaca buna sci-copathy diyoruz) ne tür üstün yeteneklerle donanmış olduğu kimsenin gözünden kaçmasın, çalışın siz de yapın rica ederim.

Çakma-şüphecilik akımının süper kahramanları

Çakma-şüphecilik akımının süper kahramanları

12809608_993341207420575_5670303015914345333_n

Fedakarlık, cefakarlık, bonkörlük… Hepsi var bizim şüpheci klanımızda. Hani neredeyse diyecek ki getirin toplumun yüksek menfaati için ben ne var ne yok bütün aşıları olayım! Çünkü hiç tanımadığı bilmediği birtakım genç hasta ve yaşlılar olduğu duyumunu almış, onların olamadıklarını da vurun bana diyor, siz de vurunun. Kendini öyle bir inançla adamış ki, o bahsini ettiği hastalara da aşı yapıldığının “henüz farkında bile değil.”

download (1)

The Passion of Christ! İnsanlık adına çektiği çile, inancı adına kendini feda edişi, insanlığın tüm “günahları”nın bedelini üstlenme büyüklüğü gösterişi. Bizim Çetin Bey’i de işte aynen böyle Tükerken görmek istiyoruz.

İşte bu fedakar ve cefakar toplum gönüllülerimizin sosyal sorumluluk projelerine bizlerin de karınca kararınca destek vermemiz, duyulmaları görülmeleri tanınmaları için elimizden ne geliyorsa bu “püritan bilimci” müritler için yapmamız gerek. Tam TV’lere de çıkmaya başlamışlarken önleri kesildi, talihsizlik oldu, toplanıp gizli ayinlerini yaptıkları ve kutsal metin yazdıkları Açık Bilim de heyhat yayın hayatını tamamlamış, o halde bu gençleri desteklemek bizlere düşer! Onlar ki biz ve çocuklarımız için “zorla çivilenme”, pardon “zorla aşılanma” yasaları geçsin diye kan ve ter döküyor, o halde bizler de minnettarlığımızı “bir iki kişi”ye de olsa çabalarını ulaştırıp anlatmalıyız! Süphaneke bilim dinimiz amin!

İşte bu görev bilinciyle Çetin Bey’in Bilimsel Tüküş serisinin geri kalanını da yayımlıyoruz, boynumuzun borcu zira!

ÇT1

Bilim dininin ilk emri neymiş?

Faith_Militant_1

Temsili Aşı Dini Militanı. Bilim dinine inanmayıp aşı olmayanlar rezil edilecek, saçları kesilip küçük düşürülecek ve işaretlenecek. Utanç yürüyüşü ile halka teşhir edilecek, lanetlenecek diyor militan mürit!

“O” aşıları olacaksın!

Aşı konusunda siz siz olun, size içinde Dr. Andrew Wakefield ile ilgili YALAN YANLIŞ cümle kuran kişinin o konuda hiçbir şey bilmediğini farz edip konuyu kendiniz araştırmaya girişin.

Screenshot from 2016-04-23 17:55:41

Screenshot from 2016-04-24 11:53:45

 

Screenshot from 2016-04-24 11:57:55

ÇT5

 

ÇT6

giphy

Bilim dininin rahip ve rahibeleri sizi ciddiye almıyor! Utan ey aşı karşıtı!

ÇT7

ÇT8

çt

ÇTson

ÇTsonson

 

12800390_993325054088857_384005831635009799_n

İsmi Çetin. Soyadı Tüker. Kendisinden bu yazışmalardan sonra bir daha haber alınamamıştır. İnsaniyet namına internette özellikle “Facebook köşelerinde” yerli yersiz, hadli hadsiz tükerken görüldüğünde, kendisine “alüminyumdan haç” tutarak savuşturunuz. Çocuklarınızdan uzak tutunuz, çocuklarınızı bu tür bilim dini yobazlarının şerrinden canınız pahasına koruyunuz.

skeptikkkkk

Türkiye’den bir anne 21 aylık meleğinin aşı ve hastalık deneyimlerini paylaşıyor

Türkiye’den bir anne 21 aylık meleğinin aşı ve hastalık deneyimlerini paylaşıyor

Kızım şu an 21 aylık. 6 ay bitene kadar bütün aşıları yapıldı malesef. Daha sonrakileri yaptırmadık. Her şey kızım 4 aylık iken yüzünde ve sonrasında bütün vücudunda çıkan pullanmalar ile başladı. Doktora gitmeden ön bilgim olsun diye araştırmaya başladım. Ve atopik dermatit olabileceği kanaatine vardım. Bir kaç gün sonra doktorumuza gittiğimizde atopik dermatit yani bebek egzaması teşhisi koyuldu.

İnternetteki bebeklerin görüntülerinden dehşete düştüm. Tam o günlerde evimize gelen bir misafirin çocuğunda da aynısı vardı. Ve annesi hiç bir çare bulamamış olduğunu ve haricen sürülen hiç bir krem ve merhemin de işe yaramadığını anlattı. En sonunda çözümü doğal beslenmede bulduğunu söyleyince ben bu sefer de doğal beslenmeyi araştırmaya başladım. Doğal beslenmeyi araştırırken de aşı ve ilaçların zararları ile yüzleştim. Ben ki özel yapılan aşıları para ile alıp gününde yaptırmış olan bir anneydim. Ve kuzucuğum her aşıdan sonra günlerce hastalandığı halde aşılara hiç toz kondurmamıştım. En son rota aşısını eşim yaptırmak istememiş ve “bunlar ilaç firmalarinin oyunu” demişti de ben “sen doktorlardan daha iyi mi bileceksin” demiştim. Sonrasında kızım tam 15 gün ishal oldu ve sürekli ağladı. Doktorumuzu her aradığımda ve gittiğimizde bunu dile getirdim ama susturuldum. Bana aşıdan olsa olsa olsa 3 gün sürer dedi. 6 ay bitene kadar doktora gittiğimiz sayıyı ve değiştirdiğimiz doktor sayısını hatırlamıyorum bile.

