Polio Aşılarının Kanser Virüsü SV40 ile Kontaminasyonu

Polio Aşılarının Kanser Virüsü SV40 ile Kontaminasyonu

Aşı tarihinin gelmiş geçmiş en ünlü ve nüfuz sahibi bilimadamlarından, Merck firması için kızamık, kabakulak ve kızamıkçık aşılarının geliştirilmesinde rol almış Dr. Maurice Hilleman‘ın verdiği görüntülü bir röportajda başta polio aşısı olmak üzere diğer pekçok aşıda (örn. Sarı Humma aşısındaki lösemi virüsü gibi) ve dönemin polio aşılarında SV40, AIDS ve kanser virüslerinin cirit attığını itirafını izleyin:
Dr Hilleman bu açıklamaları yaparken meslektaşları kahkahaya boğuluyor, belli ki aşılardaki bu ölümcül kontaminasyonu fazlasıyla komik buluyorlar. Polio aşısındaki SV40 virüsünü (ve tabii 40. numaraya geliceye kadar diğer 39 ayrı virüsü) kendi aralarında tartışırken Hilleman’ın meslektaşları, o dönem Sabin’in bu aşısının [SV40 virüsü ile kontamine olduğu bilinmesine rağmen!!] saha çalışması deneyleri Rusya’da yapılmakta olduğundan, “tümörle dolu” Rus atletlere karşı Amerika’nın Olimpiyatları kazanma şansının artmış olacağını(!) söyleyip eğleniyorlar! Bu aşıların kansere yol açacağını biliyorlar! SV40 ile enfekte ettikleri deney farelerinden 2-3 hafta içinde tümör fışkırıyor.

Bu bildirimler öyle komplo teorisi filan değil, bizzat Merck’ün en yetkin aşı bilimadamlarından birinin sözleri. Bu söyleşinin yapıldığı dönemde öyle internet filan yok, bu videonun dolaşıma gireceğini belli ki aklına bile getirmemiş Hilleman. Bunun bilim camiası içinde bir sır olarak kalacağını düşünüyordu herhalde. Bu olayın basına niye yansımadığı kendisine sorulduğunda ise Hilleman, buna “Eh, herhalde gidip bunu anons edecek haliniz yok, bu bilim camiası içinde kalması gereken bilimsel bir mevzu”(!) yanıtını veriyor.

Buradan aşılar üzerinde çalışan bilimadamlarının bu denli önemli bir sorunda bile meslektaşları bilimadamlarını (bu durumda, Sabin) nasıl koruduğunu görebiliyoruz. Tüm kirli sırlar kendi sessizlik çemberlerinin dışına çıkmıyor, aşılarındaki kontaminasyonla ilgili gerçeği halka(!) açıklama gereği duymuyorlar.

Açılışta çok enteresan, Ebola’nın atası olan virüsün de yıllar evvel bir aşı üretim tesisinde salgına yol açtığından bahsediyor.

İzleyiniz.

Hokus Pokus ve işte Polio “YOK” – Video (Türkçe Altyazılı)

Hokus Pokus ve işte Polio “YOK” – Video (Türkçe Altyazılı)

Polio’nun (çocuk felci) tarihi gerçeklerine dair sunumunu izeyeceğiniz Dr. Suzanne Humphries, klasik tıp eğitimi almış bir iç hastalıkları ve nefroloji hekimi. Üniversitede ‘Kuramsal Fizik’ öğreniminin ardından bir biyokimya laboratuvarında 2 yıl süreyle araştırma teknisyenliği şefliğini yürütmüş ve ardından tıbba yönelerek 1993 yılında Temple Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş. Bronx NY’deki 3 yıllık staj döneminde Sosyal Tıp alanında kendini geliştirmiş. Bu noktada Dr Humphries birinci basamak sağlık hizmetlerindeki (aile hekimliği/pratisyen hekimlik) yetersizlik ve kusurların daha da farkına varmış, hekimlere verilen eğitimin ağırlıklı olarak ilaç yazıp hastalık avlamaya sevk edici olduğunu gözlemlemiş. Bu yaklaşıma rağmen hastaların gitgide daha hasta hale geldiğini, bunun ise beraberinde daha da fazla ilaç kullanımına yol açtığını ve sonunda da hastalarda dejeneratif hastalıkların ortaya çıktığını görmüş. İnsanlarda kronik hastalıklar yaratan bu sistemin bir parçası olmak istemediğinden, allopatik tıbbın diğer ucunda, Nefrolog olarak çalışmaya karar vermiş, 14 yıl boyunca böbrek hastalıkları dalında klasik tıbba hizmet ettikten sonra allopatik (klasik) tıbbın toplamda ne denli başarılı olduğuna dair perspektifi daha da gelişmiş, yerine oturmuş. Dr. Humphries, allopatik tıbbı ‘kullanımda aşırıya kaçılmış’ bir sistem olarak görüyor, yani daha ilk basamak hekimlikte karşılaşılan hertür hastalık veya belirtide gözü kapalı uygulanan tedavi yöntemi ve ilaçların çoğu kez kronik hastalıklara kapı araladığını düşünüyor. Kendisi 4 yıldır homeopati öğrencisi ve lisanslı homeopat hekim olma yolunda çalışmalarını neredeyse tamamlamak üzere.

