Otizm ve Aşılarla İlgili Bilimsel Yayın Arşivi

Otizm ve Aşılarla İlgili Bilimsel Yayın Arşivi

1- Otizm ve Mitokondriyal Bozukluk

2- Otizm ve Gastroentestinal Enflamasyon

3- Otizm ve Nöroenflamasyon

4- Otizm ve Enflamasyon Tedavisi

5- Otizm ve Oksidatif Stres

6- Otizm ve Oksidatif Stres Tedavileri

7- Otizm ve Enfeksiyonlar

8- ALÜMİNYUM TOKSİSİTESİ

9- Beslenmeyle İlgili Tedaviler

10- Beslenme Yetersizliklerinin Giderilmesi

11- Otizmde İMMÜN DİSREGÜLASYONU

12- Çevresel Toksisite Kaynakları

13- THIMEROSAL ve TOKSİSİTE

14- Binstock yayınları (aşıların da aralarında olduğu çeşitli yayın ve makaleler)

15- 2008 Marta yı itibariyle thimerosal içeren aşılar

16- Aşı promosyonuna ne kadar, aşı güvenliğine ne kadar para harcandığı

17- Aşılar ve Otizm arasında bağlantı yoktur diyen çalışmalar ve bu çalışmalara getirilen eleştiri ve sunulan karşı deliller

18- 1983 ve 2008 yıllarında verilen aşı ve dozlarının karşılaştırması

 

Aşılanarak Bağışıklık Kazanılmaz

Aşılanarak Bağışıklık Kazanılmaz

30 Nisan 2013, Washington – Bağışıklık, immün sistemi güçlendirmek demektir. Bağışıklığın beşiği mide-barsak sistemidir. Mast hücreleri, içkin immün sistemin ana algı mekanizmasıdır. Bu hücreler vücuda girecek yabancı istilacı avındadır. Ayrıca, akut enflamasyonun baştan sona regülasyonunda yardımcı roldedir. Mast hücresi vücuda yabancı bir madde veya patojenin varlığını algılar algılamaz ‘sitokin’ adı verilen, yabancı maddeye saldırarak sonrasında da bağışıklık sisteminin diğer hücrelerini de görevlendirmek üzere vücutta dolaşımda bulunan özel kimyasalları salgılar. İçkin immün prosesleri üzerinde sahip olduğu bu kapsamlı denetleme mekanizması mast hücresi yanıtlarının birden fazla teröpatik bağlamda bilinçli olarak arttırılması veya baskılanmasınını da beraberinde getirmiştir. J Immunol.2013 May 1;190(9):4458-63. doi: 10.4049/jimmunol.1203420.

Mast hücrelerinin etrafında otonom sinir sisteminin sempatik ve parasempatik sinir uçları vardır. Bir yabancı istilacı saptandığında mast hücreleri otonom sinir sistemini, beynin hipotalamus adı verilen bölümünü uyarır. Hipotalamus, tüm vücudun sempatik ve parasempatik tepkisini kontrol eder.

Son kertede, vücudunuzun bağışıklık yanıtı ve seviyesi hipotalamusunuzun vereceği yanıta bağlıdır. Beyninizin bu bölümü diğer pekçok sinyali de alır, Şeker seviyesi. Şeker seviyesinin fazla düşük veya yüksek olduğunun saptanması durumunda hipotalamusunuz pankreas ve karaciğerinize gerekli düzenleme için sinyal gönderecektir. Sıcaklık veya soğukluk. Hipotalamusunuz vücut ısınızın düştüğünü algıladığı takdirde metabolizmayı arttırmak üzere tiroid bezinizi hipofiz beziniz vasıtasıyla tiroksin T4 veya triiyodotironin (T3) salgısını yükseltecek şekilde uyarır. Vücut ısınız fazla yükselmişse de, hipotalamusunuz parasempatik sinir sisteminizi aktive ederek, kan damarlarınızın ısıyı salması için genleşmesini sağlar, vücudu rahatlatmak için kalp ritminizi ve nefes alış verişinizi yavaşlatır. Hipotalamusun bölümlerinden her biri diğerlerini bulunduğu lokasyona bağlı olarak etkileyebilir. Bu da bizi immün kontrolü konusuna getirir.

Bağırsaklarınız ve bağışıklık sisteminiz

Parasempatik sinir sisteminiz alt orta hipotalamusta yer alır. Bu nükleustaki lezyonlar, bağışıklıkla alakalı gen ailelerinin ifadesini doğrudan değiştirme kapasitesine sahiptir. Kiba T, Yagyu K. J Neuroimmunol. 2013 Apr 15;257(1-2):1-6.

Bir başka deyişle, hipotalamusunuzdaki işlev bozukluğu (şeker aşırı yüksek veya düşük olduğunda veya erken dejenerasyona uğradığında) protein sentezi yoluyla oluşturacağı yanıtı doğrudan etkiler. Artık aynı şekilde tepkide bulunmayacaktır.

