Ed-Not: Bu yazı ve video çalışması TDDP tarafından hazırlanmıştır.
Taş Devri Diyeti Platformu (TDDP) haziran ayı ortasında Dr.Miller’ın alternatif aşı takvimini paylaşmıştı!
Dr. Miller thimerosal ve canlı virüs içeren aşılardan kaçınmayı tavsiye ediyor, çocukların beyin gelişiminin %80’inin gerçekleştiği ilk iki yaşta beynin bağışıklık hücreleri olan mikrogliyaların aşılama sonucunda aşırı uyarılarak nöronlara ve bağlarına zarar verebilen kimyasalllar ürettiğini, bu nedenle iki yaşa kadar aşı yapılmaması gerektiğini, takip eden dönemde ise D, T, aB ve P aşılarının uygun tiplerinin karma olarak değil tekli ve araya altı ay boşluk koyarak yapılmasını öneriyordu.
Genel olarak çok beğenilen bu paylaşımımız aşı karşıtı bir paylaşım olmamasına rağmen bazıları hekim olmak üzere bazı takipçilerimizden tepki aldı. Bu takipçilerimiz sürü bağışıklığından, aşılanmış çocukların sayısının çok olmasının aşılanmamış olan çocukları da koruduğundan, bulaşıcı hastalık salgınlarına aşılanmamış çocukların yol açtığından , aşıların sağlık faydalarının zararlarından fazla olduğundan bahsediyorlardı.
Tepki gösterenlerden bazıları bu paylaşımı bilime aykırı buluyor, bir yandan bilimden söz ederken diğer yandan bilime aykırılıktan ziyade adeta kutsallarına dokunulmuş gibi hakaret ve nefret söylemleri kullanıyorlardı.
Peki paylaşımımız sahiden bilime aykırı mıydı? Hatırlayacağınız üzere Dr. Miller bütün aşılara değil faydasını ve zararını tartarak sadece thimerosal içeren aşılara ve canlı virüs aşılarına karşı çıkmıştı. Acaba bilim canlı virüs aşıları hakkında neler söylüyordu?
TDDP özellikle hekim takipçilerimizin yararlanması için bu konudaki hakemli makaleleri, CDC, FDA gibi ABD’de bulunan bilimsel otoritelerin görüşlerini toparlayan bir değerlendirme videosunu Türkçe’leştirerek ekte bilginize sunmaktadır.
Bu videoda yer alan bilgiler canlı virüs aşıları konusunda gerçek bilimin aşı propagandistlerinin inanmamızı istediğinden oldukça farklı ve ezber bozucu şeyler söylediğini göstermektdir, bir kaç çarpıcı örnek vermek gerekirse:
-Sürü bağışıklığı önermesi canlı virüs aşıları için geçersizdir ve önermenin tam tersi geçerlidir! Canlı virüs aşıları ile aşılanan çocuklar (henüz) aşılanmamış çocuklara hastalık bulaştırarak salgınlara yol açabilmektedir!
-Bazı hastalıklar bazı yaş gruplarında aşılanmamış çocuklar arasında değil aşılanmış çocuklar arasında (aşıya rağmen) görülebilmektedir!
-Canlı virüs aşılama kampanyalarının ilk başlatıldığı dönemde aşının yol açtığı salgın hastalıklar çok artmaktadır.
Örneğin Hindistan’daki ağızdan çocuk felci aşı kampanyasından önce 50’nin altında çocuk felci vakası görülürken , aşılama kampanyasının ardından akut flasid paralizi (NPAFP) vaka sayısı 47.500’e çıkmıştır. Polio paraliziyle (çocuk felciyle) klinik açıdan aynı olmakla birlikte iki kat ölümcül olan NPAFP’nin görülme sıklığı, alınan oral polio dozlarıyla (çocuk felci aşısı sayısıyla) doğru orantılıydı.
Yani Hindistan’da canlı virüs aşısı ile çocuk felci aşı kampanyası yapılmasaydı bin senede sakatlanabilecek kadar çok çocuk, aşı kampanyası nedeniyle sadece bir kaç sene içerisinde sakatlamış, bunun arkasından çocuk felci vaka sayısının çok azalmış olması başarı olarak sunulmuştu. Bunun bilime ve vicdana ne kadar uygun bir kampanya olduğunu takipçilerimizin takdirine bırakıyoruz! Eğer çocuk felci aşı kampanyası yapılacaksa batı ülkelerinde olduğu gibi canlı virüs içermeyen aşılar ile yapılmalıydı.
