Sağlık Ocağı ve Halk Sağlığı Merkezine, Çocuklarımı neden aşılatmıyorum

Sağlık Ocağı ve Halk Sağlığı Merkezine, Çocuklarımı neden aşılatmıyorum

Sayın İlgili,

Sağlık ocağından defaatle, ve son olarak da Halk Sağlığı Koruma Merkezi’nden gelerek çocuklarımıza çocukluk çağı takvimine göre aşılama uygulamak için tarafımıza hatırlatma ve gerekli uyarılarda bulunulmuştur. Devletimizin kendilerine vermiş olduğu bu görevi yerine getirdikleri ve çocuğumuzun sağlığını korumak için doğru olanın bu olduğunu düşündüklerinden dolayı kendilerine saygı ve teşekkürlerimizi arzederim. Bu hatırlatmalara cevaben özetle,

1. Aşı ile korunan enfeksiyon hastalıklarının özellikle immün yetmezlik sorunu olmayan bireyler için tehlikeli olmamaları,

2. Bulaşma riskinin bahsedildiği kadar yüksek olmamaları (Örneğin Hep B bebekler için tehlikeli olmasına rağmen, bulaşma yolları HIV ile aynı olduğundan(1) hareketle anne taşıyıcı değilse bebeğe bulaşma riskini takdirinize bırakıyorum.)

3. Aşıların öne sürüldüğü kadar etkili ve koruyucu olmadıkları

4. En önemlisi de öne sürüldüğü gibi zararsız olmadıkları, bilakis içerdikleri gerek ağır metal ve toksinler, gerek aşı suşunun kendisi, gerekse retrovirüs ve dna kalıntıları gibi kontaminasyonlar nedeniyle kısa, orta ve özellikle uzun vadede bireye kalıcı hasarlar verme olasılığının çok yüksek olması,

Gibi konularda bilgi sahibi olduğumuzdan dolayı çocuklarımıza aşı yaptırmayacağımızı kendilerine ilettik. Kendileri de aşı yaptırmama gerekçelerimizi detaylı olarak bilmek istediklerini ilettiler. Bu bilgilenme talebine istinaden araştırmalarım sonucunda elde ettiğim bilgileri elimden geldiğince özet bir biçimde aktarmaya çalışacağım.

NEDEN AŞILAMA (BAĞIŞIKLAMA)

Aşağıdaki Satırlar İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünün ilgili internet sitesinden alınmıştır.

“Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanan 11 antijene karşı aşı şu andaki aşı programı içinde yer almaktadır.Bu aşılar Difteri-Boğmaca-Tetanus-Poliomyelit-Heamofilus İnfluenza tip B, Hepatit B, Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak, Pnömokok ve BCG aşılarıdır. Sağlık Bakanlığı “Genişletilmiş Bağışıklama Programı” adı altında aşılama çalışmalarını hızlandırarak sürdürmektedir.

Aşı ile önlenebilen hastalıklar çocukluk dönemindeki hastalıkların önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Çok kolay uygulanabilen, ekonomik ve etkili bir yöntemle önlenebilen bu hastalıkların artık eliminasyonundan, eradikasyonundan söz edilmektedir. Gerçekten de çiçek hastalığının ve çocuk felcinin eradikasyonu ile elde edilen başarı sonrası gözler diğer aşıyla önlenebilir hastalıklara dikilmiştir. Başarı ile yürütülen bağışıklama programları ile bu hastalıkların da aynı akibete uğraması mümkün olacaktır. Aşılama çalışmalarında hedeflenen, kampanya yaklaşımından yerel sağlık hizmetlerinin içinde rutin aşı uygulamasına geçiş yoluyla aşı ile korunabilir hastalıkların tamamen ortadan kaldırılmasıdır.(2)

 

muhammed bey

Yukarıda görebileceğiniz üzere aşılar belli enfeksiyon hastalıklarına karşı uygulanarak, hastalığa yakalanmazdan evvel bireyde bağışıklık kazandırma prensibine binaen yapılmaktadır. Ekonomik olması, uygulama kolaylığı ve etkinliği gibi gerekçelerle her bireyin sağlık durumunun bireye özel olması durumu gözardı edilerek tüm topluma uygulanması öngörülmektedir. Çiçek ve Çocuk felci (Polio) hastalıklarının eradike edildiği (ki bu sadece bir iddiadır) ve bağışıklamanın devamı ve yaygınlığının arttırılması ile hedefteki diğer enfeksiyonlarında tamamen eradike edilmesi ve ortadan kaldırılması hedeflenmektedir.

Bunları tarafıma yapılan ısrarın ve aşılama gayretinin nedenlerinin bilincinde olduğumu ifade sadedinde serdettim, yoksa bu nedenlerin hemen hiçbirine katılmam sözkonusu değildir. Gerekçeler doksanlı yıllarla aynı olup, güncel bilimsel argümanların oldukça gerisindedir. Bu durumdan ülkemizdeki sağlık personelini sorumlu tutmuyorum. Zira görebildiğim kadarıyla WHO ve CDC başta olmak üzere küresel otoriteler de nedenlerini tahmin etmekle birlikte kesin olarak bilmediğimden ifade edemeyeceğim bir şekilde aşılara bu ilkel perspektiften bakmaya ve ısrarla önermeye (yer yer dayatmaya) devam etmektedirler. Otoriteleri takip ile memur sağlık personelimizin çok fazla seçeneği olmasa gerektir diye düşünüyorum. Ancak bu durum yine de rahatsız edicidir. Vicdani sorumluluk gereği en azından prospektüs verileri bireylere açıklanarak, bireylerin aydınlatılmış rızasının aranması gerekmiyor mu? İlk çocuğuma 2 yaşına kadar olan tüm aşılarını yaptırdık (ki bu onlarca aşı demek) ancak ne takip eden doktorumuzdan ne de uygulayan memurdan aşıların olası zararları üzerine tek kelime duymadık. Takdir edersiniz ki, bunun da etikle bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Bilinmeyen ve uzak vadeli etkileri bir kenara bırakalım, bilindik bir yan tesir ile karşılaşmamız durumunda içine düşeceğimiz bunalım ve açmazı tahmin etmek hiç de zor değildir.

AŞILAR’IN ETKİNLİĞİ VE HASTALIKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Aşılar söylenildiği kadar etkin mi, ve gerçekten hastalıkların eradikasyonu söz konusu mu? Hastalıkların azalması üzerinde aşıların payı nedir?

Aşılar zayıf veya öldürülmüş mikroorganizmaların doğrudan vücuda enjeksiyonu (opv için ağızdan damla) ile vücuda verilmesi, ve vücudun otoimmün sisteminin bu etkiye tepki vermesi ve antikor üretmesi mekanizması ile çalışmaktadır. Otoimmün sistem bir defa karşılaştığı mikroorganizmaya verdiği tepki normal şartlarda kalıcı bir hafıza ile korunmaktadır. Hatta anneden bebeğine aktarılan bir hafızadan söz edebiliriz. Ancak aynı durum aşılama yoluyla edinilen bağışıklıkta geçerli değildir. Bu nedenle aşılama takviminde de görülebileceği üzere belirlenen aralıklarla aşılar tekrar edilmektedir. Bu da aşı yoluyla bağışıklamanın doğal bağışıklanmadan farklı, daha zayıf, antikor bağımlı ve kısa süreli olduğunu gösteriyor.(4) Bunun yanında kanında eşik seviyenin çok üzerinde tetanoz antikoru barındıran bireylerin tetanoza yakalandığı ve hayatını kaybettiği vakalar gözönüne alındığında bu çeşit bağışıklamanın enfeksiyona %100 yakalanmama ve koruma garantisi vermediğini de görebiliriz. Diğer yandan kızamık, kabakulak, çiçek, boğmaca, çocuk felci ve Hib salgınlarının aşılanmış popülasyonlarda da aynen görülmekte olduğu da bir gerçektir.(5)

Hastalıkların aşılama sonrası azaldığı ve hatta eradike olduğu bilimsel ve tarihsel verilerle bağdaşan bir bilgi değil. Hastalıkların azalmasında beslenme, temizlik, kimyasallarla ilgili bilinenler ve tıbbi imkanların artması vd. faktörlerin etkilerini gözardı edilerek tüm başarının aşılara havale edilmesi oldukça ilginçtir.

 

xxyyzz

Tablo 2: Yıllara göre ABD de enfeksiyon hastalıklarından ölüm oranları(6)

 

Tablodan açıkça görülebileceği üzere aşılarının kullanımından çok önce enfeksiyon hastalıklarından ölüm oranları, bahsetttiğimiz faktörlerin etkisiyle gözle görülür bir şekilde düşüştedir. Tek tek ele alırsak:

 

Measles (Kızamık) : Kızamık aşısı 1963 de bulunduğunda mortalitesi zaten neredeyse sıfırdır.

Scarlet Fever (Kızıl) : Hala aşısı yoktur. Buna rağmen mortalitesi neredeyse sıfırlanmıştır.

Typhoid (Tifo) : Yaygın aşılama takvimine hiç girmemesine rağmen tifo mortalitesi zaman içinde kendiliğinden neredeyse sıfırlanmıştır.

Whooping Cough (Boğmaca) : Yaygın aşılamaya geçildiği 1940 lara kadar mortalitesi düzenli olarak düşmüştür. Aşılama sonrası da zaten önceden de belirgin olan düşüşün devam ettiği görülüyor. Aşının etkinliği diğer faktörlerden pek de farklı görünmüyor.

Diptheria (Difteri) : 1984 de difteri toksininin kullanılmaya başlanmasıyla önemli oranda düşmeye başlayan difteri mortalitesi 1920 de difteri aşısının piyasaya çıkmasıyla da düşmeye aynı hızda devam etmiştir. Aşının difteri mortalitenin düşüş eğrisine bir miktar katkısı olsa da, ciddi bir kırılma ve fayda görülmemektedir.

Polio : Şimdi eradikasyonundan söz edilen polio (çocuk felci) enfeksiyonuna bir göz atalım.

 

mohammed bey

Tablo 3: 1996-2011 Dünya geneli ve Hindistan Polio ve AFP (Felç) (7)

 

Polio (çocuk felci) nin aşılar arasında özel bir yeri var. Zira çocuk felci psikolojik ve duygusal durumu nedeniyle aşı kampanyalarında en çok kullanılan enfeksiyon oldu. Aşı yoluyla insanların belki de en zarar gördüğü aşı olduğu ise nedense insanlara pek anlatılmıyor. OPV aşısının tüm çevrelerce kabul edilen Simian Virus 40 (SV40) kontaminasyonu nedeniyle kaç kişi kansere yakalandı, adeta uçuşa geçen kanser vakalarında payı ne kadardır bilemiyoruz. Zira bu kadar uzun vadeli yan etkileri tespit edecek bir ölçüm aracımız ve bilimsel skopumuz henüz yok. Bunun yanında kendi prospektüsünde bile yazıyorken(8), OPV aşısının bizzat çocukta veya çocukla temas eden diğer bireylerde felçe sebep olabileceğinden bahseden bir hemşire veya doktora rastlamadım. Oysa herhangi bir ilacı bile kullanırken prospektüsün okunması ve dikkatli olunması istenilirken, aşının bir prospektüsünün varlığı bile bugün aşılanan bireylerin bilgisi dışındadır. Bu noktada aşılamada bireyin “aydınlatılmış rıza”sının gerekli olup olmadığını, gerekli ise bu aydınlatmanın yapılıp yapılmadığını, yapılmıyor ise bunun etikle ne kadar bağdaştığının takdirini sizlere bırakıyorum.

Tablo 3’te de görüleceği üzere vahşi polio vakalarında görülen (ve çok abartılan) düşüşün yanında, aşının bizzat kendisinin neden olduğu vakalar ve vahşi polio kaynaklı olmayan diğer felç vakalarındaki inanılmaz artıştan (neredeyse 10 kat) neden kimse bahsetmiyor? Bu tablodaki duruma bakıp da aşı ile “vahşi polio” eradikasyonundan gurur duyulabilir mi? Vahşi polio dan sakınmamızın nedeni felç vakaları değil miydi? Şimdi bu felç vakalarını yaygın aşılamalar sayesinde kat be kat arttırmış olduk.

Grip : Grip aşısı da etkinlik sorgulaması için güzel örneklerden. Artık her doktorun önerdiği ve büyükler için neredeyse çocukluk çağı aşıları kadar yaygınlık kazanan grip aşısının etkinliği ise her yıl araştırma konusu oluyor ve sürekli olarak neredeyse sıfır olarak bulunuyor.(9) Grip aşılarının, zararlı olduğu kabul edilip birçok aşı içeriğinden çıkartılan bir toksin olan timoresal’i hala içeren aşılardan biri olduğu(10) bilgisi de etkinliğinin olmayışına eklenince, olayın tam bir yağmurdan kaçarken doluya tutulma durumu olduğu ortaya çıkıyor. Bu kadar açık veriler olmasına rağmen doktorlarımızın sürekli olarak bu aşıyı tavsiye ediyor oluşları esef vericidir. Bu aşının hamile bayanlara uygulanmasının korkunç derecede bir hata oluşunu da ekleyeyim. İlerleyen satırlarda bu konunun detayını Dr. Russell L. Blaylock’un
açıklamalarında bulabiliriz.

