Oca 16, 2014 | Aşı Reaksiyonları, Dünyada Aşı
“Kızımın bugün uyutuluşunu izlediğim andan beri aşılara lanet okuyorum. Elimden tek gelen ağlamak oldu. Bir daha size “aşılar güvenlidir, “yan etkiler milyonda birdir”, “aşı karşıtları kaçıktır” diyen olursa ona kızımın hikayesini anlatın. Çünkü çektiğim ızdırap fazlasıyla gerçek.
Bu fotoğrafı koyup koymama konusunda çok tereddüt ettim, ancak sonra bir zamanlar pek güvendiğim aşıların neye mal olduğunu herkes görmeli diye düşündüm. Ben bir taraftan alnını okşayıp dua ederken bebeğimin ağlaya ağlaya uykuya dalışını izledim ve gözyaşlarım sel oldu. Eminim bu uykudan sağ salim uyanacak, ancak önümüzdeki bir saat yanıbaşında oturup uyanmasını beklemek çok sancılı, çok zor olacak benim için.
Resimde uyutulmak üzere o aptal gazı verirlerken görüyorsunuz yavrumu. Sonra odadan çıkartıldım. Keşke orada yatan o değil ben olsaydım. Daha hiçbir şeyden haberi yok ki onun, daha küçücük bir bebek.”
Tatlı Adaline’in Yolculuğu
Adaline, 7 Mayıs 2013’te mutlu, sağlıklı bir bebek olarak dünyaya geldi. 2. ayda biz de herkes gibi gidip rutin aşılarını [Hep-B, Rotavirüsü, Difteri-aselüler Boğmaca-tetanoz (DtaB), Hib, KPA, IPA] yaptırdık, hiçbir şeyi sorgulamadık bile. O günün gecesinde ve takibeden günlerde Adaline’nin durumu hep daha kötüye gitti.
Sıradan reaksiyonlarla; iğne yerinde şişlik, kızarıklık, huzursuzluk, uyku hali, sersemlik, kusma, bulantıyla başladı her şey.
5 gün sonra kan pıhtısı kusmaya başladı ve iyice letarjik hale (uyuşukluk, hareketsizlik) geldi. Hemen acile götürdük ve şiddetli reflü ve dehidrasyon teşhisi konuldu.
Birkaç gün hastanede yattıktan sonra eve çıktık. İşte bu noktadan sonra küçük meleğimiz asla eskisi gibi olmadı.
Aşıdan sonra oluşan reaksiyonun “NORMAL” olduğu, 4. ay aşılarının vurulmasından hiçbir sakınca olmadığı söylendi bize.
Ve 4. ay aşılarını da [Rotavirüsü, DTaB, Hib, KPA, IPA] oldu Adaline.
Bu defa çok daha çabuk şekilde çok daha kötü hastalandı. Nöbet atakları geçirdi, yoğun şekilde kustu, kan pıhtısı kustu, kalbi hızla atıyordu ve tüm vücudu şişti.
O hafta 500 gram verdi. Uyarıya neredeyse hiç yanıt vermiyordu ve Teksas Çocuk Hastanesi’ne kaldırıldı.
Birkaç hafta boyunca bir dolu test yaptılar. Bir iki ay öncesine kadar mükemmelen çalışan kalbinde şimdi “Triküspid Regürjitasyon” [triküspid kapaktaki yetersizlik nedeniyle sistol esnasında bir kısım kanın, sağ karıncıktan tekrar sağ kulakçığa geçişi] çıktı ve kapakçığın değiştirilmesi gerekebileceğini öğrendik. Tüm vücudunun içten şiştiğini öğrendik. Hiçbir şey yiyemediği için beslenme tüpü takıldı. Kalbini ve akciğerlerini takip için apne ve kalp monitörüne bağlandı. Her şeyi kontrol altına alabilmek için pekçok ilaç denendi. 4 aylıkken ilk ameliyatlarını geçirdi. Onun acı çekerken görmek beni kahretti. Bütün bu korkunç sorunları olduğunu söylediler bize. Neyse ki birçoğunu yendi, beslenme borusu ve apne monitörü takılı halde; kalbi, mobilitesi ve kusmayı engellemek için alması gereken birkaç ilaçla birlikte taburcu edildik.
