Sağlıkta Kabul Edilemez Sığlık – İfşa Ediyoruz!

Sağlıkta Kabul Edilemez Sığlık – İfşa Ediyoruz!

ED-Not: Sağlık çalışanlarının sorumsuz ve yanlış bildirimleri zaman içinde geldikçe bu post altına eklenmektedir.

Sosyal medyada senelerdir çeşitli branşlardan hekimler aşılar konusunda kendilerine belletilmiş basmakalıp bilgilerle biz bilim-fakirlerine otorite/gövde gösterisi yapmaya çalışırken yaralandı-berelendi.

Her seferinde önce “doktor” kimliğini yüzünüze dayayarak, bir ben bilirim-dediğim de taşa kazılı kuraldır edasıyla bizleri bilgisizliğimizden/cahilliğimizden ötürü şöyle yerli yerince bir azarlama sevdasıyla diyaloga giren hekimlerin sadece edebiyatla sınırlı kalan, ne bilimle ne tıpla ne de dümdüz mantık veya asgaride sağduyuyla bağdaşan sosyal medya açıklamalarını bundan böyle ifşa edeceğimi dile getirmiştim. Doktorlarımızın basına sağlık konusundaki açıklamalarını, halk sağlığı yararına değerlendirmelerini şahin gibi takip edip ardı ardına suç duyurusunda bulunan, süreci mahkemeye taşıyan meslek örgütlerinin ve özellikle de Sağlık Bakanlığı’nın dikkatine sunuyoruz hekimlerinin sosyal medya performansını.

Hastaları bilerek, kasıtlı olarak hastalık riskleri ve aşıların performansı konusunda yanlış yönlendirmekten tutun, tıbbi alan bilgilerindeki eksikliği ve maalesef akli dengelerinin hekimlik yapmaya müsait olup olmadığını sorgulamamıza sebep olan tuhaf açıklamalarını sürekli gördüğümüz bazı kişileri de ifşa ediyoruz. Her mesleğin bir davranış kodu, hukuken uyulması gereken mesleki kuralları vardır. Bu kuralları fütursuzca ihlal ederek günahsız çocukların hayatıyla oynayan, hiçbir şeyden haberi dahi olmayan anne-babaları yanıltan bu kişiler hakkında ne tür işlem başlatılması gerekiyorsa eminiz(!) bakanlık gereğini yapacaktır.

16 Aralık 2017 tarihinde bir doktorumuz şöyle bir açıklama yapar ve bunun üzerine aşağıdaki gibi diyaloglar gelişir:

Cinsel yolla bulaşan Hepatit-B aşısını beyin gelişimini henüz tamamlamamış bebeklere dünyaya gelir gelmez uygulayan Tıp, nasıl bir Tıptır?
Bu ülkede konuşma platformu sahibi olup konuşma hakkını sadece kendilerine biçenler millet ve vatana haindir.

Birtürk Karaboğa hanımdan gelen açıklamalar ve açıklamalarını dayandırdığı “Uzmanlık Tezi”

9 AY- 8 YAŞ ARASI ÇOCUKLARDA HEPATİT B SEROPREVALANSI VE AŞILANMA DURUMLARI (UZMANLIK TEZİ)

 

 

Birtürk hanımın hiçbir şekilde gerçeklerle bağdaşmayan, açıkça yanlış/yalan ifadelerle öne sürdüğü iddiaları bir tarafa koyalım, Attila Bey’in kendi sitesine verdiği linkte topluma enjekte ettiği muhteşem bilimsel bilgilere bakakalalım?! Bu yazılar suç unsurudur. Bu zat kendi bunun farkında olabilecek akli dengeye sahip değil, umuyoruz çocuklara zarar vermesinin önüne geçilecek adımlar ilgili kurum veya kişilerce ivedilikle atılır!

 

Paylaşımın sahibi doktorumuz kendisine “anne hepatit-b negatif ise nereden bulaşacak, yeni doğan çocuğa dişçiden mi bulaşacak?” dedikten sonra gelişen diyalog:

 

 

Beyefendinin verdiği link:

http://dergipark.gov.tr/download/article-file/215996

Konuşmada geçen diğer linkler:

Hepatitis B vaccine and liver problems in U.S. children less than 6 years old, 1993 and 1994.

Hepatitis B vaccination of male neonates and autism diagnosis, NHIS 1997-2002.

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21058170

 

Inflammatory responses to hepatitis B virus vaccine in healthy term infants.

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23358708

The Blood-Brain Barrier: Bottleneck in Brain Drug Development

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC539316/

 

The Putative role of Environmental Aluminium in the Development of Chronic Neuropathology in Adults and Children

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/28752219

 

Hepatit B yaygınlığının Türkiye’de aşı devreye girmeden çok önce neden ve nasıl düşüşe geçtiğini, Hep-B aşısının yan etkilerini şu yazımızdan görebilirsiniz:

Hepatit B Aşısı

 

 

Facebook üzerinden aşı konusundaki deneyimleri ile ilgili bize ulaşan diğer bazı takipçilerin aktardıkları:

“merhaba…size tesekkur etmek icin yazıyorum..kızımın besin alerjisi gittikçe düzeliyor..kan artık hiç görmüyorum..sizin sitenizden öyle çok şey öğrendim ki..minnettarım..Aşı da yaptırmıyoruz artık.. 2. ay bizim için son oldu..şimdi 7. ayımıza doğru gidiyoruz inşallah..ek gıdaya geçtik..şimdilik elma, havuç, hindistancevizi yağı ve zeytinyağı veryorum..muhallebi falan yok😎😎

şuanda lotus anneyi dinliyorum…dün de akif beyi dinlemiştim..bebek uyudugunda sitenizi takip ediyorum..sitenizdeki sirke tarifi ile kendi sirkemi bile yaptım.

paketli gıdayı hayatımızdan çıkardık,herşeyi kendim yapıyorum..organik alıyorum herşeyi,dışarda hiçbirşey yemiyorum,kimyasal temizlik maddeleri hayatımızıdan çıktı
bebeğimin yanağında hafifi sertlik vardı doktor coresatin verdi ben hindistancevizi yağı verdim tamamen geçti..makatındaki çatlak için antibiyotik verdiler kantaron yağı ile geçirdim..
ilk başta ççooook korkuyordum..çünkü tel bildiğimiz aşılar antibiyotik paketli gıda zararlı olsa devlet buna izin vermezDİ..ancak hiçbirşey göründüğü gibi değilmiş..öğrenmiş olduk..

bu arada şunu da anlatmak istiyorum aşı yaptırmadığım için 4 farklı doktorda ciddi tepki gördüm..ve onların tepkilerinden sonra iyice aşıdan soğudum

1.doktor..aşılar tamamen güvenli yemin ediyorum içinde aliminyum falan yok dedi..ben de aşılar otizme ve daha başka hastalıklara sebep olabilir dediğimde yahu biz otizmli çocuklara da aşı yapıyoruz dedi😯

2.doktor beni vicdansızlıkla suçladı..ve yan etki görmediğini söyledi en son cumle beni inanılmaz sarstı: ‘eğer 1000lerce cocuk hastalıktan kurtulup bir kac cocuk yan etki yasayacaksa onemli değil dedi ve tıbbı en ciddi sorgulamam burda oldu.”

5 Eylül 2018 / Vitamingiller Facebook sayfasında, Dr. İrem Çiftçi‘nin sosyal medya paylaşımı üzerinden gelişen diyalog:

“Dünkü nöbette gördüğüm içimi acıtan vaka; 19 yaşında, 3 ay öncesine kadar sağlıklı, üniversite sınavına hazırlanan, hatta tıp isteyen gencecik bir kız. Birkaç ay önce hesap yapmada zorlanmaya başlıyor, sonra kelime hazinesi azalıyor ve sıklığı giderek artan irkilmeler başlıyor. Şu an anne-baba dışında kelime çıkışı yok, basit emirlerin bir kısmını yapabiliyor, 20 saniyede bir miyokloni dediğimiz irkilmeleri oluyor, idrar kaçırmaya başlamış, bezleniyor.

Bugün EEG’si yapıldı tanısı büyük ihtimalle SSPE. Sebebi kızamık virüsü. Çocuklarda en sık gördüğümüz ateşli döküntülü hastalıklardan birini yapan kızamık virüsü bazı hastalarda beyne yerleşip böyle progresif mental hasarlar giden tabloyu oluşturuyor. Tedavisi yok. Tek yapabildiğimiz şikayetleri biraz azaltmak. Sonrası genç yaşta ölüm. Yani o yaptırdığınız kızamık aşısı çocuğunuzu sadece döküntülü hastalıktan korumak için yapılmıyor. O basit hastalıkların adını bile bilmediğiniz böyle üzücü komplikasyonları var. Ve aşı ile hem hastalıklar hem komplikasyonlar ciddi oranda azaltılıyor. Bu benim gördüğüm ilk SSPE değil. Son da olmayacak muhtemelen. Zaten aşı karşıtı kampanyalar devam ederse, artık nadir bir komplikasyon olmaktan çıkacak.