-Canlı virüs aşıları biyolojik süreçlerle elde edildiği için aşı dışı virüslerle kirlenebilmektedir, bu virüslerin bazıları sessiz ve tümörojen virüsler olabilmektedir.
-Bugün gelişmiş ülkelerde ağızdan çocuk felci aşısı (yani canlı virüs aşısı) ekteki videoda sunulan olumsuz vaka örnekleri nedeniyle artık uygulanmamaktadır! Peki Rotavirüs, Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak, Su çiçeği ve Grip gibi canlı virüs aşıları niçin uygulanmaya devam edilmektedir?
Aldığı fizik eğitiminin ardından tıp fakültesine devam eden Dr. Humpries, hayli başarılı bir dahiliye uzmanı ve nefrolog olarak 12 yıl hizmet veriyor klasik tıbba. Ardından, bakımı altındaki hastalara hastane protokolü gereği yapılan aşıların hastalarında yarattığı rahatsızlıkları birinci elden tecrübe etmeye başlayınca konvansiyonel öğretilmişlikleri reddedip, konuyu bizzat kendi araştırmaya karar veriyor.
Dr. Suzanne Humphries artık bir klasik tıp hekimi değil, bu mesleği kendi isteğiyle terk ediyor.
Ve bugün Dr. Humpries, Roman Bystrianyk ile birlikte kaleme aldığı “Dissolving Illusions: Disease, Vaccines, and The Forgotten History” adlı, aşıların gerçek tarihini belgelerle ifşa eden dev eseri ve gönül verdiği alternatif tıpta edindiği deneyimle, danışanlarına bütünleyici tıbbın sağladığı engin imkanlarla yardımcı oluyor.
Bu videoda, kendisinin İsveç’te verdiği bir sunumdan “Sürü Bağışıklığı” ile ilgili bölüme yer verilmiş.
Sunumun orijinali için aşağıdaki video serisini izleyebilirsiniz. Yukarıdaki kısa segment ise Türkçe altyazılıdır.
Enfeksiyonel hastalıklara karşı sağlık ve ilaç endüstrilerinin giriştiği savaşta kolaylıkla gözardı edilebilen tıbbın temel ilkeleri ve tıp etiğinin altın kurallarını hatırlatıyor Sn. Yıldıran bu yorumunda da.
Aşılarla sürü bağışıklığı oluşturmaya kalkmanın getireceği olumsuzluklara değiniyor ve en önemlisi de, dünyada bazı hekimlerin en başından beri öne sürdüğü gibi kızamık aşılamasının SSPE’ye yol açabileceğini beyan etmesi oluyor.
İngiltere’de 30 yıl sonra bilgiye erişim yasası kapsamında elde edilen gizli resmi belge ve tutanaklarda da, devletin aşı konusunda karar alıcı mercilerinin tekli ve karma kızamık aşılaması ve SSPE bağıntısını bildikleri halde halkı bilgilendirmedikleri, bunun yerine ilaç firmaları temsilcileriyle birlikte aşı kapsayıcılığının artması için projeler geliştirdikleri, yakın zamanda ortaya çıkmış skandallardan biriydi.
Başta Dr. Rebecca Carley olmak üzere dünyada pekçok hekim otizmin aslında SSPE’nin ölümcül olmayan şekli olduğunu 20 senedir söylüyor, ancak bu hekimler tıp mafyasınca lisansları iptal edilmek suretiyle aforoz ediliyor.