O günden sonra da birkaç kez hastane yatışımız oldu ve daha da olacak.
Aşılamayla ilgili tehlikelerin hiçbirinden haberdar değildim ben. İlaç kutularında yazan o “riskler” benim bebeğim için geçerli olamazdı. Koruması gerekiyordu bunların, zarar vermesi değil.
Şimdi amacımız tıpkı Adaline gibi aşıdan zarar görmüş diğer çocuklar; beslenme borusuna bağlı olanlar, kalp problemleri olanlar ve genetik bozukluklara sahip olanlara sahip çıkmak, haklarını savunmak.
Umarım yeni anne-baba olanlar, zaman ayırıp, masum evlatlarının vücutlarına soktukları aşı ve ilaçları iyice araştırırlar.
Bana herhangi bir sorunuz olursa çekinmeden sorun. Lütfen.
Ed-Not: Bu yazı Vaccination Information Network adlı sitede yayımlanmış yayımlanmış orijinalinden çevrilmiştir. Kendisinin medikal durumuyla ilgili gelişmeleri Facebook’ta adına açılmış olan Sweet Adaline’s Journey sayfasından takip edebilirsiniz.
Aşılama sonrası hangi potansiyel yan etkileri izlemeye almanız gerektiği konusunda bir fikriniz yoksa lütfen burada, burada ve burada verilen aşıya özel yan etkileri okumakla işe başlayın ve herhangi bir yan etkide durumu doktorunuza bildirin.
Oca 14, 2014 | SAĞLIK TERÖRİZMİ
Giderek daha fazla çocukta otizm spektrumundaki bozuklukların (OSB) görülmeye başlandığı bir gerçek. Halen daha bu salgına neyin neden olduğu tam bilinmese de bugün artık çocuklarının durumunda ilerleme ve hatta bazı durumlarda tam iyileşme sağlayan tedavi yöntemlerine dair ebeveynlerden gelen bildirimler ve yavaş yavaş ortaya çıkan yeni bilimsel ilerlemelerle otizmi önleme ve hatta tedavi için elimizde birikmiş güçlü kanıtlar var.
Otizm oranlarında birden patlama yaşanmasıyla ilgili pekçok teori var ortada. Bazıları bunun gerçek bir artıştan ziyade, teşhiste yaşanan iyileşmeye bağlı bir artış olduğu fikrinde. Bazılarıysa gebelikte annenin yaşına bağlıyor bu rahatsızlığı. Ve yine bazıları, çocuğun sahip olduğu genetik yatkınlıklar ile (5 yaş öncesinde öngörülen aşı sayısındaki önemli artış gibi) çevresel faktörlerin birleşiminin daha olası bir sebep olduğu görüşünde. Uzmanlar bu teorileri tartışadursun, bu rahatsızlıktan olumsuz etkilenen çocuk sayısı artmaya devam ediyor. Bu durumda, otizmli çocuk sahibi ancak bir başka çocuk daha isteyen aileler ile ilk kez çocuk sahibi olacak anne adayları, nasıl olur da bebeğin sağlıklı olma ihtimalini güçlendirebiliriz diye soruyorlar. Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi (CDC) veya Pediyatri Akademisi’nin yeni yönergelerini veya politika değişikliklerini beklemek yerine araştırmaya yatkın aileler mevcut bilimsel yayınları incelemekte ve çocuklarının rahatsızlığında iyileşme kaydetmiş ailelerin denyimlerine kulak vermekte. Bu şekilde, sağlıklı bir gebelk süreci, sağlıklı bir doğum ve sağlıkla büyütülecek çocuklar için yeni stratejiler ortaya çıkmakta.
Aciliyet Kaygısı
Otizmin nedenleri üzerine hararetli tartışmaların yaşandığı geçtiğimiz onyıl boyunca, Otizm Araştırmaları Enstitüsü (Autism Research Institute) bir yandan otizmde görülen metabolik bozuklukların araştırılması, diğer yandan da bu rahatsızlığı yenecek etkili ve güvenli tedavi yöntemleri üzerinde çalışmalar yapılması için dünyanın dört bir yanından uzmanları çatısı altında buluşturmuştur. Otizm Araştırmaları Enstitüsü’nün kurucusu (aynı zamanda da Defeat Autism Now – DAN kurucu ortağı) Dr. Bernie Rimland her daim durumun aciliyetine işaret etmiştir. Bu yüzden grup misyon olarak kendine, sadece ileriki nesillerin işine yarayacak bilimsel araştırmalara kanalize olmaktansa, halihazırda otizmin pençesindeki çocukların sorunlarını giderecek, onlara hemen şimdi bir iyileşme kapısı aralayacak çözümlere odaklanmayı seçmiştir. Dr. Rimland’ın bu vizyonu sayesinde otizm grubu rahatsızlıklardan muzdarip pekçok çocuğun durumu iyiye gitmiş ve hatta bazıları otizmi yenmiştir.