Tekrar mast hücrelerine dönüyoruz. Vücutta yiyecek, mikrop veya aşılar da dahil olmak üzere herhangi başka türden yabancı patojen miktarı arttığında enflamatuvar (iltihabi, yangısal) bir tepki oluşacaktır. Aşıları ele alırsak, hepsi birer hipotalamik-otonom yanıt olan vücutta şişme, enflamasyon, bazı durumlarda ateşlenme ve bazen de mide-barsak reaksiyonları oluşacaktır. Bunun yanısıra barsaklarda hücresel lenfositik, mast hücresi yanıtı da oluşacaktır.

Yabancı madde istilası arttıkça otonom reaktivite ve yanısıra mast hücre reaktivitesi de artacaktır; bağışıklık sisteminin tepkisi ise daha da büyük olacaktır. Bol miktarda pro-enflamatuvar sitokin, yani bağışıklık sistemince tetiklenen kimyasal birim üretimi olacaktır. Günümüz toplumlarını kırmakta olan kronik rahatsızlıklar ile ölümlerin başlıca sorumlusu çoğu kez işte bu sitokinlerdir. Astım, diyabet, artrit, kardiyovasküler hastalıklar, kanser, istediğinizi seçin, hepsi bu pro-enflamatuvar sitokinlerle ilişkilidir.

Antienflamatuvar fenotip ve fiziksel aktiviteyle ilişkilendirilmiş faydalara aracılık eden “kolinerjik antienflamatuvar yol”dur (CAP). Fiziksel aktivite, parasempatik tonu güçlendiririci ve CAP’yi aktive edici özelliğiyle kronik enflamasyonu dizginleme ve pekçok kronik hastalığı önlemede izlenebilecek teröpatik bir strateji olabilir. Med Hypotheses. 2013 May;80(5):548-52. Lujan HLDicarlo SE. Department of Physiology, Wayne State University, School of Medicine.

Pediyatristler ve aşı savunucuları, bağışıklık sağlayacağız diye kullandıkları araçlarla aslında ta mast hücreleri ve diğer lemfatik hücrelerden başlayıp alt orta hipotalamusun otonom yanıtına kadar vücutta yüksek oranda enflamatuvar yanıta sebep oluyor olabilirler.

Dr. Paul Offit, Philadelphia Çocuk Hastanesi’nde Enfeksyionel Hastalıklar Anabilim Dalı Başkanı ve aynı zamanda da hastanenin Aşı Eğitim Merkezi’nin yöntecisidir. Kendisi görüş ve bildirimlerine en fazla atıfta bulunulan aşı güvenliği savunucusudur. Dr. Offit, bebeklerin “tek seferde 10.000 aşıyı birden” tolere edebileceğini öne sürmüştür. O 10.000 aşıyı olan çocuk ve hatta bunun çok daha küçük bir oranını almış herhangi bir çocuğun sağlık sorunları olacağı açıktır. Bu zavallının biraz büyümesini beklemek yeterli. Kronik dejeneratif hastalıklar var geleceğinde…tıpkı bugünkü çocukların sahip oldukları gibi…diyabet, astım, artrit, otizm…(yaşı 3 ila 17 arasında tam 5.2 milyon çocuk bugün ADHD tanılı. Diyabet bugün çocuk ve adölesanlarda en sık görülen kronik hastalıklardan biri. Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan 25.8 milyon çocuk ve yetişkin, yani nüfusun %8.3’ü diyabetli. Diyabet tanısı almış 18.8 milyon insana tanısı konulmamış 7.0 milyon kişinin yanısıra prediyabet dediğimiz diyabet öncülü durumdaki 79 milyon kişiyi ekliyoruz. Astım, sadece 2011 yılı içinde 4.1 milyonu en az bir kriz veya epizod yaşamış, 18 yaşın altında tam 7.1 milyon çocukta görülmekte olan, çocukluk çağının en en çok rastlanılan kronik hastalıklarındna biri. CDC’nin Otizm ve Gelişimsel Engel İzleme (ADDM) Ağı verilerine göre [Amerika’da] 88 çocuktan 1’i otizm spektrumundaki bir bozukluğa sahip [ed not: bu oran 2013 itibariyle 50 çocukta 1’e yükselmiştir.] A.B.D’de 2006-2008 yılları arasında yaklaşık 6 çocuktan 1‘inin konuşma geriliği gibi hafif özürlerden zihinsel özürlülük, serebral palsi ve otizm gibi ciddi gelişimsel bozukluklara kadar en az bir bozukluktan muzdarip olduğu görülüyor.

Perspektife oturtmak gerekirse, Offit Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde aşı üreticisi Merck‘ün finansmanındaki 1.5 milyon dolarlık araştırma kürsüsünün başında. Merck ile ortaklaşa ürettikleri ishal önleyici aşı, Rotateq’in patentine sahip, ki hatırlarsanız bu ishal durumu yabancı bir istilacıya karşı verilen parasempatik bir yanıttı. Bu kişi aşı endüstrisinden çok daha büyük kar elde ediyor bile olabilir. Ajandanın ne olduğu düşünülmeli, her zamanki gibi.