6. ayda yapılacak aşı vakti yaklaştıkça daha çok araştırmaya ve sürekli okumaya başladım. Kendimi çok yalnız ve bir o kadar da suçlu hissettiğim o günlerde Asena Devlet ve Araştıran Anne ile tanıştım ve onlara sormaya başladım. Her sorduğum ve cevap aldığım bilgiyi bir kez daha araştırıp tez ve anti tez bir arada görmek istedim. Nihayet aşı vakti geldiğinde aile hekimiyle konuşacak kadar bilgi edinmiştim. Gittim konuştum imza atıp çıktım. Ve doğal beslenmeye başladık. Önce kızım için doğal olanları almaya başladım. Sonra ailecek doğal olmaya karar verdik. Deterjan, meyve, sebze vb. aklınıza ne gelirse. Hayatımızdan kimyasal olan herşeyi çıkarttık.

Kizim 6.hastalık geçirdi. 4 gün ateşlendi. 39.5 ateşi vardı. Ama ateş düşürücü vermeden yemeden içmeden sadece emerek atlattı.

Halbuki ben bir zamanlar 36.5 ateşi var diye doktoro götürmüş ve ateş düşürücü vermiş bir anneyim :))

Geçenlerde öksürük ve tonsilit oldu. Doktora götürdüm. Ciğerini dinlettim. Kulağına ve burnuna baktı. Hemen antibiotik yazdı. Tabiiki vermedim. Tam 1.5 ay sürdü öksürük. Çevremdekilerin ısrarına rağmen ne bir şurup ne de bir ilaç vermedim. 1.5 ay boyunca arada doktora götürürüp ciğerlerini dinlettim. Bir şey olmadığı halde 3 defasında da doktor tarafından antibiotik ve şuruplar yazıldı. Tabii kullanmadık. Bol sıvı almasına ve bal vermeye çalıştım. Sonunda geçti Elhamdulillah.

Öksürük öncesi tonsilit ateş yaptı. Yine 39 civarı oldu ateş. Elini yüzünü yıkadım ve pamuklu bir bady ile dolaştı. Tabii halsiz ve iştahsız bir halde. Çevreden ne kadar acımasız ve inatçı olduğum söylense de hiç birine kulak asmadım. Çünkü çocuğuma en iyi şefkat eden ben olabilirdim. Ve şefkatim bana “bu küçük ve korumasız yavrucağın vücuduna ne olduğu bilinmeyen maddeleri sokma” diyordu.

Tonsilit sebebi ile olan ateş 39.5 oldu ve 24 saat sonra yavaş yavaş düştü. Çıktı çıktı ve düştü. Vücut kendini savundu ve kazandı. Tabii ki ben gece boyu hiç uyumadım. İlaç verip çocuğu uyuşturmadım ve vücudun kendini savunmasını an be an gözlemledim.

Gözlemim neticesinde anladım ki; vücut hastalanınca savunma mekanizması çalışmaya başlıyor ve iştah gidiyor. Ta ki vücut yeme içmeye harcıyacagı enerjiyi de mikrop, bakteri ve virüslerle mücadele için kullanıyor. Bu sebeple kızım istemiyorsa hiç bir zaman zorlamıyorum.

20 aylık olunca su çiçeği oldu. Önce telaşlandım. Ama baktım ki ; bizim kızın savunma mekanizması hayli gelişmiş. Bir anda sıcaklık bastığını ve terlediğini görünce kıyafetini çıkarıp daha rahat şeyler giydirdim. Bol sıvı alması için gayret ettim. Sevgili arkadaşım ve dostum Asena Devlet’in tavsiye listesine baktım sık sık. Hepsini yapamadım. Ama eline havuç verdim sürekli kemirdi. Başka hiç ama hiç bir şey yemedi. Ben de zorlamadım. 1 hafta sürdü. Çiçeklere günde 2-3 defa kantoron yağı sürdüm. Çok çabuk kabuklandılar ve hiç enfeksiyon olmadı. En önemlisi gözünün beyazında çıktı. Bir kaç gün güneşe çıkarmadım. Sonraki günlerde bol bol dışarı çıkardım. Temiz hava ve güneş alsın diye.

Çiçek geçirdiği günlerde ateş olmadı. Ve 25-30 kadar çiçek çıktı.

Kizim doğduğu günden 6.aya kadar gün aşırı doktora gittiğimiz günleri hatırlayinca gülüyorum. Hem de ilçeden ile 55 km yol gidiyorduk. Şu an sadece teşhis için gidiyoruz. Ve 6.aydan 21.aya kadar ancak 3 defa gittik. O kadar seviniyorum ki; her gün benim için bir mutluluk sebebi oluyor bu durum.

Son olarak şunu paylaşmak isterim ki; kızımın 6 aya kadar geçirdiği hastalıklarda çözümsüz ve umutsuzca sürekli ilaç kullanıp doktora gidiyorduk. Sonrasında ilk hastalıklarda ateş ve hastalık 3 -4 gün sürüyordu. Daha sonraları 24 saate düştü. Ve en son 1 gün bile sürmedi. Ne diyebilirim ki; vücudumuzun harika bir sistemi var. Ve bu sistemi yaradana şükürler olsun.