Sonuç olarak, rahatça görüldüğü üzere hastalıkların azalması veya eradikasyonunda, diğer faktörlerin yanında aşıların faydasının oldukça az olduğu rahatça görülebiliyor. Mortalite oranları aşılardan çok önce, bahsi geçen diğer faktörlerin etkisiyle etkin bir biçimde düşüşe geçmiştir. Aşıların azalma eğrisine katkısı yok denecek kadar azdır. Aşılar sonrası hastalıkların azalması ve eradikasyonu aslı astarı olmayan bir mitten ibarettir. Polio özelinde ise durum daha da vahim olup vahşi polio eradike edildi denilirken, felç vakaları 10 kata yakın bir artış göstermiştir. Ancak küresel otoriteler gibi İl Sağlık Müdürlüğü’müz de bu son durumla gurur duyuyor gibi görünüyor!

AŞILARIN YAN TESİRLERİ ve GÜVENLİĞİ

Genel olarak aşı yaptırmaya gittiğinizde ve aşının bir yan etkisi olup olmadığını sorduğunuzda kızarıklık, hafif ateş vb basit şeyler dışında birşey olmadığını söylerler. Daha da ileri gidip aşılar güvenli mi diye bir soru sorarsanız alacağınız yanıt büyük olasılıkla aynıdır: Aşılar yüzde yüz güvenlidir. Oysa bunun doğru olmadığını aşının üreticisi dahi kabul etmekte ve prospektüslerine yazmaktadırlar. Bir sonraki tabloda etraflıca görülebileceği üzere aşı prospektüslerine (ki bunları asla görmezsiniz, tek gördüğünüz sağlık personeli ve enjektör olur) bir göz attığınızda alerji ve kızarıklıktan başlayıp, artrit, nevrit, optik nevrit, menenjit, Gullian Barre, Multipl Skleroz (MS) gibi önemli rahatsızlıkların, hatta felç, anaflaksi, SIDS ve ölüm riskinin bile olduğunu görebilirsiniz. Aşıların tehlikeli olduklarının bir delili de, ABD de
aşı üreticilerinin olası davaların açılmasını dahi önleyici nitelikte olan güçlü bir yasa ile korunmakta oluşlarıdır.(11) Yüzde yüz güvenli aşıların üreticileri neden korunma ihtiyacı duyuyorlar?

Sonuç olarak “Önce zarar verme” prensibi hiçe sayılarak bunca yan etkileri olmasına rağmen belki binde bir bile yakalanma riskinizin olmadığı hastalıklar (ki bunların birçoğu, çocuk felci dahil, yakalansanız bile yüzde 99 olasılıkla etki bırakmaksızın atlatılır) için tüm toplumu aşılanmanın hiçbir mantıklı izahı yoktur. Şimdi adım adım aşıların içeriklerini ve zararlarını irdeleyelim.

 

tabblo

Tablo 4. CDC verilerine göre özetle aşılar, içerikleri ve prospektüste yer alan yan etkileri (12)

1. Toksin ve Ağır Metaller:

Birçok aşı içerdiği virüsü zayıflatmak daha doğrusu zayıf tutabilmek gibi nedenlerle toksinler (genelde ağır metal bileşikleri, aluminyum, timoresal, formaldehit) içerirler. Pek tabi olarak bunlar bireyler için de toksiktir. Timoresal, Aliminyum gibi ağır metaller özellikle beyin bariyeri tam oluşmamış 2 yaş öncesi çocuklar için tehlike arzediyorlar. Bu toksinlerin genelde vücuttan çabuk atıldığı varsayılsa da aslında atılmıyorlar. Sayım kandan yapılıyor, oysa toksinler sayım esnasında, kandan uzun süre kalacakları dokulara (beyin, omurilik, karaciğer) çoktan geçmiş oluyorlar.(19) Özellikle otizm, MS gibi rahatsızlıkların nedenleri arasında bu toksinlerin yeri yadsınamaz bir gerçektir. Bu çeşit toksin hasarına genetik veya bilemediğimiz başka nedenlerden yatkın bireylerde aşıların bu rahatsızlıklara yol açtığı düşünülüyor. Aşı tarihinden önce görülmeyen bu rahatsızlıkların, artan ve yaygınlaşan bağışıklama takvimleri ile birlikte astronomik seviyede artış göstermiş olması kimsenin reddedemeyeceği bir gerçektir. CDC itirafçısı Dr. William Thompson, aşı ile otizm arasındaki ilişkiyi bildiklerini ancak CDC olarak üzerini örttüklerini belirtmiştir.(13)

2. İmmun Sistem ve Bilinmezliği:

Aşıların zayıf veya ölü mikroorganizmalar kullanılarak immun yanıt oluşturma prensibine dayandığını belirtmiştik. Ancak immun sistem genel olarak nasıl çalışıyor biliniyor olsa bile, nasıl tetiklendikleri ve detayları hakkında tıp dünyasının derinlemesine bir bilgisinin olmadığını biliyoruz. Özellikle 2 yaş altı bebeklerde immün sistemin çalışmasına dair hemen hiçbirşey bilinmiyor denilse yeridir. Otoimmün sistemin vücudun kendi dokularına saldırması sonucu oluşan ve nedeni bilinmeyen birçok rahatsızlık bulunmaktadır. Bu sapmış yanıtlara aşılar neden olabilmektedirler. (14) Otoimmun sistemin neden bu yanlış yanıtları verdiği üzerinde çalışmalar devam ediyor olsa da, halen alerji den tutun da, MS, Gullian Barre Sendromu vb. hiçbir otoimmün hastalığın tedavisi yoktur. Var olan tedaviler sadece etkileri hafifletici veya geciktirici olup iyileştirici özellikten mahrumdurlar. Bu bile otoimmün sistemin tıp nezdinde bilinmezliğinin bir kanıtıdır. Şu halde aşılarla otoimmün sisteme yapılan müdahaleyi, 5 yaşındaki bir çocuğun uçak sistemlerini tamir etmeye çalışmasına benzetiyorum. (Kendim uçak teknisyeniyim oğlum da 5 yaşında. Benzetmeyi gayet yerinde yaptığımdan emin olabilirsiniz.)

Durum bu iken her yönü ile bilmediğimiz bir sisteme (çoğunluğu 2 yaş öncesi tamamen karanlık dönemde olmak üzere) 40 küsur kez müdahale ediliyor. (2) Bu yapılanla çok büyük oranda normal atlatılabilen birtakım enfeksiyon hastalıkları için geçici ve tam etkili olmayan bir immünizasyon sağlama ümit ediliyor. Bu bilinmezliklerin karanlığında yapılan şeyler, 19 Mayıs Üniversitesi İmmünoloji Bilim Dalı Profesör Dr. Alişan Yıldıran bey’in ifadesiyle birer deney.(15) İnsanların birer kobay olmadığını hatırlatmaya gerek yok sanırım. Bunun ne tıp etiği ile ne de bilim ile bağdaşır bir tarafını göremediğimi belirtmek durumundayım.

3. Aşı Araştırmalarının Yetersizliği :

Aşıların uzun vadeli etkileri üzerindeki çalışmalar yok denilebilecek kadar azdır. Aşı ile vücuda bulaşmış SV40 virüsünün orta ve uzun vadede kansere neden olduğu biliniyor. Ancak kimse bu kanseri belki 10 sene önce vurulan bir aşıya bağlayamıyor. Ancak bu yetersizlik elbette aşıları masum kılmıyor. Aşıların uzun vadeli etkileri ile ilgili çalışmalar olmadıkça aşılar bu konuda masum sayılamazlar. Aşılı popülasyon ile aşısız popülasyon arasında, kanser, kalp rahatsızlıkları, otizm, otoimmün rahatsızlıklar, infertilite gibi modern zaman hastalıkları konusunda detaylı ve şeffaf istatistiki veriler ortaya konulmadan aşılar baş şüpheli olarak yerini almaya devam edeceklerdir.

Bununla birlikte pek çok aşının carcinogenicity (bunu karşılayan bir Türkçe kelime bulamadım) testleri de yapılmış değildir.(3) Hangi periyotta hangi kanserlere neden olabileceği bilinemez durumdadır. Kanser çağımızda ölüm nedenlerinde en ön sıralarda yer alıyorken kızamık veya çiçek gibi hastalıklardan çekinerek aşı yaptırmanın akılla bağdaşır bir tarafı yoktur.

Yine gebelik ve aşılar arasındaki ilişki de detaylı bir incelemeden mahrum kalanlardan. Bakınız Sinir Cerrahı, yazar, öğretmen ve Dr. Russell L Blaylock bir konuşmasında hamilelikte yapılan grip aşısı ile ilgili ne anlatıyor:

“Hamileliğinin ikinci üç aylık döneminde gribe yakalanan anne adaylarınının bebeklerinde şizofreni ve otizm risinin çok daha yüksek olduğunu bulduk. Buradan yola çıkarak tüm gebeleri aşılayıp gribe karşı korumamız gerektiği fikrine vardık. Fakat ben araştırmalarımda anneden bebeğe geçerek olası beyin hasarına yol açan etkenin grip virüsü değil, annenin immün sisteminin virüse verdiği yanıt olan
“immün sitokinler” olduğunu buldum. Şu halde bizim yaptığımız şey, hamileliğinin ikinci 3 ayında grip atlatan küçük bir popülasyon yerine tüm hamileleri aşılayarak tüm hamilelerin grip immün sitokinleri üretmelerine neden olmak ve bebeklerini risk altına sokmak oldu. Muhtemelen bundan yirmi yıl sonra şizofreni ve otizm vakalarında inanılmaz bir artış göreceğiz. Şimdi şizofreni nedenini bilmiyoruz dememiz gibi, muhtemelen yirmi yıl sonra da kimse dönüp bu vakaların sebebi 20 yıl önce yaptığımız grip aşıları demeyecek.”(16)

Paradoksu görebiliyor musunuz? Bugün hala Türkiye’de doktorlar, jinekologlar ısrarla hamilelikte grip aşısını tavsiye ediyorlar. Grip aşısı olan hamile bireylerin ne kadarı bu durumdan haberdar? Haberdar olsalar bu aşıyı yaptırırlar mı?

Bir diğer yeterince araştırılmamış husus da aşılar ve bağırsak florası üzerindeki etkileri. Bugün bağırsak florasının vücut üzerindeki etkilerinin o kadar hayret verici olduğu saptandı ki “ikinci beyin” olarak da adlandırılıyor. Bağırsak floramız ile adeta simbiyotik bir ilişki içinde olduğumuz artık biliniyor. Bu yönüyle beden sağlığımız üzerinde bu kadar önemli bir yeri olan bağırsak floramız üzerinde aşıların ne gibi
etkileri olduğuna ilişkin araştırmalar yetersiz hatta yok. (3, 17, 18, 19, 20)

Bugün bilinenlerin ışığında aşıları geçtiğimiz yüzyılın antik tıp ekipmanlarından saymamamız için hiçbir neden yok. Ancak hala geniş tıp çevrelerinde taraftar buluyor ve destekleniyor oluşu bilimsel olduğuna dair bir kanıt oluşturmuyor.

4. Otizm Korelasyonu ve Araştırmalar

Aşılarla ilişkilendirilen kanser, MS, Alerjiler gibi diğer tüm hastalıkların yanında otizm için özel bir başlık açma ihtiyacı duydum. Çünkü çağımızda otizm, insanoğlunun karşılaştığı ve çözmekten aciz kaldığı problemlerinin en büyüğü desek yeridir. Aşağıdaki grafiği incelediğinizde buna hak vereceksiniz.

 

otzim grafiği

Tablo 5. CDC verilerine göre ABD de yıllara göre otizm prevalansı (21)

Bu grafikte yer almayan son verilere göre, en çok hastalık için en yaygın aşılamanın yapıldığı ABD’de, otizm prevelansı 68 çocukta 1’e kadar yükselmiştir. Neredeyse 100 çocuktan 2 si için bugün otistik teşhisi konulmaktadır. Grafiğin gittiği nokta üzerinde biraz düşünmeye davet ediyorum. Eğer birşeyler düzeltilmez ise bu grafiğin eğrisi ve basit bir matematik ile yakın bir gelecekte iki çocuktan biri otistik olabileceği ihtimalini öngörmemek imkansızdır. Görüleceği üzere çağımızın problemi ne menenjit, ne kızamık, ne de su çiçeğidir. Çağımızın hastalıkları, otizm, kanser, otoimmun hastalıklar gibi her biri aşı ile ilişkilendirilen karmaşık ve tedavisi imkansız (ya da çok zor) hastalıklardır.