İşin özü şudur: bebeklerin bağışıklık veya sinir sistemleri henüz tam gelişmemiştir. Bu mühim sistemler tam anlamıyla gelişinceye kadar bebeklere verilebilecek en iyi bağışıklık, anne sütündeki immünoglobülinlerdir. Bir bu kadar önem taşıyan bir başka şey de bağışıklığın beşiği mide-barsak (gastroentestinal) sisteminin normal florayı sağlayacak şekilde karbonhidrat ve şeker ihtivası düşük, prebiyotik ve probiyatik ihtivası zengin bir diyetle desteklenmesidir.

Yenidoğan ve büyük çocuklara verilen aşı ve antibiyotikler çocukları uzun dönemde çaresi olmayan nörolojik reaksiyon riski altına sokmaktadır. Uzun süreli bağışıklık ise ortadan kalkmaktadır. Dünyanın neresine giderseniz gidin artık yaşanan budur.

Dr. Peter Lind, ABD’nin Oregon, Salem şehrinde metabolik ve nörolojik şiroprakrasi icra etmektedir. Sağlık üzerine 5 kitabı ile yayımlanmış bir romanı, ayrıca sağlık üzerine kaleme aldığı yüzlerce makalesi bulunmaktadır. Klinik uzmanlık alanı fiziksel, beslenme ile alakalı ve duygusal gerilim/stres üzerinedir.

Gereksiz Sezaryen ve Sonrası: SSVD

Gereksiz Sezaryen ve Sonrası: SSVD

Şehirler vasıtalar etrafında inşa edildiklerinde insan ayağı değersizleştirilmiş olur, okullar öğretmeye soyunduklarında kendini yetiştirme kaybolur ve hastaneler zor durumda olan herkesi kendi bünyelerine aldıklarında yeni bir ölme biçimi var olur”

diyor Ivan Illich. Hayatın tıbbileşmesi başlığı altında ölümün diğer yüzü doğum için de aynı şeyi söyleyebiliriz:

Ülkemizde özellikle son on yılda yeni bir doğum biçimi var:

Sezaryen!

Dünya üzerinde hiçbir canlı yoktur ki yavrusuna dokunmaya çalışan bir başka canlıya tepki göstermesin. Yeni doğum yapmış bir kedinin yanına yaklaşıldığında gözlerinden açığa çıkan enerjiyi görmeyen var mıdır? Ağaca tırmanan bir insanı gagalayan karga, yuvasına karşı bir tehdit gördüğü anda yuvasını başka bir yere taşıyan güvercin… Var mı aramızda aslan yavrusunun yanına yanaşabilecek birileri? 🙂

Sanmam… Ancak anne aslan uyuşturulursa…

Peki, bizler nasıl bir uyuşturucu ile uyuşturulduk da doğumlarımız böylesine müdahaleye açık hale geldi? En içgüdüsel, hiçbir bilgimiz olmasa dahi yapabileceğimiz “doğum”larımız nasıl da kaydı gitti ellerimizin arasından?

Sezaryen, hayati bir tehlike olduğunda, yani siz denize düştüğünüzde, tutunacak bir can simidi olabilir; ancak unutulmaması gereken hayati tehlike arzeden durumların; belki yüz kişiden birinin başına gelecek türden olaylar olmasıdır. Öyle her yüz kadından yetmişinin başına gelmesi imkânsız türden olan durumlar…

Neden sezaryenle dünyaya gelen bir nüfus olma yolunda gidiyoruz? Aklımıza gelenler:

  • Negatif doğum hikâyelerinin kolektif bilincimizi etkilemesi, toplumumuzda doğuma olumsuz, ağrılı ve acılı bir eylem olarak bakılması,

  • Özellikle kentli kadının doğuma yönelik içkin bilgisini kaybetmesi, bedenine, doğurabileceğine inanmama,

  • Yine özellikle büyük şehirlerde masa başı çalışma koşullarında yaşayan kadının doğumun gerektirdiği fiziksel esnekliği kaybetmesi (topyekûn bir kayıp olmayıp, az bir çaba ile geri kazanılabilir),

  • Hayatın tıbbileşmesi ve doğumların medikalize olması,

  • Doğumun evden hastaneye geçişinde fiziksel koşulların yetersizliği; doğum evlerinin azlığı, hastanelerde doğum mahremiyetinin kaybolması,

  • Doğumun evden hastaneye geçişinde doğum destekçilerinin rol değiştirmesi, ebelerin doğumdan el çektirilmesi; evden hastaneye geçiş yapan ebelerin mesleklerinin özü olan şefkat, merhamet, yargılamadan destek olma bilincini kaybetmeleri, ebelerden beklediği desteği alamayan kadınların ebelik mesleğine yönelik güven ve saygı duygularını kaybetmesi,

  • Doğumda esas rol almaya başlayan doktorların eğitimleri gereği müdahale etme motivasyonları, yeni bir canın müjdecisi olan kadını “gebe” olarak değil “hasta” olarak görmesi ve bu yönde muamele etmesi,

  • Modern tıbbın kadim geleneğin doğuma yönelik el becerilerini (bebeği döndürme teknikleri vs) kullanmaması, söz konusu bilgi ve becerilerin zamanla kaybolması,

  • Sezaryen doğumların anne bebek açısından daha faydalı olduğuna yönelik yanlış bilimsel ve toplumsal görüşler (sezaryen annenin cinsel yaşamını korur, sezaryenle doğan bebekler daha akıllı olur vb.)