Velhasıl kelam; biz “aşı firmaları” para kazansın diye değil, bu olaylar yaşanmasın diye aşısız çocuk kalmasın diyoruz.

(Dr İrem Çiftçi)

Kendisine yanıtımız:

Doktorlarımızın henüz kesin tanı dahi konulmamış, herhangi bir netlik kazanmamış acı vakalar üzerinden topluma korku salacak bu tarz sosyal medya açıklamları açıkça bir mesleki sorumsuzluk örneği olup, Sağlık Bakanlığı tarafından gerekli ihtar kendilerine yapılmalıdır.

SSPE tanısı konulabilmesi için hastanın BOS (beyin-omurilik sıvısından) şüpheli kızamık virüsünün (vahşi veya aşı tipi virüs olmak üzere) bulunabilmesi/gösterilmesi gerekir.

Var mıdır?

Hastanın tıbbi öyküsü alınmış, geçmişte vahşi tip virüsten doğal kızamık enfeksiyonu geçirip geçirmediği teyit edilmiş midir?

Kandan antikor bakılarak enfeksiyon geçmişi yine teyit edilebilir. Yapılmış mıdır?

Bu çocukcağız acaba AŞILI MIDIR?

KKK aşısını olmuş mudur, evetse kaç doz olarak uygulanmıştır?

Türkiye’de genel uygulama, Suriyeli sığınmacılar bahane edilerek kızamık aşılamasının, DSÖ’nün kesin bir mecburiyet yoksa yapılmamalıdır uyarısına rağmen, 12. ayın altına çekilerek uygulanmasıdır.

Doktor hanım SSPE vakaları ile haşır neşir oldğuna göre, bu hastalık için riskin 12. ayın altında geçirilmiş kızamık enfeksiyonu olduğunu bilir.

Aşının bilgilendirme broşüründe bu aşıyı olanların %5’inde aktif kızamık enfeksiyonu gelişeceği yazılıdır.

Bu durumda, KKK aşılamasının kontrolsüz bir şekilde 12 ayın altında uygulanamsı SSPE vakaları yaratıyor olabilir mi?

Evetse, bu İYATROJENİK ve ölümcül hastalığın birinci dereceden müsebbibi kimdir?

Bir diğer konu…

Aşıdaki virüs öldürülmemiş (canlı tabir edilen) bir virüs tipidir ve latent kalarak immün sistemin baskılandığı (mesela üniv giriş sınavlarına hazırlanma stresi) dönemlerde reaktive olabilmektedir.

Kızamık aşısının bizzat immün baskılayıcı etkisi de ürün prospektüsünde yazmaktadır.

Hastanın yakın geçmişte geçirdiği bir hastalık, görmüş olduğu bir tedavi, kullanmakta olduğu farmasötik ilaç var mıdır veya yakın zamanda bir aşılama sözkonusu mudur?

Bu araştırmaları dotor hanım yapmış mıdır?

Türkiye’de özellikle G.D. Anadolu’da yaşanan SSPE vakaları ile kimsesizler yurdunda hesapsızca aşılanan bahtsızlar arasında daha sık olduğu göze çarpan SSPE vakaları ağırlıklı olarak aşı kaynaklıdır.

Devletin bu konudaki eskiden yürüttüğü resmi bir soruşturma dahi vardır, ancak 2 yıl sonunda nedense(!), bu vakaların aşıyla ilgili olmadığı sonucu çıkmış, epey bir kurum ve sağlıkçı aklanmıştır.

“İhtimal”ler ve yarım gerçeklikler üzerinden sosyal medyaya bu tarz duygusal açıklamalar yapmanın meslek ahlakına uymadığını ve konuyla ilgili hiçbir bilgisi olmayan kitleler için ciddi ve bazı durmlarda geri dönülmez sonuçlar doğurabileceğini umarız doktorlarımız göz önüne alır, bu sorumluluğun bilincinde olarak açıklamalarda bulunurlar.

Cansel Dönmez adlı bir sağlıkçının bu yazı altındaki yorumları ve cevaplarımızdan sonra kendisi, daha sonra birden fazla olduğunu anladığımız FB hesaplarından bu ilgili olanını kapatmıştır. İlgililerin ve yetkililerin dikkatine sunulur:

Başka yorumlar altına bıraktığı diğer “ilginç” yorumları arkadaşımızın:

 

SERAP KONAKÇI hanım, Instagram’dan katılıyor – 2018/ Kasım

Konu, DSÖ’nün Tetanoz aşılamasıyla Kenya’da kısırlaştırma çalışmaları sırasında yine(!) suç üstü yakalanmış olması.

Sizin Çocuğunuz da Aşı Malulü, Tıpkı Benimki Gibi

Sizin Çocuğunuz da Aşı Malulü, Tıpkı Benimki Gibi

Robyn ve oğlu

Robyn ve oğlu

Aşı konusunda düşünüp taşınma işi bebeğin doğumuna bırakıldığı takdirde oluşacak aşı maluliyetini fark etmek sizin için neredeyse imkansız olacak.  Aşılar çocuğunuzu vurduğunda yorgunluktan ölüyor olacaksınız.  Minik detaylardan gözünüzü alıp da resmin bütününü görecek haliniz olmayacak.  Beliren semptomlara yara bandı yapıştırmakla meşgul olduğunuzdan ortadaki sendromu göremeyeceksiniz bile.  Size hassas, biraz fazla ilgi isteyen bir bebeğiniz olduğu söylenecek belki ve bebeğinizin bu hassasiyeti kendini kolik, reflü, baş vurma, gıda alerjileri veya ciltte temas gören yerde oluşan kızarıklıklar şeklinde gösterecek.  Size ‘aa bunların hepsi normal şeyler canım’ denecek ki aslında yalan da değil, bugünlerde “normal” addedilen şeylere bakacak olursak…  Şimdi etrafta bu belirtileri gördüğüm bebek olduğunda müdahale etmeye çalışıyorum.  Anne-babalarına bu hassasiyetlerin doktorlarının kendilerine söylediğinden çok daha derin anlamları olduğunu anlatmaya çalışıyorum.  Bu insanların ne olup bittiğini anlayamayacak denli bir koşuşturmaca içinde olduğunu biliyorum.

Oğlum dünyaya geldiğinde diğer pekçok kişi gibi biz de bebek odasının rengine aşılardan daha fazla kafa yormuştuk itiraf etmek gerekirse.  Ondan herhalde bir 10 sene önce tek bir kişi biliyordum çocuğunu aşılatmayan, o da bana “çocuklarımızın vücuduna o iğrenç şeyleri sokmuyoruz biz” demişti.  Ürkmüştüm açıkçası adamdan.  Bana komplo teorileriyle uğraşan biri gibi gelmişti.  Asla onun yaptığını yapmayacaktım.

Çocuğumuzun hayata gelişinin üçüncü gününde, hastaneden çıkmadan hemen önce Hepatit B aşısı ile ilgili evrak getirildi önümüze.  Biyoloji üzerine yüksek lisansım var ama Hep B nedir bilmiyorum o dönem.  Okuduğum çocuk yetiştirme kitaplarından hiçbirinde, verilen ağrı kesicilerden kafamın iyi olduğu bir anda hiçbir fikrimin olmadığı bir konuda benden karar vermemin isteneceği yazmıyordu ki.  Eğer bilmiyorsanız, Hepatit B enfekte kişinin kanından kirli iğne paylaşımıyla da bulaşabilecek esas itibariyle zührevi bir hastalık.  Çocukların oyun bahçelerinden, hapşırıktan veya içtikleri sudan Hepatit B kapma olasılıkları yok yani.  Çocuk cinsel ilişkiye girme yaşına geldiğinde doğumunda vurdukları aşının etkisi çoktan geçip gitmiş olacak.  Anne Hep-B pozitifse, gebelik döneminde yapılan tahlillerde bu mutlaka ortaya çıkar, anne durumunu öğrenir zaten.  Öyleyse hastanelerde yenidoğanların hepsine birden niye vuruluyor bu aşı?  Yapabiliyorlar da ondan.  Çünkü kimse kendilerine “Hayır.” demiyor da ondan.  Bu kadar basit işte.

Hepimiz doktorumuza güvenmek isteriz.  Kimse CDC veya Amerikan Pediyatri Birliği’nin çocuklarımızın yararına çalışmadığına inanmak istemez.  Kimse geriye dönüp baktığında bebeğine kendi eliyle zarar vermiş olduğunu görmek istemez.  Kimse çocuğununun doktoruyla anlaşmazlığa düşmek istemez.  Kimse eşiyle bu yüzden mücadele halinde olmak da istemez.