Otizm’de durum bu, peki bunun aşı ile ilişkisi nedir?

mnh

Tablo 6. Yıllara göre Aşılama miktarları (Birleşik Krallık)

Tablo 5 yıllara göre İngiltere’de çocuklara yapılan aşı sayılarını gösteriyor. Her ne kadar veri İngiltere’ye ait olsa da ABD’de de durum pek farklı değil. Bekli daha fazla aşılama yapılıyor. Tablo 5 ile Tablo 6 arasındaki korelasyonu farketmemek imkansız olsa gerek. Bu noktada her korelasyon bağıntıyı gerektirmez itirazı gelecektir. Ancak otizmin ortaya çıkışı aşılardan hemen sonrasına denk geldiğini de belirtelim. Otizme dair ilk bildirimler 1941 de geliyor, civanın aşılarda kullanılmaya başlanıldığı tarihler ise 1933 civarı.(22)

Aşılardaki timoresal ile otizm ilişkisini irdelersek, otizmin genetik bir kaynağı olmadığını biliyoruz. Belli bir tarihten önce varlığı olmayan genetik bir hastalık diye birşey olması mümkün değil. Toksin hasarına genetik yatkınlıktan bahsedebiliriz ki sisteme yeni bir toksin verdiğinizde işte o zaman salgın oluşur. ABD’de otizmin tırmanışa geçtiği tarihlerde (1988) ise bu hastalığın tüm eyaletlerde yakın oranlarda artışa geçtiğini görürsünüz. Yani otizme yol açan toksinlerin tüm ABD’de eşit olarak dağıtılmış olması gereklidir. Ayrıca bu toksine hastaların 2 yaşından önce maruz kalmış olmaları gerekir. Ek olarak erkekleri daha fazla etkileyen bir toksin olması gerekir ki araştırmalar civanın erkekleri daha kötü etkilediğini ortaya koymuştur. Bu toksini tüm ABD’ye eşit olarak dağıtabileceğiniz tek mekanizma yaygın aşılamadır.(19)

Bir önceki paragrafta yer alan teorinin sahibi Dr. Boyd Haley gibi, otizm ile aşılar arasında bağlantı kuran birçok araştırmacı ve doktor var. Özellikle içerdiği civa (timoresal), ve Aluminyum gibi ağır metaller ve toksinlerin genetik yatkınlığı olan bireylerde sinir hasarına ve dahası beyin hasarına yol açtığı ve bununda şizofreni ve otizm gibi rahatsızlıklara yol açtığına dair ikna edici veriler var. Bunun yanısıra bu
ilişkinin var olmadığına dair yapılan ancak güvenilirliği tartışılan çalışmalar da var. Her halükarda bu ilişkinin varlığı ya da yokluğu henüz kesin olarak ispat edilebilmiş değildir. Ancak bu ilişkinin olduğuna dair çok kuvvetli deliller vardır.

Bilim henüz bizleri yeteri kadar aydınlatabilmiş ve aşıların üzerindeki kuvvetli ve haklı şüpheyi izale edebilmiş değil. Bu noktada ABD de aşılı popülasyon ile, aşısız popülasyon arasındaki otizm prevalansı kıyaslamasının CDC tarafından ısrarla halktan gizlenmesini de manalı buluyorum. Zaten bunu açıkladıkları anda yüzlerce milyar dolar değerindeki bir endüstrinin çöküşünü izliyor olurduk. Buna da birilerinin müsade etmediği (etmeyeceği) açık. CDC’nin otizm-aşı ilişkisini bildiklerini ve gerçeği gizlediklerini itiraf eden çalışanları olduğunu bunun hala ABD gündemini meşgul ettiğini, bu konuda çekilen belgesellerin bulunduğunu da kayda geçirmiş olalım.(9)

Ezcümle, çocuğunu korumakla yükümlü bir baba olarak, basit enfeksiyon hastalıklarından korumak gerekçesiyle aşıya müsade ederek çocuğumu otizm gibi kimsenin görmek istemediği yakın bir tehlikenin riski altına sokmayı kesinlikle doğru bulmuyorum. Tekrar ediyorum, bugün 68 çocuktan 1’ine otizm teşhisi konuyor. Bu noktada bir baba olarak Türk ve Dünya bilim insanlarına naçizane tavsiyem, mortaliteleri binde bir bile olmayan 1900’lü yılların hastalıklarını su çiçeği ve kızamığı bir kenara bırakıp, sahip oldukları kaynakları bu antik hastalıklara aşı üretebilmek için değil, nedeyse nesilleri tehdit eder bir boyuta yaklaşan otizm rahatsızlığının nedenlerini ve tedavisini bulmak için harcamaları yönünde olacaktır.

5. Aşıların Kontaminasyonu ve Retrovirüsler

Bu aşılarla ilgili belki de en karmaşık, çözümü en zor ve en tehlikeli sorundur. Zira insan fetüsü kültürü dna kalıntıları, retrovirüs kontaminantları bugün için aşıların içeriğinde üretim tekniklerinden dolayı ayrıştırılamaz durumda ve fazlasıyla bulunuyor.

Bunun tarihteki en bariz ve tehlikeli örneği opv aşılarındaki SV40 kontaminasyonu olmuştur. 1950 lerde birtakım maymun testis ve böbrek kültürlerinde üretilen OPV aşılarında SV40 kontaminasyonu tespit edilmiştir. SV40 üzerindeki araştırmalar devam ederken 1999 yılına gelindiğinde artık biliniyordu ki bu virüs insan bedeninde beyin, kemik hatta akciğer kanserine kadar birçok kanser türünün nedeniydi.(23) Yine 1999 tarihli bir araştırmanın sonuç bölümünde aynen şu ifadelere rastlıyorsunuz : “Araştırma sonucu elde edilen veriler, ABD’de kontamine polio aşısına maruz kalmış 98 milyon Amerikalı arasında kanserlerin artış olabileceğini düşündürmektedir. Daha detaylı araştırmalar gereklidir.”(17)

Onlarca yıl sonra, milyonlarca doz aşı ve zarar gören bireyler sonrası gelen bu itiraf, aşılar üzerinde derinlemesine ve uzun dönemli araştırmaların olmadığını önümüze açık bir şekilde koymaktadır. Bu haliyle halen, insan fetüsünden tutunda, hayvan dokularına kadar çeşitli organik kültürlerde üretilmekte (üretilmek zorunda) olan aşıların, gerek insan ve hayvan dna zincirleri, (ki bu çıplak dna zincirleri ve birtakım
proteinlerin kanserojen olduklarını gösteren araştırmalar mevcuttur. Birçok aşıda FDA nın onay verdiği miktarın üzerinde kalıntı dna bulunmaktadır) gerekse sv40 gibi virüsler gibi hangi kontaminantları içerdiği, bunların kısa ve daha da önemlisi uzun vadede insan sağlığı üzerindeki etkilerinin ne olduğu bilgisi olmadan çocuğumun bedenine bunlardan herhangi birini enjekte edebileceğinizi düşünüyorsanız fena halde yanılıyorsunuz demektir.

Diğer taraftan kontaminantlar kadar, aşıyla vücuda verilen aşı suşunun kendisinin de tehlikeli olduğunu araştırmalar ortaya koymuştur. Bazı bireylerde aşı yoluyla vücuda verilen virüsün vücuttan tam olarak temizlenemediğini (persistant), bu sebeple nasıl meydana geldiği bilinmeyen bazı kronik hastalıklara (MS, Chron hastalığı, otoskleroz, kronik aktif hepatit) da yol açabildiğinden bahsedilmektedir. Aşı için üretilmiş virüslerin persistansının vahşi (doğal) olan virüslere göre kat be kat fazla olması da arı kovanına çomak sokulduğunun bir başka göstergesidir. (24 25)

 

SONUÇ

1. Aşılar enfeksiyonlara karşı, iddia edildiği gibi yüzde yüz koruyucu değildir.

2. Aşıların koruyuculuğu zayıf, antikor bağımlı, ve kısıtlı süreler için geçerlidir.

3. Aşılar birçok doktorun öne sürdüğü gibi yüzde yüz güvenli değildir. İçerdiği toksinler, kontaminantlar ile kısa ve daha da önemlisi uzun vadede, bir kısmı aşının prospektüsünde de yazan onlarca hafif, orta ve ağır yan etkilere sahip olup, olası bir enfeksiyona karşı yapıldığı hatırda tutularak, bu haliyle tıbbın “önce zarar verme” ilkesiyle açıkça çakışmaktadır.

4. Otoimmün sistemin bilinmezlikleri açısından, özellikle 2 yaşından önce bu kadar yoğun dozda aşılama doğru değildir. Çoklu (hatta 5li) aşılamalar ile immün sistem aynı anda birçok ajan ile savaşmak durumunda bırakılması immün sistem üzerinde öngörülemeyen sapmalara neden olabilmektedir. Bu bir çocuğun hastalanma doğasına benzer bir durum değildir. Kabakulak çıkardığı esnada çiçeğe yakalanmış, aynı anda da tüberküloz geçiren bir bireye hayatınızda rastladınız mı? Tüm aşıların testleri ayrı ayrı yapıldığı halde 5’ini aynı anda minik bir bebeğe yapma lüksümüzün olduğunu, otoimmün sistemin beşiyle birlikte sağlıklı bir şekilde başa çıkabileceğini nereden çıkarıyoruz? Hiçbir hastalığına bir tedavi bulunamayan ama yine de oyuncak gibi oynanan bu otoimmün sistem benim çocuğum için hayati derecede önemlidir.

5. Aşı bilimi birey sağlığı için gerekli olabilir. Aşılar tamamen yasaklansın da demiyorum. Yüksek tıp bilimi karşısında naçizane fikrimin bir önemi olmadığının bilincinde olarak da olsa elde ettiğim veriler ışığında haddimi aşarak diyorum ki; Aşı ancak çok çok gerekli olduğu durumlarda, kemoterapi gibi zehirli tıbbi ekipmanlar gibi değerlendirilip, mütehassıs doktorlar tarafından özel olarak bireylere, aydınlatılmış rızaları alınarak tavsiye edilmeli, toplumsal aşılamadan ivedilikle vazgeçilmelidir. Bu bile aşıların tehlikeleri göz önüne alındığında yeterince tedbirli bir hareket sayılmayabilir. Bunlar yapıldığında, birçoğunun tedavisi olan enfeksiyon hastalıklarını eradike etmeye çalışmayı bir tarafa bırakıp, belki birkaç nesil sonra (aşı kontaminantları ve toksinleri elimine olduktan sonra) kanser, otizm, MS, Gullian Barre sendromu vb onlarca tedavisi olmayan hastalığın eradikasyonundan! söz etmeye başlayabiliriz.

 

Satırlarıma alanının en yetkin isimlerinden Profesör Dr. Alişan Yıldıran Bey’in görüşlerine tekrar yer vererek son veriyorum.

“Tecrübeli bir çocuk hekimi olarak çocukluk çağı hastalıklarının lüzumundan fazla abartıldığı kanaatindeyim. Buna en iyi misal su çiçeğidir. Aşısı ülkemizde son bir kaç senedir uygulanmakta olan bu hastalığı ve hastalığı geçirip hayat boyu bağışıklık kazanması için su çiçeği partisi düzenlendiğini bilmeyen yoktur sanırım. Bu hastalığın en mühim komplikasyonu zatürrie ve ensefalit (beyin iltihabı) olup, çok çok nadir görülmektedir. Görüldüğü kişilerde primer immün yetmezlik olduğu kesin gibidir. Bu hastalığın aşısı canlı virüs ihtiva ettiği için bu çocuklarda aşı da ölümcül olabilir.

Çocuk felci (Polio) ile ilgili olarak 1970’li yıllarda beri dünyada sadece aşıya bağlı (ağızdan verilen aşı canlı virüs ihtiva eder) polio ve nonflask paralizi vakaları görülmektedir. Arama motorlarında ve pubmedde vaccine-induced polio kelimeleri ile taramanız yeterlidir.

Şu anda var olan hiç bir aşı yüzde 100 etkili ve güvenli değildir, her aşı bir immünolojik deneydir, tabii olmayan bir immün cevap oluşturduğu için kısa veya uzun, çok uzun vadeli yan etkiler oluşturabilir. İmmünoloji-alerji bilim dalının gelişmesini sağlayan, alerji ve anafilaksi gibi son derece önemli olguları literatüre kazandıran olgu, aşılardır. Aşılardan önce böyle olaylar yoktu. Bu sebeple anafilaksiden ölen her insan, aslında aşı kurbanıdır. Güncel aşılar immün sistemin aşırı uyarılması ve destabilizasyonuna ve böylece otoimmün hastalıklara yol açabilmektedir.” (3)
Yukarıda görüşlerine yer verdiğim uzmanların görüşlerinin, ve bilimsel verilerin ışığında aşıları aşırı derecede tehlikeli bulduğumdan ve bir baba olarak önceliğimin çocuklarımın sağlığını korumak olduğunun bilincinde olarak çocuklarımı aşılatmayı reddettiğimi ve yaygın aşılama için sağlık birimlerinin tarafımızla temasa geçmesinin gerekli olmadığını bildiririm.