OAE ve diğer organizasyonların yürüttüğü araştırmalar sonucu, OGB popülasyonunda görülen anomali örüntüleri ve metabolik bozukluklar ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:
- mide-bağırsak sistemi işlev bozukluğu (kabızlık, ishal, reflü, geçirgenleşmiş bağırsaklar, DPP1V de dahil olmak üzere enzim üretiminde azalma, mikroflora anomalisi);
- nöroenflamasyon / sinir sistemi iltihabı (nörogliyal aktivasyon, beynin belirli bölümlerine kan akımında azalma, anormal beyin hacmi);
- hormonal bozukluklar (kortizol üretiminde artma, serotonin ve dopamin bozuklukları);
- bağışıklık sistemi işlev bozuklukları (ağırlığın Th1’den Th2’ye kayması ve proenflamatuvar sitokin üretimi);
- oksidatif stres (düşük metionin seviyeleri ve diğer belirleyicilerle endike düşük metilasyon kapasitesi, homosistein artışı, düşük glütatyon seviyesi, lipid peroksidasyonunda artış, düşük B-12 seviyeleri);
- mitokondri işlev bozuklukları (karnitin seviyesinde azalma, laktat seviyesinde artış).
Anne-babalar ve klinisyenler, her bir çocuğu bireysel olarak ele alıp bozuklukları ve sorunları normalize ederek veya düzelterek bu anomalilerin giderilmesi için varlarını yoklarını ortaya koyup çalışırken, çocukların konuşma, davranış, bilişsel yeti, dikkat ve genel sağlığının da iyiye gittiğini gözlemliyoruz. Hatta bunlardan bir kısmı tamamen iyileşiyor. Ancak bu inanılmaz zor ve masraflı bir iş. Bu bahsedilen biyokimyasal anomalilerden bazıları önlenebilir olduğundan, bugün giderek daha fazla ebeveyn çocuk sahibi olmadan önce kendi sağlıklarını optimal seviyeye getirme yolunu tercih ediyor.
33 yıllık meslek hayatı boyunca doğal doğum eğitmenliği ve doğum hemşireliği görevlerinin yanısıra, kendi muayenehanesinde beslenme üzerine danışmanlık hizmeti de vermiş bir pediyatri hemşiresiyim. On yıl boyunca Defeat Autism Now! (DAN) (Otizmi Şimdi Yen!) konferanslarını koordine ettim ve bu esnada yüzlerce otizm ailesiyle münasabetim oldu. Bu anne-babalar yılmadan, bıkıp usanmadan çocuklarının otizm belirtilerini tedavi için biyomedikal yöntemleri (detoksifikasyon, gıda destekleri ve beslenmeyle ilgili bazı değişiklikleri içeren bir dizi işlem) uyguladılar. Uyguladıkları bir dolu terapiden bitap ve (çoğu kez meteleksiz) hale gelmiş bu ebeveynlerin çoğu bana “Ah şimdiki aklım olsaydı… bunları zamanında bilseydim, çok daha farklı tercihler yapardım.”, demiştir.
Otizm her zaman önlenebilir bir şey değil elbet, o yüzden kimse suçluluk duygusuyla kendini kahretmemeli. İşin genetik boyutu olduğunu biliyoruz. Ancak bunun yanında çevresel toksisite ve yetersiz/uygun olmayan beslenmenin rolünü de biliyoruz. Yapılan tüm araştırmalar ve anne-babalardan gelen bildirimler sonucunda ben ve benim gibi sağlıkçılar, otizmin önlenebilir olduğu konusunda daha fazla bilinçlendirmeye ihtiyaç olduğunu fark etmiş bulunuyoruz.