O gün Hep-B aşısının yapılmasına izin verdik.  Kendi kendimize, “Çok mühim bir şey olmalı yoksa böyle sayfa sayfa muvafakatname evrağıyla gelmezlerdi,” diye de düşündük ama yine de imzayı attık.  O akşam bebeğimizi alıp eve çıktık ve histerik şekilde ağlayıp duran bu bebeği yeniden karnıma sokmanın bir yolu olsa keşke diye diye sabahı ettik.  İki olayı birbirine hiç bağlamadık bile.  Dedim ya, doğum sonrasının yoğunluğunda kendimizi kaybetmiştik bir kere…

Bir hafta sonra durumumuz hala içler acısıydı.  Eşim bana yardımcı olmak için işten fırlayıp doğru eve geliyordu.  Ben hala üstümde pijamalar, kusmuk ve mememden sızmış sütle üstüm başım batmış halde öylece oturuyor oluyordum.  Bebeğimiz ağlıyordu.  Ben ağlıyordum.  Ne bir şey yemiş, ne dişimi fırçalamış ne de iki çamaşır katlamış oluyordum.  İki haftalıkken oğlumuza “klasik kolik” teşhisi konuldu ve sonraki beş ay boyunca da geçmedi kolik.  Çevremizdekilerin gördüğü en ağır kolik vakasını yaşıyorduk.  Evliliğimizi kurtarmak adına çareyi antispazmodik bir ilaç vermekte bulduk.

2. ay aşılarından bir gün önce

2. ay aşılarından bir gün önce

Dokuz haftalık olduğunda ağlak bebeğimi alıp 2. ay kontrolüne götürdüm ve üstüme yine birtakım evraklarla geldiler.  Bu kontrollerde ne olup biteceğine ilişkin pek bir bilgim yoktu, hazırlıksızdım.  “Burayı, burayı ve burayı imzalayın. Aşılarını olması lazım.”  Üç enjeksiyon ve iki de ağızdan damlaydı aşıları, yedi hastalık için veriyorlardı. “Bir zararı olmaz, eminsiniz değil mi? Niye bu kadar çoklar?”  Soru sormanızı istemiyorlar.  Sorularınıza verecek bir cevapları yok.  Aşı prospektüsünde birtakım yan etki listeleri var, ancak bunu size göstermiyorlar.  Acele ettiriliyorsunuz, oldu bittiye getiriliyor her şey.

Doğum sonrasında en hassas ve zorlu zamanınızda annelik içgüdülerinizden tamamen arındırmaya çalışıyorlar sizi.

Doğum sonrası anksiyetem tavana vurmuş haldeydim o ara.  Eski benden eser kalmamış, uykusuzum, ruh gibi dolaşıyorum.  Acılar içinde kıvranan bir bebeğin saatlerce bitmek bilmeyen ağlayışları, haykırışlarıyla geçiyor günler. Başka hiçbir şey düşünemeyecek haldeyim.

Aşıları ben emzirirken vurmaları mümkün mü diye soracak oldum, reddedildim.  İmzaları verdim ve aşıları vurdular.  20 dakika geçmeden öyle derin bir uykuya daldı ki uyandırmak mümkün değil.  Bizim kolikli oğlan etrafta bunca gürültü, insan varken öyle kolay kolay uyuyacak bir bebek hiç değil.  Daha araba koltuğuna koyar koymaz uyuduğu görülmüş şey değil.  Eşimi arayıp ters bir şeyler var diyorum. Eve geliyoruz, arabadan alıp beşiğine koyuyorum, hala uyanmıyor.  O beşikte ben başında saatlerce uyudu öyle, daha önce hiç olmamıştı bu.

En sonunda uyandığında öyle bir çığlık çığlığa ağlamaya başladı ki ne öncesinde ne de sonrasında böyle bir ağlama duymuşluğum yok.

Elimde telefon odasına dalıp hemşireye ağlayışını dinlettiğimi hatırlıyorum.  Bana ısrarla bu histerinin “enjeksiyon yerindeki acı/sızı”dan olduğunu ve biraz daha Tylenol vermem gerektiğini söylüyor. İnanmıyorum dediğine.  Çıkarken elime tutuşturdukları notta çığlık şeklinde ağlama olursa sağlık merkezini derhal aramam gerektiği yazıyor, ama aradığımda bana bunun normal olduğu söyleniyor?!

Kucağa alınmak istemiyor. Ona dokunumamı istemiyor.  15 dakika boyunca kulakları yırtan çığlık çığlığa ağlamadan sonra emzirip yeniden uyutabiliyorum.  Sadece bir karış ötesinde oturmuş uyumasını seyrederken ikinci kez uyanıyor.  Kollarının kaskatı havaya fırlayıp da çığlık çığlığa ağlamaya başlayışını ömrüm oldukça unutmayacağım.  Gözleri sımsıkı yumulu, bütün enerjisini o mini minnacık bedeninden o korkunç sesleri çıkarmaya harcıyor gibi.  Bana bakmıyor.  Benim orada olduğumun bile farkında değil.  Yeniden uyuya kalıyor, çığlıklar susuyor.

Bütün geceyi ta 2 ay önce yapmış olmam gereken araştırmayı yapmakla geçiriyorum.  Attığı çığlığa “cry-encephalitis” yani ensefalit ağlaması deniyormuş, aynı zamanda DTaB çığlığı olarak da bilinirmiş.  Beyin iltihaplanması bu.  Tamı tamına beyinde aşıya bağlı oluşan alerjik bir reaksiyon.  Nadir görülen bir şey de değil.  Tutup acile götürsem bir EEG ile belgelenecek bir şey hem de.  Oysa bana pediyatristimizin ofisi tarafından yalan söylendiği için olay geçmiş, belgeleme şansı yitirilmiş oluyor.

İşte bu olay bizim için aşı dosyasının kapanmasına giden yolun başlangıcı oldu.

Çocukların sinir sistemi yollarını kaplayan miyelin kılıfları henüz oluşmamış olduğundan bütün bu virüsler, alüminyum, cıva, formaldehid, MSG ve hayvan DNA’sının bombardımanına karşı korunmasızlar.  Miyelin kılıfı olmayan sinirler hasar gördüğünde buna otizm diyoruz.  Asperger’s diyoruz.  Epilepsi diyoruz.  Astım diyoruz.  Kafa yaralanmalarında miyelin kılıfına gelecek zararın fiziksel ve zihinsel olarak özür oluşturucu boyutta olabileceği literatürde gayet iyi dokümente edilmiş ve anaakım medya tarafından da kabul edilmiş bir gerçek.  Ancak iş otizme gelince bağıntı görmezden geliniyor.

Samimi söylüyorum çocuğumu aşılatmamayı düşündükçe mideme ağrılar giriyordu o dönem. Sürekli fikir değiştirip durdum. Tamam dedim, bir sonraki aşı turunda gider acilin otoparkında bekleriz herhangi bir şey olursa diye.  Sonra dedim bu nasıl bir deliliktir, hangi anne çocuğunu acilllik etme ihtimali olan bir şeyin yapılmasına göz yumar?  4. ay kontrolüne bir gün kala ancak kendimde doktoruna bir yaşına gelinceye dek aşıları ertelemeye karar verdiğimizi söyleme cesaretini bulabiliyorum. Doktor kararı öyle iyi karşılıyor ki bunca vesveseyi boşuna yapmışım diye düşünüyorum.

Bu arada bebeğimizde geçmeyen egzema peyda oluyor.  4. ayda daha ilk kez ağzına koyduğu bir kaşık muzdan vücudu tepeden tırnağa kızarıklıklarla kaplanıyor.  Ek gıdaya geçmek için 2 ay daha bekleyelim diyoruz.  6. ayda yediği tatlı patatesten yüzünde temas kızarıklığı oluşuyor bu defa.  Doktoru sıkıştırıyorum, nedenini bulun bana diyorum ve kan tahlili sonuçları yerfıstığına alerji gösteriyor.

6 ay emmiş oğlumun ölümcül bir fıstık alerjisi var.  Bağlantı filan görmüyorum.  Hiçbir şey göremeyecek kadar derde batmıştım artık.

12. ayda bize “CDC takvimi bağnazı” olmadığına dair sözler vermiş çocuk doktorumuz aşılara başlamayacağımız için bizi kovuveriyor.  “Çocuğunuzu aşılamıyor olmak beni strese sokuyor” diyor bize.  Bebeğim kucağımda, ona korku ve endişelerimizden bahsetmeye çalışıyorum, on ay önce yaşadıklarımızın ne denli korkunç olduğunu anlatıyorum.  Ona bu defa acillik olmaktan korktuğumuzu söylüyorum.  Karşılığında aşağılanıyorum.  Meğersem tüm ekibine o gün kliniğiyle ilişiğimizin kesileceğine dair bilgi geçmiş bile.  Gözyaşları içinde ayrılıyorum oradan.  Aylarca keşke bunları da söyleseydim doktora diye aklımda kurup duruyorum.

O günden sonra bir daha aşı yaptırmıyoruz.  Karardan dolayı kendimize güvenmemiz ise zaman alıyor.  İkimiz de o ara ne yaptığımızı tam bilmesek de ve aslında korkudan ölsek de eşim aşı yaptırmama konusunda bana yine de destek çıkıyor.