Yeter ki olur olmaz müdahale edip bu sistemi bozmayalım ve bozdurmayalım.

Herkese sağlık ve afiyet dolu günler….

 

Aşı Efsanesi – Söylence 7: “Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir”

Aşı Efsanesi – Söylence 7: “Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir”

AŞI SÖYLENCESİ 7:

Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir…”

…gerçekten öyle midir?

 Aşıların kayıtlardaki uzun dönem yan etkileri arasında otizm, hiperaktivite, dikkat eksikliği bozuklukları, disleksi, alerjiler, kanser ve diğerleri gibi kitle aşılama programlarından önce varlıkları pek az bilinen kronik immünolojik ve nörolojik rahatsızlıklar bulunmaktadır. Aşılarda thimerosal (bir cıva türevi), alüminyum fosfat, formaldehid (Avustralya Zehir Bilgilendirme Merkezi tarafından insan vücuduna zerk edildiğinde güvenli olarak kabul edilebilecek bir miktarı olmadığını açıklamıştır) ve phenoxyethanol (antifriz olarak bilinir) gibi toksik ve kanserojen etkisi bilinen maddeler kullanılmaktadır. Bu maddelerden bazılarının vücutta mide-bağırsak, karaciğer, solunum yolları, sinir sistemi, kalp-damar ve kan, üreme organları ve gelişimsel mekanizmayı zehirleyici etkisi bilimsel olarak tanınmaktadır. Kimyasal madde sıralamasında aşı içerisindeki pekçok madde en tehlikeli maddeler sınıfında yer alır ve bu maddeler aynı zamanda tehlikeli etkilerinden dolayı sıkı bir şekilde regüle edilmektedir. Bu maddelerden bazılarının mikroskopik ölçüdeki dozlarının dahi ciddi hasara yol açabildiği bilinmektedir. Bunların yanısıra aşılar, bilindiği takdirde pekçok insanın aşı kararını etkileyebilecek bir uygulama, yani kürtajla alınan fötal dokudan elde edilmiş insan diploid hücrelerinde kültürlenmektedir.

Tıp tarihçisi, araştırmacı ve yazar Harris Coulter (Ph.D.), yürüttüğü geniş çaplı araştırmalar sonucunda aşılama programlarının bebeklerde halk sağlığı yetkililerinin kabul etmek isteyeceklerinin çok üzerinde oranlarda, tüm çocukların %15-20’sini kapsayacak şekilde, düşük dereceli ensefalit, yani beyin iltihabına yol açtığını saptamıştır. Coulter, otizm, öğrenme bozuklukları, minimal veya orta dereceli beyin özrü, nöbetler, epilepsi, uyku ve yeme bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, astım, ani bebek ölümü, diyabet, obezite ve impulsif (dürtüsel) şiddet gibi  ensefalit [aşıların kayda geçen yan etkisi] sekellerininin [bir hastalıktan sonra yerleşip kalan işlev veya doku bozukluğu] bugün tam da modern toplumu istila eden rahatsızlıklar olduğuna dikkat çekiyor. Eskiden göreceli olarak az rastlanan bu rahatsızlıklar, çocukluk dönemi aşı sayısı arttıkça daha yaygın hale gelmiştir. Coulter ayrıca pertussis toksoidinin (zehirleyici özelliği ortadan kaldırılmış boğmaca toksini) laboratuvar deneylerinde hayvanlarda ensefalit oluşturmak için kullanıldığını da belirtiyor. Boğmaca (pertussis) aşısının beyinde hasar oluşturma kabiliyeti bilinmekle kalmıyor, aynı zamanda beyin hastalıkları üzerinde klinik araştırma yapan bilimadamlarının da çalışmaları için olmazsa olmazlarından birini teşkil ediyor.

Almanya’da yapılan bir bilimsel çalışmada aşılar ile dikkat eksikliği ve epilepsi de aralarında olmak üzere tam 22 nörolojik bozukluk arasında korelasyon saptanmıştır. Bir diğer açmaz da, aşılardaki viral elementlerin insan vücudunda senelerce kalarak zamanla mutasyona uğrayabilecek olmasıdır ki bu durumun sonuçları bilimadamaları için bilinmezliğini korumaktadır. Milyonlarca çocuk devasa ve oldukça kaba usullerle yürütülen bir deneyin parçası haline getirilirken tıp camiasından bu deneyin istenmeyen etkilerini izleme veya uzun vadedeki sonuçlarını araştırma yönünde samimi ve organize herhangi bir çaba göremiyoruz. Uzun dönem yan etkileri konusunda ortada bir çalışma olmadığına göre, aşıların “aydınlatılmış rıza” ve yeterli güvenlik çalışması olmadan yaygın şekilde kullanımı tıbbi bir deney sayılır. Amerikan Hekimler ve Cerrahlar Birliği (AAPS) ve Ulusal Aşı Bilgilendirme Merkezi (NVIC) tarafından da belirtildiği üzere bu uygulama, “modern biyoetiğin temel ilkeleri” olarak kabul edilen Nürnberg İlkeleri‘nin (Nuremberg Code) ilk ilkesine aykırıdır(53,54).