  • Çağın olgusu hız duygusunun doğumun sahibi ve destekçilerini etkilemesi, doğumu sükûnetle beklemek yerine müdahale etme duygusunun ön plana çıkması,

  • Hasta/gebe hakları” konusunda bilgi eksikliği, doktorun kararının sorgulanamaz addedilmesi.

Günümüzde yukarıda sayılan nedenler dolayısıyla gereksiz ya da planlı (önceden tarihi saati belirlenen) sezaryen ile dünyaya gelen bebeklerin sayısı hızla artmıştır.

Bununla birlikte, “eşya aslına rücu eder” evrensel ilkesi doğum eylemi için de geçerli olmuş, düşünmediği halde sezaryen olmuş kadınlar doğumlarını sorgulamaya başlamış, bazı noktaların yanlışlığının farkına varmış ve sonraki doğumlarında aynı olumsuz tecrübeleri yaşamak istemediklerine karar vermişlerdir. Bu karar ile birlikte karşımızda yeni bir kavram vardır: SSVD!

SSVD (Sezaryen Sonrası Vajinal Doğum). SSVD’yi; mükerrer sezaryen olmamak için, doğumun coşkusunu ve doğallığını yaşayabilmek için, doğuma inandıkları için, bilimsel veriler doğal doğumun hem anne hem bebek için en sağlıklı yol olduğunu gösterdiği için doğumlarına sahip çıkmaya çalışan kadınların doğruyu, gerçeği, hakikati arama çabası olarak ifade etmek mümkündür.

SSVD hakkında Sağlık Bakanlığı:

 “Daha önce iki kez sezaryen ile doğum yapmış ve vajinal doğum için herhangi bir ek risk faktörü olmayan gebelere riskler ve yararlar (yukarıdaki belirtilen riskler) anlatıldıktan sonra planlanmış vajinal doğum önerilebilir.”[1] demektedir.

Amerikan Kadın Doğum Birliği (ACOG), Mükerrer sezaryenin SSVD’den daha riskli olduğunu ve birden fazla sezaryen geçmişi olmasının SSVD riskini arttırmayacağını belirtmektedir.[2]

Türkiye’de SSVD destekçileri; SSVD ve doğum bilincinin yaygınlaştırılması için çaba göstermektedirler. Esasen SSVD anlayışı aynı zamanda müdahalesiz doğumları desteklemektedir. Müdahalesiz doğum ile kasıt; rutin suni sancı, rutin epizyotomi, NST vb. cihazlara sürekli bağlı kalınması gibi uygulamalardan mümkün olduğunca kaçınarak; gebenin serbestçe hareket etmesi, yerçekiminden faydalanması ve doğumun aceleye getirilmeden akışına bırakılmasıdır. Zaruri sezaryen gerektiğinde ise, gerçek bir sakınca yoksa, doğumun sürecinin kendiliğinden başlamasının beklenmesi oldukça önemlidir. Nitekim her bebeğin anne karnında doğum başlayana kadar kalma hakkı olduğunu unutmamak gerekir.

Hypnobirthing felsefesi der ki; bütün doğal doğumların bir amacı ve planı vardır; kelebek çıkarken kozasını yırtıp açmayı kim düşünür? Kim civcivi dışarı çekip çıkarmak için kabuğu kırar?

İlk doğumu sezaryen olup (gerekli veya ülkemizde çoğunlukla gerekli olmadığı halde); sonraki doğumlarında “kadın olmanın kendiliğindenliğini” yaşamak isteyen tüm kadınlara:

Benim bir umudum var”: SSVD

dostane…


[1] T.C. Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü, “Doğum ve Sezaryen Eylemi Yönetim Rehberi”, Ankara, 2010, http://www.asm.gov.tr/UploadGenelDosyalar/Dosyalar/143/E%C4%9E%C4%B0T%C4%B0M/25_01_2011_15_44_25.pdf, s. 33.

[2] American College of Obstetricians and Gynecologists, Midwifery Today, No. 36, s. 47;

http://www.ourbodiesourblog.org/wp-content/uploads/2010/07/ACOG_guidelines_vbac_2010.pdf .

 

Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan Grip Aşısı Yorumu

Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan Grip Aşısı Yorumu

Hep aynı hikaye. Sonbahar başladıktan sonra gazeteler ‘gripten dünyada su kadar kişi ölecek şeklinde’ grip ile ilgili haberler ile dolmaya başladı. Tabii aynı gazetelerde grip aşılarının boy boy reklamları da var. Eczanelerin camekanları “Yeni grip aşısı geldi” ilanları ile doldu. İsteyen kişi hekime danışmadan eczaneye giderek aşı olabiliyor. Dostlarımız, akrabalarımız ve hastalarımız her yıl bıkmadan hep aynı soruları soruyorlar. “Grip aşısı olalım mı?”, “Grip aşısının zararı var mı?”, “Grip aşısı Alzheimer hastalığı yapabilir mi?” , “Grip aşısı otizme yol açabilir mi?”, “Grip aşısı kanser yapar mı?”