Bugün, 4 yaşında

Bugün, 4 yaşında

13. ayda oğlumuz bir doğumgününde ısırık aldığı köftedeki cevizden kurdeşen döküyor.  16. ayda artık canımıza tak ediyor ve 600 dolarlık deri testi için alerji uzmanına gidiyoruz.  Buğday, yumurta, kavun, kedi, kanaryaotu, çimen, hertürlü ağaç yemişine alerjinin yanısıra yerfıstığına ölümcül alerjisi çıkıyor.  Sonra sonra mısır veya patates de yiyemediğini öğreniyoruz ve bügün bile hala muz yiyemiyor.  Bebeğimin bir düzine alerjisi çıkıyor.

Nasıl besleyeceğimi yeni baştan öğrenmek zorunda kalıyorum çocuğumu.  Diyetinden sorunlu gıdaları çıkara çıkara sonunda organik Paleo/Taş Devri diyeti uygular oluyoruz ve hatta altı ay sonra eşimle ben de aynı diyete geçiyoruz.

Çocuğuma 16 aylıkken bir dolu alerji teşhisi konuluyor ve ben hala bunun aşılardan gördüğü zararla ilişkisini göremiyorum, düşünün.  Tam manasıyla şaşkına dönmüşüm artık.  Alerji uzmanına sorunların neden kaynaklandığını soruyorum ve bana verdiği cevap: “Az aşı olmaktan. Yiyecekleri vücudumuz saldırıya geçmeden yiyebilmemiz için immün sistemimizi aşılarla uyarmamız, çalışmaya zorlamamız lazım.”

Böylesi temelden yoksun bir şeye inandığımdan değil, ancak dedim ya, o zaman semptomlara yara bandı yapıştırmaktan sendromu göremeyecek durumdayım. Malum aşı hadisesinden neredeyse 2 yıl sonra, The Greater Good adlı belgesel yayımlanıyor ve kafamdan aşağı kaynar sular boşalıyor.  Her şey yerli yerine oturuyor bir anda.  Kolik, ensefalit ağlaması, kızarıklıklar, mast hücresi sorunları, aşırı tepki veren immün sistem…

Şimdi, hassas çocuğumuzu aşılatmaya devam etseydik onu zorla nasıl bir yola sokmuş olacağımızdan en ufak şüphemiz bile yok.  Kalben biliyorum, oğlum aşıları kaldırabilen bir çocuk değil ve şayet devam etseydik bugün otizmliydi.  Bütün işaretler mevcuttu çünkü.  İstatistiksel olarak DNA’sının yarısını paylaştığı ikinci çocuğum bambaşka, kesinlikle böyle değil.  Kızımın vücuduna iğne değmiş değil.  Her şeyi yiyebiliyor.  Temas kızarıklıkları yok.  Hiç koliği olmadı.  Egzeması yok.

En çok ağırıma gidense şu yalnız: En hararetli aşı savunucularına bakıyorsunuz.  Bunlar sosyal paylaşım alanlarında başımın etini yiyip, bana çocuğumu aşılatmadığım için ne denli kötü bir ebeveyn olduğumu söyleyip duran diğer anne-babalar.  Fakat aylar sonra, belki yıllar sonra ve illa ki özelden ne öğreniyorum dersiniz?

Çocuklarının gıda alerjileri var.  Çocuklarında öğrenme özrü var.  Çocukları DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) için ilaç alıyor.  Çocukları ağır astımlı.  Çocukları otizm spektrumunda.

Özelde tüm bu sorunları yaşarken nasıl oluyor da sosyal paylaşım alanlarında uluorta çıkıp “Biz tüm aşılarını yaptırdık ve hiç sorun yaşamadık çok şükür!” diyebiliyorlar?

Yeni çağın normaline hoş geldiniz.  Çocuğunuz sağlıklı filan değil.  Çocuğunuz aşı malulü—tıpkı benimki gibi.

 

Robyn biyoloji üzerine yüksek lisans sahibi, deneyimli bir laboratuvar teknisyeni. Önceleri The Robyn Nest adlı halka açık blogunda yazarken güvenlik nedenlerinden dolayı blogunu gizliye almış bulunuyor. Ne yazık ki gerçeği paylaşan anneler baskıya uğruyor günümüzde.

Kendisinin aşılar ve fıstık alerjileri bağıntısı üzerine yazılmış kitaplardan derlediği bilgileri paylaştığı makalesi için buraya bakabilirsiniz.

Aşılardaki Alüminyum ve Otizm Bağlantısı

Aşılardaki Alüminyum ve Otizm Bağlantısı

Çok kısa bir literatür ve aşı prospektüs taramasıyla şaşırtıcı bilgilere ulaşılıyor. Şöyle ki:

  • Hepatit B aşısı (Engerix-B) doğumda, 2. ve 6. aylarda vuruluyor; her dozda 250 mcg (mikrogram) alüminyum var.

  • DtaB (Infanrix) aşısı 2, 4, 6 ve 18 aylarda vuruluyor; her dozda 625 mcg alüminyum var.

  • Hib aşısı (Pedvax) 2, 4 ve 18. aylarda vuruluyor; her dozda 225 mcg alüminyum var.

  • Konjüge Pnömokok aşısı (PCV/Prevnar) 2, 4, 6 ve 12. aylarda vuruluyor; her dozda 125 mcg alüminyum var.

  • Hepatit A (Havrix) aşısı 18 ve 24. aylarda vuruluyor; her dozda 250 mcg alüminyum var.

Yani, devletin önerdiği rutin aşıları olan bebeklerin vücuduna 18 ayda tam 4675 mcg (4.5 mg’nin üzerinde) alüminyum zerk edilmiş oluyor.

[Alüminyum miktarı olunan aşının markasına göre değişiklik gösterebilir; bilgi için prospektüslerine bakınız.]

Alüminyum çok küçük miktarlarda bile nörotoksik etki gösteren bir metaldir ve zararları uzun zamandan beri bilinmektedir. Kaynak 1; Kaynak 2

Ta 1927’de, Michigan Üniversitesi’nden toksikoloji uzmanı Dr. Victor Vaughn, Federal Ticaret Komisyonu önünde verdiği ifadede “subkutanöz (deri altından) ve intravenöz (damar içinden) vücuda zerk edilecek hertürlü alüminyum tuzunun zehirli” olduğunu söylemiştir.

Amerikan Pediyatri Akademisi’ne göre ise “alüminyumun bugün sinir sistemi ve diğer dokulardaki çeşitli hücresel ve metabolik süreçleri sekteye uğrattığına dair bulgular mevcuttur”. Kaynak

Bu da bazı bilimadamı ve araştırmacıların alüminyumun otizmde rolü olabileceğini dile getirmesine yol açmıştır. Kaynak 1; Kaynak 2

Mevcut bazı bilimsel kanıtlar da bu olasılığı güçlendirmektedir. Örneğin 1997’de New England Journal of Medicine dergisinde yayımlanan veriler, PREMATÜRE BEBEKLERE ENJEKTE EDİLDİĞİ TAKDİRDE ALÜMİNYUMUN KAN, KEMİKLER VE BEYİNDE TOKSİK SEVİYELERE ULAŞABİLDİĞİ ve ALÜMİNYUM TOKSİSİTESİNİN 18. AYDA ZİHİNSEL ÖZÜRLER DE DAHİL OLMAK ÜZERE NÖROLOJİK HASARA YOL AÇABİLECEĞİni gösteriyor. Kaynak

Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi (FDA) de alüminyumun tehlikesinden haberdar. FDA’in önemli bir ilaç değerlendirme belgesinde aynen şu ifade geçiyor:

“Araştırmalara göre prematüre yenidoğanlar da dahil olmak üzere böbrek fonksiyonu yetersizliği olan hastalara vücut ağırlıklarının kg’ı başına günde 4 ila 5 mcg‘nin üzerinde alüminyum zerk edilmesi, merkezi sinir sistemi ve kemik toksisitesi ile ilişkilendirilebilecek seviyede alüminyum birikimine yol açmaktadır. Daha düşük dozlarda dahi dokularda alüminyum biriktiği görülmektedir.” Kaynak

Buna göre, 2 kilo 700 gramlık bir bebek için 11-14 mcg’lik alüminyum zehirli demektir. Doğumda vurulan Hepatit B aşısı 250 mcg alüm. içerdiğine göre, güvenli kabul edilen seviyenin 20 kat üzerindedir!

Takvimdeki aşılardan 1,125 mcg alüminyum alan 2 aylık bir bebek 5.5 kg civarında olduğuna göre, güvenli kabul edilen seviyenin 50 katından fazla alüminyum almış demektir.