Saygılarımla,
13.06.2016

Muhammed A. Peker

 

Kaynaklar:

1 http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/07/08/misafir-yazar/hepatit-b-asisi-ne-zaman-kimlere-yapilmali/
2 http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/sb/bh/asilarbulasici.asp
3 http://www.asm.gov.tr/AsiTakvimi.smt
4 http://www.radikal.com.tr/hayat/asiyla-otizm-arasinda-bilimsel-bir-iliski-yok-1397353/
5 https://lilliputian.me/2012/10/asi-efsanesi-soylence-2-ve-3-asilar-hastaliktan-korur-bugun-abdde-bulasici-hastaliklar-azgoruluyorsa-eger-bu-asilar-sayesindedir/
6 http://drsuzanne.net/dr-suzanne-humphries-vaccines-vaccination
7 http://drsuzanne.net/wp-content/uploads/2012/07/Smoke-Mirrors-and-the-%E2%80%9CDisappearance%E2%80%9D-OfPolio-_-International-Medical-Council.pdf
8 http://www.ilacprospektusu.com/ilac/203/polio-sabin-tek-ve-cok-dozlu-ambalajlarda-kullanima-sunulmustur
9 http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/10/09/yazilar/tip-yazilari/grip-tip-yazilari-yazilar/bu-sene-herkese-grip-asisiolmalarini-tavsiye-ediyorum/
10 http://www.ilacprospektusu.com/ilac/78/fluarix-tek-doz-grip-asi-1-enjektor
11 http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2011/02/22/AR2011022206008.html
12 https://lilliputian.me/ebeveyn-asi-kilavuzu/
13 http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/07/20/yazilar/tip-yazilari/enfeksiyonlar/asilarin-otizme-yol-actigini-sakladik/
14 Shoenfeld Y, Agmon-Levin N. ‘ASIA’ – autoimmune/inflammatory syndrome induced by adjuvants. J Autoimmun 2011, 36:
4-8.
15 http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/07/04/misafir-yazar/cocuklara-hangi-asilar-neden-yapilmali-hangileri-nedenyapilmamali/
16 https://www.youtube.com/watch?v=7QBcMYqlaDs&app=desktop
17 http://ahmetrasimkucukusta.com/2014/11/06/etibba-diyor-ki/bagirsak-beyinden-daha-onemli/
18 http://ahmetrasimkucukusta.com/2013/06/25/yazilar/tip-yazilari/bagirsak-mikrobiyotasi/artik-ikinci-bir-beynimiz-var/
19Round JL, Mazmanian SK. The gut microbiota shapes intestinal immune responses during health and disease. Nat Rev
Immunol 2009, 9: 313-23.
20 Ferreira RB, Antunes LC, Finlay BB. Should the human microbiome be considered when developing vaccines? PLoS
Pathog. 2010 Nov 18;6(11):e1001190. 10. Keles S, Artac H, Kara R, Gokturk B, Ozen A, Reisli I. Transient
hypogammaglobulinemia and unclassified hypogammaglobulinemia: ‘similarities and differences’. Pediatr Allergy Immunol
2010, 21(5): 843-51.
21 http://www.cdc.gov/media/releases/2014/p0327-autism-spectrum-disorder.html
22 https://www.youtube.com/watch?v=zQR3qLSq55w
23 http://www.sv40foundation.org/CPV-link.html
24 http://ahmetrasimkucukusta.com/2014/05/18/misafir-yazar/kizamik-virusu-bagisiklik-sistemini-nasil-etkiler/
25 Griffin DE, Lin WH, Pan CH. Measles virus, immune control, and persistence. FEMS Microbiol Rev. 2012 May;36(3):649-62.

Muhammed Bey ve ailesini kısaca tanıyalım.

İstanbul’da ikamet etmekteler. Kendisi 34 yaşında bir uçak teknisyeni. Eşi yüksek lisans (iktisat) mezunu olmasına rağmen çocuklarını yetiştirmek adına fedakarlıkta bulunarak ev hanımlığını tercih etmiş bir anne. İki çocukları var. Oğulları 5 yaşında. Doktorlarının ısrarı, kendi ifadeleri ile cehalet ve tecrübesizliklerinin neticesi sezaryen ile doğan oğulları 2 yaşına kadarki tüm aşılarını olmuş durumda. Kızları ise 20 aylık. Hemen tüm doktorların itirazına rağmen SSVD uzmanı Dr. Ebru Akbay hanım sayesinde normal doğumla dünyaya gelmiş bir bebek ve K vitamini enjeksiyonu ile Hep B dahil hiçbir aşıyı olmamış bugüne kadar.

Oğulları kendi ifadelerine göre yine cehaletleri ve tıp doktoru kurbanı olarak gribal enfeksiyon nedenli bir kere antibiyotik kullanıyor. Sonrasinda anal fissur yaşıyor. 6 ay kadar takip neticesi tam ameliyat günü beklerken kendiliğinden geçiyor. Böylelikle aylar sürecek antibiyotik tedavisini de yanında getirecek bu ameliyettan kurtulmuş oluyorlar. 1 yaşlarında iken bir doktor tarafından astım bronşit teşhisi konulup 6 aylık ilaç tedavisine başlanacak denilince ailenin kendi ifadeleri ile “sigortalar atıyor.”

Özel doktor arayışına giriyorlar ve bulduklarında da kendilerine oğullarının rutin öksürük olduğunu ve bir haftaya geçeceğini söylüyor. Ve geçiyor da. Sıfır ilaçla iyileştiyor oğulları. O günden bugüne ise hiç ilaç kullanmıyor. Kızlarının da zaten ne asi ne de ilaç kullanmadığını öğreniyoruz kendilerinden.

Eşi sezaryen olmanın vicdan azabını hiç içinden atamayan bir anne ve bütün bu yaşanılanlar neticesinde de doktorlara ve onların anlattıklarına genel olarak güvenlerini yitiriyorlar aile olarak. Sistemin hazır paket halinde sunduğu herşey hakkında şüphe duymaya ve araştırmaya başlıyorlar. Çocuk sağlığı, beslenme, doğal doğum ve sonunda da aşılar. Şu anda ise Okulsuz Eğitim konusunda araştırmalarını sürdürüyorlar diye öğreniyoruz.

Muhammed Bey’in şu deneyimlerini ise birebir kendi ifadeleri ile aktarmak istiyoruz:

“İşte böyle. İnsanlar bu işin kolay olduğunu sanıyor, hele sağlıkçılar. Alay eder gibi bakıyorlar. İki arkadaşım var doktor Üniversite yıllarından tanıdığım. Saatlerce anlattığım halde ikisi de aynen şu cümleyi kurdular “ben tıp doktoru olarak aşıları tavsiye ediyorum” öne sürdüğüm argümanların hiçbirine karşı bile çıkmaya gerek duymadan. Oysa bu iş öyle kolay değil. Ben 5 yıl okudum uçak teknisyenliği yapabilmek adına. Oysa meslegimin 11. Yılında görüyorum ki okulda öğrendiklerim mesleğimi icra ederken öğrendiklerimin yanında yüzde 1’i bile değil. Sen tıp okulunda ne kadar immunoloji ye eğilmiş olabilirsin ki. Ben neredeyse iki senedir bu işi araştırıyorum. Neyse, doktorlara fakültede ne hapı iciriyorlarsa çoğu duyma yetisini kaybediyor onları bırakalım.

Eşim kızıma hamile iken başladı araştırmalarım. Halen devam ediyor. Uzunca bir süre kararsız kaldım. Kolay değil, doktorun ağzından çıkan hep aynı, ya çocuğun ölür veya sakat kalırsa ne olacak. Her anne babanın elini kolunu böyle bağlıyorlar. Yabancı doktorları da sürekli izliyordum ama sonuçta elle tutamadığınız insanlar yüzde yüz güvenemiyorsunuz. Sonrasinda Alişan Yıldıran beye rastgeldim. Her yazısını defalarca okudum. Allah kendisinden binlerce defa razı olsun. Artık rahat rahat kararımızı vermiştik. Eşim de zaten annelik içgüdüsüyle mi nedir, hiçbir arastirmamiz yokken bile oğlumun aşılarını istememişti.

Sonra bu gruba [AŞI TIBBİ ve HUKUKİ BİR ZORUNLULUK DEĞİLDİR] üye oldum. Buradaki insanlara elimden geldiğince yardım edeyim derken birçok şey daha öğrendim. Aklımda en ufak bir şüphe kalmadı çok şükür. Artık okul çağına gelen oğlum için eğitim derdine düştük. Bakalım o işle nasıl başa çıkacağız.”

Muhammed Bey, eşi ve çocuklarına bir ömür boyu sağlık, huzur ve mutluluk dileklerimiz ile birlikte teşekkürlerimizi iletiyoruz.

Aşı Efsanesi – Söylence 7: “Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir”

Aşı Efsanesi – Söylence 7: “Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir”

AŞI SÖYLENCESİ 7:

Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir…”

…gerçekten öyle midir?

 Aşıların kayıtlardaki uzun dönem yan etkileri arasında otizm, hiperaktivite, dikkat eksikliği bozuklukları, disleksi, alerjiler, kanser ve diğerleri gibi kitle aşılama programlarından önce varlıkları pek az bilinen kronik immünolojik ve nörolojik rahatsızlıklar bulunmaktadır. Aşılarda thimerosal (bir cıva türevi), alüminyum fosfat, formaldehid (Avustralya Zehir Bilgilendirme Merkezi tarafından insan vücuduna zerk edildiğinde güvenli olarak kabul edilebilecek bir miktarı olmadığını açıklamıştır) ve phenoxyethanol (antifriz olarak bilinir) gibi toksik ve kanserojen etkisi bilinen maddeler kullanılmaktadır. Bu maddelerden bazılarının vücutta mide-bağırsak, karaciğer, solunum yolları, sinir sistemi, kalp-damar ve kan, üreme organları ve gelişimsel mekanizmayı zehirleyici etkisi bilimsel olarak tanınmaktadır. Kimyasal madde sıralamasında aşı içerisindeki pekçok madde en tehlikeli maddeler sınıfında yer alır ve bu maddeler aynı zamanda tehlikeli etkilerinden dolayı sıkı bir şekilde regüle edilmektedir. Bu maddelerden bazılarının mikroskopik ölçüdeki dozlarının dahi ciddi hasara yol açabildiği bilinmektedir. Bunların yanısıra aşılar, bilindiği takdirde pekçok insanın aşı kararını etkileyebilecek bir uygulama, yani kürtajla alınan fötal dokudan elde edilmiş insan diploid hücrelerinde kültürlenmektedir.

Tıp tarihçisi, araştırmacı ve yazar Harris Coulter (Ph.D.), yürüttüğü geniş çaplı araştırmalar sonucunda aşılama programlarının bebeklerde halk sağlığı yetkililerinin kabul etmek isteyeceklerinin çok üzerinde oranlarda, tüm çocukların %15-20’sini kapsayacak şekilde, düşük dereceli ensefalit, yani beyin iltihabına yol açtığını saptamıştır. Coulter, otizm, öğrenme bozuklukları, minimal veya orta dereceli beyin özrü, nöbetler, epilepsi, uyku ve yeme bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, astım, ani bebek ölümü, diyabet, obezite ve impulsif (dürtüsel) şiddet gibi  ensefalit [aşıların kayda geçen yan etkisi] sekellerininin [bir hastalıktan sonra yerleşip kalan işlev veya doku bozukluğu] bugün tam da modern toplumu istila eden rahatsızlıklar olduğuna dikkat çekiyor. Eskiden göreceli olarak az rastlanan bu rahatsızlıklar, çocukluk dönemi aşı sayısı arttıkça daha yaygın hale gelmiştir. Coulter ayrıca pertussis toksoidinin (zehirleyici özelliği ortadan kaldırılmış boğmaca toksini) laboratuvar deneylerinde hayvanlarda ensefalit oluşturmak için kullanıldığını da belirtiyor. Boğmaca (pertussis) aşısının beyinde hasar oluşturma kabiliyeti bilinmekle kalmıyor, aynı zamanda beyin hastalıkları üzerinde klinik araştırma yapan bilimadamlarının da çalışmaları için olmazsa olmazlarından birini teşkil ediyor.

Almanya’da yapılan bir bilimsel çalışmada aşılar ile dikkat eksikliği ve epilepsi de aralarında olmak üzere tam 22 nörolojik bozukluk arasında korelasyon saptanmıştır. Bir diğer açmaz da, aşılardaki viral elementlerin insan vücudunda senelerce kalarak zamanla mutasyona uğrayabilecek olmasıdır ki bu durumun sonuçları bilimadamaları için bilinmezliğini korumaktadır. Milyonlarca çocuk devasa ve oldukça kaba usullerle yürütülen bir deneyin parçası haline getirilirken tıp camiasından bu deneyin istenmeyen etkilerini izleme veya uzun vadedeki sonuçlarını araştırma yönünde samimi ve organize herhangi bir çaba göremiyoruz. Uzun dönem yan etkileri konusunda ortada bir çalışma olmadığına göre, aşıların “aydınlatılmış rıza” ve yeterli güvenlik çalışması olmadan yaygın şekilde kullanımı tıbbi bir deney sayılır. Amerikan Hekimler ve Cerrahlar Birliği (AAPS) ve Ulusal Aşı Bilgilendirme Merkezi (NVIC) tarafından da belirtildiği üzere bu uygulama, “modern biyoetiğin temel ilkeleri” olarak kabul edilen Nürnberg İlkeleri‘nin (Nuremberg Code) ilk ilkesine aykırıdır(53,54).