Aynı zamanda aşı teknolojileri de geliştiren Classen Immunotherapies’in kurucusu, bilimadamı ve tıp hekimi Bart Classen dünya çağında yürüttüğü epidemiyolojik çalışmalar sonucu aşıların 10 yaş altı çocuklarda görülen Tip 1 Diyabet‘in %79‘undan sorumlu olduğunu bulmuştur. Tip 1 diyabet oranında artış riski difteri aşısı sonrası gözlemlenen %9‘luk değer ile Hepatit B aşısına bağlı %50‘lik değer arasında değişiyor. Classen, CDC (Centres for Disease Control / Hastalıklarla Mücadele Merkezi) verilerinin bulgularını teyit eder nitelikte olduğunu belirtiyor. Ne var ki Classen’ın bulgularının diyabetin çok ötesinde alanlarda da geçerli olduğunu 1999 yılında British Medical Journal’da yer alan şu ifadelerinden anlıyoruz: “Astım, alerjiler ve bağışıklık sistemi işlevine bağlı gelişen kanserler de dahil olmak üzere diğer pekçok kronik immünolojik hastalıkta hızlı bir artış yaşanmakta ve bu artış bağışıklama programlarına bağlı olabilir.”. Diyabetle ilgili bulgular belki de buzdağının yalnızca görünen kısmı.

A.B.D. ve İngiltere’de son yıllarda yapılan çalışmalar aşıların otizme yol açtığını gösterir yönde(56,57,58). Cıva zehirlenmesi ve otizm neredeyse aynı belirtilere sahip(59) ve bir günde olunucak aşılar ile zarara yol açtığı bilinen ölçünün 41 kat üzerinde cıva alınması mümkün(60). 1980’lerin başında aşı takivime giren kızamık-kabakulak-kızamıkçık (KKK ya da “measles-mums-rubella (MMR)) aşısından sonra Kaliforniya’da otizm oranları son 20 yılda %1000’lik bir patlama yaşamıştır. İngiltere’de de 1990’larda takvime giren KKK aşısından sonra otizm oranlarında hızlı artış görülmüştür. Bazı bebekler aşılar yoluyla EPA (Environment Protection Agency) ajansının cıva için belirlediği güvenlik limitinin 100 kat üzerinde cıva almaktadır. Ocak 2000’de İlaç Yan Etkileri Dergisi (Journal of Adverse Drug Reactions) KKK aşısının güvenlik çalışmalarının yeterli düzeyde olmadığı ve lisans verilmemesi gerektiği yönünde açıklama yapmıştır. Aşı-otizm bağlantısı şüphelerini güçlendiren bir başka faktör de, otistik hastalarında sistematik cıva arındırma rejimenleri kullanan hekimlerin hastalarının genel sağlık durumlarında ve davranışlarında belirgin iyileşme kaydetmeleridir(61). Bugün, [Amerika’da] 150 çocuktan 1’i [bu oran, 2012 yılı itibariyle 88’de 1’dir] otizm teşhisi taşımaktadır. 1940’lı yılların başında, bugün kullanılan aşıların pekçoğu henüz piyasada yokken, otizm oldukça ender görülen ve ancak birkaç doktorun hizmet yılları boyunca rastlayacağı bir sağlık durumuydu.

 

AŞI GERÇEĞİ 7:

“Pekçok ciddi kronik hastalıkla ikna edici düzeyde korelasyon saptanmış olmasına rağmen aşıların uzun dönemde yol açacağı yan etkiler üzerinde durulmamaktadır. Hekimler bu hastalıkların çoğunda gözlemlenen muazzam artışı açıklayamamaktadır.” 

 


 

Kaynaklar:

53.  NVIC Vaccine Conference Program Guide, 1997.

54. Unanimous resolution of the AAPS, 57th Annual Meeting, St. Louis, MO, October, 2000; seehttp://www.aapsonline.org/.

55. British Medical Journal, 1999, 318:193, 16 (January).

56.Singh V, Yang V. Serological association of measles virus and human herpes virus-6 with brain autoantibodies in autism. Clinical Immunology and Immunopathology 1998;88(l):105-108.

57. Wakefield AJ, et al. Ileal-lymphoid-nodular hyperplasia, non-specific colitis, and pervasive developmental disorder in children. Lancet 1998;351:637-641. 

[Ed Not: Dr Wakefield ve diğer 12 meslektaşının bu araştırması, çocuklar üzerinde etik olmayan çalışma yürütülmüş olması gerekçesiyle geri çekilmiştir.]

 

58. Wakefield AJ, Anthony A, Murch SH, Thomson M, Montgomery SM, et al. Enterocolitis in Children With Developmental Disorders. Am JGastroenterol September; 95:2285-2295.

59. Stephanie Cave, MD, NVIC Vaccine Conference, September, 2000; see http://www.909shot.com  for conference transcripts and information.

60. Congressman Dan Burton, House Committee on Government Reform, Hearing on Mercury and Medicine, 6/18/2000.

61.Press Release, Feb. 12, 2001; see http://www.autism.com/ari/press1.html

Aşı Efsanesi – Söylence 4: “Aşılamanın temeli sağlam immünolojik teori ve uygulamalarına dayanır”

Aşı Efsanesi – Söylence 4: “Aşılamanın temeli sağlam immünolojik teori ve uygulamalarına dayanır”

SÖYLENCE 4:

“Aşılamanın temeli sağlam immünolojik teori ve uygulamalarına dayanır…”

…mı acaba?