Elbette böbrek fonksiyonu düzgün, sağlıklı bebeklerin vücudu bu değerlerin üzerinde alüminyumu kaldırabilecektir. Ancak ne kadar daha fazlasını kaldırabilecekleri kesin olarak bilinmiyor, çünkü bunu ölçecek hiçbir çalışma yapılmış değil. Ayrıca, bebeklerin aşılamadan önce böbrek fonksiyonları da kontrol edilmiyor. O yüzden de hangi bebeğin alüminyum zehirlenmesi geçireceğini önceden bilmek mümkün değil. Onun yerine, anne-babalardan bebekleriyle Rus Ruleti oynamaları isteniyor. Alüminyumsuz aşılar çok daha güvenli opsiyonlar olacaktır bu durumda.

Aşı Efsanesi – Söylence 7: “Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir”

Aşı Efsanesi – Söylence 7: “Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir”

AŞI SÖYLENCESİ 7:

Çocuğum aşılara herhangi bir olumsuz reaksiyon geliştirmedi, o halde endişelenecek bir şey yok demektir…”

…gerçekten öyle midir?

 Aşıların kayıtlardaki uzun dönem yan etkileri arasında otizm, hiperaktivite, dikkat eksikliği bozuklukları, disleksi, alerjiler, kanser ve diğerleri gibi kitle aşılama programlarından önce varlıkları pek az bilinen kronik immünolojik ve nörolojik rahatsızlıklar bulunmaktadır. Aşılarda thimerosal (bir cıva türevi), alüminyum fosfat, formaldehid (Avustralya Zehir Bilgilendirme Merkezi tarafından insan vücuduna zerk edildiğinde güvenli olarak kabul edilebilecek bir miktarı olmadığını açıklamıştır) ve phenoxyethanol (antifriz olarak bilinir) gibi toksik ve kanserojen etkisi bilinen maddeler kullanılmaktadır. Bu maddelerden bazılarının vücutta mide-bağırsak, karaciğer, solunum yolları, sinir sistemi, kalp-damar ve kan, üreme organları ve gelişimsel mekanizmayı zehirleyici etkisi bilimsel olarak tanınmaktadır. Kimyasal madde sıralamasında aşı içerisindeki pekçok madde en tehlikeli maddeler sınıfında yer alır ve bu maddeler aynı zamanda tehlikeli etkilerinden dolayı sıkı bir şekilde regüle edilmektedir. Bu maddelerden bazılarının mikroskopik ölçüdeki dozlarının dahi ciddi hasara yol açabildiği bilinmektedir. Bunların yanısıra aşılar, bilindiği takdirde pekçok insanın aşı kararını etkileyebilecek bir uygulama, yani kürtajla alınan fötal dokudan elde edilmiş insan diploid hücrelerinde kültürlenmektedir.

Tıp tarihçisi, araştırmacı ve yazar Harris Coulter (Ph.D.), yürüttüğü geniş çaplı araştırmalar sonucunda aşılama programlarının bebeklerde halk sağlığı yetkililerinin kabul etmek isteyeceklerinin çok üzerinde oranlarda, tüm çocukların %15-20’sini kapsayacak şekilde, düşük dereceli ensefalit, yani beyin iltihabına yol açtığını saptamıştır. Coulter, otizm, öğrenme bozuklukları, minimal veya orta dereceli beyin özrü, nöbetler, epilepsi, uyku ve yeme bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, astım, ani bebek ölümü, diyabet, obezite ve impulsif (dürtüsel) şiddet gibi  ensefalit [aşıların kayda geçen yan etkisi] sekellerininin [bir hastalıktan sonra yerleşip kalan işlev veya doku bozukluğu] bugün tam da modern toplumu istila eden rahatsızlıklar olduğuna dikkat çekiyor. Eskiden göreceli olarak az rastlanan bu rahatsızlıklar, çocukluk dönemi aşı sayısı arttıkça daha yaygın hale gelmiştir. Coulter ayrıca pertussis toksoidinin (zehirleyici özelliği ortadan kaldırılmış boğmaca toksini) laboratuvar deneylerinde hayvanlarda ensefalit oluşturmak için kullanıldığını da belirtiyor. Boğmaca (pertussis) aşısının beyinde hasar oluşturma kabiliyeti bilinmekle kalmıyor, aynı zamanda beyin hastalıkları üzerinde klinik araştırma yapan bilimadamlarının da çalışmaları için olmazsa olmazlarından birini teşkil ediyor.

Almanya’da yapılan bir bilimsel çalışmada aşılar ile dikkat eksikliği ve epilepsi de aralarında olmak üzere tam 22 nörolojik bozukluk arasında korelasyon saptanmıştır. Bir diğer açmaz da, aşılardaki viral elementlerin insan vücudunda senelerce kalarak zamanla mutasyona uğrayabilecek olmasıdır ki bu durumun sonuçları bilimadamaları için bilinmezliğini korumaktadır. Milyonlarca çocuk devasa ve oldukça kaba usullerle yürütülen bir deneyin parçası haline getirilirken tıp camiasından bu deneyin istenmeyen etkilerini izleme veya uzun vadedeki sonuçlarını araştırma yönünde samimi ve organize herhangi bir çaba göremiyoruz. Uzun dönem yan etkileri konusunda ortada bir çalışma olmadığına göre, aşıların “aydınlatılmış rıza” ve yeterli güvenlik çalışması olmadan yaygın şekilde kullanımı tıbbi bir deney sayılır. Amerikan Hekimler ve Cerrahlar Birliği (AAPS) ve Ulusal Aşı Bilgilendirme Merkezi (NVIC) tarafından da belirtildiği üzere bu uygulama, “modern biyoetiğin temel ilkeleri” olarak kabul edilen Nürnberg İlkeleri‘nin (Nuremberg Code) ilk ilkesine aykırıdır(53,54).

Aynı zamanda aşı teknolojileri de geliştiren Classen Immunotherapies’in kurucusu, bilimadamı ve tıp hekimi Bart Classen dünya çağında yürüttüğü epidemiyolojik çalışmalar sonucu aşıların 10 yaş altı çocuklarda görülen Tip 1 Diyabet‘in %79‘undan sorumlu olduğunu bulmuştur. Tip 1 diyabet oranında artış riski difteri aşısı sonrası gözlemlenen %9‘luk değer ile Hepatit B aşısına bağlı %50‘lik değer arasında değişiyor. Classen, CDC (Centres for Disease Control / Hastalıklarla Mücadele Merkezi) verilerinin bulgularını teyit eder nitelikte olduğunu belirtiyor. Ne var ki Classen’ın bulgularının diyabetin çok ötesinde alanlarda da geçerli olduğunu 1999 yılında British Medical Journal’da yer alan şu ifadelerinden anlıyoruz: “Astım, alerjiler ve bağışıklık sistemi işlevine bağlı gelişen kanserler de dahil olmak üzere diğer pekçok kronik immünolojik hastalıkta hızlı bir artış yaşanmakta ve bu artış bağışıklama programlarına bağlı olabilir.”. Diyabetle ilgili bulgular belki de buzdağının yalnızca görünen kısmı.

A.B.D. ve İngiltere’de son yıllarda yapılan çalışmalar aşıların otizme yol açtığını gösterir yönde(56,57,58). Cıva zehirlenmesi ve otizm neredeyse aynı belirtilere sahip(59) ve bir günde olunucak aşılar ile zarara yol açtığı bilinen ölçünün 41 kat üzerinde cıva alınması mümkün(60). 1980’lerin başında aşı takivime giren kızamık-kabakulak-kızamıkçık (KKK ya da “measles-mums-rubella (MMR)) aşısından sonra Kaliforniya’da otizm oranları son 20 yılda %1000’lik bir patlama yaşamıştır. İngiltere’de de 1990’larda takvime giren KKK aşısından sonra otizm oranlarında hızlı artış görülmüştür. Bazı bebekler aşılar yoluyla EPA (Environment Protection Agency) ajansının cıva için belirlediği güvenlik limitinin 100 kat üzerinde cıva almaktadır. Ocak 2000’de İlaç Yan Etkileri Dergisi (Journal of Adverse Drug Reactions) KKK aşısının güvenlik çalışmalarının yeterli düzeyde olmadığı ve lisans verilmemesi gerektiği yönünde açıklama yapmıştır. Aşı-otizm bağlantısı şüphelerini güçlendiren bir başka faktör de, otistik hastalarında sistematik cıva arındırma rejimenleri kullanan hekimlerin hastalarının genel sağlık durumlarında ve davranışlarında belirgin iyileşme kaydetmeleridir(61). Bugün, [Amerika’da] 150 çocuktan 1’i [bu oran, 2012 yılı itibariyle 88’de 1’dir] otizm teşhisi taşımaktadır. 1940’lı yılların başında, bugün kullanılan aşıların pekçoğu henüz piyasada yokken, otizm oldukça ender görülen ve ancak birkaç doktorun hizmet yılları boyunca rastlayacağı bir sağlık durumuydu.