Bu noktada, Türkiye’de geçtiğimiz senelerde özellikle Güneydoğu Anadolu’da uygulanan toplu kızamık aşılaması sonrası görülen yüzlerce SSPE vakasının, bırakın uygulanan tekli kızamık aşısından kaynaklanmış olabileceğini, aksine yetersiz aşı dozundan meydana geldiğini öne süren ve TC. Sağlık Bakanlığı’nın aşı bilim ve danışma kurulunun başkanlığını yürüten hekimlerimiz var hala. Devletin karar alıcı mekanizmalarında görev almakta olan hekimlerimizin umuyoruz ki İngiliz meslektaşları gibi ilaç/aşı firmaları ile doğrudan veya dolaylı bir çıkar ilişkisi, finansal bağlantısı yoktur; aşı üreticilerinin yeni gözdesi Türkiye pazarında ulusal aşı takvimine eklenen her bir yeni aşı ile muazzam oranda ve sürekli şekilde kar elde edecek aşı üreticilerinin ajandasını ve bağışıklama programının bekasını değil, halkın ve bireyin sağlığını ön planda tutuyorlardır.
Şimdi yine sözü Sn Prof. Dr. Alişan Yıldıran’a bırakalım:
Değerli yorumlar ve katkılar için teşekkürler. Muhterem Prof. Dr. Hakan Hakeri’den özür dileyerek bir yorum daha eklemek istiyorum.
Tıbbın birinci ilkesi ‘primum non nocera’dır.Üçüncü kişilerin sağlığını korumak amacı ile kendini koruyamayacak konumdaki bir bebeğe zararlı olma ihtimali olan, antidotu olmayan bir uygulamanın mantıki, bilimsel, ahlaki ve vicdani olmadığı kanaatindeyim.
Aslında aşıları zorla uygulamada aynı mantıkdan kaynaklanıyor, buna herd immünite ‘sürü bağışıklığı’ deniliyor.
Herd immünite doğal veya aşıya bağlı olarak gelişmekdedir. Doğal kızamık ile toplumun %68’i kalan kişileri kalıcı olarak koruyabilirken, aşı ile bu ancak %95 ile ve geçici olarak sağlanabilmekde, yani yüz kişinin 95’ini aşıladığınızda, kalan beş kişiyi koruyabiliyorsunuz (1).
Kızamık aşısının SSPE’ye yol açabildiğinin bilinmesi çok önemlidir. SSPE çok muhtemeldir ki bir immün yetmezlikdir, bu konuda yakın zamanda ülkemizden aynı ekibin iki yazısı çıkdı (2, 3). Bu çalışmalar SSPE’nin immün yetmezlik olduğu düşüncemi kuvvetle desteklemekdedir.
Bu konuyu meşhur immünolog Dr. Casanova’ya sorduğumda yorum yapmakdan kaçındı. Bu durumda sağlıklı kişilerde SSPE gelişmeyeceği, immün yetmezlikli kişilerde ise aşıya bağlı olarak kaçınılmaz şekilde gelişeceği açıkdır. Bu durumda aşı yapmak hem mantıksız, hem de haksız bir uygulama durumuna düşmekdedir. Geniş bilgi için makaleme bakılabilir (4).
Aşıların hastalıkları kesin olarak önlediği gibi bir algı maalesef çok yaygın. Oysa hastalıkların azalmasının aşılardan çok önce hayat şartlarının iyileşmesine ve sanitasyona bağlı olduğu aşikardır (5).
Ancak, salgın hastalık durumu ve risk gruplarında aşı aydınlatılmış muvafakat şartı ile elbette yapılabilir.
Aşıların yan etkilerinin ve yol açdığı hastalıkların ise çok önceden beri, idari mekanizmalar tarafından bilinmekde olduğu da ortaya çıkmışdır (6).
Aşılar hakkındaki yanlış algılar ile ilgili geniş bilgiye şu yazıdan erişebilirsiniz (7).
Halk sağlığı, aile hekimliği ve enfeksiyon uzmanlarına bir atasözünü hatırlatmak isterim: ‘cehenneme giden yollar iyi niyet taşları ile döşelidir’.
2. Piskin IE, Karakas-Celik S, Calik M, Abuhandan M, Kolsal E, Genc GC, Iscan A. Association of interleukin 18, interleukin 2, and tumor necrosis factor polymorphisms with subacute sclerosing panencephalitis. DNA Cell Biol. 2013, 32(6):336-40.
3. Piskin IE, Calık M, Abuhandan M, Kolsal E, Celik SK, Iscan A. PD-1 gene polymorphism in children with subacute sclerosing panencephalitis. Neuropediatrics. 2013, 44(4):187-90.