İsterseniz konuyu sorulu cevaplı bir şekilde irdeleyelim.

Grip asısı soğuk algınlığından ve diğer üst solunum yolu enfeksiyonlarından korur mu?

Grip asısı sadece grip mikrobuna etkilidir; soğuk algınlığına ve diğer üst solunum yolu enfeksiyonlarına değil.

Grip asısı her grip virüsüne etkili midir?

Grip aşısı sadece influenza virüslerinin yaptığı griplere karşı koruyucu olabilir. Örneğin yapılan aşı kuş gribinden korumaz.

İnfluenza virüsünün A, B ve C tipleri hastalık yapar (daha çok A ve B tipleri). Her tipin birçok suşu (alt tipi) vardır.

Aşılar iki A suşu ve bir B suşu içerir (trivalan = üç değerlikli). Bunlar en çok görülen suşlardır ve bunlardan yapılan aşılar influenza enfeksiyonlarının % 70’inden korur. Diğer suşlarla olan (%30) influenza enfeksiyonlarını etkilemez.

Bir suşa karşı kazanılan bağışıklık diğerleri için geçerli değildir. Ayrıca virüslerin sık sık antijenik mütüasyonlara uğraması (yapı değiştirmesi) nedeni ile kalıcı bir bağışıklık mümkün değildir.

Kimler aşı yaptırmalıdır?

Sağlıklı çocuklara önerilmez. Sık geçirilen üst solunum yolu enfeksiyonları gerçek bir endikasyon değildir; Aşı, maalesef çocuk yuvaları ve kreşlerde yaygın olarak uygulanılmaktadır.

Bazı hekimler kronik hastalıkları (akciğer, böbrek, kalp diyabet vb) olan kişilere her yıl grip aşısı olmalarını önermektedir. Bize göre potansiyel zararları nedeni ile bu kişilere aşı yapmaktan kaçınılmalıdır.

Bağışıklığı baskılayıcı (immünsüpresif) tedavi görenlerde (kanser hastaları vb) grip aşısı yapılabilir. Bize göre aşı yapmanın tek endikasyonu budur. Ama yine de potansiyel tehlikelere karşı uyanık olunmalı, ve mümkün olduğunca aşıdan kaçınılmalıdır.

Bazı hekimler yaşlı kişilere her yıl grip aşısı önermektedir. Bu hekimlerin hastalarına mutlaka aşının içinde alüminyum, cıva gibi ağır metaller olduğunu ve bunların bunamaya yol açabileceğini uyarması gerekir.

Grip aşısı hangi yaşlarda kaç dozda yapılıyor?

Aşı grip mevsiminin(Sonbahar) ilk aylarında (ekim-kasım) yapılır

Aşı 6 aydan küçük bebeklerde yeterli bağışıklık sağlamaz.

6 ay – 3 yaş arası çocuklara: 4-6 hafta ara ile iki kez yarımşar (0.25 mL) doz kas içine yapılır.

4-12 yaş arası 0.5 mL tek doz. İlk kez yapılıyorsa 4-6 hafta sonra ikinci doz yapılır.

Daha sonraki yaşlarda ve büyüklerde: 0.5 mL tek doz yapılır. ikinci doz yapılmaz.

Grip aşısının sağladığı bağışıklıkla, doğal olarak geçirilen gribin sağladığı bağışıklık aynı mıdır?

Grip aşısı solunum yolunu devre dışı bıraktığı için (ağızdan alınmıyor, iğne tarzında kalçadan yapılıyor) bağırsakta mukozal (iç tabaka) bağışıklık sağlamıyor. Doğal olarak geçirilen mikrobik hastalıklar ise mukoza bağışıklığı yapıyorlar. Bu da bağışıklık sistemini güçlendirerek birçok alerjik ve kronik iltihabi hastalıktan sizi koruyor (hijyen teorisi). Her hastalığın aşısını oluyorsanız bu korunmadan yoksun kalıyorsunuz.

Etkisi bu kadar şüpheli olan aşının zararları var mı?

Önce aşının hangi maddeleri içerdiğine bakalım;

  • Etilen glikol: Antifrizde bulunan bir toksindir. Antifriz çocuk gelişimini bozabilir ve kısırlığa ve asidoza neden olabilir.
  • Fenol: Dezenfektan bir boyadır
  • Formaldehit: Kanser yapan bir kimyasaldır
  • Alüminyum: Aşıda antikor cevabini arttırmak için kullanılır. Alzheimer, sara ve kansere neden olabilir.
  • Timerosal (cıva: Tarife gerek var mı?) Beyin hasarı, otizm ve otoimmun hastalıklara yol açabilir. Cıva çıkartıldıktan sonra California’daki otistik çocukların sayısında bariz azalma olmuştur (bak baslenme bülteni). İçinden cıvanın çıkartılmadığı tek aşı grip aşısıdır. Diğer aşılardan farklı olarak grip aşısının her yıl yapılması beyin hasarı riskini artırmaktadır.
  • Neomisin ve Streptomisin: Antibiyotik olarak kullanılır. Bazı insanlarda alerjiye yol acar. Grip aşısı ayrıca yumurta alerjisi olan kişilerde nadir de olsa kurdeşen ve anaflaksi şoku gibi alerjik reaksiyonlara neden olabilir.
  • Aşı, grip benzeri belirtilere de yol açabilir.