 

AŞI GERÇEĞİ 7:

“Pekçok ciddi kronik hastalıkla ikna edici düzeyde korelasyon saptanmış olmasına rağmen aşıların uzun dönemde yol açacağı yan etkiler üzerinde durulmamaktadır. Hekimler bu hastalıkların çoğunda gözlemlenen muazzam artışı açıklayamamaktadır.” 

 


 

Kaynaklar:

53.  NVIC Vaccine Conference Program Guide, 1997.

54. Unanimous resolution of the AAPS, 57th Annual Meeting, St. Louis, MO, October, 2000; seehttp://www.aapsonline.org/.

55. British Medical Journal, 1999, 318:193, 16 (January).

56.Singh V, Yang V. Serological association of measles virus and human herpes virus-6 with brain autoantibodies in autism. Clinical Immunology and Immunopathology 1998;88(l):105-108.

57. Wakefield AJ, et al. Ileal-lymphoid-nodular hyperplasia, non-specific colitis, and pervasive developmental disorder in children. Lancet 1998;351:637-641. 

[Ed Not: Dr Wakefield ve diğer 12 meslektaşının bu araştırması, çocuklar üzerinde etik olmayan çalışma yürütülmüş olması gerekçesiyle geri çekilmiştir.]

 

58. Wakefield AJ, Anthony A, Murch SH, Thomson M, Montgomery SM, et al. Enterocolitis in Children With Developmental Disorders. Am JGastroenterol September; 95:2285-2295.

59. Stephanie Cave, MD, NVIC Vaccine Conference, September, 2000; see http://www.909shot.com  for conference transcripts and information.

60. Congressman Dan Burton, House Committee on Government Reform, Hearing on Mercury and Medicine, 6/18/2000.

61.Press Release, Feb. 12, 2001; see http://www.autism.com/ari/press1.html

Aşıların Güvenlik Değerlendirmesi Nasıl Yapılıyor?

Aşıların Güvenlik Değerlendirmesi Nasıl Yapılıyor?

Aşılar o kadar hayatımızın bir parçası haline gelmiş ki, Katoliklerin çocukları vaftiz etmesi gibi ritüelleşmiş veya günlük temel ihtiyaçlardan peynir ekmek yemek gibi adeta hayatn ayrılmaz bir parçası, normalimiz olmuş, bir ikinci defa da üzerine düşünmemişiz. Niye düşüneceğiz ki, aşılar güvenlidir ve hastalıklardan korur, değil mi?

Hayır. Aşılar tüm bireylerde güvenle kullanılacak tıbbi ilaçlar değildir ve günümüz immünoloji dalının üzerine inşa edildiği “aşılama yoluyla yapay bağışıklanma” gerçek bağışıklanma ve hastalıktan korunma değildir.

Ortodoks tıbbın savı nedir? – Aşılar güvenlidir.

İşin aslı, devlet yetkilileri ve ilaç/ecza sanayisinin bu iddiaların aksine, aşıların diğer ilaç veya prosedürler için standart olan plasebo kontrollü araştırmalara tabi tutulmamış ve bu araştırmalar sonucunda güvenli ilan edilmemiş olduğudur. Plasebo kontrollü bir çalışmada bir ilaç uygulamasının güvenli olmadığı, örneğin şeker tableti gibi nötr bir maddeyle karşılaştırılarak tespit edilir. Aşıların güvenlik denetlerinde ise, yeni aşı öyle etkisiz bir maddeyle (örn. steril salin su) karşılaştırılmıyor. Aşı deneylerinin etkisiz maddesi, plasebosu, “güvenlik profili bilinen” bir başka aşı oluyor. Deney aşamasındaki yeni aşının oluşturduğu yan etki sayısı, plasebo olarak kullanılan aşının oluşturduğu reaksiyon sayısıyla aynıysa, aşı üreticileri yeni aşıyı plasebo kadar güvenli ilan ediyorlar. Evet doğru, yeni aşı bu durumda eski aşı kadar güvenli olmuş oluyor ama bu aşının gerçek plasebo, yani etkisiz bir madde kadar güvenli olduğu anlamına gelmiyor.

 

Demek ki,

İlke 1: Aşı güvenlik çalışmalarında plasebo eski bir aşı olacak!

İlke 2: Yeni aşının güvenli olduğunun ispatı için gerekirse işimize gelmeyen veriyi saymayacağız!

Örnek Üzerinden Açıklama:

Haemophilus influenza (HiB) ve Hepatit B aşılarını birleştirerek tek bir aşı haline getiren Merck‘ün Comvax marka Hib-HB karma aşısının güvenliğini tespit etmeye çalışan klinik deneye bakıyoruz. Bu deney yukarıdaki 2 ilkenin uygulamaya geçmiş hali; plasebomuz tekli olarak verilen HiB ve Hep-B aşıları, ortaya çıkan negatif bulgular ise tabii çalışmadan çıkartılıyor.

 

İdeal olarak aşıyı uygulayacak doktor veya hemşirenin ne yapması lazım mesela? Pub-Med’e girip, aşıyla ilgili bu güvenlik çalışmasının sadece özetini değil, ana gövdesini ve metodolojisini de kontrol etmesi, aşağıda alıntılanan kısımla ilgili sorunları değerlendirip, kendisine çocuğunu getiren anne-babayı bu konuda eksizsiz bilgilendirmesi ve uyarması, değil mi? İdeal olanla gerçekte olanlar arasındaki 7 farkı bulunuz..

Der ki çalışmada [vurgular bana aittir],

“During the study, 17 children (1.9%) had an event within 14 days of vaccination that met one of the defining criteria of a serious adverse experience. These experiences included seizure, asthma, diarrhea, apnea (stopped breathing) and several others. Virtually all of these adverse experiences were classified as serious because they involved a hospitalization. None were judged by the study investigators to be caused by Comvax or the placebo, the two vaccines given separately. In addition, three deaths among participants in this study were attributed to sudden infant death syndrome [SIDS] that occurred more than 14 days after administration of a dose of vaccine (on days 29, 31, and 38, respectively). Again, none of the deaths were judged by the investigators to be related to vaccination.” (REF: “Safety and immunogenicity of a bivalent Haemophilus influenzae type b/hepatitis B vaccine in healthy infants. Hib-HB Vaccine Study Group.” http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/9194110)

 

Görüldüğü üzere kalemini oynatıverirsen ölümleri aşıyla alakasız kılabilir (niye çünkü 14 gün içinde olmamış; yani 15. gün ölse çocuk aşıyla alakası olmayacak?!), SIDS diye nedeni bilinmez(!) [ama tek bilinen var ki o da aşıyla alakası olmadığı bu ölümlerin; çünkü ilke nedir, aşılar güvenlidir!] ölümlerle dolu koca bir kategoriye bu çocukları istatistiksel değer olarak gömebilir, karma aşının yan etkileri tekli aşılarınkiyle benzer diye Comvax’ı “plasebo kadar güvenli” ilan edebilir ve bu güzelim pırıl pırıl karma aşıyı artık “güvenli ve gayet iyi tolere edilebilen” bir aşı ilan edip dünyaya pazarlayabilirsiniz! Üstelik de bakın ne kadar ekonomik, çocuklar teklileriyle 6 defa aşılanacaklarına 3 defada hallediyoruz, daha ne isteriz?

 

İlke 3: Güvenlik çalışmaları genel toplumu temsil gücü zayıf, az sayıda ancak tamamen sağlıklı bebek ve çocuklar üzerinde yapılacak!

Açıklama: Çalışmalar sayıları birkaç bini geçmeyecek çocuklar üzerinde yapılıyor. Herhangi bir nörolojik bozukluğu olan, daha önce nöbet geçirmiş, astımlı, egzemalı veya immün sistemi baskılanmış çocuklar bu çalışmalara alınmıyor. Yani, örneğin Amerika için düşünecek olursanız bebek ve çocuk popülasyonunun yaklaşık %60’ının herhangi bir aşı güvenlik deneyine alınması sözkonusu değil. Oysa, aşı onayı aldıktan sonra bilindiği gibi tüm çocuklara öneriliyor; bunların arasında kronik hastalığı olanlar, prematüreler veya nörolojik rahatsızlıkları olanlar olduğu gibi pazarlama öncesi çalışmalarda denenmemiş popülasyonlar (farklı yaş, etnisite) da yer almakta. Sağlık durumu güvenlik deneyine katılamayacak denli riskteyse, aynı çocukların bu mantıkla çıktıktan sonra aşının kendisini de olmaması gerekir.

İlke 4: Deneylerde yan etki izlemesi sadece 4 ila 15 gün’le sınırlı tutulacak!

Açıklama: Aşıya bağlı otoimmün rahatsızlıkların ortaya çıkması aylar hatta bazen yıllar sürebilir. Aşılamadan sonraki iki hafta içinde değil de bir iki gün sonra oluşuyorsa reaksiyon, bunun aşıyla bağlantısı olmadığına hükmediliyor, kaldı ki bağlantılı olduğunu ispat etmek de oldukça güç olduğundan aşıları değil ama aşı üreticilerinin kendileri bu bakımdan oldukça emniyetli bir konumdalar.