Kanaatimce bugün çiftleri–ister çocuk sahibi olmayı sadece planlama aşamasında olsunlar, ister hamilelik sürecinde olunsun veya isterse henüz yeni bebekleri olmuş olsun– otizm riskini en aza indirmeyecek önlemleri almaya cesaretlendirecek bilgi ve donanıma sahibiz. Bu stratejiler arasında çevresel toksinlere maruziyeti en aza indirgemek; annenin tüm aşamalarda beslenme ve genel sağlık durumunu en üst düzeye çekmek; bebek ve çocuğa iyi kalite besin kaynakları sağlamak ve aşıları dikkatli, stratejik ve bireyin özelliklerini dikkate alacak şekilde uygulamak bulunmakta.
Tabii ki hiçbir şeyin garantisi yok. Ancak yine de sayısız ebeveyn, hekim ve araştırmacı otizme neyin sebep olduğunu anlamak için deneyim ve bilgi birikimlerini paylaşıyor ve bahsi edilen bu stratejilerin otizmli çocuklara olumlu etkisi görülüyor. Bugün artık elimizde otizmi hemen şimdi önlemek için yılların süzgecinden geçmiş akıl, bilim ve sağduyu sayesinde edinilmiş bilgiler ışığında anne-babalara verebileceğimiz güvenli, etkili ve pratik tavsiyeler var.
Oca 11, 2014 | Dünyada Aşı, Hepatit B, SAĞLIK TERÖRİZMİ
Böyle tıbbi araştırma olur mu, gebe insan aşı deneyine alınır mı?! Hadi bu “bilimadamları”nın sınırı yok, bu gebe kadınlar hangi akla hizmet böyle bir deneyle bebeğinin ve kendisinin hayatını riske atar?
Yeni kombine aşılarının gebe kadınlarda(!) “güvenlik”ini ölçüyorlar. Hep-A ile Hep-AB aşılarının yan etkilerini takip ediyorlar.
Burada dikkat çekilmesi gereken nokta, bahsedilen Amerikan Aşı Yan Etki İzleme Sistemi (VAERS)’in pasif izlem sistemi olduğu, yani bildirimlerin gönüllülük esasına göre yapıldığıdır. Hekimlerin çoğunlukla yan etkileri aşıya bağlamama eğilimi malumken, zaten CDC ve FDA’in de kabul ettiği gibi bu sisteme aşı reaksiyonlarının ancak %1’i, en iyi ihtimalle de %10’u bildirilmekte.
Şimdi bakalım izlem sonuçlarına:
VAERS 139 istenmeyen etki (İE) bildirimi alıyor aşılanmış gebe kadınlardan; bunlardan 7’si (yani %5’i) ağır reaksiyon; anne veya bebek kaybı yaşanmıyor.
Deneye katılanların 65’inde (%46.8’inde) İE yaşanmıyor.
Hep A vey Hep-AB aşılaması sonucunda hamilelikle ilgili ortaya çıkan en belirgin sonuç DÜŞÜK oluyor ve 15 gebede (%10.8) görülüyor.
Bir diğer sonuç KÜRTAJ; 10 gebede (%7.2) anne veya bebeğin ileride yaşayabileceği tıbbi sorunlar nedeniyle gebelik kontrollü şekilde sonlandırılıyor.
Gebelerin 7’si (%5’i) ise premature doğum gerçekleştiriyor.
Bunun dışında, gebelerin 3’ünde idrar yolları enfeksiyonu, kusma, bulantı görülüyor.
Ve annesi gebelikte Hep A aşısı almış bir bebekte AMELİ görülüyor; yani bebeğin doğuştan bacakları yok!
Peki, bu bulgulardan deneyi yürüten hekimler/bilimadamları ne sonuç çıkarıyor?
“Bu VAERS bildirimlerine göre Hep A veya Hep-AB aşısı olmuş gebelerde veya bebeklerinde öyle endişe uyandıracak bir İE görülmemiştir”?!
Eskiden gebelere hiçbir aşı yapılmazken şimdi çoklu ve kombine aşılar bu en hassas döneme yığılıyor. Düşünün, gebelere cıva dolu grip aşısı, tetanoz aşıları, boğmaca, difteri aşıları ve şimdi de hep A ve hep B aşıları öngörülecek! Eh, Amerika’da yapılıyorsa elbette Türkiye de izinden gidecek.