Roman Bystrianyk ile birlikte kaleme aldıkları Dissolving Illusions adlı kitabında, enfeksiyonel hastalıklarda yaşanan düşüş ve insan ömrünün uzamasında tıbbi gelişmeler ve aşıların iddia edildiği gibi en önemli faktör olmadığını bilimsel literatürden yayınlar eşliğinde ortaya koyuyor.

 

 

 

Screenshot from 2014-01-10 15:14:00

Hey gidi Polio, ne idin ne oldun?

Hey gidi Polio, ne idin ne oldun?

Her şey 1955’te dahi biliminsanı Jonas Salk’ın inaktive polio virüsü aşını geliştirmesiyle başladı…
Öylesine güveniliyordu ki bu aşıya topu topu 2 saat(!) içinde ruhsatlandırıldı…Screenshot from 2014-01-09 13:18:48

Hayrettir ki aşılamayla birlikte polio vakaları da fırladı, sakat kalanlar, ölenler, bebeğini düşüren gebeler … Tarihe bir “Cutter Hadisesi” işte böyle geçti …
Durumu kurtarmalı, aşıya güvenin sarsılmasını engellemeliydi yetkililer; herzamanki kötü gün dostları “istatistikler”e yansıtılmamalıydı bu vakalar, mümkünse eskinin canım poliomiyelit vakalarına artık başka adlar verilmeli, başka başka hastalıklar türetilmeliydi … İşte kalemin kılıca üstünlüğü bir kez daha kanıtlanmıştı …

Bu müthiş tarihi filmdeki bariz kusurlara acımasızca neşter atıyor Dr. Suzanne Humphries. Bildiğimiz, sevdiğimiz ve güvendiğimiz “Polio’nun kökü aşılarla kurutuldu” efsanemizi yerle yeksan ediyor. Tüm bu aşılama programlarının belkemiği, gözbebeği idi oysa öcü polio ve biricik aşısı, yazık oluyor …

Polionun gerçek tarihi pekçok şaşırtıcı veri ve akılalmaz entrikalarla dolu..

Düşünün bir .. 19. yy sonlarından başlıyor hikayemiz ..

Anneler formüla mamanın icadıyla artık bebeleri emzirmez oluyor, destekliyor çocuk doktorları da bunu, önayak oluyor .. ne de olsa koskoca Amerikan Tıp Birliği (AMA) onaylamış, öyle değil mi?

Diğer tarafta Rockefeller Tıbbi Araştırmalar Merkezi’nde “bilimadamları” boş durmuyor.. Nedense, mutant ve son derece virülan bir polio virüsü suşu geliştirmek için hararetle çalışmaktalar. Benzersiz olsun istiyorlar bu yeni nörotropik virüsleri ve ölümcül .. 20. yy’ın ilk ve en büyük polio salgını işte bu laboratuvar yakınlarında patlak veriyor, hastalığın ortaya çıkış zamanı ve görülen ölüm oranı polionun karakteristiğine hiç uymuyor? Ve  POLİO ÖCÜSÜ böylelikle (lab’da) yaratılmış oluyor ..

Herzaman takdir etmişimdir Rockefeller’ları ve tıbba, bilime, insanlığa katkılarını … Bugünün Bill Gates’i gibi kendilerini hayır işine adamış, insan sevgisiyle dolu yüce gönüllü insanlar bunlar …

Rockefeller’ların eğitimlerinde hiçbir masraftan kaçınmadıkları doktorlar başlıyorlar sezaryen doğumlara, normal doğanların da göbek kordonları çarçabuk klemplemeye ..  bir de K vitamini iğnesi icat ediliyor ki zaten engelledikleri ve mahrum bıraktıkları kök hücreler vücutta gitmeleri gereken yere hiç ulaşamasınlar .. Emzirmek de zaten öyle pek gerekli bir şey değil, ne güzel bakın hazır formül mamalar var, toksik ve sıfır besleyici değeri var ama olsun .. ta 2007’de anca keşfedebileceğiz anne sütünde kök hücre olduğunu zaten, onu da bebeğe vermek yerine bankalarda tutup, ilerde kanser filan olurlarsa diye parayla satın almalarını sağlarız insanların .. HAMLET proteini diye bir mucize de keşfedeceğiz anne sütünde ama endüstri buna bir kullanım alanı buluncaya değin öyle fazla reklamını yapmaya gerek yok malum ..