İlke 5: Aşıların toksisite çalışmaları yapılmayacak!

Açıklama: Aşılar önce hayvanlar üzerinde test ediliyor, ancak aşıların halihazırda güvenli oldukları varsayıldığından hayvanlarda yapılan ön çalışmalarda toksik etkileri olup olmadığına bakılmıyor.

Bu konuyla ilgili olarak FDA/CDC (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi/Hastalıklarla Mücadele Merkezi) toplantısında (2002) sağlık yetkillerinin görüşmelerini okuyabilirsiniz(1). 

Bu toplantıda geçen ifade aynen şu şekildedir:

“Historically, the non-clinical safety assessment for preventive vaccines has often not included toxicity studies in animal models. This is because vaccines have not been viewed as inherently toxic, and vaccines are generally administered in limited dosages over months or even years.”

Amerika’da ve diğer gelişmiş ülkelerde bebeklerin bir ziyarette oldukları aşı sayısının 9 hatta 11’i bulduğu bilinmektedir. Karma aşıların her birinin 3’erli veya 5’erli aşılar olduğu unutulmamalıdır. Aşılar içinde kullanılan thimerosal ve aluminyum gibi ağır metallerin bu bir günde 9’lu aşı uygulamalarında ulaştığı toplam değerler, bebeklerin kilolarına oranlandığında çoğu için akut ağır metal zehirlenmesi anlamına geldiği göz ardı edilmemelidir.

Aşı prospektüslerinden alınmış bilgilere bakalım, güvenlik deneylerinde altın ilkelere uyulmuş mu?

 

Hepatit B

Energix B (Hep B) Glaxo Smith Kline

Kontrol grubuna plazmadan elde edilmiş aşıların verildiğinden bahsediyor, ancak bunların tam olarak hangi aşılar olduğunu bilmiyoruz.

“Ten double-blind studies involving 2,252 subjects showed no significant difference in the frequency or severity of adverse experiences between ENGERIX-B and plasma-derived vaccines.”

Yani, 2,252 kişi üzerinde yapılan 10 çift kör çalışma, ENGERIX-B aşısı ile plazma kökenli aşılar arasında istenmeyen etki görülme sıklığı veya bu reaksiyonların ağırlığı bakımından kaydadeğer bir fark göstermemiş.  İlke 1 başarıyla uygulanmış.

 

“In 36 clinical studies, a total of 13,495 doses of ENGERIX-B were administered to 5,071 healthy adults and children who were initially seronegative for hepatitis B markers, and healthy neonates. All subjects were monitored for 4 days post-administration.”

Yani, yapılan 36 klinik çalışmada, Hepatit B antikorları taşımayan sağlıklı yetişkin, çocuk ve yenidoğanlardan oluşan 5,071 kişiye toplam 13,495 doz ENGERIX-B aşısı yapılmış ve ne kadar süreyle izlenmiş dersiniz bu insanlar yan etki için? Koskoca bir 4 gün! Yıldızlı bir İlke 4 uygulaması!

 

Recombivax HB (Hep B) Merck

Bu aşının güvenlik çalışmalarında kontrol grubu kullanılMAmış.

“In three clinical studies, 434 doses of RECOMBIVAX HB, 5 mcg, were administered to 147 healthy infants and children (up to 10 years of age) who were monitored for 5 days after each dose.”

– Yapılan 3 klinik çalışmada 147 sağlıklı [İlke 3] bebek ve (10 yaşa kadar) çocuğa 434 doz 5mcg’lık RECOMBIVAX HB uygulanmış. Çocuklar her doz sonrası 5 gün izlenmiş. [İlke 4]

“In a study that compared the three-dose regimen (5 mcg) with the two-dose regimen (10 mcg) of RECOMBIVAX HB in adolescents, the overall frequency of adverse reactions was generally similar.”

– Ergenlerde RECOMBIVAX HB’nin 3 doz (5 mcg) uygulama yöntemini 2 dozluk (10 mcg) olanla karşılaştırdıklarında, aşı sonrası istenmeyen etkilerin oluşma frekansı genel olarak benzer çıkmış. [ilkelerin ilkesi, İlke 1]

“In a group of studies, 3258 doses of RECOMBIVAX HB, 10 mcg, were administered to 1252 healthy adults who were monitored for 5 days after each dose”

– Yapılan bir grup çalışmada, 1252 sağlıklı [İlke 3] yetişkine 3258 doz 10 mcg’lık RECOMBIVAX HB aşısı uygulaması yapılmış ve tabii ne kadar izlenmişler yan etki oluşumu için? Her dozdan sonra tam tamına 5 gün! [İlke 4]

Şimdi düşünelim tekrar, Hepatit B aşılarımız neden güvenliymiş? Çünkü 3 doz aşı olanlara 5’er gün boyunca bakmışlar, 2 doz olanlarla aşağı yukarı aynı reaksiyonların olduğunu görüp 6. gün tamam o zaman biz bunu milyonlarca bebeğe ve yetişkine böylece verebiliriz demişler. Veyahut da, pek gizemli bir plazma kökenli aşıyla karşılaştırıldığında benzer yan etkileri veriyor, o halde güvenlidir buyrulmuş.

 

Bu aşılar sonrasında gözlemlenen sistemik ve/veya ciddi yan etkileri verilen linklerden görebilirsiniz.

 

DTaP [diphtheria-tetanus-acellular pertussis] / Difteri-Tetanoz-Boğmaca

Tripedia (DTaP) Sanofi Pasteur:

Bir gruba Tripedia, diğer kontrol grubuna da Aventis’in tam hücre DTP aşısı veriliyor (bkz. prospektüs 6. sayfa).

 

Amerika’da yapılan çift kör, karşılaştırmalı deneyde 673 bebek rastgele seçilmek suretiyle 3 doz Tripedia veya AvP’nin tam hücre DTP’sini oluyorlar (Tablo 2).

Tripedia alan 505, tam hücre boğmaca aşısı DTP alan 167 bebek de dahil olmak üzere toplam 672 bebekten güvenlik verileri elde ediliyor. 3 doz alımından sonra bildirilen bölgesel reaksiyonlar (38 derecenin üstünde ateş, huzursuzluk, baş dönmesi ve anoreksiyanın) Tripedia kullanılanlarda önemli derecede az çıkmış.

Reaksiyon oranlarının tepe noktası ilk 24 saatmiş, sonraki 2 gün içinde ise önemli derecede azalma görülüyormuş.

İstenmeyen etkilerde benzer bir düşüş yine Tripedia aşısı ile Lederle Laboratories’in tam hücre boğmaca DTP aşısının karşılaştırıldığı, Amerikan NIH (National Institute of Health) tarafından yaptırılan randomize kontrollü çift kör bir çalışmada da görülmüş.

DTaP, DTP’nin aselüler versiyonudur. Uzun yıllar boyunca kullanılan bu tam hücre aşılar son derece reaktif olduğundan değiştirilmek zorunda kalınmıştır. Yapılan bu çalışmalar DTaP aşısının yerini aldığı DTP aşısı kadar reaktif olmadığını göstermiş, umuyoruz ki öyledir. Ancak yine de, anne-baba olarak düşünün: sizce bu veriler yeni DTaP aşısının çocuğunuz için güvenli olduğunu kanıtlıyor mu?

 

Infanrix (DTaP) Glaxo Smith Kline:

Ürün prospektüsünden gördüğümüz kadarıyla yapılan güvenlik çalışmalarında kontrol gruplarına yine tam hücre DTP veriliyor veya kontrol grubu kullanılmıyor!

 

HPV

Gardasil (HPV) Merck:

Gardasil grubunda 5,088 denek var. Bu sayı neden mi önemli? Bakalım..

İlk kontrol grubuna (3,470 kişi) aluminyumlu bir placebo veriliyor. İkinci grup (sadece 320 kişi) salin plasebo alıyor.

Şimdi, Merck hafif yan etki karşılaştırması yaparken her iki plasebo grubundaki verileri birbiriyle karşılaştırıyor; yani hangilerinin salin grubunda hangilerinin aluminyum grubunda oluştuğu belli. Ancak iş ciddi yan etkilerin karşılaştırılmasına geldiğinde Merck bu defa iki plasebo grubunu birleştiriyor ve sonra tutup bunu Gardasil alan grupla karşılaştırıyor. Aluminyum ve salin gruplarındaki ağır yan etki farklarını göstermiyorlar bize.

Peki bu niye önemli? Aluminyum içeren plasebo grubundaki yan etkiler salin grubuna oranla anlamlı derecede fazla çıksa bu bize neyi kanıtlar ve hatta aluminyum grubunda elde edilen değerler Gardasil grubundakiyle istatistiksel manada benzer çıksa ne düşünmemiz gerekir? Gardasil’in içeriğindeki temel maddelerden biri nedir? Aluminyum olmasın?!