Aynı zamanda aşı teknolojileri de geliştiren Classen Immunotherapies’in kurucusu, bilimadamı ve tıp hekimi Bart Classen dünya çağında yürüttüğü epidemiyolojik çalışmalar sonucu aşıların 10 yaş altı çocuklarda görülen Tip 1 Diyabet‘in %79‘undan sorumlu olduğunu bulmuştur. Tip 1 diyabet oranında artış riski difteri aşısı sonrası gözlemlenen %9‘luk değer ile Hepatit B aşısına bağlı %50‘lik değer arasında değişiyor. Classen, CDC (Centres for Disease Control / Hastalıklarla Mücadele Merkezi) verilerinin bulgularını teyit eder nitelikte olduğunu belirtiyor. Ne var ki Classen’ın bulgularının diyabetin çok ötesinde alanlarda da geçerli olduğunu 1999 yılında British Medical Journal’da yer alan şu ifadelerinden anlıyoruz: “Astım, alerjiler ve bağışıklık sistemi işlevine bağlı gelişen kanserler de dahil olmak üzere diğer pekçok kronik immünolojik hastalıkta hızlı bir artış yaşanmakta ve bu artış bağışıklama programlarına bağlı olabilir.”. Diyabetle ilgili bulgular belki de buzdağının yalnızca görünen kısmı.

A.B.D. ve İngiltere’de son yıllarda yapılan çalışmalar aşıların otizme yol açtığını gösterir yönde(56,57,58). Cıva zehirlenmesi ve otizm neredeyse aynı belirtilere sahip(59) ve bir günde olunucak aşılar ile zarara yol açtığı bilinen ölçünün 41 kat üzerinde cıva alınması mümkün(60). 1980’lerin başında aşı takivime giren kızamık-kabakulak-kızamıkçık (KKK ya da “measles-mums-rubella (MMR)) aşısından sonra Kaliforniya’da otizm oranları son 20 yılda %1000’lik bir patlama yaşamıştır. İngiltere’de de 1990’larda takvime giren KKK aşısından sonra otizm oranlarında hızlı artış görülmüştür. Bazı bebekler aşılar yoluyla EPA (Environment Protection Agency) ajansının cıva için belirlediği güvenlik limitinin 100 kat üzerinde cıva almaktadır. Ocak 2000’de İlaç Yan Etkileri Dergisi (Journal of Adverse Drug Reactions) KKK aşısının güvenlik çalışmalarının yeterli düzeyde olmadığı ve lisans verilmemesi gerektiği yönünde açıklama yapmıştır. Aşı-otizm bağlantısı şüphelerini güçlendiren bir başka faktör de, otistik hastalarında sistematik cıva arındırma rejimenleri kullanan hekimlerin hastalarının genel sağlık durumlarında ve davranışlarında belirgin iyileşme kaydetmeleridir(61). Bugün, [Amerika’da] 150 çocuktan 1’i [bu oran, 2012 yılı itibariyle 88’de 1’dir] otizm teşhisi taşımaktadır. 1940’lı yılların başında, bugün kullanılan aşıların pekçoğu henüz piyasada yokken, otizm oldukça ender görülen ve ancak birkaç doktorun hizmet yılları boyunca rastlayacağı bir sağlık durumuydu.

 

AŞI GERÇEĞİ 7:

“Pekçok ciddi kronik hastalıkla ikna edici düzeyde korelasyon saptanmış olmasına rağmen aşıların uzun dönemde yol açacağı yan etkiler üzerinde durulmamaktadır. Hekimler bu hastalıkların çoğunda gözlemlenen muazzam artışı açıklayamamaktadır.” 

 


 

Kaynaklar:

53.  NVIC Vaccine Conference Program Guide, 1997.

54. Unanimous resolution of the AAPS, 57th Annual Meeting, St. Louis, MO, October, 2000; seehttp://www.aapsonline.org/.

55. British Medical Journal, 1999, 318:193, 16 (January).

56.Singh V, Yang V. Serological association of measles virus and human herpes virus-6 with brain autoantibodies in autism. Clinical Immunology and Immunopathology 1998;88(l):105-108.

57. Wakefield AJ, et al. Ileal-lymphoid-nodular hyperplasia, non-specific colitis, and pervasive developmental disorder in children. Lancet 1998;351:637-641. 

[Ed Not: Dr Wakefield ve diğer 12 meslektaşının bu araştırması, çocuklar üzerinde etik olmayan çalışma yürütülmüş olması gerekçesiyle geri çekilmiştir.]

 

58. Wakefield AJ, Anthony A, Murch SH, Thomson M, Montgomery SM, et al. Enterocolitis in Children With Developmental Disorders. Am JGastroenterol September; 95:2285-2295.

59. Stephanie Cave, MD, NVIC Vaccine Conference, September, 2000; see http://www.909shot.com  for conference transcripts and information.

60. Congressman Dan Burton, House Committee on Government Reform, Hearing on Mercury and Medicine, 6/18/2000.

61.Press Release, Feb. 12, 2001; see http://www.autism.com/ari/press1.html

Aşı Efsanesi – Söylence 1: “Aşılar Güvenlidir”

Aşı Efsanesi – Söylence 1: “Aşılar Güvenlidir”

Alan G. Phillips tarafından kaleme alınan “Dispelling Vaccination Myths: An Introduction to the Contradictions Between Medical Science and Immunization Policy” adlı makale, modern tıbbın kutsal ineği aşıların türeyiş ve yayılış efsanesindeki büyük gedikleri bilimsel çalışma ve referanslar desteğiyle tıkayan vurucu çalışmalardan yalnızca biri.

Phillips, çoğu anne-baba gibi aşıların herhangi bir risk taşıdığını bilmeden 2 aylık oğlunu aşılanması için kliniğe götürdüğünde, kendisine verilen aşı bilgi formunda bir bilgi dikkatini çekiyor. Formda, çocuğunun DPT (difteri-tetanoz-boğmaca) aşısı sonrası ciddi reaksiyon geçirme şansı 1750’de 1 olarak verilmişken, boğmaca geçirdiği takdirde bu hastalıktan ölme riskinin birkaç milyonda 1 olduğu yazıyor. Bunu klinikteki hekime işaret ettiğinde ise hekim kızgınlıkla böyle bir şey olamayacağını söyleyip odayı terkederken ağzından şu kelimeler dökülüyor: “Şu formu bir ara okumak gerekecek herhalde…” .

Bu deneyimden kısa bir süre sonra aşıdan kalıcı şekilde zarar görmüş bir çocukla ilgili haberleri de duyunca konuyu bizzat kendi araştırmaya karar veriyor ve bulgularını da herkesle paylaşmaya karar veriyor.

Sağlık yetkililerinden dünyanın her yerinde hastalıkların aşılar sayesinde azaldığını duyuyoruz ve doktorlar aşıların güvenle kullanılabileceği ve bizleri hastalıktan koruyacağı yönünde bizleri temin ediyor. Oysa Phlillips, tıpkı özel çabayla bu konuda mesai harcamış ve bilginin kaynağına  giderek araştırma yapmış diğer sağlık uzmanları, ünlü hekimler ve sıradan vatandaşlar gibi, bu varsayımların devletin resmi istatistik kayıtları, yayımlanmış tıbbi çalışmalar, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve Hastalıklarla Mücadele Merkezi (Centres for Disease Control/CDC) raporları ve dünyanın dört bir yanından saygıdeğer araştırmacı bilimadamlarının fikirleriyle doğrudan çeliştiğini tespit ediyor. Varsayımların aksine, bulaşıcı hastalıklar kitlesel aşılama kampanyaları uygulamaya konulmadan önceki onyıllar boyunca istikrarlı bir düşüş seyri izliyor, Amerika’daki doktorlar popülasyonda her sene yüzlerce ölüm ve kalıcı sakatlık da dahil olmak üzere binlerce ciddi aşı reaksiyonu rapor ediyor, bütün aşılarını olmuş topluluklarda salgınlar başgösteriyor ve araştırmacılar son birkaç onyılda çığ gibi artan düzinelerce kronik immün ve nörolojik hastalığı uygulanan kitlesel aşılama programlarına bağlıyorlar.

Dünyanın önde gelen tıp dergilerinde onyıllardır yayımlanmakta olan çalışmalarda aşıların işe yaramadığı vakalar ile ölüm de dahil olmak üzere aşılar sonucu oluşmuş ciddi yan etkilerin raporların olduğunu belirten Phillips, ayrıca hekimler, araştırmacı bilim adamları ve diğer bağımsız araştırmacılar tarafından kaleme alınmış düzinelerce kitapta, hakim bağışıklanma teorisi ve uygulamalarındaki ciddi hataların ortaya konmuş olduğunu söylüyor. Şaşırtıcı olan ise, tüm bunlara rağmen çocuk doktorları ve ebeveynlerin büyük kısmının bu bulgulardan habersiz olması. Ancak son zamanlarda tüm dünyada gerek anne-babalar gerekse sağlık çalışanları arasında sorunları fark eden ve zorunlu hale getirilen kitlesel aşılama kampanyalarını sorgulayanların sayısı gitgide artıyor. Artık uluslararası camiada zorunlu kitlesel aşılama aleyhtarı bir hareket oluşmuş durumda. Phillips’in bu raporu işte bu hareketin temelini oluşturan bilgilerden bir kısmını okuyucuya sunuyor.

Phillips’in gayesi insanlara aşı olun veya olmayın demekten ziyade, herkesin aşılanıp aşılanmama kararını vermeden önce gerçekleri neden incelemesi gerektiğine dair birkaç geçerli neden ortaya koymak. Yeni çocuk sahibi bir baba olarak, çocuk doktorlarını aşılanmanın riskleri hakkında tam manasıyla bilgi sahibi olmaya mecbur tutan herhangi bir mesleki etik ilkesi veya yasal zorunluluk olmaması ve aynı şekilde ebeveynlere aşılamanın çocukları için ölüm veya kalıcı sakatlık riskini de beraberinde getirdiğini bildirme zorunluluğu bulunmaması karşısında yaşadığı büyük şaşkınlığı paylaşıyor okurlarıyla. Aynı şekilde, her ne kadar iyi niyetli olursa olsunlar, eksik ve hatta bazı durumlarda tamamen yanlış bilgiye dayanan tıbbi girişimleri uygulayan hekim sayısının fazlalığına da işaret ediyor.

Phillips’in bu raporu konuya yalnızca kısa bir giriş – okuyucuyu konuyu şahsen araştırmaya ve derinine inmeye davet ediyor. Duygusal yoğunluğu bu kadar fazla ve şaibeli bir konuda objektif bir görüşe varabilmein tek yolu da bu.

Son olarak bir uyarısı var Phillips’in. Çoğu çocuk doktorunun bu konuya açık fikirli ve sakin bir tavırla yaklaş(a)madığını ve bunun belki de bu doktorların aidiyet ve mesleki itibarlarının aşıların varsayılan güvenilirlik ve etkinliği üzerine kurulu olmasından ve meslekleri icabı toplumda aşılanma oranlarını arttırmakla yükümlü olmalarından kaynaklandığını belirtiyor. Nedeni her ne olursa olsun, anekdotal olarak aktarılanın, doktorların kanıta rağmen aşıyla ilgili bir sorun olabileceğini kabul etmeye yanaşmadıklarıdır diyor. Kendi tecrübesinde örnekle, konuyu sakin bir şekilde açtığı ilk pediyatristin kendisine öfkeyle bağırmasını anımsatıyor ve aşı konusundaki yanılgıların kökünün çok derinlerde olduğunu söylüyor.

 

Yazıda ele alınan söylence başlıkları ise şu şekilde sıralanıyor:

 

Söylence 1: Aşılar güvenlidir …

Söylence 2: Aşıların koruyucu etkisi çok yüksektir …

Söylence 3: Bugün Amerika’da görülen düşük hastalık oranları aşılar sayesindedir …

Söylence 4: Aşılamanın temeli sağlam immünolojik teori ve uygulamalarına dayanır …

Söylence 5: Çocukluk çağı hastalıkları son derece tehlikelidir …

Söylence 6: Çocuk felci, aşılamanın tartışmasız en parlak başarı öykülerinden biridir …

Söylence 7: Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir …

Söylence 8: Hastalıkları önlemenin tek yolu aşılanmaktır …

Söylence 9: Aşı yaptırmak kanunen zorunludur ve aşıyı olmamak gibi bir seçenek yoktur …

Söylence 10: Halk sağlığı yetkilileri mutlak surette halkın sağlığını ve çıkarını gözetir …

 

Şimdi bunları teker teker, Phillips’in aktardığı şekliyle ele alalım..

 

Söylence 1:

“Aşılar güvenlidir…”

…mi acaba?

Federal hükümetin VAERS (Vaccine Adverse Events Reporting System; Türkiye’deki karşılığı “Aşı Sonrası İstenmeyen Etki İzleme (ASİE) Sistemi”dir) sistemi Amerikan Kongresi tarafından, 1986 yılında yürürlüğe giren Ulusal Çocuk Aşıları Tazminat Yasası uyarınca oluşturulmuştur. Bu sisteme her yıl ortalama 11,000 adet aşı sonrası yaşanan ciddi reaksiyon bildirimi yapılmaktadır; bildirilen ciddi reaksiyonlar arasında sayıları 100 ila 200’e ulaşan ölüm vakaları ile bunların birkaç katına ulaşan kalıcı sakatlık vakaları bulunmaktadır. VAERS yetkilileri, bildirilen istenmeyen etkilerin %15’ini “ciddi” yan etkilerin (acil servis başvurusu, hastane yatışı, ölümden dönme episodları, ömür boyu sakatlık oluşumu, ölüm) oluşturduğunu bildiriyor. VAERS bildirimlerinin bağımsız analizinde, Hepatit B aşısı için yapılan bildirimlerin %50’ye yakınının “ciddi” yan etki kategorisinde olduğu görülmüştür. Bu korkutucu oranlar ise buzdağının yalnızca görünen kısmıdır. FDA’nın tahminlerine göre aşı sonrası oluşan ciddi yan etkilerin ancak %1’i(3,4), CDC’nin açıklamasına göre ise bu tip olayların sadece %10’u bildirilmektedir(5). Hatta Kongre duruşmalarında alınan ifadelerde tıp öğrencilerine olası yan etkileri bildirmemeleri gerektiğinin söylendiği kayıtlara geçmiştir(6).