Aşıların işe yarayıp yaramadığını anlamakta aranan klinik kanıt, aşının vurulduğu kişide antikor üretimini stimüle edip etmediğidir; antikor üretimi sağlıyorsa işe yaradığı kabul edilir. Ancak burada belirsizliğe yol açan bir nokta var ki, o da bağışıklanmanın salt antikor oluşumundan ibaret olup olmadığıdır. Örneğin, kanda gama-globülin yokluğu anlamına gelen ‘agamaglobülinemi’den muzdarip çocukların kanında antikor üretimi olmamasına rağmen enfeksiyon hastalıklarından iyileşme hızları aynen diğer çocuklardaki gibidir(40). Ayrıca, 1950 yılında İngiltere Tıp Konseyi tarafından mevcut difteri salgını ile ilgili olarak yapılan bir çalışmada antikor sayımı ile hastalık oluşumu arasında herhangi bir bağlantı olmadığı belirtilmiştir; araştırmacılar bu sonuca, antikor sayımı son derece düşük olmasına rağmen hastalığa dirençli bireyler ile yüksek antikor sayımı olmasına rağmen hastalanmış kişilerden yola çıkarak ulaşmıştır(41). Doğal yoldan bağışıklanma, vücutta pekçok organ ve sistemin karşılıklı etkileşimi ile sağlanan son derece kompleks bir işlemdir; suni yoldan antikor stimülasyonu ile replike edilemez.

Yapılan araştırmalar ayrıca, aşılamanın vücudun bağışıklık hücrelerini aşıdaki spesifik antijenlere bağlayarak, bu hücrelerin oluşacak başka enfeksiyonlara yanıt veremez hale geldiğini göstermiştir. İmmünolojik rezervlerde bu yüzden yaşanacak düşüşe bağlı olarak vücut dayanıklılığı da genel olarak düşecektir(42).

Bağışıklık teorisinin bir diğer parçası da “toplumsal bağışıklık”, yani belirli bir toplumda yeterli sayıda kişi bağışıklanmışsa bunun toplumun bütününü koruyacağı düşüncesidir. Ancak 2 numaralı söylenceyi hatırlayacak olursak bunun tam tersinin, yani tamamen bağışıklanmış topluluklarda salgın oluşumunun kayda geçmiş pekçok örneği bulunmaktadır. Hatta kızamık için düşünürsek, salgın oluşumu aşılama oranlarının yüksek oluşunun doğrudan sonucu gibi gözükmektedir(43). Minesota’da devlette çalışan bir epidemiyolog, yapılan bir çalışmada aşılı çocukların aşısız çocuklara oranla menenjite yakalanma riskinin 5 kat fazla çıkması üzerine  Hib (B Tipi Haemophilus influenza) aşısının hastalık riskini arttırdığı sonucuna ulaşmıştır(44).

İşin şaşılacak tarafı, aşılamanın hiçbir zaman klinik ortamda herhangi bir hastalığı önlediğinin kanıtlanmamış olduğudur, bunun sebebi ise gayet basit bir şekilde hiçbir araştırmacının deney katılımcılarını doğrudan hastalık virüsü veya bakterisine maruz bırakmamış olmasıdır (kaldı ki zaten mesleki etik kuralları gereğince bunu yapamazlar da). Tıp camiasının altın standardı; çift kör, plasebo kontrollü bir çalışmayla da aşılı ve aşısız kişilerin sağlık durumu şimdiye kadar karşılaştırılmamış olduğundan aşı uygulaması bilimsel açıdan işe yararlığı kanıtlanmamış bir uygulama olma özelliğini korumaktadır. Ayrıca, bir hastalığa maruz kalan kişilerin hepsinin belirti geliştirmeyeceği gerçeği gözününde bulundurulmalıdır (esasına bakılacak olursa, bir hastalığın “salgın” olarak nitelenmesi için nüfusun çok küçük bir bölümünün etkilenmesi ve semptom geliştirmesi yeterlidir). Bu yüzden, aşılanmış bir kişi belirli bir hastalığa maruz kalıp da hastalanmadıysa onu aşının korumuş olup olmadığını anlayamak imkansızdır, zira aynı kişinin aşısızken de bu hastalığı kapıp kapmayacağını bilemezsiniz. Tabii son zamanlarda yaşanan salgınlara bakıldığında hastalıkların aşılı çocuklarda aşısızlara oranla daha fazla görülmesi de dikkate değerdir.

Aşılama programlarıyla ilgili bir diğer hayret verici nokta da bu tıbbi uygulamanın “herkesi tek tip gömleğe sokan” yönüdür. 4 kiloluk 2 aylık bir bebekle 18 kiloluk 5 yaşındaki çocuk aynı doz aşıyı olmaktadır. Kilolarıyla oranlandığında bağışıklık sistemi henüz olgunlaşmamış, tam gelişmemiş bebeklerin aldığı aşı dozu büyük çocuklara oranla 5 kat fazladır. Dahası, yapılan çeşitli testlerde aşı dozlarındaki “üniteler” etikette belirtilenin 1/2 ila 3 kat üzerinde çıkmıştır; üretim kalite kontrolünde belli ki oldukça geniş bir hata payına göz yumulmaktadır. Diğerlerine oranla çok daha fazla ölüm ve sakatlık oluşturduğu tespit edilmiş “hot lot” denilen aşı partileri National Vaccine Information Centre (NVIC) tarafından kayda alınmışsa da Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından bu gereksiz ölüm ve yaralanmalara yol açan aşılara müdahale bir türlü gelmemektedir. Daha fazla sayıda yan etkiye yol açtığı görülen aşı partilerinin devlet birimlerince geri çekildiği şimdiye kadar görülmemiş olsa da, rotavirüsü aşısı pekçok çocukta bağırsak düğümlenmesine yol açmasının ardında piyasaya sürüldükten birkaç ay sonra toplatılmıştır. İnanılmaz bir şekilde, FDA ve CDC (Centres for Disease Control) bu problemi lisanslama öncesinde bilmelerine rağmen oybirliği ile aşıya onay vermişlerdir(45).