Sadece anne sütü alan çocuklarda nedense hiç polio görülmezken doktorların bu konuda anne-babaları bilinçlendirme gereği hissetmeyecekler ..

Bununla da kalmayıp bir bademcik ameliyatı furyası başlatılacak çocuklar üzerine .. vücudun savunma sistemindeki en büyük kalelerden biri imha edilecek .. Screenshot from 2014-01-09 13:28:59bakacaklar ki ameliyatlılar patır patır felç oluyor, ‘polio mevsiminde ameliyat yapılmaya’ fetvası çıkaracaklar ..Screenshot from 2014-01-09 13:27:18

Bu arada zırai devrim kapıda ve DDT her yerde .. yo cidden, kelimenin tam manasıyla her yerde .. bebek kıyafetlerinin üzerinde, sandviçinizde, çocuk odalarınnı duvar kağıtlarında . . . Screenshot from 2014-01-09 13:34:01

evde DDT kullanım alanlarından bazıları:

Screenshot from 2014-01-09 13:12:40

Screenshot from 2014-01-09 13:38:57

hatta öyle ki okula ve sahile DDT ilaçlama servisi bile getirilmiş, çocuklar bir güzel gazlanıyor yemek yerken, yüzerken, oynarken .. hey gidi polio günleri hey! Screenshot from 2014-01-09 13:36:23Screenshot from 2014-01-09 13:37:57

Büyük baş hayvanlar da şanslı .. onlar için de DDT ve arsenik dolu ‘daldırma banyoları’ var ..
Screenshot from 2014-01-09 13:04:07
Bu hayvanların eti de sütü de tahmin edersiniz çok daha “yüklü” olacaktır “besin değeri” açısından ..

Askerleri unutmayın, en çok onların ihtiyacı var bu böcek ilacına! Screenshot from 2014-01-09 13:14:30

DDT ve arsenik zehirlenmesi bulgularının poliomiyelit ile aynı olduğunu mu duydunuz? Muhtemelen doğru duymuşsunuz, ama boşverin şimdi, biz hikayemize devam edelim ..

Ve tabii endüstri hızla gelişiyor .. artık beyaz şekerimiz ve beyaz unumuz var .. bunların da bağışıklık sistemini güçlendirici(!) etkisi sanırım hepimizce malum ..

Tüm bunlar olurken, mucize aşımız 1955’te devreye giriyor ancak salgınlar azalacağına artıyor?! Ne yapmamız lazım? Bunca para topladık, yatırım yaptık, jet hızıyla onay aldık, reklamını yaptık ve şimdi bu aşının işe yaramadığını, bırak işe yaramadığını bir de üstüne insanları felç ettiğini nasıl açıklarız halka? Bu, hem aşıların hem kariyerimizin hem de toplum sağlığı parodisinin sonu olur .. O halde bir düşünelim, bir çıkar yol bulalım ..

Mesela ..

Önce şu salgın tanımını bir düzeltelim .. aşıdan önce 100binde 20 vaka olması yeterliydi salgın denmesi için, biz bunu şöyle bir 100binde 35 yapalım .. neredeyse 2 katlık bir değişiklik var, epey bir tampon sağlar bize ..

Bu ‘paralitik polio’ teşhis kriteri süre olarak fazla kısa, böyle olursa aşıdan önce olduğu gibi her vakaya poliomiyelit demek zorunda kalırız, olmaz! Artık aşımız var, polio görmememiz lazım! Şimdi, bunu şöyle yapalım biz; nasıl olsa polio vakalarının ağırlıklı bölümünde paralizi ilk 24 saatten sonra kendiliğinden geçmiyor mu, tek tük vakada 60 gün sürüyor felç durumu, o zaman biz yeni ‘paralitik polio’ teşhis kriterini 24 saatten 60 güne çıkarıyoruz. Gitti mi koca bir bölüm ‘paralitik polio’ şimdi?

Aşıladığımız insanlar polio kapıp duruyor, o zaman biz de ‘aşılamayı takiben 30 gün içinde gelişen hertür polio vakası’nı kayıtlara [aşıya bağlı poliomiyelit diye geçirecek halimiz yok ya] ‘daha önceden var olan hastalık’ diye geçireceğiz! Nasıl, mükemmel çözüm değil mi?

Yani, nedir öyle “aşı yetmezliği”dir, “aşıya bağlı polio”dur bir sürü başımız ağrıyor, ne gerek var, bakın düştük bir kalemde bir dolu aşıdan kaynaklı polio vakasını da?!

Aşıya başlayalı 3 yıl oldu .. salgınlar aldı başını yürüdü .. önlemleri arttırmamız lazım .. başka ne yapalım?