Aşılardan zarar görmüş ve/veya hayatını kaybetmiş çocukların anne-babalarının biraraya gelerek oluşturduğu Ulusal Aşı Bilgilendirme Merkezi’nin (National Vaccine Information Centre-NVIC) kendi yaptığı araştırma sonuçları şu şekildedir: “New York’taki her 40 sağlık merkezinden sadece 1’i aşı sonrası oluşan herhangi bir yan etki veya ölümü bildirdiklerini teyit etmiştir”. Başka bir deyişle, New York’ta aşıya bağlı ölüm veya mağduriyetlerin %97.5’i resmi olarak sisteme bildirilmemektedir. İşin tıp etiği ile ilgili kısmı bir yana (ki federal kanun doktorları ciddi yan etkileri bildirmeye yönlendirmektedir(7)), bu bulgular gerçek hayatta aşıya bağlı yaşanan ölüm ve ciddi yaralanmaların, bildirilen oranların 10 ila 100 katı üzerinde olabileceğini göstermektedir.

Pertussis’e (“boğmaca”) bakıldığında, aşıya bağlı ölüm sayısı yanında hastalığın kendisinden ölenlerin sayısı devede kulak kalmaktadır. CDC’ye göre boğmacadan ölenlerin sayısı uzun yıllar boyunca yılda 10 civarı seyretmiş ve hastalığın tepe yaptığı (boğmaca döngüsel olarak her 3-4 yılda bir başgöstermekte olup, aşılanma oranlarında böyle bir döngüsellik olmadığına göre hastalığın neden böylre bir seyir izlediğini kimse bilmemektedir) son yıllardan biri olan 1993’te sadece 8 ölüm kaydedilmiştir. Bildirim yapma oranının düşüklüğü hesaba katıldığında, aşısının hastalıktan 100 kat daha ölümcül olduğu kabul edilebilir. Bazıları aşıdan daha ölümcül olabilecek böyle bir bulaşıcı hastalığın geri dönmesini önlemek için bunun ödenmesi gereken bir bedel olduğunu öne sürmektedir. Ancak hastalıkta bu yüzyıl içinde görülen düşüşün büyük kısmının geniş aşılama kampanyalarından önce oluştuğu (boğmaca ölümlerinde %79’luk düşüş aşılardan önce gerçekleşmiştir), ve hastalığın görülme oranlarındaki düşüş eğiliminde kitlesel aşılama programına geçildikten sonra da hemen hemen hiçbir değişiklik olmadığı düşünülürse, bugün aşılara verilen zayiatların 0 boğmaca görülen bir toplum yaratmak için verilmesi gerekli ödünler olarak açıklanmaya çalışılması mantıken mümkün olmayacaktır.

Ne yazık ki, aşıya bağlı ölüm hikayesi burada da bitmemektedir. Çeşitli ülkelerde yapılan bilimsel çalışmalar aşılanmayı SIDS ölümlerinin nedenlerinden biri olarak ortaya koymuştur(8,9). SIDS (Sudden Infant Death Syndrome – Ani Bebek Ölümü Sendromu), ölümün spesifik nedeninin bilinmediği hemen her durumda kullanılabilecek bir teşhistir; Amerika’da her yıl 5,000 ila 10,000 SIDS ölümü yaşandığı tahmin edilmektedir. Yapılan bir çalışmada Amerika’daki SIDS ölümlerinin tepe noktası 2 ve 4. aylar olarak belirlenmiştir; 2. ve 4. aylar tam da bebeklere ilk iki rutin aşı grubunun verildiği aylardır(10). Yapılan bir diğer çalışmada da aşılamayı takip eden 3 haftayı içine alan dönem ile SIDS ölümleri arasında net bir korelasyon bulunmuştur. Yine yapılan bir başka çalışmada, Amerika’da her yıl aşılanmayı takip eden 4 gün içerisinde 3,000 çocuğun öldüğü tespit edilmiş (ancak şaşılacak şekilde çalışmayı yürüten bilimadamları SIDS ve aşılar arasında bağlantı olmadığına hükmetmiş), bir diğer araştırmacının çalışmasında da SIDS vakalarının en azından yarısının aşılardan kaynaklandığı sonucuna varılmıştır (11).

Aşılar ve SIDS ölümleri arasında nedensellik bağlantısı kuran bu ilk çalışmaların hemen ardından, ilişki olmadığı yönündeki bulgularıyla sponsorluğu aşı üreticisi firmalar tarafından yapılan çalışmalar birbirini izlemiş ve hatta bu çalışmalardan birinde aşılanan kişilerde SIDS ölümlerinin aşılanmayanlara göre biraz daha az görüldüğü iddia edilmiştir. Ne var ki sonradan yapılan bir başka bilisel çalışma(12) ile aşı sanayi destekli bu çalışmaların geçerliliği, çalışmalarda bulunan ‘karıştırıcı etken’lerin (confounding factors) sonuçları hatalı şekilde aşıdan yana bulgular ortaya konmasına neden olacak şekilde çarpıttığı gerekçesiyle sorgulanmıştır. Bu durumda, ortada ancak birbiriyle çelişen kanıtlar bulunduğundan sözedilebilir. Peki ama sağlık konusunda ihtiyatı elden bırakmamaya çalışmamız gerekmez mi? Aşılar ve bebek ölümleri arasında bulunmuş güvenilir bir korelasyon ilişkisi, kaydedilen tüm SIDS ölümlerinin aşılanma durumunun titizlikle araştırılmasını gerektirmez mi? Oysa sağlık yetkilileri ihitiyatlı davranmak yerine kategorik ret ve inkar yolunu seçmişlerdir.

1970’lerin ortasında Japonya aşılanmaya başlama yaşını 2. aydan  2. yıla çıkartıyor ve ülkedeki SIDS ölümlerinde ani bir düşüş yaşanıyor(13); Japonya dünya ülkeleri arasındaki bebek ölümleri sıralamasında 17.’likten birden 1. sıraya çıkıyor (yani, bebeklere aşı uygulanmadığı dönemde Japonya dünyada en az bebek ölümü yaşanan ülke oluyor). İngiltere’de, aşıya bağlı beyin zedelenmesi vakalarının medyaya yansımasının ardından geçici bir süreliğine aşılanma oranları %30’lara geriliyor. Bebek ölüm oranları yaklaşık 2 sene boyunca hızlı bir düşüş gösteriyor, ancak 1970’lerin sonunda aşılanma oranlarının yeniden yükselişe geçmesiyle baraber bebek ölümleri de yeniden artıyor. Bu yaşananlara rağmen, tıp camiası inkarcı duruşunu değiştirmiyor. Koronerler SIDS kurbanlarının aşılanma durumlarına bakmıyor, ölümlerin acısı aşıların içerdiği tehlikeler konusunda hiçbir şey bilmeyen, ‘aydınlatılmış onam’ hakkından yararlandırılmamış ebeveynlerden çıkartılıyor.

FDA ve CDC’nin aşıların istenmeyen etki raporlamasındaki eksiklikler ile ilgili kendi açıklamalarına bakılacak olursa, aşıya bağlı istenmeyen etkilerin toplam sayısının yılda 100,000 ila 1 milyon vakayı bulduğu söylenebilir, kaldı ki bunların %20’sinin de “ciddi yan etkiler” olduğu düşünülmelidir. Bu sorun, yapılan bir çalışmada(14) DPT (difteri-boğmaca-tetanoz) aşı serisini tamamlayan her 175 çocukta 1’inin “ağır reaksiyon” geçirdiğinin bulunması ve ayrıca avukata verilen bir doktor raporunda(15) her 300 DPT aşılamasında bir nöbet vakası yaşanmış olduğu gerçekleriyle de vurgulanmaktadır.

Aslına bakılacak olursa, İngiltere’de 1970’lerin ortasında aşılama oranlarının %30’a düşmesiyle birlikte boğmaca ölümlerinde de düşüş yaşanmıştır. İsveçli epidemiyoloji uzmanı B. Trollfors’un boğmaca aşısının koruyucu etkisi ve toksisitesi üzerine dünya çapında yaptığı araştırmada, “boğmaca ölüm oranları şu anda sanayileşmiş ülkelerde oldukça düşük seyretmekte olup, yüksek-düşük ve 0 aşılama oranlarına sahip ülkeler karşılaştırıldığında ölüm oranlarında herhangi bir fark saptanamamıştır.” bulgusu ortaya çıkmaktadır. Aynı araştırmada ayrıca İngiltere, Galler ve Batı Almanya’da, aşılanma oranlarının yüksek olduğu 1970 senesinde, oranların düştüğü 1980 senesinin ikinci yarısına göre daha fazla boğmaca ölümü yaşandığı tespit edilmiş(16).

Aşılar sadece çocuklarımızın sağlığı ve yaşamlarına mal olmuyor. Amerikan Federal Hükümeti’nin NVICP adıyla bilinen Ulusal Aşı Mağduriyeti Tazminat programı (National Vaccine Injury Compensation Program) çerçevesinde, kurulduğu 1988 yılından beri çocukları aşılardan zarar görmüş veya ölmüş ailelere 1,2 milyar doların üzerinde tazminat ödenmiştir(17). Bu tazminatlar için gerekli para ise, doğrudan aşıyı olan halkın aşı için ödediği vergilerden tahsil edilmektedir. Aşı mağdurları tazminatlarını kendi ceplerinden öderken, diğer yandan ilaç şirketleri ‘esir’ bir pazarı kendilerine yasa yoluyla bağlamış durumdalar; Amerika’da 50 eyalette de aşılar kanunen mecbur tutulmaktadır (ancak çoğu eyalette aşı olmamanın yasal yolları da mevcut, bunun için bkz. ‘Söylence 9’). Hal böyleyken, aynı ilaç firmalarına, ürettikleri aşıların doğurduğu olumsuz sonuçlara karşı “yasal bağışıklık” kazandırılmış, borç yükümlülüğünden muaf tutulmuşlardır. Ayrıca, ilaç firmalarının [Amerikan hukuk sisteminde mevcut “gag order” kararları ile] mahkeme davalarının içeriği üzerinde yayın(lama) yasağı hakkı kullanmalarına izin verilmiş, böylelikle aşıya bağlı mağduriyetler için açılmış davalarda geçen aşının zararları ile ilgili bilgilerin kamuoyu tarafından duyulması engellenmeye çalışılmıştır. Bu tip düzenlemeler açıkça ahlak dışıdır; habersiz bırakılmış Amerikan toplumu bu yolla aşı şirketlerinin hukuki mesuliyetlerinden doğan borcunu ödemeye zorlanmakta, bu yapılırken de aynı halkın ürünlerinin zararları hakkında bilgi edinmekten kesin bir şekilde alıkonulması sağlanmış olmaktadır. Bu düzenleme ayrıca ilaç firmalarının daha güvenli aşılar üretmesini sağlayacak herhangi bir teşviği de ortadan kaldırmaktadır; sonuçta, aşıları ölüm veya hasara yol açsa dahi herhangi cezai bir yaptırım olmayacağı belli ve üstüne, bu aşılardan elde ettikleri kar da yanlarına kalacak.

Bu noktada, sigorta şirketlerinin, ki en iyi borçlar hukuku çalışmalarını onlar yapmaktadır, aşı reaksiyonlarını kapsam dahiline almayı reddettiklerini belirtmemiz gerekiyor. Bu konuda hem ilaç ve ecza şirketleri hem de sigorta şirketlerinin pozisyonu bell ki ‘kar hesabı’ üzerinden belirleniyor.

 

AŞI GERÇEĞİ 1

“Aşılama, bilgi edinme şansı tanınmamış aileleri inanılmaz bir maddi ve manevi yük altına sokan, sayıları ciddi boyutta ölüm ve sakatlıklara neden olmaktadır.”

 


 

Referanslar:

1.Vaccine Adverse Events Reporting System (VAERS); National Technical Information Service, Springfield, VA 22161, 703-487-4650703-487-4600see also NVIC, infra note 7; and the VAERS website athttp://www.fda.gov/cber/vaers/vaers.htm

2.Statement of the National Vaccine Information Center (NVIC), Hearing of the House Subcommittee on Criminal Justice, Drug Policy and Human Resources, “Compensating Vaccine Injuries: Are Reforms Needed?” September 28, 1999.