Son olarak aşıların, aşının vurulduğu kişi veya toplulukların ırk, kültür, beslenme, genetik yapı, coğrafi lokasyon veya diğer başka özellikleri her ne olursa olsun aynı etkiyi sağlayacağı varsayılmaktadır. Bu varsayımın ne kadar yanlış olduğu belki de en iyi birkaç yıl önce Avustralya’nın kuzey bölgesinde yoğunlaştırılan aşılama programlarının aborijin kabilelerde bebek ölümlerini %50 gibi inanılmaz bir oranda arttırdığında ortaya çıkmıştır(46). Tabii bu noktada ölmeyip sağ kalanların da akıbetlerinin düşünülmesi gerekir; yarısını öldüren aşılardan diğer yarının hiç etkilenmeden kurtulduğunu düşünemeyiz.

Bir bu kadar düşündürücü bir diğer bulguya da New England Tıp Dergisi’nde kısa bir süre önce yayımlanmış ve Romanya’da çocuk felci aşısı vurulan çocukların önemli bir bölümünün aşıya bağlı çocuk felci geliştirdiğini gösteren çalışmada yer verilmiştir. Araştırmacılar, antibiyotik enjeksiyonları ile korelasyon saptamışlardır. Aşılamadan sonraki bir ay içerisinde vurulan tek doz antibiyotik iğnesinin çocuk felci riskini 8 kat, 2 ila 9 antibiyotik iğnesinin 27 kat, 10 veya üzerinde iğnenin ise riski tam 182 kat arttırdığı saptanmıştır(47).

Aşılama teorisinde daha önce gözönünde bulundurulmamış başka ne tip faktörler beklenmedik sonuçlar şeklinde kendini gösterecek acaba? Halk sağlığı yetkilileri gözlem sonuçlarını samimi şekilde ortaya koyup raporlamadığı takdirde oluşacak zararın çap ve derecesini tahmin bile edemeyiz. Ancak yaşamakta olduğumuz anın gerçeği, koskoca ülke popülasyonlarının, oyunun kuralları kendilerine önceden verilmiş olsa belki de katılmayı reddecekleri bir oyunda sağlıkları ve hatta hayatları ile kumar oynamakta olduklarıdır.

AŞI GERÇEĞİ 4:

“Bağışıklama teori ve pratiğinin dayandığı varsayımların çoğu ispat edilmemiş veya uygulamada yanlış olduğu ortaya çıkmış teorilerdir.”


Kaynaklar:

41. Id. at 21 (British Medical Council Publication 272, May 1950).
42. See Trevor Gunn, supra, note 29, at 21; see also Neil Miller, supra note 33 at 47 (Buttram, MD, Hoffman, Mothering Magazine, Winter 1985 at 30; Kalokerinos and Dettman, MDs, “The Dangers of Immunization,” Biological Research Inst. [Australia], 1979, at 49).
43. See Mayo Vaccine Research Group, supra note 27.
44. See Neil Miller, supra note 33 at 34.
45. Chairman/Congressman Dan Burton, Committee of Government Reform, Opening Statement, “FACA: Conflicts of Interest and Vaccine
Development, Preserving the Integrity of the Process,” June 2000. http://www.whale.to/v/conflict.html
46. Archie Kalolerinos, MD, Every Second Child, Keats Publishing, Inc. 1981.
47. Washington Post, February 22, 1995.

Aşı Efsanesi – Söylence 2 ve 3: “Aşılar hastalıktan korur…” / “Bugün ABD’de bulaşıcı hastalıklar az görülüyorsa eğer, bu aşılar sayesindedir…”

Aşı Efsanesi – Söylence 2 ve 3: “Aşılar hastalıktan korur…” / “Bugün ABD’de bulaşıcı hastalıklar az görülüyorsa eğer, bu aşılar sayesindedir…”

SÖYLENCE 2:

“Aşılar hastalıktan korur…”

…mu acaba?