Gebe insanlar üzerinde yapılan bu ahlakdışı deney için takip etmeniz gereken link: http://www.ajog.org/article/S0002-9378(13)02247-3/abstract?rss=yes
Oca 9, 2014 | Aşılanabilir Hastalıklar, SAĞLIK TERÖRİZMİ
Her şey 1955’te dahi biliminsanı Jonas Salk’ın inaktive polio virüsü aşını geliştirmesiyle başladı…
Öylesine güveniliyordu ki bu aşıya topu topu 2 saat(!) içinde ruhsatlandırıldı…
Hayrettir ki aşılamayla birlikte polio vakaları da fırladı, sakat kalanlar, ölenler, bebeğini düşüren gebeler … Tarihe bir “Cutter Hadisesi” işte böyle geçti …
Durumu kurtarmalı, aşıya güvenin sarsılmasını engellemeliydi yetkililer; herzamanki kötü gün dostları “istatistikler”e yansıtılmamalıydı bu vakalar, mümkünse eskinin canım poliomiyelit vakalarına artık başka adlar verilmeli, başka başka hastalıklar türetilmeliydi … İşte kalemin kılıca üstünlüğü bir kez daha kanıtlanmıştı …
Bu müthiş tarihi filmdeki bariz kusurlara acımasızca neşter atıyor Dr. Suzanne Humphries. Bildiğimiz, sevdiğimiz ve güvendiğimiz “Polio’nun kökü aşılarla kurutuldu” efsanemizi yerle yeksan ediyor. Tüm bu aşılama programlarının belkemiği, gözbebeği idi oysa öcü polio ve biricik aşısı, yazık oluyor …
Polionun gerçek tarihi pekçok şaşırtıcı veri ve akılalmaz entrikalarla dolu..
Düşünün bir .. 19. yy sonlarından başlıyor hikayemiz ..
Anneler formüla mamanın icadıyla artık bebeleri emzirmez oluyor, destekliyor çocuk doktorları da bunu, önayak oluyor .. ne de olsa koskoca Amerikan Tıp Birliği (AMA) onaylamış, öyle değil mi?
Diğer tarafta Rockefeller Tıbbi Araştırmalar Merkezi’nde “bilimadamları” boş durmuyor.. Nedense, mutant ve son derece virülan bir polio virüsü suşu geliştirmek için hararetle çalışmaktalar. Benzersiz olsun istiyorlar bu yeni nörotropik virüsleri ve ölümcül .. 20. yy’ın ilk ve en büyük polio salgını işte bu laboratuvar yakınlarında patlak veriyor, hastalığın ortaya çıkış zamanı ve görülen ölüm oranı polionun karakteristiğine hiç uymuyor? Ve POLİO ÖCÜSÜ böylelikle (lab’da) yaratılmış oluyor ..
Herzaman takdir etmişimdir Rockefeller’ları ve tıbba, bilime, insanlığa katkılarını … Bugünün Bill Gates’i gibi kendilerini hayır işine adamış, insan sevgisiyle dolu yüce gönüllü insanlar bunlar …
Rockefeller’ların eğitimlerinde hiçbir masraftan kaçınmadıkları doktorlar başlıyorlar sezaryen doğumlara, normal doğanların da göbek kordonları çarçabuk klemplemeye .. bir de K vitamini iğnesi icat ediliyor ki zaten engelledikleri ve mahrum bıraktıkları kök hücreler vücutta gitmeleri gereken yere hiç ulaşamasınlar .. Emzirmek de zaten öyle pek gerekli bir şey değil, ne güzel bakın hazır formül mamalar var, toksik ve sıfır besleyici değeri var ama olsun .. ta 2007’de anca keşfedebileceğiz anne sütünde kök hücre olduğunu zaten, onu da bebeğe vermek yerine bankalarda tutup, ilerde kanser filan olurlarsa diye parayla satın almalarını sağlarız insanların .. HAMLET proteini diye bir mucize de keşfedeceğiz anne sütünde ama endüstri buna bir kullanım alanı buluncaya değin öyle fazla reklamını yapmaya gerek yok malum ..
Sadece anne sütü alan çocuklarda nedense hiç polio görülmezken doktorların bu konuda anne-babaları bilinçlendirme gereği hissetmeyecekler ..