Bu bilgilerden sonra düşünün: Attığınız tas, ürküttüğünüz kurbağaya değiyor mu?

Gripten korunmak için ne yapalım?

Enfeksiyonlardan korunmak için neler yapılmalı?

  • Hijyen kurallarına uyulmalı
  • Un ve şekerden fakir, sebze, meyve, et ve yumurta gibi doğal gıdalardan zengin bir diyet kullanılmalı
  • Margarin ve sıvı (mısır, soya, ayçiçeği vb) yağların kullanılmaması, bunların yerine hayvani yağların ve zeytin yağının yenilmeli
  • Balık yağı alin
  • Bağırsak florasında bulunan probiyotikleri artırdıkları için bol fermantasyon ürünleri (kefir, turşu, yoğurt, peynir, şarap, boza, sirke, tuzlama yiyecekler, bira mayası) tüketilmeli
  • Günde en az 3-5 dakika kültür fizik yapılmalı ve yarım saat yürünmeli
  • Güneşlenilmeli ya da D vitamini alınmalı
  • Erken yatıp erken kalkılmalı
  • Fazla alkol tüketilmemeli

Grip tedavisi için ne yapalım?

  • İstirahat edin
  • Şekerli hiçbir şey yemeyin (alyuvarların mikropları yutmasını engelliyor)
  • Hava güneşli ise güneşlenin ya da günde 10-20 damla D vitamini alın
  • Nane-limon, ıhlamur ve diğer ot çaylarını için (şekersiz!)
  • Aşağıdaki şekilde C vitamini alın;
  • Soğuk algınlığı ya da gribal enfeksiyonun ilk işaretlerinde (boğaz ağrısı, aksırma, ateş, kırgınlık, burun çekme vb) 1-2 gram C vitamini alın. (1 silme çay kasığı askorbik asit 1 gramdır, eczanede satılan tabletler genellikle 0,5 gramdır.
  • Her saat aynı miktarı almaya devam edin. Genellikle birkaç saat içinde semptomlarınız hafifleyecektir.
  • Eğer semptomlarınız hafiflemezse saatlik miktarı 2-4 grama çıkartın. Hafif ishal olmaya başlamışsanız dokularınız doymuş demektir. O zaman bir önceki doza dönebilirsiniz.
  • Bu sırada şekerli bir gıda, antibiyotik, vazokonstriktor (damar büzücü burun damlası, antihistaminik ve dekonjestan alınması ise mevcut hastalığın şiddetini artırır ve süresini uzatır.
  • C vitaminini birden keserseniz hastalık belirtileri tekrarlayabilir. O nedenle tedaviyi azalta azalta sonlandırın. Hastalık genellikle 2-3 gün içinde tedavi olur.

Sağlıcakla kalın

Ahmet Aydın

Kaynaklar

  1. http://chetday.com/noflushots.htm
  2. http://www.mercola.com/2000/nov/26/flu_shots.htm
  3. Geier DA, Geier MR. Early Downward Trends in Neurodevelopmental Disorders Following Removal of Thimerosal-Containing Vaccines. J Amer Phys Surg 2006;11:8-13.
  4. Vallance S. Relationships between Ascorbic Acid and Serum Proteins of the Immune System. British Medical Journal 1977;2:437-438.
  5. Wetal P. The Effect of Ascorbic Acid Supplementation on Some Parameters of Human Immunological Defence System. Int . Vit. & Nut. Research 1977;47:248-56.
  6. Thomas WR, Holt RG. Vitamin C and Immunity: An Assessment of the Evidence.’ Clinical Experimental Immunology 1978; 32:370-379.
  7. Dahl H, Degre M. 1976. The Effect of Ascorbic Acid on Production of Human Interferon and the Antiviral Activity In Vitro. Acta Pathologica et Microbiologica Scandinavica. 84:5, 280-284.
  8. Horrobin DF, Oka M, Manku MS. The Regulation of Prostaglandin E1 Formation: A Candidate for One of the Fundamental Mechanisms Involved in the Actions of Vitamin C. Medical Hypotheses 1979;5:849-858.
  9. Geber WF, Lefkowitz SS, Hung CY. Effect of ascorbic acid, sodium salicylate, and caffeine on interferon level in response to viral infection. Pharmacology 1975;13:228–33.
  10. Hemila H. Vitamin C and the common cold. Br J Nutr 1992;67:3–16.
  11. Pauling L. How to Live Longer and Feel Better. Avon Books, 1986.