Tıp literatürü aşıların işe yaramadığı durumları dokümente eden şaşırtıcı sayıda çalışmayla doludur. Kızamık, kabakulak, çiçek, boğmaca, çocuk felci ve Hib salgınlarının hepsi aşılanmış popülasyonlarda aynen görülmektedir(18,19,20,21,22). CDC’nin 1989’daki raporunda şöyle denmektedir: “Okul çağındaki çocuklarda [kızamık] salgınları, aşılanma oranları yüzde 98’lerin üzerindeki okullarda ortaya çıkmıştır(23). Bu salgınlar, yıllardır kızamık vakası bildirilmemiş yerler de dahil olmak üzere ülkenin tüm bölgelerinde görülmüştür(24).  CDC hatta %100 aşılandığı belgelenmiş bir popülasyonda yaşanan kızamık salgınından bahseder(25). Bu fenomeni araştıran bir çalışmada şöyle denmektedir: “Burada görülen bariz paradoks odur ki, bir popülasyonda kızamığa karşı bağışıklama oranları yüksek seviyelere çıktıkça, kızamık bağışıklanmış kişilerde görülen bir hastalık haline gelmektedir”(26). Daha güncel bir çalışmada ise kızamık aşılamasının “bağışıklık sistemini baskıladığı, bunun da diğer enfeksiyonlara yakalanma riskini arttırdığı”(27) belirlenmiştir. Bu çalışmalar, yürütülen komple “bağışıklama” çalışmalarının amaca aykırı sonuçlar üretebileceğini işaret etmektedir ki zaten birtakım ülkelerde popülasyonun tümü bağışıklanmış olmasına rağmen başgösteren salgınlar bu savı desteklemektedir. Örneğin Japonya, 1872 yılında geçilen zorunlu aşılama programından sonra çiçek hastalığı vakalarında her yıl artış yaşamıştır. 1892 yılına gelindiğine Japonya’da çiçeğe bağlı ölüm sayısı 29,979’e ulaşmış olup, ölenlerin hepsi de daha önce aşılanmıştır(28). 1900’lerin başında, 8 milyon kişinin toplam 24.5 milyon doz aşıyla bağışıklandığı (aşılanma oranı: %95) Filipinler, tarihinin en ağır çiçek salgınını yaşadı ve sonuç olarak ölüm vakaları 4’e katlandı(29). İngiltere’nin 1853’te ilk zorunlu aşılanma kanunu devreye girmeden önceki en büyük çiçek salgınından iki yıl içinde ölenlerin sayısı 2,000 civarındayken, 1870-71 yılı döneminde İngiltere ve Galler’de 23,000’in üzerinde çiçek ölümü yaşandı(30). 1989 yılında Umman’da, hedef popülasyonun tamamını aşılama başarısına ulaşılmasının üzerinden 6 ay geçtikten sonra yaygın çocuk felci salgını patlak verdi(31). ABD’de, 1986 yılında Kansas’ta ortaya çıkan boğmaca vakalarının %90’ı “yeterli dozda aşılanmış” kişilerdeydi(32); 1993 Chicago salgınında da boğmaca vakalarının %72’si takvimde öngörülen tüm aşılarını olmuş kişilerde görüldü(33).

AŞI GERÇEĞİ 2

“Eldeki deliller aşılamanın güvenilir bir hastalık önleme yöntemi olmadığını göstermektedir.”  


SÖYLENCE 3

“Bugün ABD’de bulaşıcı hastalıklar az görülüyorsa eğer, bu aşılar sayesindedir…”

…öyle midir acaba?

İngiltere’deki British Association for the Advancement of Science verilerine göre, çocukluk çağı hastalıklarındaki vaka sayısında, mecburi aşılama programlarına geçilmesinden çok önce, ta 1850 – 1940 yılları arasında, uygulamaya konulan sanitasyon ve hijyen çalışmalarına paralel şekilde %90 oranında düşüş yaşanmıştır. Medical Sentinel’in yakın zamandaki raporuna göre, “1911’den 1935’e kadar ABD’de çocuk ölümlerine yol açan bulaşıcı hastalıkların başında difteri, boğmaca, kızıl ve kızamık geliyordu. Ancak 1945 yılına gelindiğinde bu hastalıklardan kaynaklı toplam ölüm oranı, herhangi bir kitle aşı uygulaması olmadığı halde %95 oranında düşmüştür.”(34)

Yani, en iyi halde aşılamanın etkisi, uygulamaya konuldukları tarihten sonra hastalık vaka sayısındaki düşüşe yaptıkları küçük etki itibariyle incelenebilir. Kaldı ki aşıların bu rolü de şüphelidir, zira aşı öncesi devirdeki ölüm oranları ile aşılama sonrası oranlar arasında kayda değer bir fark oluşmamıştır. Dahası, çiçek hastalığı ve çocuk felci aşılamasını reddeden Avrupa ülkelerinde de tıpkı aşılamanın zorunlu tutulduğu ülkelerde olduğu gibi salgınlar sona ermiştir; belli ki aşılar hastalıkların ortadan kalmasındaki tek faktör değildir. Hatta, hem çiçek hem de çocuk felci aşılama kampanyalarından sonra hastalık vaka sayısında önemli derecede artış gözlenmiştir. Çiçek aşılamasının mecburi tutulmasında sonra önemli vaka artışları yaşanarak hastalık yaygınlık ve önemini korurken, mevcut diğer salgın hastalıklar, aşıları olmadığı halde aynı zamanlamayla düşüş trendlerine devam etmiştir. İngiltere ve Galler’de, çiçek hastalığı ve aşılama oranları 1870’ler ile 2. Dünya Savaşı’nın başları arasındaki birkaç onyılı bulan süreçte aynı düşüş trendini paylaşmıştır(35). Bu durumda, aşılama kampanyalarının hastalıktan ölüm oranlarında yaşanan sürekli düşüşte herhangi bir payı olup olmadığını söylemek olanaksız hale gelmektedir. Ölüm oranlarındaki düşüş belki de aşısız geçen ilk dönemlerde gözlenen düşüşlerle aynı basit nedene dayanıyordu: sanitasyon, hijyen ve beslenme alanlarındaki iyileşme; daha iyi barınma, transportasyon ve altyapı tesisi; gıdaların daha iyi şartlarda muhafaza edilmesini sağlayan teknik ve teknoloji gelişimi; ve hastalıkların doğasındaki döngüsellik gibi. Bu çıkarım, yakın zamanda Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayımlanan ve üçüncü dünya ülkelerindeki hastalık ve ölüm oranlarının uygulanan immünizasyon prosedürleri veya tıbbi tedavilerle doğrudan korelasyonu olmadığı, ancak bu bölgelerdeki hijyen ve diyet standartları ile yakından bağlantılı olduğu yönündeki sonuçla da örtüşmektedir(36). Günümüz hastalık vaka oranlarındaki düşüşten salt aşılamayı sorumlu tutarken acaba aşılara yüklediğimiz bu önem ve güven fazlasıyla abartılı ve hatta hatalı olabilir mi? Bizce, evet.