 

Çocuk Felci [Polio]

IPOL (Inactivated Polio) Sanofi Pasteur

İnaktive çocuk felci aşısının deneylerde (en reaktif aşılardan) DTP ile birlikte verildiğini görüyoruz. Bebeğin başka bir yerinden ancak DTP ile aynı anda verilen IPV için deney sonucunda hangi sistemik reaksiyonun hangi aşıya bağlı olduğunu kestiremedik, ancak oluşan bu sistemik reaksiyonlar DTP tek başına vurulduğunda yaşanan reaksiyon görülme frekansıyla aşağı yukarı aynı gözüküyordu, eh o halde IPV güvenlidir, hatta DTP gibi başka aşılarla verilmesi de caizdir hükmüne varılmış.

 

MMRII (Measles, Mumps, Rubella) / [Kızamık, Kabakulak, Kızamıkçık (KKK) canlı vürüs aşısı]

MMR II Merck

Kontrol grubuna tek veya çift valanlı kızamık, kabakulak veya kızamıkçık aşısı veriliyor.

Temel olarak yapılan şey, aşıyı kendisiyle karşılaştırmak yani. Mesela A grubu MMRII oluyor, kontrol grubuna da kızamık, kabakulak veya kızamıkçık tekli aşılarından biri vuruluyor veya bu tekli aşılardan ikisini birlikte vuruyorlar.

 

Konjüge Pnömokok Aşı

Prevnar 13 (Wyeth)

4,729 bebek ve 5 yaş altı çocuk üzerinde yapılan deneylerde Prevnar 13, Prevnar 7 ile karşılaştırılıyor, lokal ve sistemik reaksiyonlar için anne-babalar 7 gün izleme yapıyor. Ayrıca Prevnar 13 dozları, çocukların yaşadığı ülkenin aşı takvimine uygun şekilde diğer aşılar ile de eşzamanlı olarak veriliyor.

Sonuç: “Overall, the safety data show a similar proportion of Prevnar 13 and Prevnar subjects reporting serious adverse events. Among US study subjects, a similar proportion of Prevnar 13 and Prevnar recipients reported solicited local and systemic adverse reactions as well as unsolicited adverse events.”

Peki, 13 valanlı Prevnar’ın karşılaştırıldığı 7 valanlı Prevnar’ın güvenlik çalışmalarına gittiğimizde nelerle karşılaşıyoruz?

 

CDC’ye bağlı çalışan Amerikan Aşı Danışma Kurulu’nun (ACIP) Prevnar’ın güvenliği ile ilgili açıklamalarına bakalım (http://www.cdc.gov/mmwr/PDF/rr/rr4909.pdf, sayfa 15).

2., 4., 6. aylar ile 12-15. aylar arasında vurulan PCV7’ye ilişkin yan etki tip ve oranları, aşılanmanın getirdiği faydalara bakıldığında kabul edilir düzeydedir. Kuzey Kaliforniya Kaiser Permanente aşı etkinlik deneyinde, PCV7 alanlar ile kontrol aşısını (araştırma aşamasındaki [“investigational”] Konjüge meningokok C aşı grubu) olanlardaki aşıya reaksiyon oranları karşılaştırılmıştır. PCV7 ve kontrol aşıları ile birlikte rutin çocukluk çağı aşıları da deneklere uygulanmıştır.* Aşı güvenliği değerlendirmesinde, lokal ve sistemik aşı reaksiyonları için her aşı dozu sonrası 48 ila 72 saat içinde gözlemlenenler ile 14 gün sonunda ortaya çıkanlar kullanılmıştır. Telefon görüşmesi yapılarak çalışma popülasyonun her iki altgrubundan istenmeyen etki öyküsü alınmıştır – başlangıçta DTwP alan grup (N=6,000) ve daha sonra DTaP aşısı alan bir grup (N=1,500). Aşılanma sonrası tıbbi müdahale gerektiren olağandışı olayların, ilk 30 gün içinde oluşan acil servis ziyareti ve ayakta tedavi konsültasyonları ve aşılanma sonrası 60 gün içinde oluşan hastane yatışları da dahil olmak üzere tüm çalışma kohortu için değerlendirilmesi yapılmıştır.

*Başlangıçta, çalışmada yer alan tüm çocuklar tam hücre boğmaca aşısı ve oral çocuk felci aşısını olmuşlardır; ancak çalışmanın yarısına gelindiğinde çocuklara uygulanacak aşı tavsiyesinde değişiklik olduğundan katılımcılara difteri toksoidi-tetanoz toksoidi-aselüler boğmaca aşısı [DTaP] ile inaktive çocuk felci aşısı [IPV] verilmeye başlanmıştır.

 

FDA’in aşı lisanslama dokümanlarına  bakıldığında, Prevnar’ın DTaP veya Hib aşısı ile karşılarştırıldığı birkaç oldukça küçük ölçekli deney görülmekte; bu çalışmalardan birinde Hib grubu 80 bebekten oluşuyor.

Sayfa 26’da FDA der ki, “lokal ve sistemik reaksiyonlar ile diğer istenmeyen etkileri içeren aşı güvenlik verileri NCKP Etkinlik çalışmasından gelmektedir.”

Yani, Prevnar’ın güvenilirliğiyle ilgili bilginin çoğu yeni bir aşının bir başka deneysel aşı, “investigational group C meningococcal conjugate” ile karşılaştırıldığı tek bir deneyden geliyor! Ne kadar güvende hissettim kendimi ve çocuğumu, kelimelerle ifade edemiyorum?!

Dünya Tıp Birliği Helsinki Bildirgesi‘nin Tıbbi Bakımla Birleşik Tıbbi Araştırmalara İlişkin Ek İlkeler’inden 32.sine bakalım:

 32. Yeni bir yöntemin yararları, riskleri, rahatsızlık ve etkilerinin aşağıdaki durumlar hariç olmak üzere kullanılmakta olan en iyi yöntemle karşılaştırarak denenmesi gerekir.

 1. Mevcut kanıtlanmış tedavinin olmadığı durumlarda plasebo veya tedavi yapılmaması kabul edilebilir; veya

 2. İkna edici ve bilimsel olarak geçerli nedenlerden ötürü bir yöntemin etkinliği veya güvenliliğini tespit etmek için plasebo kullanımının gerekli olması ve plasebo alan veya tedavi edilmeyen hastaların herhangi bir ciddi veya geri dönüşü olmayan zarara uğrama riski olmaması. Bu seçeneğin istismar edilmesinden kaçınmak için büyük dikkat sarf edilmelidir.  

Peki deneysel bir aşı nasıl olur da etkinliği ve güvenliği kanıtlanmış(!) mevcut en iyi yöntem olabilir? Kanıtlanmış mevcut bir tedavi yoksa niye gerçek bir plasebo kullanılmaz?

 

Bu bölümde ele alınan aşı güvenlik çalışması örnekleri sanıyoruz ki Rotavirüsü aşısı patenti sahibi, Amerikan ACIP (aşı danışma kurulu) kurulunda üyelik yapmış endüstri sözcüsü pediyatrik immünolog Sn Paul Offit’in, “aşı karşıtı” ilan edip savaş açtığı aşıların güvenliğini sorgulayan topluluğa yönelik olarak yaptığı şu açıklama sanırız bu bağlamda yerini tam olarak buluyor:

“If they were willing to look at all the studies that were done with vaccines, they would find that they are, I think without question, the safest, best-tested thing we put into our bodies.”

İncinin Meali: “[Aşı karşıtları] aşılarla ilgili yapılan onca çalışmaya bakacak olurlarsa eğer, kanaatimce aşıların vücudumuza giren şüphesiz EN GÜVENİLİR, EN İYİ TEST EDİLMİŞ şeyler olduğunu göreceklerdir.”

Evet evet, hakikaten öyleler doktor(!)

 

Helsinki Bildirgesi, halihazırda “kanıtlanmış” bir tedavi yöntemi varsa güvenlik çalışmalarındaki kontrol gruplarına plasebo verilmemelidir diyor. Buradaki mantık, “onaylanmış” tedavi yerine plasebo kullanmanın kişiye hakkı olan tedavinin verilmemesi anlamına geldiğidir. O yüzden de eğer ortada “onaylı” bir tedavi varsa,  “yeni” tedaviyi sadece “eskisi” veya mevcut olanla karşılaştırablilirsiniz. Ancak ben aynı mantıkla, plasebo güvenlik çalışmalarında kullanılabilmeli, ancak etkinlik çalışmalarında kullanılmamalıdır da diyebilirim?

Velhasıl, yürütülen çalışmalara ve sisteme baktığımızda herhangi bir aşının güvenli olduğuna dair bir kanıt yok ortada. Olsa olsa bu çalışmalar x aşısının “diğer” aşıdan daha güvenilir olduğunu gösteriyor, başka bir şeyi değil.

 

 

(1) http://www.fda.gov/downloads/BiologicsBloodVaccines/NewsEvents/WorkshopsMeetingsConferences/TranscriptsMinutes/UCM054459.pdf