 

 

Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan Grip Aşısı Yorumu

Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan Grip Aşısı Yorumu

Hep aynı hikaye. Sonbahar başladıktan sonra gazeteler ‘gripten dünyada su kadar kişi ölecek şeklinde’ grip ile ilgili haberler ile dolmaya başladı. Tabii aynı gazetelerde grip aşılarının boy boy reklamları da var. Eczanelerin camekanları “Yeni grip aşısı geldi” ilanları ile doldu. İsteyen kişi hekime danışmadan eczaneye giderek aşı olabiliyor. Dostlarımız, akrabalarımız ve hastalarımız her yıl bıkmadan hep aynı soruları soruyorlar. “Grip aşısı olalım mı?”, “Grip aşısının zararı var mı?”, “Grip aşısı Alzheimer hastalığı yapabilir mi?” , “Grip aşısı otizme yol açabilir mi?”, “Grip aşısı kanser yapar mı?”

İsterseniz konuyu sorulu cevaplı bir şekilde irdeleyelim.

Grip asısı soğuk algınlığından ve diğer üst solunum yolu enfeksiyonlarından korur mu?

Grip asısı sadece grip mikrobuna etkilidir; soğuk algınlığına ve diğer üst solunum yolu enfeksiyonlarına değil.

Grip asısı her grip virüsüne etkili midir?

Grip aşısı sadece influenza virüslerinin yaptığı griplere karşı koruyucu olabilir. Örneğin yapılan aşı kuş gribinden korumaz.

İnfluenza virüsünün A, B ve C tipleri hastalık yapar (daha çok A ve B tipleri). Her tipin birçok suşu (alt tipi) vardır.

Aşılar iki A suşu ve bir B suşu içerir (trivalan = üç değerlikli). Bunlar en çok görülen suşlardır ve bunlardan yapılan aşılar influenza enfeksiyonlarının % 70’inden korur. Diğer suşlarla olan (%30) influenza enfeksiyonlarını etkilemez.

Bir suşa karşı kazanılan bağışıklık diğerleri için geçerli değildir. Ayrıca virüslerin sık sık antijenik mütüasyonlara uğraması (yapı değiştirmesi) nedeni ile kalıcı bir bağışıklık mümkün değildir.

Kimler aşı yaptırmalıdır?

Sağlıklı çocuklara önerilmez. Sık geçirilen üst solunum yolu enfeksiyonları gerçek bir endikasyon değildir; Aşı, maalesef çocuk yuvaları ve kreşlerde yaygın olarak uygulanılmaktadır.

Bazı hekimler kronik hastalıkları (akciğer, böbrek, kalp diyabet vb) olan kişilere her yıl grip aşısı olmalarını önermektedir. Bize göre potansiyel zararları nedeni ile bu kişilere aşı yapmaktan kaçınılmalıdır.

Bağışıklığı baskılayıcı (immünsüpresif) tedavi görenlerde (kanser hastaları vb) grip aşısı yapılabilir. Bize göre aşı yapmanın tek endikasyonu budur. Ama yine de potansiyel tehlikelere karşı uyanık olunmalı, ve mümkün olduğunca aşıdan kaçınılmalıdır.

Bazı hekimler yaşlı kişilere her yıl grip aşısı önermektedir. Bu hekimlerin hastalarına mutlaka aşının içinde alüminyum, cıva gibi ağır metaller olduğunu ve bunların bunamaya yol açabileceğini uyarması gerekir.

Grip aşısı hangi yaşlarda kaç dozda yapılıyor?

Aşı grip mevsiminin(Sonbahar) ilk aylarında (ekim-kasım) yapılır

Aşı 6 aydan küçük bebeklerde yeterli bağışıklık sağlamaz.

6 ay – 3 yaş arası çocuklara: 4-6 hafta ara ile iki kez yarımşar (0.25 mL) doz kas içine yapılır.

4-12 yaş arası 0.5 mL tek doz. İlk kez yapılıyorsa 4-6 hafta sonra ikinci doz yapılır.

Daha sonraki yaşlarda ve büyüklerde: 0.5 mL tek doz yapılır. ikinci doz yapılmaz.

Grip aşısının sağladığı bağışıklıkla, doğal olarak geçirilen gribin sağladığı bağışıklık aynı mıdır?

Grip aşısı solunum yolunu devre dışı bıraktığı için (ağızdan alınmıyor, iğne tarzında kalçadan yapılıyor) bağırsakta mukozal (iç tabaka) bağışıklık sağlamıyor. Doğal olarak geçirilen mikrobik hastalıklar ise mukoza bağışıklığı yapıyorlar. Bu da bağışıklık sistemini güçlendirerek birçok alerjik ve kronik iltihabi hastalıktan sizi koruyor (hijyen teorisi). Her hastalığın aşısını oluyorsanız bu korunmadan yoksun kalıyorsunuz.

Etkisi bu kadar şüpheli olan aşının zararları var mı?