Aşıyı savunanlar, aşıların etkinliğini kanıtlamak için ölüm yerine, gözlemlenen hastalık vaka sayısına işaret ediyorlar. Lakin istatikçilere göre hastalık trendinin izlenmesinde ölüm istatistikleri, vaka sayısı istatistiklerine göre çok daha güvenilir verilerdir. Bunun nedeni ise basit; çünkü ölüm durumunda yapılan bildirim ve tutulan kayıtların kalitesi diğerine oranla çok daha yüksek de ondan(37). Örneğin, New York’ta yapılan bir araştırmada pediyatristlerin yalnızca %3.2’sinin kızamık vakalarını sağlık bakanlığına bildirdiği ortaya çıkmış. 1974 yılında CDC verileri Georgia eyaletinde 36 kızamık vakası olduğunu gösterirken, Georgia Eyaleti Sürveyans Sistemi’ne kayıtlı 660 vaka bulunuyor(38). 1982 yılında Maryland eyaleti sağlık yetkilileri, difteri-boğmaca ve tetanoz aşısnın tehlikelerinden bahseden “D.B.T-Aşı Ruleti” adlı bir televizyon programında boğmaca salgını olduğunu öne sürüyorlar, ancak ABD Biyolojik Standartlar Enstitüsü’nde o zaman görev yapmakta olan Dr. J. Anthony Morris adlı saygın bir virolog boğmaca olduğu öne sürülen 41 vakayı incelediğinde bunlardan yalnızca 5’inin klinik olarak boğmaca olduğunu tespit ediyor ve bu 5 vakanın da aşılı kişilerde olduğu ortaya çıkıyor(39). Bu gibi örnekler, hastalık vaka sayılarına dayanarak hükme varmanın ne kadar yanıltıcı olabileceğini göstermesine rağmen aşı taraftarları gelişigüzel bir şekilde bu verilere dayanmaya devam ediyor.

AŞI GERÇEĞİ 3

“Aşıların 19. ve 20. yüzyılda bulaşıcı hastalıklarda yaşanan düşüşteki payı, tabii eğer varsa, kesin olarak bilinmemektedir.”

 


Kaynakça

18. Measles vaccine failures: lack of sustained measles specific immunoglobulin G responses in revaccinated adolescents and young adults. Department of Pediatrics, Georgetown University Medical Center, Washington, DC 20007. Pediatric Infectious Disease Journal. 13(1):34-8, 1994 Jan.

19. Measles outbreak in 31 schools: risk factors for vaccine failure and evaluation of a selective revaccination strategy. Department of Preventive Medicine and Biostatistics, University of Toronto, Ont. Canadian Medical Association Journal. 150(7):1093-8, 1994 Apr 1.

20. Haemophilus b disease after vaccination with Haemophilus b polysaccharide or conjugate vaccine. Institution Division of Bacterial Products, Center for Biologics Evaluation and Research, Food and Drug Administration, Bethesda, Md 20892. American Journal of Diseases of Children. 145(12):1379-82, 1991 Dec.

21. Sustained transmission of mumps in a highly vaccinated population: assessment of primary vaccine failure and waning vaccine-induced immunity. Division of Field Epidemiology, Centers for Disease Control and Prevention, Atlanta, Georgia. Journal of Infectious Diseases. 169(1):77-82, 1994 Jan. 1.

22. Secondary measles vaccine failure in healthcare workers exposed to infected patients. Department of Pediatrics, Children’s Hospital of Philadelphia, PA 19104. Infection Control & Hospital Epidemiology. 14(2):81-6, 1993 Feb.

23. MMWR (Morbidity and Mortality Weekly Report) 38 (8-9), 12/29/89.

24 MMWR “Measles.” 1989; 38:329-330.

25MMWR. 33(24),6/22/84.

26 Failure to reach the goal of measles elimination. Apparent paradox of measles infections in immunized persons. Review article: 50 REFS. Dept. of Internal Medicine, Mayo Vaccine Research Group, Mayo Clinic and Foundation, Rochester, MN. Archives of Internal Medicine. 154(16):1815-20, 1994 Aug 22.

27. Clinical Immunology and Immunopathology, May 1996; 79(2): 163-170.

28. Trevor Gunn, Mass Immunization, A Point in Question, at 15 (citing E.D. Hume, Pasteur Exposed-The False Foundations of Modern Medicine, Bookreal, Australia, 1989.)

29. Physician William Howard Hay’s address of June 25, 1937; printed in the Congressional Record.http://www.whale.to/v/hay1.html

30. Eleanor McBean, The Poisoned Needle, Health Research, 1956.

31. Outbreak of paralytic poliomyelitis in Oman; evidence for widespread transmission among fully vaccinated children. Lancet vol 338: Sept 21, 1991; 715-720.

32. Neil Miller, Vaccines: Are They Really Safe and Effective? Fifth Printing, 1994, at 33.

33. Chicago Dept. of Health.

34. Harold Buttram, M.D., “Vaccine Scene 2000, Review and Update,” Medical Sentinel, Vol.5 No. 2, March/April 2000.http://www.woodmed.com/VaccineScene2000.htm

35. Neil Miller, supra note 33 at 45 [NVIC News, April 92 at 12].

36. S. Curtis, A Handbook of Homeopathic Alternatives to Immunization.

37. Darrell Huff, How to Lie With Statistics, W.W. Norton & Co., Inc., 1954 at 84.

38. Quoted from the internet, credited to Keith Block, M.D., a family physician from Evanston, Illinois, who has spent years collecting data in the medical literature on immunizations.

39. See Trevor Gunn, supra, note 29, at 15.