Elimizde geniş bir ‘non-paralitik poliomiyelit’ insidansı var .. bunlardan bir kısmı meninjiyal belirti taşıyor ya .. biz en iyisi bunları külliyen ‘polio’ kategorisinden çıkartalım, boşuna yer işgal ediyorlar, rakamlar şişiyor! .. bundan böyle bu meninjiyal belirtili non-paralitik vakaların adı “ASEPTİK MENENJİT” olsun! Oh, epey ferahladı polio kategorisi birden! ..

Teknoloji ilerledi, bırakalım artık eski usulleri de biraz diyagnostik testlere ağırlık verelim, şu aşıdan önce polio deyiverdiklerimizin bir dışkılarını filan analiz edelim, bakalım hakikaten polio virüsü var mı, öyle değil mi?

A a,  o da ne?! E bizim aşıdan önce bol keseden polio diye teşhis ettiklerimizin sadece 4’te 1’i gerçekten poliomiyelitmiş?! Geri kalanı Coxsachie virüsü, ECHO virüsü çıkıyor?? Gökte ararken yerde bulduk çözümü, düşüverin hemen istatistiklerden bunları, düşüverin 4’te 3’ünü kayıtlardan …

Böyle mucizeler de işte mesleğin tadı tuzu ..

Demek ki neymiş, bundan böyle yemeyip içmeyip dışkıda “doğal polio virüsü”ne bakacakmış herkes; farklıysa veya virüs filan yoksa aşağıdaki bu amaç için yeni türetilmiş hastalık seçkisinden uygun olanına yerleştirilecek vaka:

  • Transvers miyelit
  • Viral veya “aseptik” menenjit
  • Guillain-Barre sendromu
  • Kronik yorgunluk sendromu
  • Spinal menenjit
  • Post-polio sendromu
  • Akut flask paralizi (AFP)
  • Enteroviral ensefalopati
  • Travmatik nevrit
  • Reye’s sendromu

vesaire vesaire ..

Bakın görün şu aşının kerametini .. literatürü zenginleştirdik resmen bir çırpıda .. ara ara, kimsecikler bulamaz artık 3 sene öncenin öcü polio’sunu .. BİZ bitirdik polioyu .. tıp camiasının üstün hizmet anlayışı ve mucize aşılarımız yendik polio canavarını, bitirdik, kökünü kuruttuk!

Yalnız şu hantal ‘demir ciğerler’den de bir kurtulmamız lazım .. Screenshot from 2014-01-09 13:48:11görevini tamamladı, tüm dünyaya polio korkusu saldı .. e şimdi madem biz polio’nun kökünü kuruttuk, bu denizaltıdan bozma aletleri de toplum bilincinden yavaş yavaş silmemiz lazım ..

Artık içinde bulunduğumuz bu 1960’lı yıllar, ‘Solunum Yoğun Bakım Ünitesi’ devri olmalı.. Hantal demir ciğerler yerine artık ağız-havayolunun kullanıldığı pozitif basınçlı ventilasyon cihazlarına geçilmeli .. işte size modern demir ciğer! .. Screenshot from 2014-01-09 13:50:55ama aramızda kalsın bakın, kimse anlamamalı bugün hala demir ciğerlerin kullanıldığını .. her yıl paralizi geliştiren yüzlerce hatta binlerce bebeğe Transvers Miyelit teşhisi koyuyoruz biliyorsunuz, hani eskiden buna da polio deniyordu ama neyse, karıştırmayalım orasını .. işte bu bebekler bu “modern demir ciğerler” sayesinde hayatta bugün .. ya siz ne zannediyordunuz?Screenshot from 2014-01-09 13:52:12

Bir de Hindistan’da canla başla yürütülen polio eradikasyon programı var ki hepimizin gözbebeği .. tıpkı Bill Gates gibi ..Screenshot from 2014-01-09 13:58:03 DSÖ bakın diyor doğal polio virüsünü bitirmek üzereyiz diye .. haklılar, aşılarımızla yeniyoruz polio’yu .. yalnız şu aynı anda fırlayan Akut Flask Paralizi var, polio’dan daha ölümcül hani .. Screenshot from 2014-01-09 13:53:53onu nasıl açıklamalı bilmiyoruz .. hayır tabii ki aşılarımızla bir alakası yok da, hani bir başka olasılık da yok ortada o zorluyor bizi .. Screenshot from 2014-01-09 13:55:42neyse Allah’tan kimse de sormuyor; zaten kimin aklına gelir ki bunun da bir zamanların öcü polio’su olduğu, sadece isminin değiştiği?

Bu yüzyılda mutlaka kökünü kurutacağız polio’nun, bunu da Bill Gates’in izni ve yardımıyla mucize aşılarımız başaracak .. bakın görün .. ama n’olur beklerken nefesinizi tutmayın!