3.Less than 1%, according to Barbara Fisher, citing former FDA Commissioner David Kessler, 1993, JAMA, in the Statement of the NVIC, supra note 2.
4.Less than 10%, according to KM Severyn, R.Ph., Ph.D. in the Dayton Daily News, May 28, 1993. (Vaccine Policy Institute, 251 Ridgeway Dr., Dayton, OH 45459)
5.American Association of Physicians and Surgeons, Fact Sheet on Mandatory Vaccines athttp://www.aapsonline.org/

6.Jane Orient, M.D., Director of the American Association of Physicians and Surgeons, “Mandating Vaccines: Government Practicing Medicine Without a License?” 1999. http://www.haciendapub.com/article25.html
7. 42 U.S.C.S. § 300aa-25(b)(1)(A),(B).
8. Karlsson L. Scheibner V. Association between non-specific stress syndrome, DPT injections and cot death. Paper presented to the 2nd immunization conference, Canberra, Australia, May 27-29, 1992http://www.whale.to/vaccines/cot_death.html . See also Viera Schiebner, Ph.D., Vaccination: 100 Years of Orthodox Research Shows that Vaccines Represent a Medical Assault on the Immune System for discussion and references.

9. W.C. Torch, “Diptheria-pertussis-tetanus (DPT) immunization: A potential cause of the sudden infant death syndrome (SIDS),” (Amer. Academy of Neurology, 34th Annual Meeting, Apr 25 – May 1, 1982), Neurology 32(4), pt. 2.
10. Id.
11.Viera Schiebner, Ph.D., Vaccination: 100 Years of Orthodox Research Shows that Vaccines Represent a Medical Assault on the Immune System, 1993.
12. Confounding in studies of adverse reactions to vaccines [see comments]. Fine PE, Chen RT, REVIEW ARTICLE: 38 REFS. Comment in: Am J Epidemiol 1994 Jan 15;139(2):229-30. Division of Immunization, Centers for Disease Control, Atlanta, GA 30333.
13. See Viera Scheibner, supra note 12.
14. Nature and Rates of Adverse Reactions Associated with DTP and DT Immunizations in Infants and Children (Pediatrics, Nov. 1981, Vol. 68, No. 5)
15. DPT Report, The Fresno Bee, Community Relations, 1626 E. Street, Fresno, CA 93786, December 5, 1984.http://www.whale.to/vaccines/fresno.html
16. Trollfors B, Rabo, E. 1981. Whooping cough in adults. British Medical Journal (September 12), 696-97.
17. National Vaccine Injury Compensation Program (NVICP) http://bhpr.hrsa.gov/vicp/

.

 

Aşılama Öncesi ve Sonrası Yapılması Gerekenler; Aşı Yan Etkileri

Aşılama Öncesi ve Sonrası Yapılması Gerekenler; Aşı Yan Etkileri

Aşılar, koruduğu varsayılan hastalıklar; hastalıkların özellikleri, bulaşma yolları, riskleri/tedavi yöntemleri, bunun karşısında aşılarının koruyucu güçleri, güvenlik çalışmaları ve tespit edilmiş yan etkileri konusunda araştırmanızı yaptınız ve bireysel olarak çocuğunuzun aşılanmasının gerekli olduğuna karar verdiyseniz, çocuğunuzun aşıların ciddi sağlık sorunu oluşturabilecek yan etkilerinden daha az etkilenmesini sağlayacak önlemler konusuna eğilmenizin zamanı gelmiş demektir. Bu önlemleri doktorunuzla, hatta daha iyisi güvendiğiniz birden fazla doktorla mutlaka görüşüp karşılıklı fikir alışverişinde bulunun ve aşılama ile ilgili seçeneklerin neler olduğunu öğrenin.

Aşılamadan Önce:

Araştırın. Çocukluk çağı hastalıkları ve koruyucu olarak yapılan aşılar hakkında bilgi edinin. Konu ile ilgili içinize sinecek derecede bilgi edinmeden kendinizi aşıyı yaptırtmak zorunda hissetmeyin.

Çocuğunuzun aşılanacağı dönemde hiçbir şekilde hasta olmamasına dikkat edin. Hastayken veya henüz yeni iyileşmişken aşılanması durumunda çocuğunuzun aşıya bağlı ciddi komplikasyon yaşama riski de artacaktır. Doktorunuzdan aşıyı yapmadan önce çocuğunuzun fizik muayenesini yapmasını ve herhangi bir rahatsızlığı olmadığını teyit etmesini isteyin.

Kayıt tutun. Çocuğunuzun ve ailenizin tıbbi öyküsünü gösteren belgeleri hazır edin veya yazıya dökün. Çocuğunuzun doktoruna geçirdiği belli başlı hastalıkları, varsa alerjilerini ve diğer sağlık sorunlarını özellikle de daha önce herhangi bir aşıdan sonra reaksiyon oluşmuş olup olmadığını bildirin. Aile bireylerinde herhangi bir immün sistemi rahatsızlığı veya beyinle igili bir rahatsızlık varsa belirtin. Dokümente etmek için doktorunuzdan çocuğunuza vurulan aşılarla ilgili tuttuğu kaydın bir kopyasını isteyin. Bu kayıtlarda hangi aşıların yapılmış olduğu ile birlikte aşı üreticisinin ismi ve aşının parsel numarasının da bulunmasına dikkat edin.

Soru sorun. Çocuğunuzun tıbbi öyküsünde aşıya reaksiyon gösterme riskini arttıracak herhangi bir sağlık sorunu varsa, özellikle de önceki aşılama(lar)dan sonra sağlığında bozulma yaşandıysa bunu doktorunuza bildirin. Önceki aşılamaya reaksiyon vermiş bir çocuğun müteakip aşılarda daha ağır reaksiyon yaşama riski de artacaktır. Doktorunuza mutlaka çocuğunuzda veya aile bireylerinden herhangi birinde aşı içeriğindeki yumurta, jelatin, neomycin (bir antibiyotik) veya aşının diğer bileşenlerine (doktorunuzdan, aşı prospektüsünden veya internetten aşı bileşenlerinin neler olduğunu öğrenebilirsiniz) karşı herhangi bir alerji öyküsü olup olmadığını bildirin. Doktorunuzdan yönelttiğiniz sorulara doyurucu cevap alamıyorsanız ya da sorularınız geçiştiriliyorsa mutlaka güvenilir bir başka sağlık uzmanına da danışın.

Önceden bilgi talep edin. Çocuğunuzun olması gereken aşı programındaki aşıların yararları, taşıdığı riskler ve hatta aşı sonrası görülmesi mümkğn yan etkiler hakkında doktorunuzdan yazılı bilgi isteyin ve aşılama zamanı gelmeden önce mutlaka bu bilgileri incelemiş olun. Doktorunuzdan ayrıca, aşı üreticilerinin her aşı için hazırladığı prospektüsü göstermesini de isteyebilirsiniz. Bu prospektüslerde aşının muhteviyatı, rapor edilmiş yan etkiler ve kontraendikasyon denilen, aşının geciktirilmesi veya yapılmamasını gerektirecek durumlardan bazıları belirtilmektedir. Kanunen doktorunuzun aşılama yapılmadan önce size aşının yararları ve taşıdığı riskler hakkında yazılı ve/veya sözlü bilgilendirme yapması gerektiğini unutmayın.

Grip aşısı için thimerosal içermeyen aşıları tercih edin. Çoğu çocukluk çağı aşısından çıkartılmış olsa da thimerosal çocukara öngörülen çoğu grip aşısında bulunmaktadır. Thimerosal grip aşılarının daha iyi çalışmasını sağlamaz. Bir cıva türevi olan thimerosal, daha ucuz maliyet sağlayan büyük aşı şişelerinde bakteri öldürücü olarak kullanılır. Eğer kendiniz veya çocuğunuza grip aşısı yaptırmayı düşünüyorsanız, tek dozluk, thimerosal içermeyen grip aşılarından talep edin.

Alternatif bir aşı çizelgesi takip edebileceğinizi düşünün. Yurtdışında ve ülkemizde bebek ve çocuklara tek ziyarette 2 veya daha fazla aşının aynı anda uygulanması yaygın eğilimken, kimi doktorlar da çocuklara önerilen aşıları daha geniş bir zamana yayarak, iki aşı uygulamasının arasını mümkün olduğunca açmaya çalışmaktadırlar. Doktorunuzla görüşüp çocuğunuza aynı gün içerisinde daha az aşı vurulması yönünde ortak karar alabilirsiniz. Dünyada azımsanamayacak sayıda doktor bu yolun çocuğun immün sistemine daha az yük bindireceği görüşündedir. Aşıları teker teker olduğunuz takdirde bu sizin çocuğunuzda hangi aşı sonrası bir reaksiyon oluştuğunu (şayet olursa) tespit edebilmenizi de sağlayacaktır. Küçük bebekleriniz ek gıdaya geçtiğinde herhangi bir gıdaya alerjisi olup olmadığını anlamak için bile pediyatristlerin her yeni gıdayı teker teker çocuğunuza yedirmenizi ve gözlemlemenizi tavsiye ettiğini hatırlayın.

Aşılama Sonrasında:

Her aşıdan sonra, yan etki olup olmadığını takip edin.  Aşılanmadan sonraki 72 saat süresince çocuğunuzda aşıya bağlı olarak gelişmiş olabilecek alışılmışın dışında herhangi bir belirti veya davranış değişikliği olup olmadığını gözlemleyin. Aşı reaksiyonları uygulamadan 4 hafta sonrasında bile ortaya çıkabilmektedir.

Aşıya reaksiyon aşağıdaki belirtilerden bir veya daha fazlasını kapsayabilir:

  • kızarık deri lekelenmesi
  • ürtiker (kurdeşen)
  • kaşıntı
  • enjeksiyon yerinde şişkinlik, kızarıklık ve ağrı
  • yüksek ateş
  • solunum zorluğu veya nefes alıp vermeden hırltı, hışırtı
  • ciltte veya dudaklarda solgunluk veya renk değişimi
  • kaslarda zayıflama veya güçsüzlük
  • aşırı uyku hali veya uyarıcıya yanıt vermeme
  • hızlı kalp atışı
  • sersemlik
  • olağanın dışında huysuzluk, huzursuzluk veya başka davranış değişiklikleri
  • uzun süreli ağlama (özellikle bebeklerde görülen çığlık şeklinde olanı)
  • havale nöbetleri, konvülsiyon
  • kusma veya ishal

Bu belirtilerden herhangi biri veya sizi endişelendirecek herhangi başka bir belirti oluşması durumunda derhal doktora başvurun.

Çocuğunuzun aşı sonrası ciddi bir sağlık problemi yaşaması durumunda doktorunuzdan bunu mutlaka ASİE sistemine bildirmedsini talep edin. Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı genelge uyarınca doktorunuzun bunu bildirme zorunluluğu olduğunu unutmayın, eğer bildirim yapılmıyorsa aynı sisteme siz de bildirimde bulunabilirsiniz..

İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü, İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda görevli Prof. Dr. Gülbin Gökçay’ın hazırladığı “Kritik hastalıklardan korunma: Aşılar ve yan etkileri” adlı sunumda (http://www.cayd.org.tr/Egitim/yeni%20asilar%20ve%20asie.pdf) ASİE bildirim sistemine rapor edilmesi gereken reaksiyon ve bulgular şu şekilde verilmiştir:

Lokal reaksiyonlar Sinir Sistemi ile İlgili İstenmeyen Etkiler bildirim Diğer İstenmeyen Etkiler
  • Aşıdan sonra 48 saat içinde ciddi lokal reaksiyon (1)
  • Aşıdan sonra 7 gün içinde enjeksiyon yerinde abse (2)
  • Aşıdan sonra 2 hafta – 6 ay içinde lenfadenit (3)
  • OPA’dan sonra 4-30 gün (temaslılarda 4 -75 gün) içinde ortaya çıkan paralitik poliomiyelit (4)
  • Kızamık bileşenli aşıları takiben 5-12 gün, DaBT-IPA-Hib aşısını takiben 72 saat içinde konvülsiyon (5)
  • Kızamık bileşenli aşıları takiben 5-15 gün içinde ortaya çıkan ensefalopati (6)/ensefalit (7)
  • DaBT-IPA-Hib aşısını takiben 72 saat içinde ortaya çıkan ensefalopati
  • Tetanoz bileşenli aşılardan sonra 2-28 gün içinde ortaya çıkan brakial nevrit (8)
  • Aşıdan sonra 0-6 hafta içinde ortaya çıkan paraliziler (9)
  • Kabakulak bileşenli aşıları takiben 15-21 gün içinde ortaya çıkan aseptik menenjit (10)
  • Aşıdan sonra 1 saat içinde ortaya çıkan anaflaksi (11)
  • Aşıdan sonra birkaç saat içinde ortaya çıkan toksik şok sendromu (12)
  • Aşıdan sonra 4 saat içinde ortaya çıkan (deri bulguları daha geç görülebilir) akut alerjik reaksiyonlar (13)
  • DaBT-IPA-Hib aşısından sonra 24 saat içinde ortaya çıkan hipotonik-hiporesponsif atak (14)
  • Aşıdan sonra 1 hafta içinde ortaya çıkan sepsis (15)
  • Kızamıkçık aşısından sonra 1-3 hafta içinde artrit (16)
  • Kızamık aşısından sonra 1-6 hafta içinde gelişen trombositopeni (17)
  • DaBT-IPA-Hib aşısından sonra 24 saat içinde gelişen apne – bradikardi (18)
  • BCG aşısından sonra 1 – 12 ay içinde gelişen yaygın BCG enfeksiyonu ya da BCG osteiti (19)
  • Zaman sınırı olmaksızın yukarıdakiler dışında sağlık personeli ya da toplum tarafından aşılamayla ilgisi olduğu düşünülen, ciddi kaygı ya da olumsuz propaganda nedeni olan durumlar

(1) Ciddi Lokal Reaksiyon: Enjeksiyon alanında ve çevresinde ilk 48 saat içinde oluşan hiperemi (kızarıklık) ve/veya ödem ile birlikte aşağıdakilerden en az ikisinin varlığı ciddi lokal reaksiyon olarak bildirilmelidir.