Önce aşının hangi maddeleri içerdiğine bakalım;

  • Etilen glikol: Antifrizde bulunan bir toksindir. Antifriz çocuk gelişimini bozabilir ve kısırlığa ve asidoza neden olabilir.
  • Fenol: Dezenfektan bir boyadır
  • Formaldehit: Kanser yapan bir kimyasaldır
  • Alüminyum: Aşıda antikor cevabini arttırmak için kullanılır. Alzheimer, sara ve kansere neden olabilir.
  • Timerosal (cıva: Tarife gerek var mı?) Beyin hasarı, otizm ve otoimmun hastalıklara yol açabilir. Cıva çıkartıldıktan sonra California’daki otistik çocukların sayısında bariz azalma olmuştur (bak baslenme bülteni). İçinden cıvanın çıkartılmadığı tek aşı grip aşısıdır. Diğer aşılardan farklı olarak grip aşısının her yıl yapılması beyin hasarı riskini artırmaktadır.
  • Neomisin ve Streptomisin: Antibiyotik olarak kullanılır. Bazı insanlarda alerjiye yol acar. Grip aşısı ayrıca yumurta alerjisi olan kişilerde nadir de olsa kurdeşen ve anaflaksi şoku gibi alerjik reaksiyonlara neden olabilir.
  • Aşı, grip benzeri belirtilere de yol açabilir.

Bu bilgilerden sonra düşünün: Attığınız tas, ürküttüğünüz kurbağaya değiyor mu?

Gripten korunmak için ne yapalım?

Enfeksiyonlardan korunmak için neler yapılmalı?

  • Hijyen kurallarına uyulmalı
  • Un ve şekerden fakir, sebze, meyve, et ve yumurta gibi doğal gıdalardan zengin bir diyet kullanılmalı
  • Margarin ve sıvı (mısır, soya, ayçiçeği vb) yağların kullanılmaması, bunların yerine hayvani yağların ve zeytin yağının yenilmeli
  • Balık yağı alin
  • Bağırsak florasında bulunan probiyotikleri artırdıkları için bol fermantasyon ürünleri (kefir, turşu, yoğurt, peynir, şarap, boza, sirke, tuzlama yiyecekler, bira mayası) tüketilmeli
  • Günde en az 3-5 dakika kültür fizik yapılmalı ve yarım saat yürünmeli
  • Güneşlenilmeli ya da D vitamini alınmalı
  • Erken yatıp erken kalkılmalı
  • Fazla alkol tüketilmemeli

Grip tedavisi için ne yapalım?

  • İstirahat edin
  • Şekerli hiçbir şey yemeyin (alyuvarların mikropları yutmasını engelliyor)
  • Hava güneşli ise güneşlenin ya da günde 10-20 damla D vitamini alın
  • Nane-limon, ıhlamur ve diğer ot çaylarını için (şekersiz!)
  • Aşağıdaki şekilde C vitamini alın;
  • Soğuk algınlığı ya da gribal enfeksiyonun ilk işaretlerinde (boğaz ağrısı, aksırma, ateş, kırgınlık, burun çekme vb) 1-2 gram C vitamini alın. (1 silme çay kasığı askorbik asit 1 gramdır, eczanede satılan tabletler genellikle 0,5 gramdır.
  • Her saat aynı miktarı almaya devam edin. Genellikle birkaç saat içinde semptomlarınız hafifleyecektir.
  • Eğer semptomlarınız hafiflemezse saatlik miktarı 2-4 grama çıkartın. Hafif ishal olmaya başlamışsanız dokularınız doymuş demektir. O zaman bir önceki doza dönebilirsiniz.
  • Bu sırada şekerli bir gıda, antibiyotik, vazokonstriktor (damar büzücü burun damlası, antihistaminik ve dekonjestan alınması ise mevcut hastalığın şiddetini artırır ve süresini uzatır.
  • C vitaminini birden keserseniz hastalık belirtileri tekrarlayabilir. O nedenle tedaviyi azalta azalta sonlandırın. Hastalık genellikle 2-3 gün içinde tedavi olur.

Sağlıcakla kalın

Ahmet Aydın

Kaynaklar

  1. http://chetday.com/noflushots.htm
  2. http://www.mercola.com/2000/nov/26/flu_shots.htm
  3. Geier DA, Geier MR. Early Downward Trends in Neurodevelopmental Disorders Following Removal of Thimerosal-Containing Vaccines. J Amer Phys Surg 2006;11:8-13.
  4. Vallance S. Relationships between Ascorbic Acid and Serum Proteins of the Immune System. British Medical Journal 1977;2:437-438.
  5. Wetal P. The Effect of Ascorbic Acid Supplementation on Some Parameters of Human Immunological Defence System. Int . Vit. & Nut. Research 1977;47:248-56.
  6. Thomas WR, Holt RG. Vitamin C and Immunity: An Assessment of the Evidence.’ Clinical Experimental Immunology 1978; 32:370-379.
  7. Dahl H, Degre M. 1976. The Effect of Ascorbic Acid on Production of Human Interferon and the Antiviral Activity In Vitro. Acta Pathologica et Microbiologica Scandinavica. 84:5, 280-284.
  8. Horrobin DF, Oka M, Manku MS. The Regulation of Prostaglandin E1 Formation: A Candidate for One of the Fundamental Mechanisms Involved in the Actions of Vitamin C. Medical Hypotheses 1979;5:849-858.
  9. Geber WF, Lefkowitz SS, Hung CY. Effect of ascorbic acid, sodium salicylate, and caffeine on interferon level in response to viral infection. Pharmacology 1975;13:228–33.
  10. Hemila H. Vitamin C and the common cold. Br J Nutr 1992;67:3–16.
  11. Pauling L. How to Live Longer and Feel Better. Avon Books, 1986.