Bununla da kalmayıp bir bademcik ameliyatı furyası başlatılacak çocuklar üzerine .. vücudun savunma sistemindeki en büyük kalelerden biri imha edilecek .. bakacaklar ki ameliyatlılar patır patır felç oluyor, ‘polio mevsiminde ameliyat yapılmaya’ fetvası çıkaracaklar ..
Bu arada zırai devrim kapıda ve DDT her yerde .. yo cidden, kelimenin tam manasıyla her yerde .. bebek kıyafetlerinin üzerinde, sandviçinizde, çocuk odalarınnı duvar kağıtlarında . . .
evde DDT kullanım alanlarından bazıları:
hatta öyle ki okula ve sahile DDT ilaçlama servisi bile getirilmiş, çocuklar bir güzel gazlanıyor yemek yerken, yüzerken, oynarken .. hey gidi polio günleri hey!
Büyük baş hayvanlar da şanslı .. onlar için de DDT ve arsenik dolu ‘daldırma banyoları’ var ..
Bu hayvanların eti de sütü de tahmin edersiniz çok daha “yüklü” olacaktır “besin değeri” açısından ..
Askerleri unutmayın, en çok onların ihtiyacı var bu böcek ilacına!
DDT ve arsenik zehirlenmesi bulgularının poliomiyelit ile aynı olduğunu mu duydunuz? Muhtemelen doğru duymuşsunuz, ama boşverin şimdi, biz hikayemize devam edelim ..
Ve tabii endüstri hızla gelişiyor .. artık beyaz şekerimiz ve beyaz unumuz var .. bunların da bağışıklık sistemini güçlendirici(!) etkisi sanırım hepimizce malum ..
Tüm bunlar olurken, mucize aşımız 1955’te devreye giriyor ancak salgınlar azalacağına artıyor?! Ne yapmamız lazım? Bunca para topladık, yatırım yaptık, jet hızıyla onay aldık, reklamını yaptık ve şimdi bu aşının işe yaramadığını, bırak işe yaramadığını bir de üstüne insanları felç ettiğini nasıl açıklarız halka? Bu, hem aşıların hem kariyerimizin hem de toplum sağlığı parodisinin sonu olur .. O halde bir düşünelim, bir çıkar yol bulalım ..
Mesela ..
Önce şu salgın tanımını bir düzeltelim .. aşıdan önce 100binde 20 vaka olması yeterliydi salgın denmesi için, biz bunu şöyle bir 100binde 35 yapalım .. neredeyse 2 katlık bir değişiklik var, epey bir tampon sağlar bize ..
Bu ‘paralitik polio’ teşhis kriteri süre olarak fazla kısa, böyle olursa aşıdan önce olduğu gibi her vakaya poliomiyelit demek zorunda kalırız, olmaz! Artık aşımız var, polio görmememiz lazım! Şimdi, bunu şöyle yapalım biz; nasıl olsa polio vakalarının ağırlıklı bölümünde paralizi ilk 24 saatten sonra kendiliğinden geçmiyor mu, tek tük vakada 60 gün sürüyor felç durumu, o zaman biz yeni ‘paralitik polio’ teşhis kriterini 24 saatten 60 güne çıkarıyoruz. Gitti mi koca bir bölüm ‘paralitik polio’ şimdi?
Aşıladığımız insanlar polio kapıp duruyor, o zaman biz de ‘aşılamayı takiben 30 gün içinde gelişen hertür polio vakası’nı kayıtlara [aşıya bağlı poliomiyelit diye geçirecek halimiz yok ya] ‘daha önceden var olan hastalık’ diye geçireceğiz! Nasıl, mükemmel çözüm değil mi?
Yani, nedir öyle “aşı yetmezliği”dir, “aşıya bağlı polio”dur bir sürü başımız ağrıyor, ne gerek var, bakın düştük bir kalemde bir dolu aşıdan kaynaklı polio vakasını da?!
Aşıya başlayalı 3 yıl oldu .. salgınlar aldı başını yürüdü .. önlemleri arttırmamız lazım .. başka ne yapalım?