  • Yakın eklemi içine alacak şekilde yayılmış olan şişlik, ödem
  • Ağrı, şişlik, kızarıklığın üç gün veya daha uzun sürmesi,
  • Hastaneye yatışı gerektirmesi.

(2) Abse: Enjeksiyon yerinde 2- 7 gün içinde ortaya çıkan, içi sıvı dolu sert veya fluktuasyon veren kolleksiyon varlığında enjeksiyon yerinde abse oluşumu olarak kabul edilmeli, boyutları ile birlikte bildirimi yapılmalıdır.

  • Eğer, ateş, pürülan sıvı, kızarıklık-endürasyon, hassasiyet, kültür pozitifliği gibi enfeksiyon bulguları mevcutsa pürülan (bakteriel) abse,
  • Eğer enfeksiyon bulguları olmadan sadece lokal abse bulguları mevcutsa steril abse olarak değerlendirilmelidir.

(3) Lenfadenit:

  • En az bir lenf bezinin 1.5cm ya da üzerinde büyümesi ve/veya,
  • Bir lenf bezinin üzerinde drene olmuş sinüs varlığıdır.

Genellikle BCG’nin neden olduğu bir durumdur. Aşı uygulandıktan sonraki 2 hafta ile 6 ay içinde, aşının uygulandığı tarafta boyun ya da koltukaltı lenf bezlerinde ortaya çıkar.

(4, 8, 9) Akut Paralizi [Felç]

  • Aşıya Bağlı Paralitik Poliomyelit: OPA [Oral Polio Vaccine/ Ağızdan Uygulamalı Çocuk Felci Aşısı] aşısı uygulanmasından sonraki 4-30 gün (temaslılarda 4-75 gün) içinde akut olarak flask paralizi (gevşek felç) gelişmesi, başlangıç tarihinden itibaren 60 gün sonrasında kalıcı nörolojik sekel ya da ölüm olmasıdır. Kesin tanı için paralizi yapan diğer nedenlerin olmadığının kanıtlanması gereklidir.
  • Brakial Nevrit: Tetanos komponentli aşıların uygulanmasından sonraki 2-28 gün içinde, aşı uygulanan tarafta, karşı tarafta ya da her iki tarafta üst ekstremitede omuz ve üst kolu tutan, derin, sürekli ve ciddi ağrı ile karakterize bir klinik tablodur. Ağrıyı günler ve haftalar içinde üst ekstremite kas gruplarında güçsüzlük ve atrofi takip eder. Daha az sıklıkla tabloya duyu kaybı eşlik edebilir. Tanıda güçsüzlüğün saptanması gereklidir.
  • Diğer paraliziler:Aşı uygulamasından sonra 0-6 hafta içinde görülen paraliziler bu grupta yer almaktadır.

(5) Nöbet Geçirme (Konvülsiyon) (febril/afebril): Fokal nörolojik bulgular eşlik etmeden havale geçirilmesi bildirilmelidir. Koltukaltından ölçülen vücut sıcaklığı 38 0C ve üzerinde ise febril konvülsiyon, ateş yoksa afebril konvülsiyon olarak değerlendirilmelidir.

Kızamık aşısı sonrası konvülsiyon 5 -12 gün içinde, DaBT bileşenini içeren aşılar ile KPA aşısını takiben 72 saat içinde ortaya çıkabilir.

[ed-Not:  Ateşli havale; beyin hücrelerinin normal dışı bir aktivite göstermesi sonucu ortaya çıkan, vücuttaki istemsiz kasılmalardır.]

(6) Ensefalopati [Beyin iltihabı]: Aşağıda belirtilen üç durumdan ikisinin varlığı ile tanımlanır. Kızamık komponenti içeren aşıların uygulanmasını takiben 5-15 gün içinde, boğmaca komponenti içeren aşıların uygulanmasını takiben 7 gün içinde ise aşı ile ilişkili olduğu düşünülmelidir.

  • Nöbet geçirme,
  • Bir gün veya daha uzun süren bilinç değişikliği,
  • Bir gün veya daha uzun süren davranış veya kişilik değişikliği

(7) Ensefalit: Ensefalit tanısı yukarıda sıralanan belirtilere ek olarak beyin omurilik sıvısı (BOS)’da pozitif bulguların (hücre artışı, mikroorganizma ya da antijeninin) gösterilmesi ve/veya virüs izolasyonu ile konur.

(10) Aseptik Menenjit: Kabakulak aşısı ile ilgili aseptik menenjit, sıklıkla aşılamadan 15-21 gün sonra görülür. Menenjit belirti ve bulguları vardır. BOS’da bakteri yoktur ve lenfosit hakimiyeti (>5 lenfosit/ml) ile karakterize pleositoz vardır. Kesin tanı aşağıdakilerden en az birinin saptanması ile konur;

  • BOS’dan kabakulak virusu izolasyonu, ya da
  • BOS’dan kabakulak virusu izolasyonu ve sekanslama ile aşı virusu saptanması.

(11) Anafilaksi: Genellikle aşı uygulandıktan sonra ilk bir saat içerisinde gelişen dolaşım bozukluğuna (bilinç bulanıklığı, düşük kan basıncı, periferal nabızların yokluğu ya da güçsüzlüğü, periferal dolaşım bozukluğuna bağlı ekstremite soğukluğu, yüzde kızarıklık ve terlemede artma) neden olan akut allerjik reaksiyonların ağır/ciddi formudur. Yaygın ürtiker, anjioödem ve bronkospazm, laringospazm sıklıkla klinik tabloya eşlik eder ancak gerek bronkospazm (nefes darlığının ön planda olduğu semptom ve bulgular) gerekse laringospazm (solunum açlığı, nefes alamama şeklinde gelişen semptom ve bulgular) gelişmeden de dolaşım yetmezliği (kardiyak ve vasküler fonksiyon bozukluğu) ve şok gelişebilir.

(12) Toksik Şok Sendromu: Aşı uygulanmasını takip eden bir kaç saat içerisinde kusma, ishal ve yüksek ateş gelişimi ile ortaya çıkabilen diffüz eritem, ateş, hipotansiyon, deskuamasyon ve organ yetmezliği tablosudur. Staphylococcus aureus toksinine bağlı olarak, daha az sıklıkla Streptococcus pyogenes pirojenik toksinine bağlı olarak da gelişebilir.

(13) Akut Alerjik Reaksiyonlar: Kesin sınırlaması olmamakla birlikte; aşılama sonrasında allerjik sorunlar dakika ve saatler içinde sıklıkla ilk dört saat içerisinde görülür. Deri bulguları daha geç ortaya çıkabilir. Klinik tablo aşağıdakilerden bir veya daha fazlasının varlığı ile karakterizedir.

  • Lokal olarak kızarma, kabarma veya aşı yapılan yerde lokalize ürtikerden geniş ürtiker alanlarına, enjeksiyon yapılan ekstremitede ödem, yüz ödemi veya tüm vücutta ödeme kadar değişen tablo
  • Bronkospazm (nefes darlığı, solunum sıkıntısı, hışırtılı nefes alıp verme),
  • Laringospzam/laringeal ödem (solunum açlığı vardır, soluk alıp vermeye çalışır ancak akciğerlere yeterli hava gitmez, konuşamaz).

(14) Hipotonik-Hiporesponsif Atak: Aşıdan sonra 24 saat içinde birden bire ortaya çıkan solukluk, uyaranlara azalmış ya da kaybolmuş cevap, kas tonusunda azalma ya da kaybolmadır. Atak kendiliğinden geçer.

(15) Sepsis: Aşıdan sonraki ilk 1 hafta içinde gelişen, generalize, organ yetmezliği ve dolaşım bozukluğunun eşlik edebileceği, sıklıkla ateşin bulunduğu ancak hipoterminin de gelişebileceği taşikardinin ve takipnenin tespit edildiği klinik tablodur. Kan kültüründe bakteriyel etken tespit edilebilir ancak bu her zaman mümkün olmayabilir. Genellikle uygulama hatasına bağlı olarak ortaya çıkar.

[ed-Not: Sepsis bir mikrobun kanda, vücut sıvılarında veya dokularda çoğalması sonucunda vücutta oluşan hastalık ve hasar halidir. Sepsis bakteri, virus ve mantar gibi farklı mikrop türleri ile gelişebilir. Mikrop kan veya komşuluk yoluyla birden fazla organa yayılarak organların normal fonksiyonlarını bozar, hastalık zamanında ve uygun şekilde tedavi edilmezse şok ve ölümle sonuçlanır.]

(16) Artrit: Kızamıkçık aşısından sonra 1-3 hafta içinde başlayan eklemlerde (sıklıkla proksimal interfalangiyal ve metakarpofalangiyal eklemler, diz, ayak bileği ve ayak parmakları) efüzyon veya şişlik, ısı artışı, hassasiyet, hareketle ağrı veya hareket kısıtlılığı semptomlarından en az ikisinin olması durumudur.

(17) Trombositopeni: Tam kan sayımında trombosit sayısının 50.000’in altında oluşudur. Kızamık aşısı uygulanmasından sonraki 1-6 hafta içinde ortaya çıkabilir. Klinikte purpura veya hafif travma sonrası kanamalar ve morluklarla karakterizedir
[ed-Not: Trombositopeni kanınızda platelet adı verilen hücre parçacıklarının normalden daha az sayıda bulunması durumudur. Plateletler kemik iliğinizde diğer kan hücreleriyle birlikte yapılırlar. Plateletler kanda hareket ederler ve bir kan damarı hasar gördüğünde oluşabilecek kanamayı durdurmak için birbirlerine yapışarak pıhtı oluştururlar. Plateletlere aynı zamanda trombosit adı da verilir, çünkü kan pıhtısına trombus da denir. Kanınızda çok az platelet varsa hafif ya da ciddi kanamalar oluşabilir. Bu kanama vücut içine (iç kanama) ya da derinin altında veya deriden dışarı (dış kanama) şeklinde olabilir. Trombositopeni, özellikle kanama şiddetliyse veya beyinde oluşursa ölümcül olabilir. Ancak, genelde trombositopenili kişilerde düşük platelet sayımının nedeni bulunur ve tedavi edilirse genel gidişat iyidir.]

(18) Apne – Bradikardi: DaBT-İPA-Hib aşısından sonra prematüre bebeklerde, 24 saat içinde apne-bradikardi olması durumudur.

[ed-Not: Apne terminolojik olarak 20 saniye ve üzeri solunum durmasıdır. <span >Bradikardi (KTA < 100/dlk) ile birliktedir ve apne süresi uzadıkça solukluk, hipotansiyon ortaya çıkar, taktil stimülasyona cevap alınamaz. Apne bulgusu olan yenidoğanda, gestasyon yaşı ve apnenin ortaya çıktığı postnatal yaş önemlidir].

(19) Yaygın BCG Enfeksiyonu: BCG aşılamasından sonra genellikle 1 -12 aylık dönemde ortaya çıkan ve Mycobacterium bovis BCG suşunun izole edilerek doğrulandığı dissemine enfeksiyondur.

[ed-Not:Nadir ve ölümcül seyredebilen bir komplikasyon olan yaygın BCG enfeksiyonu (BCGitis) özellikle immünsupresif hastalarda BCG uygulaması sonrasında birkaç hafta içinde gelişebilir. Karaciğer fonksiyon bozukluğu, pansitopeni; karaciğerde, lenf nodlarında, akciğerde, kemik iliğinde, dalakta BCG pozitif granülomlar ile karakterize oldukça ciddi bir tablodur (2).”, bkz. http://www.uroonkoloji.org/ebulten/pdf/pdf_URO_326.pdf]

BCG Osteiti: BCG aşısının (aşı uygulamasından 1 -12 ay içinde ortaya çıkabilen) neden olduğu tüm uzun kemikleri tutabilen kemik inflamasyonudur.

 

Bu yan etki ilstesinin, şu anda Türkiye’de çocukluk aşıları takviminde yer alan Hepatit B, Hepatit A, su çiçeği, zatürre aşısı olarak da bilinen konjüge pnömokok (KPA) gibi aşıların bilinen yan etkilerini içermediği dikkate alınmalıdır.

 

Kaynak: Sağlık Bakanlığı, Ek 2, Vaka Tanımları Belgesi (http://www.saglik.gov.tr/TR/dosya/1-44884/h/ek-2-vaka-tanimlari.doc)

      İstanbul’da ASIE Bildirimleri için:
      İSTANBUL İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ
      BULAŞICI HASTALIKLAR ŞUBESİ
      FAKS: 0212 5208047
       TEL: 0212 5118920-22/1412-14