Elimizde geniş bir ‘non-paralitik poliomiyelit’ insidansı var .. bunlardan bir kısmı meninjiyal belirti taşıyor ya .. biz en iyisi bunları külliyen ‘polio’ kategorisinden çıkartalım, boşuna yer işgal ediyorlar, rakamlar şişiyor! .. bundan böyle bu meninjiyal belirtili non-paralitik vakaların adı “ASEPTİK MENENJİT” olsun! Oh, epey ferahladı polio kategorisi birden! ..
Teknoloji ilerledi, bırakalım artık eski usulleri de biraz diyagnostik testlere ağırlık verelim, şu aşıdan önce polio deyiverdiklerimizin bir dışkılarını filan analiz edelim, bakalım hakikaten polio virüsü var mı, öyle değil mi?
A a, o da ne?! E bizim aşıdan önce bol keseden polio diye teşhis ettiklerimizin sadece 4’te 1’i gerçekten poliomiyelitmiş?! Geri kalanı Coxsachie virüsü, ECHO virüsü çıkıyor?? Gökte ararken yerde bulduk çözümü, düşüverin hemen istatistiklerden bunları, düşüverin 4’te 3’ünü kayıtlardan …
Böyle mucizeler de işte mesleğin tadı tuzu ..
Demek ki neymiş, bundan böyle yemeyip içmeyip dışkıda “doğal polio virüsü”ne bakacakmış herkes; farklıysa veya virüs filan yoksa aşağıdaki bu amaç için yeni türetilmiş hastalık seçkisinden uygun olanına yerleştirilecek vaka:
- Transvers miyelit
- Viral veya “aseptik” menenjit
- Guillain-Barre sendromu
- Kronik yorgunluk sendromu
- Spinal menenjit
- Post-polio sendromu
- Akut flask paralizi (AFP)
- Enteroviral ensefalopati
- Travmatik nevrit
- Reye’s sendromu
vesaire vesaire ..
Bakın görün şu aşının kerametini .. literatürü zenginleştirdik resmen bir çırpıda .. ara ara, kimsecikler bulamaz artık 3 sene öncenin öcü polio’sunu .. BİZ bitirdik polioyu .. tıp camiasının üstün hizmet anlayışı ve mucize aşılarımız yendik polio canavarını, bitirdik, kökünü kuruttuk!
Yalnız şu hantal ‘demir ciğerler’den de bir kurtulmamız lazım .. görevini tamamladı, tüm dünyaya polio korkusu saldı .. e şimdi madem biz polio’nun kökünü kuruttuk, bu denizaltıdan bozma aletleri de toplum bilincinden yavaş yavaş silmemiz lazım ..
Artık içinde bulunduğumuz bu 1960’lı yıllar, ‘Solunum Yoğun Bakım Ünitesi’ devri olmalı.. Hantal demir ciğerler yerine artık ağız-havayolunun kullanıldığı pozitif basınçlı ventilasyon cihazlarına geçilmeli .. işte size modern demir ciğer! .. ama aramızda kalsın bakın, kimse anlamamalı bugün hala demir ciğerlerin kullanıldığını .. her yıl paralizi geliştiren yüzlerce hatta binlerce bebeğe Transvers Miyelit teşhisi koyuyoruz biliyorsunuz, hani eskiden buna da polio deniyordu ama neyse, karıştırmayalım orasını .. işte bu bebekler bu “modern demir ciğerler” sayesinde hayatta bugün .. ya siz ne zannediyordunuz?
Bir de Hindistan’da canla başla yürütülen polio eradikasyon programı var ki hepimizin gözbebeği .. tıpkı Bill Gates gibi .. DSÖ bakın diyor doğal polio virüsünü bitirmek üzereyiz diye .. haklılar, aşılarımızla yeniyoruz polio’yu .. yalnız şu aynı anda fırlayan Akut Flask Paralizi var, polio’dan daha ölümcül hani .. onu nasıl açıklamalı bilmiyoruz .. hayır tabii ki aşılarımızla bir alakası yok da, hani bir başka olasılık da yok ortada o zorluyor bizi .. neyse Allah’tan kimse de sormuyor; zaten kimin aklına gelir ki bunun da bir zamanların öcü polio’su olduğu, sadece isminin değiştiği?
Bu yüzyılda mutlaka kökünü kurutacağız polio’nun, bunu da Bill Gates’in izni ve yardımıyla mucize aşılarımız başaracak .. bakın görün .. ama n’olur beklerken nefesinizi tutmayın!